YAZARLAR

Ucuz romanda bir başka kadın

Kezban Arca Batıbeki, bugün tarihi ve anlayışları kadınları yargılayan aynı materyaller üzerinden, ucuz kağıda basılmış romanlar ile tersine çevirerek sergideki işlerinde erkek figürlerin kimliğini belirsizleştiriyor ve kadınları nesneleştirmenin etkisiz kılınmasını amaçlıyor. Bu kez gözetleyen bir erkek değil, bir kadın...

Bu aralar Amerikan magazin basınını ve oradan gelen dalgalarla dünya magazinini meşgul eden bir dava var: Ünlü aktör, belli ki birçok gönlün Karayip korsanı Johnny Depp ile eski eşi Amber Heard arasındaki boşanma sonrasında gelen karalama davası. Çok yakından takip etmemekle beraber akılalmaz iddiaların döndüğünü biliyorum. Davayla ilgili asıl ilgimi çeken kısım ise medyanın davadaki kadın taraf Amber Heard ile ilgili kullandığı dil ve haberlerden çok, okuduğum yorumcuların sanki bizzat evliliği kendileri yaşamışlar gibi kadını yerden yere vurmaları. Belli ki çok sorunlu iki insanın, çok sorunlu bir evliliği var; bir tarafın şeytanlaştırılması da bir o kadar sorunlu olur. Gelin görün ki toplum, alkol ve uyuşturucu sorunu olduğu açık ve net bilinen pek ünlü beyefendinin yanında duruyor, “her şeye rağmen yanındayım” diyen bir taraftar edasıyla. Feminist yayınlar, bu dava üzerinden Amerikan toplumunun #metoo akımındaki ikiyüzlülüğünü sorguluyor. Kadına şiddet, tanıdığın, sevdiğin biri yapıncaya kadar kötü; o yaptığında kadın zaten dengesiz, hak etmiştir, kadın zaten tek suçlu ve arızalıdır.

Kadınların günlük hayattan medyaya, sanata kadar yüzyıllardır süren, ataerkil gözlerle (ki bu ataerkil gözlere bazen erkeklerden çok kadınlar sahip) konumlandırılan ve toplumdaki üzerimizde yapışan sıkıntılı yeri, durumu üzerimizden düşemiyor. Ya edilgen, kırılgan bir çiçek, bir masumiyet simgesi ya da fettan, kurnaz, hesapçı bir şıllık. Bu iki rol arasında sıkışıp kalmışız, yok çıkamıyoruz bu dar alandan zihniyetlerde.

Kezban Arca Batıbeki, YapıKredi Bomontiada’da açılan yeni sergisinde, resim sanatında çok uzun zaman geçerli sayılan ve hâkim algıyı ele alıyor: “Erkekler eyler, kadınlar boy gösterir olarak tanımlanır, yani gözetleyen erkek, gözetlenen kadındır. Soyutlanan kadın nesneleşir, görsel bir nesne hâline, bir görüntüye dönüşür.” Klasik resimleri bir düşünün, kadın ya ana ya edepli ya da acayip masum ve çıplak bir arzu nesnesidir ve onu resmeden mutlaka bir erkek ressamdır. Biri bizi hep gözetler ve yargılar. Modernleşen hayatla gelen, sanatın topluma ucuz kağıda basılmış posterlerle karıştığı art noveau-yeni sanat döneminde kadın önce neredeyse kafasında harelerle gezen bir masum ya da işini bilen bir fettandır. Kezban Arca Batıbeki, bugün tarihi ve anlayışları kadınları yargılayan aynı materyaller üzerinden, ucuz kağıda basılmış romanlar ile tersine çevirerek sergideki işlerinde erkek figürlerin kimliğini belirsizleştiriyor ve kadınları nesneleştirmenin etkisiz kılınmasını amaçlıyor. Bu kez gözetleyen bir erkek değil, bir kadın. Kadın sanatçı izliyor ve kabul edilegelmiş algıların dışında, başka bir kadından bahsediyor. Bu ucuz romanda başrol erkek, yan rol kadın değil; oyun tek kişilik.

Kezban Arıca Batıbeki

Kezban Arcan Batıbeki ile foto-kolaj, enstalasyon ve yenilikçi tavrıyla göz kırptığı NFT çalışmalarından oluşan, Cue Art Space organizasyonu ve GROHE Türkiye’nin desteğiyle açılan PULP FICTION 3 sergisini konuştuk.

Pulp Fiction serinizin bir devamı bu sergi. Bu serinin hikâyesinin adım adım yapılanmasını merak ediyorum. Bu sergi, seriye nasıl bir katkı sunuyor? Şu anda bu serinin, hikâyenin neresinde hissediyorsunuz?

