YAZARLAR

Tekinsiz sokaklar: Her an öldürülebilirsiniz!

Sayısı milyonu aşmış iç güvenlik görevlisine, harcanan milyarlarca liralık kaynağa rağmen nasıl oluyor da otobüsünden otobanına, vapurundan metrosuna her yer tekinsiz olabiliyor? Ya toplumun bir kısmı psikopatlaştı, ya da güvenliğin artışıyla suç oranının yükselişi arasında bir ilişki var.

İstanbul Bostancı’da geçen hafta bisikletçi Doğanay Güzelgün’e otomobil çarpıp öldürdü. Kaçan katilin Temel Ünlü olduğu ortaya çıktı. Bu kişi, 2013’te Gülsuyu’nda uyuşturucuya karşı çıkan devrimci Hasan Ferit Gedik’i, 10 yıl sonra da Ankara’da ülkücü Sinan Ateş’i öldüren tetikçilerin mensup olduğu ucu vekillere, avukatlara, daha büyük baronlara uzanan çetenin üyesiydi. Artı Gerçek muhabirine konuşan görgü tanığı polisin, “Çok hızlıydı. Peşine düşmedik. Plakasını alıp işlem yaptık” dediğini aktardı.

Üç gün önce de Beşiktaş’ın yeni transfer ettiği futbolcu Emrecan Uzunhan, Bakırköy’de bir trafik kazasına karıştı. Kaza zaptı tutmak için beklerken aniden karşı tarafın saldırısına uğradı. Kası yırtıldı. 6 ay mesleğinden uzak kalacak.

Hemen her gün benzer haberleri okuyoruz. Eseyurt’ta bir kadını bayıltana kadar dövenler, Arnavutköy’de yol kavgasında silah çekenler, E-5’te aracın önünü kesenler, Kars’da, Urfa’da, Aksaray’daki olaylar… Birkaç günlük hızlı haber taraması bile sokakların tekinsizliğini göstermeye yetiyor. Manzara korkunç: Her an bir vesileyle öldürülebilirsiniz!

Sayısı milyonu aşmış iç güvenlik görevlisine, onca teknolojiye, harcanan milyarlarca liralık kaynağa rağmen nasıl oluyor da otobüsünden otobanına, vapurundan metrosuna her yer güvensiz olabiliyor? Ya toplumun bir kısmı bütünüyle psikopatlaştı, ya da bizatihi güvenliğin artışıyla suç oranının yükselişi arasında doğrusal bir ilişki var. Cezasızlık, yozlaşma, kayırmacılık vb. pratiklerle sürekli gündeme gelen, yüzbinlerce görevliye rağmen bir dakika bile güvenli kılınamayan sokakların tekinsizliğinin ekonomik temeline bakalım önce.

***

Türkiye’de iç güvenlik hizmeti özelleştiriliyor. Yasal altyapıyla ve yoğun kamu kaynağı aktarılarak gerçekleştiriliyor bu süreç. Devasa bir ‘özel güvenlik ordusuna’ sahip Türkiye artık. Polis sayısı 292 bin 677, Jandarma 194 bin 668. 30 bin civarında bekçi var. Buna karşın geçerli özel güvenlik kimliği olan kişi sayısı 772 bin 118. Bunun 478 bin 171’i silahlı. Aktif çalışan özel güvenlik görevlisi ise 341 bin 537. Özel güvenlik hizmeti veren şirket sayısı 1315. İl özel idaresi ve belediyelerin bünyesinde 359 güvenlik şirketi faaliyette.

Özel güvenlik altyapısının kurulmasıyla iktisadi, siyasi ve toplumsal yapının köklü değişime uğradığı tarihsel kesit arasında da bir uyumluluk söz konusu. Nitekim, Türkiye’de özel güvenlik 1981’e uzanır. 80 öncesi politik nedenlerle gerçekleşen banka soygunları vb. yüzünden jandarma yerine, buraların özel güvenlik elemanlarınca korunmasına dair yasal düzenleme yapıldı. 1995’te kapsam, “ülkenin ekonomisine, savaş gücüne, eğitimine katkı sunan kurum ve kuruluşlara” kadar genişletildi. Ardından terör gerekçesiyle AVM’ler, hastaneler, havalimanları, Kapalıçarşı vb. yerler dahil edildi. Yine de özel güvenlik faaliyeti, kamu kurum ve kuruluşlarının bünyesinde yürütülüyordu. Esas köklü değişikliği AKP gerçekleştirdi. 2004’te çıkarılan 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun ile özel şirketlerin kurulması ve buralardan hizmet alımının önü açıldı. Böylece ‘iç güvenliğin özelleştirilmesi’ dönemi resmen başlatıldı. Ne yapıyor peki bunlar?

