YAZARLAR

'Taliban’la mücadele': Tanıdık işler

Öldürülen herkes Talibancı-terörist diye sunuluyordu, ancak aşiret kavgaları kadar kaçakçılık rekabeti de cinayetlere yolaçıyordu. Kimi isterse özel hapishanesine attırabilen, işkence yaptırabilen, öldürtebilen, iktidar sahibi resmî yetkiliden korkunç ne var?

(NOT: Afganistan’da yaşananlara ışık tutacağına inandığım somut olguları aktarmaya devam ediyorum. Bu okuyacağınızı en az bir yazı daha izleyecek.)

Taliban’a karşı savaşın spektaküler şahsiyeti Abdül Razik’i geçen yazımdan hatırlıyorsunuzdur. Keyfî tutuklamaları, özel hapishaneleri, işkenceleri, yargısız infazları ve bin türlü hak ihlaliyle şöhret, rütbe ve iktidar elde eden cani. Kaç yüz veya kaç bin kişiyi öldürttüğünün, kaybettiğinin hesabını kimse bilmiyor. Henüz otuzlarındayken, yolsuzluk ve uyuşturucu kaçakçılığından milyon dolarlar seviyesinde servet yaptı. Birbiri ardına ortaya sürülen suçlamaları hep reddetti: “İşini iyi yapanın onu lekelemeye çalışan çok düşmanı olur,” dedi. O yoksul ülkede Razik’in yaşadığı malikâneyi görmelisiniz.

Matthieu Aikins, New York Times Magazine’e, Rolling Stone’a, Harper’s’a, Wired’a, GQ’ya, The New Yorker’a yazan bir gazeteci-yazar. 2008’de Afganistan’a gitti, hafif çekik gözleri ve yüz yapısıyla Asyalı tipli bir adam olarak, iyi konuştuğu Farsçasıyla kendini oralı biri gibi gösterip ülkede dolaştı. Pakistan sınırında, Razik’in av sahası Spin Boldak’ta (Kandahar) Afgan sınır polisinin yürüttüğü uyuşturucu kaçakçılığından ABD ve NATO askerlerinin karıştığı insan hakları ihlallerine, birçok konuda önemli haberler yazdı. 2011 Kasım’ında The Atlantic’de yayımlanan Kandahar’daki Adamımız başlıklı makalesi ile, ABD’nin önemli gazetecilik ödüllerinden birine çok yaklaştı.

Razik’in popülaritesine en büyük katkıyı ABD yaptı. Razik ve adamları, coğrafyanın girdisini çıktısını bildikleri, kimsenin gözünün yaşına bakmadıkları için ABD subaylarından övgüler aldılar. Taliban’ın elindeki bazı yerlerin geri alındığı harekâtın ardından Razik tuğgeneralliğe terfi ettirildi. Artık doğrudan devlet başkanından emir alacağı rütbeye erişti. O güne kadar kullandığı yöntemler böylece en üst düzeyde onaylanmış oldu.

Kandahar’ın emniyet müdürü Taliban tarafından öldürülünce Başkan Karzai, sınırdan sorumlu Razik’i vilayetin polis şefliğine getirdi. Razik, görevi tek koşulla kabul etmişti: sınırdaki Spin Boldak’ta da kendi sözünün geçmesini istiyordu. Bu sınır kasabası onun -ve aşiretinin- uyuşturucu ticaretini yürütmesini sağlayan üstü. Razik’ten vazgeçilemediğinden, bu görevini bırakmaması, Kandahar emniyet müdürlüğünü “vekaleten” yürütmesi formülü bulundu. Yıllar sonra, 2018’de New York Times’ta Mucib Meşal ve Thomas Gibbons-Neff, Razik’in “Güney Afganistan’da imparatorluktan eksiği olmayan” bir hakimiyet bölgesi kurduğunu yazacaklardı.

ABD'NİN GÖZDESİ

Razik göreve başladıktan sonra Kandahar’da polis şiddeti arttı, vilayetteki tutuklu sayısı bir buçuk katına çıktı.

