YAZARLAR

İçkiyi uyuşturucu haline getirmek

İçkinin uyuşturucu olmamasını sağlayan şey kültür. İçkiden kültürü çıkarırsanız, içki kültürüne savaş açarsanız ve bu savaşı kazanırsanız içki yok olmaz. İçki uyuşturucu haline gelir. İçki kamu sağlığı meselesi haline gelir.

Şişe şişe nûş edip boş durmamış
Akıbet girmiş zavallı kanına
Tarihini meyle yazdı serhoşan
İçti içti sıçtı Orhan canına

İbnülemin Mahmut Kemal İnal


Yukarıdaki alıntının sahibi şahıs, İbnülemin Bey, hem Osmanlı hem Cumhuriyet için çalışmış devlet entelektüellerinden. Vaktinde tanınan biriymiş. Orhan Veli’nin çok erken ve hazin ölümü karşısında basın ilgisi olunca Orhan Veli’nin varlığını fark etmiş. Bu ayyaş, düşkün, berduş, sefil, miskin şairin böyle bir teveccüh görmesine içerlemiş. Belki de geleceğe kendisinin değil Orhan Veli’nin şiirlerinin kalacağını sezmiş. Sonra uzun bir şiir döşenmiş. O şiirin bir kıtası bu.

Devlette palazlanmış çalışkan, üretken, örnek ve kibirli insan İbnülemin Bey sokak çocuğu Orhan Veli’ye karşı. Peki bay İbnülemin haksız mı? Usul, had bilimi, nezaket söz konusu ise elbette haksız. 

Peki ya esas? Orhan Veli şişe şişe nûş (içme) etmemiş mi? Etmiş. Tarihini meyle yazmamış mı? Yazmış. E sonuçta içip içip sıçmamış mı canına? Allah için onu da yapmış.

Kudretli Orhan Veli’yi bizlerden alan şeyin içki olduğu kesin. İçki böyle bir şey. İnsanla ilişkisi iptila / alışkanlık halini aldığı vakit bedeli fena oluyor.

Ben şahsen İbnülemin Bey gibi başarılı, uzun ve sıkıcı bir hayatım olsun istemem. Deli değilim, sırf mükemmel şiirler yazayım diye Orhan Veli’ninki gibi kısacık ve sıkıntılı bir hayat da yaşamak istemem.

Ben Aydın Boysan abimizinki gibi uzun ve eğlenceli bir hayat isterim. (İçki meselesi zaten Aydın Boysan’ın Bektaşi’den aktardığı gibi özetlenebilir: Azı az zararlı çoğu çok zararlı.)

Peki her durumda zararlı olan bu içki çok mu lazımdır? Ne vakit uyuşturucudur? Ne vakit keyif verir?

Birçok insan hayatı boyunca sigara içiyor. Çoğunluğa göre epey az içiyor olsam da maalesef ben de uzun yıllardır içiyorum. Yıllarca içine çılgınca bir duman çekme faaliyeti demek bu. 

İnsanın içine bu kadar fazla, sürekli ve düzenli duman çekmesinin hakiki bir açıklaması olamaz bence. Bir ödülü de yok. Yani evet nikotin hemen beyne gidiyor, zihin açıyor keyif veriyor. Ama kaç tanesi? Hakikaten bazısı çok keyifli oluyor. Ama hangi bazısı? Bir tiryaki, içtiği sigaraların çok çok çok küçük bir bölümünden hakikaten keyif alır. Gerisini neden içer? Neden kendine baca olmayı yakıştırır? Çünkü bağımlıdır. Bir çeşit uyuşturucu bağımlısıdır.

Fakat zahmet edip Tütün ve Kültür (Detlef Bluhm, çeviren Zehra Yılmazer) kitabını okursanız tütünün bir uyuşturucu olmadığını ve dünyamızın ona çok şey borçlu olduğunu anlarsınız. Tütünün insanlığın kültür tarihine, entelektüel faaliyetlerine hayal gücüne yaptığı katkılar karşısında şapkanız uçar.

Fakat Tütün ve Kültür sigara anlatmaz. Çok büyük oranda pipo ve purodan bahseder. Pipo ve puro, içmesi zahmetli, ciğere çekilmediği için çok daha az zararlı ve sigara gibi çılgınca tüketilmeyen keyif verici maddelerdir.

Bir gün bu keyif verici madde/kültür endüstri ile tanışır. Tütünü kıyıp küçük kağıtların içine tıkıp aromalarla süslüyor, afili paketlerin içine dizip bir filtre yardımıyla ağızdan uzaklaştırıyorlar ve o günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Duman çıkaran bu çubukları harıl harıl içerken mevzuyu -ne alakası varsa- “özgürlük ve maceranın tadı” olarak pazarlıyorlar. Yılların tütünü hızla uyuşturucu formunda bütün dünyaya yayılıyor. Bugün sigara dünyanın en sinir bozucu seri katili. Keza bütün sigara karşıtı hareketlere ve önlemlere rağmen dünyanın en zengin şirketleri arasında doğrudan yahut dolaylı olarak sigara şirketleri var. Hatta şu TED konuşmasının başlığında söylendiği gibi “Farkında olmadan sigara şirketlerine yatırım yapıyor olabilirsiniz.”

