Sokak Sanatçıları Derneği: Ne sarayın soytarısıyız ne de belediyenin emir erleriyiz

İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin sokak sanatçılarına yönelik yasakçı yönetmeliğini protesto eden Sokak Sanatçıları Derneği, “Ne sarayın soytarısıyız ne de belediyenin emir erleriyiz" diye vurguladı.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR – Sokak Sanatçıları Derneği, CHP'li İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin 8 Ağustos'ta yürürlüğe koyduğu sokak sanatçılarına yönelik yönetmeliğine karşı basın açıklaması düzenledi. Çeşitli siyasi parti ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin de katıldığı açıklamada, "Sokak sanatı kentlerin hayat damarıdır, yasakçı belediye yönetmeliğine hayır" yazılı pankart taşınırken, "Sanat özgürlük ister" ve "Yasakçı belediye istemiyoruz" sloganları atıldı.

Grup adına açıklama yapan Özlem Sağlam, Sokak Sanatlarının Uygulanmasına İlişkin Yönetmelikte yapılan değişikliklerle belediyenin adeta bindiği dalı kesen, yaptığı işi yüzüne gözüne bulaştıran bir belediyecilik örneği sergilediğini söyledi.

‘BELEDİYENİN EMİR ERLERİ DEĞİLİZ’

Sokak Sanatçıları Derneği olarak ‘sanatı’ aracılardan bağımsızlaştırarak doğrudan insanlarla buluşturmanın yollarını aradıklarını vurgulayan Sağlam, şunları belirtti:

"Sokak sanatı, gücünü bu görece himayesiz ilişkilerden ve özgürlüğünden alır. Bu sebeple pandemi döneminde yaşadığımız onca sıkıntıya rağmen, kamusal kaynakların sanatçılar için kullanılması konusunda 'sadaka veren el ve alan el' arasındaki ilişkilere hep karşı çıktık. İzmir özelinde güncel sanattan, popüler piyasa sanatına kadar bütün sanatçıların el pençe divan durduğu toplantılarda ısrarla özgürlük vurgusu yapmamız, başta Tunç Soyer tarafından; İzmir gibi, 'çağdaş, demokratik özgür' bir kentte, bozgunculuk, kıymet bilmezlik olarak değerlendirildi. Oysaki demokrasi ve özgürlüklerin varlığı, yönetenlerin var demesine değil, asıl olarak yönetilenlerin rızasına bağlıdır. Tunç Soyer’i eleştirmek bizi AK Partili yapmayacağı gibi, olumlu icraatlarını desteklemek de bizi CHP’li yapmamalıdır. Bu açıdan bir kez daha vurgulamak isteriz ki ne sarayın soytarısı, ne de belediyenin emir erleriyiz.”

.

‘SEÇİMDEN ÖNCE ORTAK AKIL, SEÇİLDİKTEN SONRA BEN YAPTIM OLDU’

"Son sözümüz yönetmeliğin çıkarılış biçimine ilişkindir. Bir önceki yönetmeliğin hazırlanması süreçlerinde ilgili STK’larla koordineli bir şekilde, katılımcılığı esas alan yöntem sürdürülmüşken, yeni yönetmeliğin hazırlanması süreçlerinde yaptığımız hiçbir eleştiri dikkate alınmamıştır. İktidara gelmeden önce ‘ortak akıldan’ dem vuran bir Tunç Soyer’in seçildikten sonraki mottosu ‘ben yaptım oldu’ olmuştur" diyen Sağlam, derneğin yönetmeliğe ilişkin eleştirilerini ise maddeler halinde şöyle sıraladı:

-Madde 4, genel olarak olumlu bulduğumuz bir madde olmakla birlikte c) bendindeki komisyon, şüpheli uzmanlık kriterleri açısından meşruluk sorunları yaşamaya adaydır. Meşruluk krizleri sadece ilgili dairedeki uzman bilgisine dayalı olarak aşılamaz. İlgili STK’ların da sürece katılacağı, katılımcılık ilkeleriyle aşılabilir. (Her disiplinden uzmanlarınız var mı, sokak sanatçılarının sürece katılımını nasıl sağlıyorsunuz? vb.)