Razik’in yükselişine ABD’nin katkısı büyüktü. Onun adamlarını, lügatlerinde insan hakları gibi kavramların yeralmadığı iki özel şirket eğitmişti: DynCorp ile Xe (eski Blackwater). Spin Boldak’da ABD’nin kurduğu tesiste eğitilen adamlar, orada silahlar, araçlar ve iletişim ekipmanlarıyla donatılmışlardı. Maaşları BM’nin yönettiği uluslararası fondan (The Law and Order Trust Fund for Afghanistan) ödenmişti. Fonun en büyük sponsoru ABD’ydi. Üst düzey ABD’li görevliler, büyükelçi Karl Eikenberry, General Stanley McChrystal ve General David Petraeus, Spin Boldak’a gidip Razik’i ziyaret etmişlerdi.

ABD dışişleri bakanlığının Kandahar’daki elemanı Ben Moeling, gazeteci Aikins’e, “Abdül Razik etrafında bir mitoloji yaratıldığını”, kendisinin onun “özel hapishanelerine veya yargısız infazlarına dair kanıt” görmediğini iddia edecekti. Oysa 2006 yılına ait bir dışişleri bakanlığı raporu, Razik ve adamlarının gözlerini kırpmadan sivilleri öldürdüklerinden ABD’li yetkililerin haberdar olduğunu ortaya koyuyordu. ABD yetkilileri, insan hakları ihlalleri yapan yabancı ordulara yardımı yasaklayan bir yasayı bilerek çiğnemiş duruma düşüyorlardı. Nitekim bir ara, başlarına iş açılabileceği endişesiyle, yakaladıkları, gözaltına aldıkları insanları Afgan polisine teslim etmeme gibi bir tavrı benimseyeceklerdi.

KATLİAM

Aikins, Razik’in on beş kişiyi öldürttüğü katliamın peşine düşmüştü. Olayı Kandahar’da birçok insan biliyordu. Gazeteciye somut kanıtlar lazımdı ve Aikins bunları elde etmek, tanıklıklara ulaşabilmek için iki yıl kadar uğraştı. Çabasının ödülünü, zamanında engellenmiş polis soruşturmasında elde edilen bilgi ve fotoğraflara erişim izni olarak aldı. Böylece öğrendi ki, Razik, iki yıl önce kardeşinin öldürülmesinden sorumlu tuttuğu bir hasım aşiret mensubunu, birlikte yolculuk ettiği on dört kişiyle beraber Kabil’den Kandahar’a kaçırtmış, tenhada hepsini katlettirmişti. Cesetleri kurumuş akarsu yatağında öylece bırakıp Spin Boldak’a döndüklerinde Razik, üstlerine ve basına, Pakistan’dan gelip sınırı geçen on beş Taliban militanıyla çatışmaya girdiklerini, hepsini öldürdüklerini anlatmıştı.

Aikins, öldürülenlerden birinin akrabalarını buldu, bir kısmı tanınmaz haldeki cesetlerin fotoğraflarını gösterdi. Neyse ki, Aikins’i ağırlayan adam ve oğlu, fotoğraftaki akrabalarını tanıdılar. Taksi şoförüydü. Arabasını Kabil’de terk edilmiş halde bulacaklardı. İki kardeşi, belki ağabeylerinin intikamını alabilecekleri umuduyla polis oldular. Ama fırsat bulamadılar çünkü savaşta öldürüldüler.

Aikins’i evine kabul edip fotoğraflardan akrabasını teşhis eden türbanlı yaşlı adam, akrabasıyla Razik arasında aşiret kavgası yüzünden sorun olduğunu inkâr etmiyordu. “Razik’in onunla meselesi vardı, evet,” diyordu, “ama bütün ötekileri öldürmesi neden gerekiyordu ki?”