Bugüne kadar yaptığım tüm sergilerde farklı kadın profillerine ve konularına yönelik temalar üzerinde çalıştım. "Pulp Fiction 2010"; toplumun kendisine biçtiği değer yargılarıyla zaten kimliğinden soyutlanan, nesne haline getirilmiş kadınların, klişe söylemlere çanak tutarcasına birbirleriyle savaşmaları üzerineydi. Eğer kadınlar kendi aralarındaki kimlik savaşını bir yana bırakıp birleşseler ve kimliklerini hemcinslerine değil de erkeklere karşı savunuyor olsalardı, bugünkü durumda olmazlardı diye düşünüyorum.

"Pulp Fiction The Sequel 2011", Leila Heller Gallery ile New York'ta yaptığım ilk kişisel sergiydi. İlk serginin devamı niteliğindeki bu sergi, kimliğinden soyutlanan kadının görsel bir nesne haline dönüşmesi üzerineydi. İlk kez "Çarşaflı Kadın" figürlerine de yer verdiğim bu seride, çarşafların, parıltılı dünyalara olan özlemleri saklayamadığını, özlerinde aynı tip kadınlar olduklarını vurgulamak istedim. Ayrıca bu iki sergideki kompozisyonların çoğunda mekan ve zaman kavramı yoktu.

Esas itibariyle "Pulp Fiction 3" ismi, son sergime harfi harfine uyuyor. Öte yandan ucuz devam filmlerine bir gönderme de olsun istedim.

.

Bildiğiniz gibi art nouveau döneminde de sizin Pulp Fiction sergilerinizin fikrini oluşturan, ucuz kağıtlar, basımlar kullanıyordu. Touluse-Lautrec, Mucha gibi sanatçıların daha çok kadın portreleri, onların sanatsal reklam posterleri ile halka ulaştı. Sizin eğitiminize de göz kırpan bu grafik çizimlerde kadınlar ya masumiyet temsili ya da fettandılar. Sanat tarihindeki bu algı ve pozisyonlamayı tam da benzer malzemelerle tersine çevirdiğinizi söyleyebilir miyiz? Bu anlamda malzeme seçimleriniz bilinçli mi?

Bu sergide konu olarak 50-60’lı yılların ucuz romanlarını, yani pulp fictionları seçtim. Eşimin, yıllardır topladığı bir 'Ucuz Dedektif Romanları' koleksiyonu var. Bu kitapçıkların kapak resimlerinde varlık gösteren kadınlar da tahmin edileceği gibi sadece seks objesi olarak konumlandırılmışlardır. Roman karakterlerinde ise hain ya da yalancıdırlar, ya her zaman tacize maruz kalır, ya cinayete kurban gider ya da son anda erkek kahraman tarafından kurtarılmaya muhtaç olurlar. Eskiden gazete haberlerinde nesne olarak kullanılan seksi kadınların gözleri bantlanırdı. Sergimde ise tüm kadın figürler tek bir kadın görselinde bütünleşirken erkekler bu kez gözlerindeki siyah bantlarla kimliksizleştiriliyorlar.

Yorumunuza kesinlikle katılıyorum. Malzeme seçimlerim bilinçlidir, konuyla malzemenin bütünleşmesini çok önemsiyorum. Zaten her sergimde farklı malzeme seçimleri yapmam da bu nedenledir. İlk iki Pulp Fiction'da boncuk ve payet kullanmayı tercih etmemin nedenlerinden biri de budur. Bu sergideki işlerimde ve sergi kitabımın metin sayfalarında, eskimiş kitapları, sararmış sayfaları, yeni teknolojilerle günümüze dönüştürürken, kapaklarını kullandığım suçun, gizemin ön planda olduğu dedektif romanlarının metinlerinde yer alan neonların cızırtısını izleyici içinde hissetsin istedim. Bu nedenle de bu serginin ana medyumu neon oldu. 50’li, 60’lı yıllarda özellikle sinema, gazino, restoran ve gece kulüplerinin tabelaları, gece hayatının simgeleriydi. Bu sergide sizin de fark ettiğiniz gibi, geçmişi bugün güncel sanatta yeniden popüler hale gelen neonlarla çağrıştırmak ve yeni teknolojiler kullanarak günümüze taşımak istedim.

.

Yine benzer, daha genel bir konudan devam ediyorum. Hem sanatta hem de bu sergide kullandığınız popüler kültürde, hep erkek gözünden kadın gördük. Düşününce çok şaşırtıcı ama 2022 yılında halen “kadın sanatçı” terimi kullanılmalı mı yoksa artık bu ayrımı bırakacak kadar kadınlar bu alana dahil oldu mu tartışmaları devam ediyor. Siz, erkek gözünden kadın klişelerini eserleriniz ile yıkarken, bu tartışmalara ne kadar dahil olduğunuzu, genel toplum olarak bugün nerede olduğumuzu hissediyorsunuz?