-Madde 5 b) bendi oksimoron bir maddedir. Maalesef bir önceki yönetmelikteki ilgili maddeye yasakçı ve sokak sanatının ruhuna aykırı eklemeler yapılarak sokak sanatının nerede yapılacağı konusu kişisel inisiyatiflere açık hale getirilmiştir. Oysaki bir önceki yönetmelikte, sokak sanatının nerelerde yapılacağından ziyade nerelerde yapılamayacağı üzerinde durularak özgürlükçü bir yaklaşım sergilenirken, yeni yönetmelik sanatsal ifade imkanları ve toplumsal etkileşimin gerçekleşeceği mekanların seçiminde sanatçıların seçim hakkını elinden almaktadır. Sokak sanatının ruhundan anlamamak olarak yaptığımız eleştiri ise belediyenin gereksiz paralar harcayarak ürettikleri ve kısa zamanda kentsel çöpe dönüşen “sanat sokakta” platformlarına ilişkindir. Üretilen platformlar toplumsal etkileşime açıklık ve sokak sanatının hem zeminlik ilişkilerine engel teşkil edecek şekilde yerden yüksek, sanatçıyı biblo haline getiren reklam panolarından ibarettir. Bu platformlar, bütün harcanan kamusal kaynaklara rağmen sanatçıları yağmurdan, güneş vb. koruyamadığı gibi performans sırasında kullanacakları ekipmanlara ilişkin herhangi bir imkan da sağlamamaktadır.

-Madde 5 c) ve ç) bendi, tam olarak Türkiye’de muhalefet ile toplumsal muhalefet arasında oluşan açı farkını gözler önüne serer niteliktedir. Merkezi iktidarın gündelik yaşam ve hayat tarzlarımız üzerinden yürüttüğü hegemonya mücadelesinde birbiri ardına çıkardığı yasalar sorgusuz sualsiz kabul edilmektedir. Bunlardan birisi olan müzik yasağını da içeren çevresel gürültünün değerlendirilmesi ve yönetimi yönetmeliği, yerel yönetim tarafından itirazsız bir şekilde kabul edilerek kendi kullanımı için işlevsel bir araç haline getirilmeye çalışılmaktadır. Buradaki 26. maddeye yapılan gereksiz atıf, merkezi iktidarın saçma yasaklarına meşruiyet atfetmekten başka bir anlam taşımamaktadır. Türkiye’de iktidarlar değişse de değişmeyen siyasi partiler yasası gibi, bu ve benzeri maddeler, iktidarın nasıl da kendisine benzeyen küçük iktidarlar yarattığının görülmesi açısından önemlidir. Mevcut yönetmeliklerin üst yönetmeliklere uygun olarak yapılmasıyla, onları meşrulaştıracak şekilde yapılan atıflar bambaşka şeylerdir. Üstüne üstlük sokak sanatçılarına yönelik bu çevresel hassasiyet vurgusu 7 gün 24 saat çalışma hakkına sahip inşaat firmaları için gösterilmemektedir. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin de onayıyla 7 gün 24 saat çalışma ruhsatına sahip inşaat firmaları her gün yeni gökdelenler inşa etme hakkına sahipken, anayasal olarak desteklenmesi gereken sanatçılar (Anayasa Madde 27, 64) yasaklanmaktadır.

-Madde 5 e) bendi yine keyfiliğe kapı aralayan bir madde olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir önceki yönetmelikte oldukça nesnel ve ölçülebilir kriterlere göre belirlenen, desibel ölçümü mevcut haliyle yönetmelikten çıkarılmıştır. Performansların ses seviyesini ortamın mevcut gürültü seviyesiyle orantılı bir şekilde değerlendiren 'performans noktasından 5 metre uzakta yapılan ölçümlerde ortam gürültüsünün üzerine +5dB’den fazla olmamalıdır' maddesi, yeni yönetmelikte nesnel kriterlere dayanmayan zabıtanın keyfiyetine bırakılmıştır. Bu konudaki bir başka husus ise günümüzde sokak sanatının sanatsal ifade konusunda vazgeçilmezleri arasında bulunan loop, delay, chorus ve reverb gibi efekt pedallarının amfisiz kullanımının mümkün olmamasıdır. Bu yönetmelikle Pat Metheny, Jimi Hendrix ve Billie Eilish gibi müzisyenlerin kendilerine İzmir sokaklarında yer bulması imkansızdır. Günümüzde sanatsal ifadenin olmazsa olmaz araçları arasında yer alan mikrofon ve amfiler sadece ses yükselticisi araçlar değil aynı zamanda kendine has ton karakteristikleriyle sanatçıların kişisel parmak izleridir. Özel izne tabi tutulamazlar. Özetle bir önceki yönetmelikteki desibel ölçüm yöntemi böylesi sorunların da önüne geçebilecek bir maddeyken kaldırılmamalıydı.

-Madde 6, 2. bendinde bir yetki karmaşası bulunmaktadır. Sokak sanatçısı kartına yetki veren komisyon dışında ayrıca zabıta da kartların iptali konusunda yetkilendirilmiştir. Yukarıda detaylı bir şekilde açıklamaya çalıştığımız gibi nesnel ölçüm kriterlerinden ve sanatsal uzmanlık bilgisinden yoksun bir kolluk gücü olarak zabıtaya böylesi bir yetki verilemez. Kişisel kayırmalara ve yetki karmaşasına yol açacak böylesi bir ikilikten vazgeçilmelidir.