GÜYA SORUŞTURMA 

Her şey sır perdesi altında, Razik’in uydurduğu “vatan savunması” palavrası tarafından sarmalanmış olarak kalacaktı ki, Avrupa Birliği için çalışan bir Afgan görevli AB Afganistan temsilcisinin yardımcısı Michael Semple’ı hakikatten haberdar etti. Semple, Spin Boldak’ta dolaşan söylentilerle hadisenin resmî sunuluşunu yanyana koyduğunda huzursuz olmuştu. AB temsilcisinden Afganistan içişleri bakanlığına, oradan Kriminal Araştırma Departmanı’na (CID) derken, cesetlerin hâlâ durduğu kurumuş akarsu yatağına gidip inceleme yapacak bir heyet oluşturuldu. Heyet olay yerine gittiğinde orada iddia edildiği gibi bir çatışma olmadığını hemen anladı. Kurbanlar yakın mesafeden vurulmuşlardı. Cesetlerin bileklerinde kelepçe ve bağ izleri vardı. Cansız bedenleri birbirine bir-iki metre mesafeyle yanyana sıralanmış kurbanların giysileri tertemizdi. Belliydi ki, getirilip kurşuna dizilmişlerdi. Zaten yerel polisten alınan ifade de yeterince açıklayıcıydı: “Abdül Razik beş ya da altı araçla geldi, sonra silah sesleri duyduk.

Razik, sadece biriyle meselesi yüzünden -aralarında on altı yaşında bir oğlanın da bulunduğu- on beş kişiyi kurşuna dizmişti. Kriminal Araştırma görevlileriyle görüşmeyi reddetti. Daha sonra Aşiret ve Sınır İşleri Bakanı olacak dostu Kandahar Valisi Esadullah Halid’in evinde kalmaya başladı. Halid’in saray muhafızları da hunharlığıyla nam salmıştı. 2007’de Kanada ordusu, ayyuka çıkan işkence iddiaları yüzünden sorumluluk altına girmemek için, gözaltına alınanları Afgan güvenlik kuvvetlerine teslim etmemeye karar verdi.

Muhammed Naim Lalai, on beş kişilik grubun Kabil’de ilaçla uyutulup Kandahar’a kaçırılmasını sağlamış kişiydi. Razik’in işbirlikçisi, dostu. Daha sonra Afgan parlamentosuna milletvekili olarak girdi. Aikins onunla görüşmek istediğinde gazeteciyle en ufak temastan kaçındı.

Kriminal Araştırma birimi raporunu verdiğinde daha geniş soruşturma açılmıştı. Başkan Karzai, Sınır Polisi’nin ülke çapındaki iki numarası Tümgeneral Abdurrahman başkanlığında bir heyeti Kandahar’a gönderdi, bunlar önceki araştırmayı yapan ekiple, tanıklarla, Razik’le görüşüp Kabil’e döndü. Karzai ve başka ilgililere her şeyi anlattılar. Olayda herhangi bir gizli saklı yan, kafa karıştıracak ayrıntı yoktu. Dosya başsavcılığa iletildi.

Dava açılmadı. Üstüne üstlük, Tümgeneral Abdurrahman televizyona çıkıp, Razik’in uydurduğu hikâyeyi tekrarladı, öldürülenlerin ülkeye sızmaya çalışan Taliban militanları olduğunu söyledi. Bazen her şey ne kadar tanıdık görünüyor… Razik sınırdaki “işlerinin” başına döndü.

O ESNADA 'MEDENİ ÂLEMDE'... 

Afganistan’daki AB temsilcisi Francesc Vendrell, olayı Brüksel’e ayrıntılarıyla rapor etti. AB ülkelerinin ilgilileri dosyayı okudular. Ve rafa kaldırdılar.

Razik’in hiçbir şey olmamış gibi işinin başına dönmesi, Semple’a göre, “cezasızlıkta eşik atlama” niteliğindeydi. Afgan güvenlik kuvvetlerinin marifetleri bilinmiyor değildi. Ancak bir defada suçu günahı olmayan on beş kişiyi kurşuna dizmek bunların arasında -en azından o ana kadar- yoktu.

Razik daha sonra The Atlantic’e konuştu, “şu beş yılda askerlerden de düşmanlarımızdan da çok öldürülen oldu” mealinde boş sözler geveledi, “öldürülenler teröristti” yalanını tekrarladı.