Uyuşturucu ile kültür arasında bu kadar yakın ve bu kadar uzak bir ilişki olabiliyor. Einstein’ın “İnsan bir soruyu cevaplamadan önce mutlaka piposunu yakmalıdır.” Sözünden yahut Daumier’in “…zira insanı hayvandan ayıran tek şey pipodur.” Laflarından nasıl olunmuş da uykudan kalkar kalkmaz emzik gibi ağza takılıp nefes alıp verir gibi 20’şerli içilen sigaralı hallere gelinmiş?

İktidar, bilumum kurumlar, kutsallar bir tembih halindedir: Nefsine hâkim ol. Aman evlenmeden sevişme. İçki sigara içme. Akşam geç gelme. Sabahlara kadar dans etme. Öpüşme zıplama yüksek sesle gülme.

Hepimizin içinde birer nefis terbiyecisi yaşasın elbette. Ama nefis sadece muhtelif sapıklıklar ve sapkınlıklardan oluşmaz ki. Nefis bir yandan da hürmet etmemiz gereken, hayatımızın anlamını oluşturan neşe kaynağımız, birçok açıdan varoluş sebebimizdir. Normal bir insanın hayatında haz, bilgi, işe yaramak, bir şeyler yaratmak gibi şeyler denge halindedir. Bunların arasından hazzı çıkaramazsınız. Hazzı sadece hırsa, gurura ve başarıya ve regülasyona tabi bir biyolojiye teslim edemezsiniz. Ederseniz İbnülemin Bey oluverirsiniz. Örnek ve sıkıcı.

İçki zararlıdır. Kesin bilgi. Şeker de zararlıdır; birçok şehirde soluk alıp vermek zararlıdır; stres, ücretli çalışmak içinde bulunduğumuz hayatta pek çok şey, mesela aHaber, bir yığın popçu sağlığımıza zararlıdır. Bu örnekler yetmez ama. Bir alkolik eşine arkadaşına komşusuna mahallesine yedi sülalesine zararlıdır. Dolayısıyla içki bir kamu sağlığı problemi olarak da sayılabilir.

Peki içki yok edilebilir mi? Yazılı tarihte içki içilmeyen bir dönem olmuş mudur? Dünyada bildiğimiz kadarıyla 13 bin yıl önce bira bulunduğundan beri içki var. Binlerce yıldır da her yerde var. Ölçü birimi olarak da kullanılmış, dinî törenler için de.

Yasak filan hikâye. İçkiyi yok etmek imkân dahilinde bir şey değil. Birinci TBMM’nin ilk işi içkiyi yasaklamak olmuş. Padişahlar muhtelif kereler içkiyi yasaklamışlar. Ne olmuş? Hiç. Ben mükemmel diyebileceğim ev şaraplarını, votkaları İran’da içtim. Bugün İran’da da içki var. Suudi Arabistan’da da.

Türkiye’de de içki içmenin aşırı pahallandığı yıllar olan son yirmi yılda bakalım neler oldu? Mesela rakının coğrafi işaret tescili 2009’da alındı. Daha önce marketlerde birkaç çeşit bira vardı, bugün yüzlerce çeşit bira var. Kraft biralarımız var. Gara Guzu var bugün yahu. Keza şarap. O vakitler ya aşırı pahalı ya aşırı ucuz bir zevkken bugün artık yeni eski çok süper üreticileriyle bir şarap kültüründen söz edilebilir. Yahut meyhane. 20 yıl önce meyhane demek neredeyse ayıp bir şeyken bugün en trendy kelimelerden birisi meyhane. Mesela kadınlar, elleri içkide görünmeleri pek fena bir şeyken bugün erkekleri dizlerine oturtup kültürünü anlatıyorlar. Dün içkiyle ilgili pek bir kitap yokken bugün kitaplar, ansiklopediler, ajandalar, dergiler, online dersler, devasa portallar, neler neler var.

İşte bütün bunlara bakarak artık yerli, milli ve modern bir içki kültürümüz olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü sıradan insanlar olarak hepimiz devletlere ve muktedirlere rağmen ileri doğru gidiyoruz. 

İçkinin uyuşturucu olmamasını sağlayan şey kültür. İçkiden kültürü çıkarırsanız, içki kültürüne savaş açarsanız ve bu savaşı kazanırsanız içki yok olmaz. İçki uyuşturucu haline gelir. İçki kamu sağlığı meselesi haline gelir.

