YAZARLAR

Spekülasyonun icadı

14. Louis döneminde, piyasaya devlet eliyle bono senetleri sürdüler ve bu bono senetlerinin Fransa Devleti’nin Amerika/Mississippi'de işlettiği altın madenlerinin ipoteği olduğunu söylediler. Bu spekülasyon ile hazine yeniden dolduruldu ve bunları devlet eliyle yapılan başka spekülasyonlar izledi. Hollanda, Fransa ve İngiltere’de ardı ardına devlet eliyle ya da yardımıyla yapılan üç büyük spekülatif balon, hazinenin ve halkın bütçesinin, yalnızca 3-4 şanslı kişinin lehine tamtakır hale geldi.

Yiyin efendiler yiyin
aksırıncaya
tıksırıncaya kadar yiyin
bu han-ı iştiha sizin…

Tevfik Fikret

Sedat Peker’in en son ifşaatları ile Borsa İstanbul’daki vurgun tertibatını da görmüş olduk. ‘Yaşasın Erzurumlular’ ilimizin güzide bir ailesinin kızları, damatları, dünürleri ve bütün alengirli ilişkileri, saray rejimi ve danışmanları, sağ olsunlar, el birlik Borsa İstanbul’u da yerli-milli hale getirmek için cansiperane çalışmışlar.

Bu olaydan sonra, bütün bu ifşaatları duymazlanan siyaset ve iş çevreleri ilk kez, adliyelerin yolunu tutmak durumunda kaldılar. Çünkü, eser miktarda spekülasyon sistemi karamelize eder ama Borsa İstanbul’da olduğu gibi spekülasyonun da speküle edilmesi, sistemi zombileştirir… Ama Gramsci’nin dediği gibi, ölecek olan ölemediği, doğacak olan da doğamadığı için, canavarların alacakaranlığında yaşamaya devam ediyoruz…

AKP 20 yıllık iktidarı boyunca pek çok konuda yalan söyledi, sonra bu yalanlar hakkında da başka yalanlar söyledi. Bunların bir kısmı siyasetin sınırları içerisinde ve siyasetçi yalancılığının sınırları içinde ‘makul’ görülebilecek yalanlar. Hadi ‘dünya beşten büyüktür’, ‘one minute’, ‘Mavi Marmara’ zamanları da bir tür Kuyucaklı Yusuf  ya da Ziyaaa rollenmesi, olsun. Ne var ki, yerli ve milli uçaklar, otomobiller, astronotlar ile başlayan vaadler silsilesi, Ziyaaa’nın Afrika’daki ‘bi çektim çakıyı, atladım aslanın üstüne’ hikayeleri, siyasetçi yalanının ötesinde, bildiğimiz bul karayı al parayı tertibatına dönüştü…

Sonra yerli ve milli uçağa bak, arabaya bak, astronota bak diyerek gelen Çiftlikbank vurgununu Todex vurgunu izledi. Tüm bu vurgunların, Covid 19 daralması ve Saray Rejimi iktisadının artık satacak bir şey bulamayıp göçmenler üzerinden jeo-strateji satmaya başlamasının ardından, ziyadesiyle yemiş ve sıkışmış olan tek kişilik dev kadro Karadeniz’de gaz çıkardı… Sonra bu rezervi ‘mavi vatan’da başka rezervler izledi.

Bir yerlerde bir şey bulmaktansa, o şeyin rezervinin bulunuyor olması, AKP için pek çok bakımdan son derece kullanışlı. Birincisi 2023’te gerçekleşecek olan LOZAN’dan, Türkiyeli elitlerden ve yoksulluktan kurtuluş, 5’ten büyük dünyaya kafa tutma ve her fırsatta Reis’in yoluna takoz koyan dünyayı yöneten 6 aileye karşı dişleri gıcırdatma fırsatı (sonuçta tankın egzozuna pantolon tıkayan bir ırkın ahvadıyız….)

Ne var ki, AKP özellikle Gezi sonrası giderek kleptokratik, selefi ve mafyatik bir yapıya dönüştükçe, ya da belki sıvaları dökülüp özü daha net görününce, önce AKP’li siyasilerin sonra da AKP siyasetinin söylemleri ve kalibresi de düşmeye başladı. Meşhur İslamcı ya da liberal entellektüeller tasfiye edilince (geçtiğimiz günlerde Abdurrahman Dilipak da havlu attı), medya pelikanlara ve trol lejyonlarına; cemaat devletten tasfiye edilince de devlet kurumları MHP ve mafyaya kalmış oldu.