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın “Demokrasi, İnsan Hakları ve Emek Bürosu” dünyadaki ABD temsilciliklerinden topladığı raporlara dayanarak her yıl insan hakları raporu hazırlıyor. 2006 raporunda, Razik’in marifeti yeraldı. İki yıl önce kardeşini öldürdükleri gerekçesiyle hasım aşiretten intikam alma amacıyla on beş kişiyi öldürdüğü, bunun üzerine “görevinden uzaklaştırıldığı” bilgisiyle.

Oysa, bildiğimiz üzre görevine dönmüş bulunan Razik, 2010 raporunda da boy gösterecekti. Sınır boyunda odun toplayan yedi kişi yine Razik’in adamlarınca öldürülmüş, sınırdan sızan Talibancılar oldukları iddia edilmişti. Pakistan basını, katliama “eski düşmanlıklar”ın sebep olduğunu yazmıştı. Yine 2010’da, Afgan Bağımsız İnsan Hakları Komisyonu’ndan biri, Aikins’e, sorgusuz sualsiz tutuklanan, işkence edilen, bazıları aylarca kimseyle görüştürülmeyen, ciddî herhangi bir suçu da bulunmayan insanlardan sözetti. Razik tam gaz faaliyetteydi. Üstelik gücü arttıkça artmıştı. 2006’daki katliamı soruşturan heyetin üyelerinden biri, 2011’de Matthieu Aikins’e, “Şimdi böyle bir soruşturmanın yapılması düşünülemez bile,” dedi.

ZULMEDEN YÜKSELİYOR 

Öldürülen herkes Talibancı-terörist diye sunuluyordu, ancak aşiret kavgaları kadar kaçakçılık rekabeti de cinayetlere yolaçıyordu. Kimi isterse özel hapishanesine attırabilen, işkence yaptırabilen, öldürtebilen, iktidar sahibi resmî yetkiliden korkunç ne var? Yöre insanları arasıra gidip ABD ordusundan yardım istiyorlar, eli boş dönüyorlardı.

1997’de Kolombiya ordusunun hunharlıklarına binaen gündeme getirilip kabul edilen yasayla, ABD dışişleri ve savunma bakanlıklarının, geniş çapta insan hakları ihlalleri kanıtlanan yabancı ordulara yardım etmesi, onları eğitmesi yasaklanmıştı. Ancak hakkında raporlara geçmiş bunca kayıt ve kanıt bulunan Razik’in kumanda ettiği kuvvetler için bu yasa uygulanmıyordu. 2006 ile 2010 arasında ABD binlerce Afgan askeri, polisi hakkında araştırma yapmıştı; Razik’in adı bunların arasında yoktu.

Afganistan’daki ABD kuvvetlerinin, gözaltına aldıkları insanları Razik emrindeki Kandahar polisine teslim etmeme kararı, aslında gerçeği ortaya koyuyordu. Yine de Razik’ten resmen vazgeçilemiyordu. Ve tabiî Afganistan’daki insan hakları ihlalleri meselesinin boyutları Razik’in marifetlerini kat kat aşıyordu. 2006’da Razik’i koruyan, muhafızları bin türlü hunharlıkla nam salmış eski Kandahar Valisi Esadullah Halid’i Başkan Karzai, ülkenin güneyindeki bütün güvenlik kuvvetlerinden sorumlu özel temsilci olarak atamıştı.

ABD ve NATO kuvvetlerinin komutanları nezdinde de Razik, sıkıntı yaratan bir mevzu olarak sık sık gündeme geliyordu. Ancak Uluslararası Güvenlik Destek Gücü (ISAF) ve Afganistan’daki ABD kuvvetlerinin komutanı General McChrystal onun “vazgeçilemeyecek kadar yararlı” olduğunda ısrarlıydı. Bir başkası, “Tasmasından tutacağınız bir kuduz köpeğe ihtiyacınız varsa, o [Razik] hiç fena seçenek değil,” demişti.