Yunanistan’da her mahallenin bir meyhanesi vardır. Bu meyhanelerin müdavimleri vardır. Herkes birbirini tanır. Fiyatlar erişilebilir, muhabbet lezizdir. Sorun çıkmaz. Çıkan ufak tefek sorunlar oracıkta hallolur. İçkinin uyuşturucu olarak kullanıldığına dair bir emare göremezsiniz. Lezzetli şeyler yiyerek takılan hoşsohbet insanlar görürsünüz. Kahkahalar duyarsınız. Öyle buradaki gibi bin çeşit meze, jet hızlı servis filan yoktur. Ama gülen yüzler vardır. 

Mahallelinin mahallede gördüğü bir dizi ihtiyacı vardır. Onlardan birisi de berabere eğlenmektir. Bu iş büyük oranda o mahalle meyhanesinin görevidir.

Bu şu demektir. Mahallelerden meyhaneleri çıkarmak mahalleleri nezih yerler haline getirmez. Hatta tersi olabilir. Çünkü muhabbetle içki içen mahalleli bunu “gizliden ve kenardan” yapmaya başlar. Gizliden ve kenardan yapılan şey uyuşturucu olma yolundadır.

Mahalle meyhaneleri yerine meyhane mahalleleri yaparsanız işler değişir. Meyhaneleri bir bölgede tecrit edip, sanayi mahallesi kurar gibi meyhane mahallesi kurarsanız olay sıradanlığını yitirir. Olmadığı bir şey haline gelir. Bir örnek sıkıcı mekanların bir örnek vasat mezelerinden yiyen bir örnek akşamcılar oluşur. Zaten bunlar rakı içmeye muhabbet etmek için değil hırsızlık için giderler: Felekten bir gece çalma. Sıradan bir muhabbet faaliyeti de felekten gece çalmaya dönüşünce ne olur? Bir geceden bir gecenin karşılayamayacağı kadar fazla şey beklenir. Muhabbet edilsin, neşelenilsin, oynansın, hüzünlenilsin ağlansın, beraber (hep aynı) şarkılar söylensin. Bir ihtimal sonrasında da kavga edilsin, istifra edilsin, ertesi gün kıvranarak yatılsın, araç kullanılsın kafa göz yarılsın...

Şurası çok açık. İçki kültürü olan, akşam yemeklerinden dini ritüellere günlük hayatında içki bulunan ülkelerde içki tahribatları genel olarak daha düşük. Disiplinlerarası bir bilimsel yayın olan Bağımlılık dergisinin 2002 (3) sayısına bağlanalım. Hepsi Dr. Fatih Öncü, Kültegin Ögel, Duran Çakmak’ın yazdığı İçki Kültürü ve Edebiyatta İçki yazısında şöyle diyor: “İlginç olarak içki törenlerinin, değerlerinin, adetlerinin oturmuş olduğu, toplumca bilindiği ve herkesçe kabullenildiği toplumlarda alkol bağımlılığı oranının düşük olduğu, aksine alkol konusunda değişik anlayış ve görüşün olduğu kuralların kabullenilmediği gruplarda ise alkol bağımlılığının daha fazla görüldüğü belirtilmiştir.”

Hindistan’ın ara sokağında kusarak ve rom içerek yürüyen tacizci mi olmak istersiniz, yoksa İspanya’da porron eşliğindeki uzun akşam yemeğinin bir parçası mı? Böyle bir soru olabilir mi? 

İçki reklamı yasak olsun. Kimse kimseyi içkiye özendirmesin. Bunlar kesin. Ama içki kültürünün de önüne geçilmesin. Gelişmesine engel olunmasın. İrrasyonel bir Fahrettin Kerim mücadelesi verilmesin. Fahrettin Kerim malumunuz, devlet adına içkiye savaş açmıştı. Sonuçta 35’lik rakının lakabı kendisi olmuştu: Çek bir Fahrettin Kerim…

Son olarak. İçki medeni ülkelerdeki fiyatlar seviyesinde satılan bir şey olsun. İçkiyi merdiven altına itelemek, onu uyuşturucu haline getirir. Bu hiç birimizin işine gelmez. Her şeyin daha kötü olmasını sağlar. 

Uzun ve yavaş rakı sofralarının şerefine.


Metin Solmaz Kimdir?

1969′da doğdu, Ankara’da büyüdü. İstanbul, Fethiye, Lapta, Lefkoşa ve Bodrum’da yaşadı. 1990 yılından bu yana yazılı basında ve muhtelif internet sitelerine yazıyor. siberalem.com, idefix.com, Overteam ltd ve Ağaçkakan Yayınları kurucularındandır. Kitapları: Kenardaki Milyonerler (1992, Korsan), Rock Sözlüğü (1994, Pan) Türkiye’de Pop Müzik (1996, Pan), Türkiye’ye Ait 100 Büyük Yanılgı (2015, Ağaçkakan), Erken Adam Hikayeleri (2016, Pan), 100 Ne Olacak Bu Memleketin Hali (Hazırlayan, 2016, Ağaçkakan) Facebook: MetSolmaz | Twitter: @metinsolmaz