Böyle olunca başta “Ziyaaaa” diyerek kafa bulduğumuz şu eğlencelik şeylerin tadı kaçmaya başladı, dahası tek kişilik dev kadro, insanları aptal yerine koymak üzere daha basit, daha kalitesiz, daha düşük bütçeli organizasyonlar kullanmaya başladı.

Öte yandan, başlarda devlet erkanı ve medya aracılığı ile büyük bir animasyon eşliğinde verilen bu müjdeler giderek ayağa düştü ve artık yalnızca Akit gibi trol platformlar bu tür müjdelere rağbet ediyorlar.

Burada iki şey önemli, önceden 2-3 yılda hükümet dara düştükçe gelen müjdeler, artık 2-3 haftada bir gelmeye başladı. Dahası, artık müjdenin adı bile yok, örneğin önceki müjdelerde, yerli milli otomobil yollarda, uçaklar havada, doğalgaz Karadeniz'de vb. müjdenin bir adı vardı. Ama AKİT bu haberleri, tıpkı uyuşturucu bağımlılarının dozu altın vuruşa doğru artırması gibi giderek artırdı, önce altın-gümüş-bakır ne ararsan bulunan bir rezervin müjdesini verdi, şimdi de muhtemelen bir madenci ya da mermerci şirket tarafından oyulduğu için zeminine su oturmuş bir yamacın fotoğrafını rezerv müjdesi olarak paylaştı.

...

Manipülasyon ile spekülasyonun yoğun bir biçimde birbirinin içine girmesi, modern dünyanın bir meselesi ve 16. yüzyıldan sonra gelişen para arzının artışı, siyaset ve iktisadi araçların çeşitlenmesi ile yakından alakalı.

Avrupa’nın sekülerleşmesi nasıl ki mezhep ve din savaşlarının ardından gelen protestanlaşma  ile mümkünse, aynı şekilde Avrupa’da endüstriyel kapitalizmin gelişmesi de 17-18. yüzyıllardaki büyük spekülatif vurgunların sonucudur. Çünkü, 17-18. yüzyıllarda, aslında para arzının artması ve iptidai borsa araçlarının gelişmesiyle spekülatif sermaye de gelişir. Dolayısıyla, spekülatif sermaye, borsa ve ticari manipülasyon, aslında endüstriyel kapitalizmden daha eski. Örneğin Adam Smith gibi düşünürler, endüstriyel kapitalizmi geliştirmek için merkantil/spekülatif sermayeyi nasıl dizginleyecekleri gibi konular üzerine de ayrıca kafa yorarlar. Yani başka türlü söylersek, aslında örneğin Marx’ın Kapital'de yoğun olarak nesneleştirdiği kapitalizm modeli, 18. yüzyılda gelişmiş olan 2. nesil kapitalizmdir diyebiliriz.

Adam Smith, David Ricardo gibi klasik ekonomi-politikçilerin spekülatif sermayeye ve borsa manipülasyonlarına ve bunun siyaset ya da devlet eliyle desteklenmesine karşı olmalarının sebebi, örneğin bugün AKtroller ve AKİT’in yaptığı türden spekülasyonların sermayeyi endüstriyel olmaktan çıkarıp, tümüyle spekülatif ve rantiyer hale getireceğine, bunun da sistemi gene 2008 ABD Lehmann Brothers krizinde gördüğümüz gibi büyük bir karadeliğe dönüştüreceğine dönük, defaten doğru çıkan, endişeleriydi.

Özellikle 17-18. yüzyıllarda Fransa, Hollanda ve İngiltere’de ortaya çıkan spekülatif balonlar, yalnızca bu ülkelerin değil, bütün Avrupa’nın mali sistemlerini çökertmişti.