Bankalardan AVM’lere, mezarlıklardan parklara, TMO’dan Çaykur’a, enerji santrallerinden madenlere, havalimanlarına, okullara, üniversitelere, hastanelere… Her ilde ve ilçede neredeyse her kurum ve alan özel güvenlik hizmetine tabi. Kamudan milyarlarca lira aktarılıyor üstelik. Son 10 yılda en büyük 20 şirkete, 1118 ihale ile toplam 16 milyar 144 milyon lira kamu kaynağı transfer edildi. Şirketlerin sahiplerini ise söylemeye lüzum yok. İktidara yakın olanlar, cemaat ve tarikat mensupları, oto galerici, turizmci ve inşaatçılar ağırlıkta yine.

Özetle günlük yaşamda kamusal alanda güvenlik bütünüyle özelin elinde. Onların işi de özel mülkü, özel binayı, özel alanı, özel kişiyi korumak. Kime karşı? Özel olmayan, hizmeti satın alma gücü bulunmayan herkese.

***

Gelelim meselenin diğer boyutuna. O halde yüzbinlerce resmi güvenlik görevlisinin işi nedir? Malum, kolluk gücünün önceliği tarih boyunca devleti ve onu yönetenleri korumaktır. Bu niteliğin daha da özelleştiğini görüyoruz şimdi. Politik ve iktisadi imtiyazları tekelleştirmiş bir zümrenin doğrudan güvenliğinden sorumlu hale geliyor. Ona uygun yapılanıyor, kadro istihdam ediyor, eğitim görüyor.

1 yıla kadar hapis gerektiren adi suçlardan sicili bulunanlar bekçi olabiliyor mesela. Onlar da gidip asayiş faaliyeti diye Kadıköy’de bardan çıkan gençleri hırpalıyor. İktidarın asayiş anlayışıyla örtüşüyor böylece. Trafik polisi kameraya bakıp plakaya ceza yazıyor. O vakte kadar katil çoktan bir bisikletçiyi ezip öldürmüş oluyor. Hasbelkader gündem olursa fail yakalanıyor. Tarikat liderine, müteahhitte, uyuşturucu baronuna koruma veriliyor. Tarikat liderine, müteahhitte, barona karşı olanlar tehdit oluşturuyor haliyle. Jandarma kamusal değer olan ormanı değil, ormanı talan edecek özel şirketin çıkarını koruyor veya polis gücü bütün cevvalliğini hakkı için sokağa çıkmış bir avuç öğrenciye çullanarak sergiliyor vs… vs… Benzeri onlarca örneği biliyoruz.

Bunlar istisna, yoldan sapma, bireysel yozlaşmanın ürünü değildir. Güvenliğin özelleştirilmesi tam olarak budur işte. Kamu çıkarının yerini özel çıkarın alması, dolayısıyla kamu gücünün özel çıkarın koruyuculuğuna soyunmasıdır. Elinde silah olan bir gücün özel iktisadi ve politik çıkarın güvenliği haline gelmesi başka bir şeye benzemez. Hele servet ve politik güç, türlü suçlar işlenerek elde ediliyorsa. O zaman suçun kendisi korunması gerekli bir pratiğe dönüşüyor.

Sokakların tekinsizliği, politik gücün ve servetin tekelleşmesinin bir sonucudur yani. İktidarı ve serveti korumanın ve buna yönelecek her politik itirazı engellemenin yolu, gündelik yaşamda sokağı tekinsizleştirmekten geçer. İşinde gücünde olanlar, üç kuruş kazanmak için her gün en basit kamusal haklarının çiğnenmesine bile ses çıkaramadan başını önüne eğip gider. Bilir ki, kentte hiçbir mekan onun için güvenli değildir. Güvenliğin kendisi ona karşı örgütlenmiştir.