Marriage Story: Ayrılık sevdaya dahil mi?

Noah Baumbach’ın yazdığı ve yönettiği komedi-drama filmi Marriage Story (Evlilik Hikâyesi) Netflix'te yayınlandı. Yönetmen ve oyuncu eşinin dağılmakta olan evliliğine odaklanılan filmde çiftin boşanma süreci anlatılıyor.

Google Haberlere Abone ol

Son dönemin en çok konuşulan filmlerinden, Noah Baumbach’ın yazdığı ve yönettiği, Scarlett Johansson ve Adam Driver’ın başrollerini paylaştığı Marriage Story (Evlilik Hikâyesi) The Irishman ile birlikte Netflix’in iddalı yapımları arasında gösteriliyor. Altın Küre drama dalında, 'En iyi Erkek Oyuncu’ ‘En iyi Yönetmen’, ‘En iyi Senaryo;’, ‘En İyi Kadın Oyuncu’, ‘En İyi Müzik’ dallarında aday gösterilen film, bir çiftin boşanma hikayesini anlatıyor.

Film, New Yorklu başarılı yönetmen Charlie (Adam Driver) ile Los Angeles’ta oyunculuk kariyerini sürdüren Nicole’ün (Scarlett Johansson) boşanma sürecini konu alıyor. Noah Baumbach Evlilik Hikâyesi’nde, alışık olduğumuz ‘mutsuzluğa giden evlilik’ temasından farklı olarak, evliliği ve çiftlerin mutsuzluğunu tarafsız bir şekilde, her iki çiftin bakış açısıyla gerçekçi bir dilde işliyor. Baumbach, büyük olayları ya da yıkımların şiddetini anlatmak yerine ‘içimde ölen bir şeyler var’ vurgusuyla ilişkilerin esas problemine odaklanıyor. Film, bu gerçeklik ve olağan durumun akışını bozmayarak tam da olması gerektiği gibi evlilikteki rutinleri ve tekrarları çok iyi vurguluyor. Evlilik Hikâyesi, belirli aralıklarla Baumbach’ın da bilinçli olarak yaptığını düşündüğüm -sıkıcı olarak yorumlanan- bazı sahneler, tıpkı evlilik gibi ‘rutin’e dönüşüyor, akmıyor, ilerlemiyor…

VAZGEÇME, KABULLENME, ALIŞKANLIK

Noah Baumbach, Evlilik Hikâyesi’yle çiftin, evliliklerin ve ilişkilerin kendi içerisinde zamanla nasıl değiştiğini ve dönüştüğünü, şiddet, aldatma ya da farklı ayrılık sebeplerinden çok, ilişkilerin başlangıcına, aslında kişinin bir başkası/öteki için hayallerinden nasıl vazgeçtiğini ve sonucunda nelere katladığını görmeleri için kendileriyle yüzleşme imkânı sunuyor. Kimse kimseyi başlarda incitmiyor gibi görünse de zaman içerisinde enkazın boyutlarının önlenemez yıkıma yol açtığını fark ediyoruz. Tıpkı gerçek anlamda, birçok evlilikte olduğu gibi, vazgeçme, kabullenme, alışkanlık süreci işliyor. Sonra büyük bir patlama, durumu değiştiremediği için tarafların birbirini suçlaması, sonu bir yere varamayan, varsa da yolu belli olmayan tartışmaların, yine belirli rutinlerle kendini tekrarlaması. Filmin başarısı, evliliğin amacının, mutluluk hikâyesi etrafında dönmemesi ve asıl güzel olanın iyilikte, en önemlisi kişinin kendi hayalleri ve dünyası dahilinde güzelleştiğini ve özgürleştiğini vurgulamasında saklı.

Küçük bir çocukları olan çift, aynı tiyatro sahnesinde birlikte çalışıyor, çevrelerinde de örnek çift olarak gösteriliyorlar. Kariyerine sinemada devam etmek isteyen Nicole, Charlie için bu kariyerinden vazgeçerek tiyatroya yöneliyor ve eşinin yönettiği birçok oyunda sahne alıyor. Evlilikle birlikte hayatının ve kariyerinin yönünü değiştiren Nicole, kendini sıkışmış ve çaresiz hissederek, tüm yaşananların doğal bir sonucu olarak ayrılık kararı alıyor. Birçok şeyi beraber yapan, eşinin ve çocuğunun evde saçlarını kesen, birlikte oyunlar oynadıkları ‘örnek bir beraberlik’ olarak nitelenen tüm bu durumlar bir akış halinde boşanma süreçlerinin bir parçası olarak devam ediyor. Rutinin güzelliğini de koruyarak, her ikisi de ayrı şehirlerde ayrı hayatlar yaşamaya başlasa da bir süre sonra Charlie iş değişikliği yaparak Los Angelas’a taşınıyor. Temelde ne mutluluk ne büyük aşk, evlilikte, sevginin ve iyiliğin önemli olduğu ve bu duygunun kişide dönüşümünü, güzel kadrajlarıyla, hafif bir gözyaşıyla izletiyor bize Baumbah. Boşanma kararıyla birlikte, Nicole’ün verdiği kararın arkasında durarak hayatına devam ettiğini, Charlie’nin ise zamanla daha da yıprandığını izliyoruz.

Scarlett Johansson, muhteşem performansıyla kendisine hayran bırakırken, 2003 yılında, henüz 19 yaşındayken başrollerini Bill Murray ile paylaştıkları Lost In Translation (Bir Konuşabilse) filmindeki karakterini hatırlatıyor. İlişkisinden sıkılmış, hayatı sorgulayan Charlotte’dan, anlam arayışını yine sürdüren ancak kendisini olduğu gibi kabul eden olgun bir kadına dönüşümü de retrospektif açıdan Evlilik Hikâyesi ile güzel bir bağlantı kuruyor.

Filmin son sahnesinde barda Charlie’nin söylediği şarkı, hayat ve ilişkiler üzerine güzel bir vurgu yaparken, her şeyin merkezinde olan Charlie’nin bu merkezden çekilişini de izliyoruz.

‘Seni bağrına basacak birisi

Seni derinden yaralayacak birisi

Senin koltuğunda oturacak

Uykunu kaçıracak birisi

Seni ihtiyaç duyacak birisi

Seni çok iyi tanıyacak birisi

Hayatta olmak işte bu’

‘Ve onu daima seveceğim, artık anlamı kalmamış olsa bile.’

Filmi izlerken aklımız Asghar Farhadi’nin "Bir Ayrılık" ile Bergman’ın "Bir Evlilikten Manzaralar" filmine gidiyor olsa da iki filmdeki derinliğini yakalayamadığını da söylemek gerek. Yine de evliliklerde, özellikle de kadının kendine ait odasının olması gerektiği vurgusu filmde bir kez daha öne çıkıyor. Nicole ile birlikte tüm kadınlar biliyoruz ki, vazgeçmek ya da risk almak, karar her ne olursa olsun hayatlarına ve hayallerine sahip çıkmak zorunda anlamını bulana kadar…