Tarihe mali çılgınlıklar dönemi olarak geçen bu dönemde, belirli manipülasyonlarla belirli objeler birdenbire astronomik bir kıymet edinmeye başladılar. Bunların ilk bilinenleri, Hollanda’da ortaya çıkan Lale Çılgınlığı/Tulipmania. 1633-1637 yılları arasında lüks tüketim, zenginlik ve elitizmin sembolü haline getirilen laleler, Hollanda’ya 1500’lerin sonunda Osmanlı’dan Busbeck tarafından götürülmüştü. 1637’de artık balonun en şişkin olduğu zamanda, bir Viceroy türü Lale Soğanı’nın takas sepeti, tarihçi McCay’un belgelerinde ve başka kimi kaynaklarda da 3000 filorin civarında nakit ya da gene 2500-3000 filorin civarında 20 dönümlük bir arazinin bir lale soğanı ile takas edildiğine ilişkin bilgiler vardır. 1637 yılının şubat ayında bu şekilde zirveyi gören fiyatlar sonra birdenbire aşağı düşmeye başlar, 1637 yılının mayısına gelindiğinde lale soğanı ile yemeklik soğan arasında neredeyse bir fark kalmamıştır.

Hollanda’da yaşanan tulipmania, kapitalist modern dünyada, şeylerin o meşhur deyimde olduğu gibi, kıymeti kendinden menkul hale gelmesinin ve birdenbire arzu nesnesine dönüşmesinin ilk örneğidir. Elbette, arka planda borsa simsarlarının yarattığı kıtlık manipülasyonları ve Hollanda kamuoyunu manipüle eden kanaat önderleri de önemli. Fakat, spekülatif sermayenin manipülatif bir şekilde ortaya çıkışının ilk örneği, 14. Louis’in ölümünden sonra yaşananlardır.

14. Louis yaşadığı dönem boyunca kendisini pek çok tabloda resmettirdi, pek çok heykelini yaptırdı, kendi hükümdarlığının sembolü olarak meydanlar, saraylar, köşkler yaptırdı, büyük bir adab-ı muaşeret seti geliştirdi. Tüm bunları yaparken kendisini mitolojik kahramanlar, Roma’nın, Helenistik dönemin, Antik Yunan’ın kahramanları ile karşılaştırdı. Askeri saldırganlığını Helenist motiflerle perdelemek istediğinde kendisini Büyük İskender ikonografisinde, devleti muhkem hale getirmeye çalıştığında Apollo kılığında (ki bir tiyatroda Apollo’yu oynamışlığı da vardır) zaferler kazandığında göklerden gelen (Nike’nin getirdiği) karar ile muzaffer olan kahraman olarak resmettirdi. 

14. Louis bunların yanında kamusal hayatın düzenlenmesi için de önemli girişimlerde bulundu. Sombart’a bakarsak, o zamana kadar romantik aşkın ve dünyevi eğlencenin merkezi olan İspanya’nın genelevleri ile meşhur Avignon muhitine karşı savaş açılır ve Paris, romantizmin, seks işçiliğinin, metreslik kurumunun, av partilerinin, barok işretin başkenti haline gelir ki, şimdiye kadar anlattıklarımızın hepsi, yani aşk, ihtişam, entrika, çürüme, zorbalığın ilk modern simgesi Versailles Sarayı 14. Louis tarafından inşa ettirilir.

Burada söylediğimiz şeyin ne demek olduğunu anlatmak için, Sombart’tan 14. Louis’in kişisel harcamalarının Fransa bütçesinde 1685 yılında tuttuğu yeri aktaralım. O yıl, Fransa bütçesi brüt yaklaşık olarak 101 milyon Livre’dir ve bunun yaklaşık 30 milyon Livre'si 14. Louis’in, at alımı, mücevherat, şahin avı, küçük zevkler, saray alımı, madamların masrafları, ödüllendirmeler vb. kişisel zevklerine ayrılmıştır.