Guerilla Girls adlı feminist kadın sanatçılardan oluşan inisiyatifin yıllar önce araştırıp, işlerine de yansıttıkları araştırmaya göre; dünya müzelerine kadınlar, başlangıçtan günümüze kadar sanatçı olarak değil de nesne olarak girebilmişler ancak. Şimdilerde durum iyi yönde biraz gelişse de, müzelerde sürekli sergilenen kadın sanatçılar hala bütünün küçük bir parçasını oluşturuyorlar. Aynı ayrım diğer sanat dalları için de geçerli şüphesiz.

Son sorum da her serginizde kendinize has tarzınızı bozmadan yenilikler denemeniz ile ilgili. Bu sergideki NFT çalışmalarınızdan ve bu alana dair öngörülerinizden bahsedebilir misiniz?

Yıllar içerisinde sanat kariyerimde, ileride kalıcı olabilmek adına korumaya çalıştığım belli bir içerik ve üslup oluşturmaya özen gösterdim. Konuyla ilgili bir kişinin, üzerinde adım olmasa da işin bana ait olduğunu tahmin etmesi beni çok mutlu ediyor. Bu bir resim, fotoğraf, enstalasyon ya da film olabilir. Farklı medyumları, teknolojileri, yenilikleri takip etmekten ve kendimi sürekli tekrar eden bir sanatçı olmamaktan ötürü mutluyum.

İlk kez bu sergi için, uzun süredir üzerinde çalıştığım 2 tane NFT'yi sergiliyorum. Serginin organizatörü Cue Art Space ile, sponsorumuz GROHE firmasının önderliğinde düzenleyeceğimiz ve yalnızca kadın konuklarımızın katılacağı özel bir kahvaltıda, NFT'lerimden birinin 2 edisyonunu satışa sunacak ve tüm gelirini TOÇEV'e, sadece kız çocuklarına verilecek bir katkı olarak bağışlayacağız. NFT, çok kapsamlı ve tam olarak aklımın ermediği bir konu ancak Cue Art Space'in ortakları Aslı Biçer ve Ercan Akkuş'un bu konudaki bilgilerine güvenerek yola çıktım ve birlikte NFT işini yakın gelecekte de sürdürmeyi planlıyoruz. Konuya yeterince hakim olmadığım için öngörüde bulunmam çok zor. Ancak bir anda her yerde NFT sergileri açılıyor olması, teknolojik birikimleri olan genç sanatçıların bu konuda hazırlıklı olduklarını ve bu furyayı zaten beklediklerini gösteriyor.

Bu arada sergi kitabına da çok özen gösterdik. Derya Yücel'in çok özel katkısıyla, farklı bir yazısı yer alıyor kitapta. Bu sergi için "Sergi Kitabı Yazısı" formatını bir kenara bırakarak, kendi için de bir ilk olan, benim ve işlerimin başrollerinde olduğumuz gizemli bir öykü yazdı. 28 Mayıs'ta, Derya Yücel ile, Bomontiada Galeri mekanında, sergi ve sergi kitabımız üzerine bir söyleşi yapacağız.

Kezban Arca Batıbeki’nin “PULP FICTION 3” başlıklı kişisel sergisi YapıKredi Bomontiada’da 31 Mayıs’a kadar ziyaret edilebilir.


Irmak Özer Kimdir?

Sabancı Üniversitesi Toplumsal ve Siyasal Bilimler bölümü mezunu olan Irmak Özer, lisans eğitiminin ardından Atina Üniversitesi'nde Güneydoğu Avrupa Çalışmaları (MA) alanında ve London School of Economics and Political Science'ta Karşılaştırmalı Politika (MSc) alanında iki adet yüksek lisans programını tamamlamıştır. Kültür-sanat alanında uzun zamandır çeşitli mecralara yazılarıyla katkıda bulunan Irmak Özer, hurriyet.com.tr, Art50, Milliyet Sanat, İstanbul Life gibi önemli basılı ve çevrimiçi yayınlarda sergi değerlendirmeleri ve söyleşiler ile katkı sağlamakta ve ilgili platformlarda konuşmalar yapmaktadır. Irmak Özer, kültür-sanat alanında uzmanlaşmak için İstanbul Üniversitesi Kültürel Miras ve Turizm bölümünü (AA) ve Koç Üniversitesi'nde Arkeolojik Varlıkların Korunması ve Kurtarılması sertifika programını tamamlamıştır. Irmak Özer İsviçre'de yaşamakta ve Uluslararası İlişkiler alanında çalışmaktadır.