RÖVANŞ VE RESTORASYON

1715’te, 14. Louis öldüğünde, hazine tamtakırdı. Başta ona yaranmak için her türlü düşüklüğü yapanlar olmak üzere, saraydan halka doğru büyük bir nefret dalgası yayıldı, heykelleri taşlandı, Versailles sarayı yakılmaya çalışıldı. Ülkenin maliyesi ve halkın durumu çok kötüydü. Bu kötü durumdan çıkmak için, ülkeyi yönetenler John Law isimli bir danışmanın önerisiyle, saklanan paraların ya da yolsuzlukla edinilmiş mülklerin yerlerinin söylenmesine karşılık (bizim OHAL komisyonlarına benzer bir Adalet Odası tesis edilmişti bu işler için), paranın-mülkün değerinin yüzde 20’sine kadarının ihbarcıya verilmesine karar verdiler. Kolaylıkla tahmin edilebileceği üzere, ülkenin büyük bir kısmı kısa sürede ihbarcıya dönüştü ve (günümüzün FETÖ borsasına benzer bir şekilde) herkes birbirine rüşvet vermeye ya da maliyeye gitmesi gereken paralara devlet memurlarınca el konulmaya başlandı. Bir süre sonra da, restorasyonun öngördüğü devr-i sabık uygulamaları genel rüşvet çarkından dolayı gevşedi ve atıl kaldı.

John Law’un danışmanlığında, kraliyet meclisi bu sefer de tarihin en büyük spekülasyonunu hazırladılar. Piyasaya devlet eliyle bono senetleri sürdüler ve bu bono senetlerinin Fransa Devleti’nin Amerika/Mississippi'de işlettiği altın madenlerinin ipoteği olduğunu söylediler. Bu spekülasyon ile hazine yeniden dolduruldu ve bunları devlet eliyle yapılan başka spekülasyonlar izledi.

Fransa’nın Mississippi spekülasyonunu, İngilizler Güney Denizi işletmelerinin halka açılması ile mukabele ettiler. Böylelikle Hollanda, Fransa ve İngiltere’de ardı ardına devlet eliyle ya da yardımıyla yapılan üç büyük spekülatif balon, hazinenin ve halkın bütçesinin, yalnızca 3-4 şanslı kişinin lehine tamtakır hale gelmesini sağladı.

14. Louis döneminde yaşanan çürüme, toplumun bütün kesimlerine sirayet etmişti, adaleti tesis etmek üzere yola çıkanlar, ellerine geçen ilk fırsatta, onu kendi keselerini doldurmak için kullandılar.[1] Yoksulluğu ve çürümeyi önlemek için alınan önlemler kötüye kullanılınca, yoksulluk ve çürüme daha da derinleşti. Herkesin en önemlisi saray ve maliyenin kafasının karışık olduğu bu ortamda, günümüz modern dünyasının en önemli kurumlarından birisi olan spekülasyonun ortaya çıkması için gerekli koşullar hazırdı. Böylelikle, halka açık, müşterek şirketlerin kuruluşu için Avrupa’nın her yanında ticaret odalarına, borsalara dilekçe yağmaya başladı. Bunların bir kısmı, hakiki şirketlerdi. Tarım, hayvancılık, madencilik, deniz aşırı ticaret konularında, devlet arazileri üzerinde elde ettikleri imtiyazları halka açarak işletmeler kurmaya ve ticaret yapmaya çalışıyorlardı. Ama önemli bir kısmı ise, spekülatif balonlarla şişirilmiş şirketlerdi.

Sonradan faaliyetleri yasaklanan bu şirketlerin bazılarının faaliyet konuları şu şekildeydi:

  • Devr-i daim makinası yapmak (bildiğimiz erke dönergecinin atası);
  • Cıvadan metal üretmek;
  • Daha önce hiç yapılmamış bir işi yapmak, ancak büyük avantajlar sağlamak;
  • Flanders danteli ithal etmek;
  • Kıl ticareti yapmak
  • İngiliz atı yetiştiriciliğinin özendirilmesi vakıf ve kilise arazilerinin ıslahı ve papaz evlerinin restorasyonu
  • Büyük Britanya’da cenaze levazımatçılığı;
  • Gemici maaşlarını sigortalamak;
  • Çocukların geleceğini sigorta etmek;
  • Dul ve düşkünlere küçük bir iskonto ile ödeme yapmak;
  • Gayri meşru çocuklar için hastane kurmak;
  • At sigortalamak;
  • Büyük bir dispanser kurmak;
  • Londra caddelerini kaplamak;
  • Sabun yapma sanatını geliştirmek;
  • Kurşundan gümüş çıkarmak;
  • Civadan biçimlenebilir metal çıkarmak;
  • Yakmadan ve özünü kaybetmeden ham şekeri beyazlatmak;

17-18. yüzyıl Avrupa’sında geçen birtakım olayların, cumhuriyetinin 99. yılını idrak eden Türkiye ile ne alakası var diyenler çıkacaktır. Marx, Kapital’in önsözüne malum, Horatius’un “de te fabula narratur” deyişi ile başlar ve ekler, "Alman okuyucu bu kitap İngiltere’yi anlatıyor diye tuzum kuru sanma sakın, anlatılan senin hikayendir…”.

Dolayısıyla, saray rejimimizin sonu muhtemelen 14. Louis’in 'itibardan tasarruf olmaz hanedanlığının sonu' gibi olacaktır… 18. yüzyıl Avrupa’sında yasaklanmış olan balon şirketler, Türkiye’ye halen ilham vermeye devam ediyor; erke dönergeci, sigortacılık, kıl ticareti, civayı gümüşe dönüştürme vb… Ne var ki, İ. M. Gökçek’in jelibon rezervi hepimizi heyecanlandırsa da, AKİT manşetlerinin trol lejyonlarına esin vermeyen kısırlaşmasına deva olması açısından, önemli spekülasyon fikirlerini (mesela Kıl Ticareti’nin hazır bir mecrası var, orası çalışılabilir…) buraya koydum[2]. Üçüncü elma da elbette, arabaya, uçağa, astronota kanmayan ama sandığa kanmaya hazır hepimize; yasanın restorasyonunu beklerken restore edilen şey; spekülasyonun, rüşvetin, yolsuzluğun, sermaye transferinin oldukça orijinal ve daha mütekamil, daha dirençli bir restorasyonu olabilir ve birileri bunu devr-i sabık diye yutturabilir… Ki, Türkiye tarihi, bundan başka bir şey değildir.  

Notlar: 

[1] Bu yüzden, Türkiye’de süren adalet, rövanşizm, devr-i sabık, yolsuzlukla mücadele gibi söylemlere büyük bir ihtiyatla yaklaşmak gerekiyor.  

[2] Ponzi şirketler başta olmak üzere, spekülatif sermayenin tarihi üzerine daha ayrıntılı okuma yapmak isteyenler için;

Charles Mckay: Olağanüstü Kitlesel Yanılgılar ve Kalabalıkların Çılgınlığı ve Karışıklığın Karmaşası,

Charles P.Kindleberger: Cinnet, Panik ve Çöküş: Mali Krizler Tarihi,

Werner Sombart: Aşk Lüks ve Kapitalizm


Osman Özarslan Kimdir?

1977 yılında, Burdur’un Çavdır ilçesinde doğdu. 2005 yılında, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nü kazanıncaya kadar öğrencilikten başka pek çok iş ile iştigal etti. 2010 yılında aynı okulun Sosyoloji Bölümü’nde yüksek lisansa başladı. Nisan 2015’te, Masculinities at Night in the Provinces başlıklı tezini savunarak, yüksek lisansını tamamladı. Bu tez, Hovarda Alemi, Taşrada Eğlence ve Erkeklik ismiyle 2016 yılında yayınlandı. 2015 yılında Pamukkale Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde doktoraya başladı ve 2019 yılında Organ Bağışı ve Kaçakçılığı, Yeni Tıbbi İmkanlar, Yeni Sosyolojik Meseleler adlı tezini savunarak doktorasını hak etti. Değişik dönemlerde, gazete-dergilerde, fanzinlerde, bloglarda ve internet sitelerinde, ideoloji, politika, kültür yapıları, ve filmler üzerine yayınlanmış pek çok inceleme, deneme ve eleştiri yazısı vardır. Bundan başka, üç bireysel (Kemalizm Sovyetler Sosyalizm; Dekalog-Kemalist İlahiyat İçin Bir İlmihal; Hovarda Alemi-Taşrada Eğlence ve Erkeklik) kitabı yayınlanmış, dört de editörlü (Resmi İdeoloji ve Kemalizm; Öncesi ve Sonrası ile 1915 İnkar ve Yüzleşme; Emile Durkheim'ı Yeniden Okumak; Sıkıntı Var-Sıkıntı Kavramı Üzerine Denemeler) kitaba katkı sunmuştur. Halen, merkezin dışında kalmış taşra coğrafyalar ve toplumsal normlar tarafından içerilemeyen berduşlar, piizciler, defineciler, kumarbazlar, muskacılar, gibi değişik gruplar arasında, çalışmalarını sürdürmektedir. Osmanlıca ve İngilizce bilir.