Tarık Akan: 45 yıllık bir Türkiye özeti

Politik görüşlerini bazen doğru, bazen yanlış bulduk. Ama sinemasını hep doğru yerde yaptı Tarık Akan...

Google Haberlere Abone ol

Şenay Aydemir  [email protected]

Subay olan babasının görevleri nedeniyle Erzurum senin Kayseri benim gezip dolaştıktan sonra yerleştiği Bakırköy’de makine mühendisliği okuma hayalleri kurarken, geleceği noktanın farkında mıydı bilinmez ama Tarık Akan hem Türkiye’nin hem de Türkiye sinemasının bir özetidir aynı zamanda.

1970 yılında Ses dergisinin açtığı ‘artist’ yarışmasında birinci olması hayatını değiştirmiştir belki ama makine mühendisliği ya da sonrasında okuduğu gazetecilik mesleklerinden birisini tercih etmemesi sinemanın şansıdır hiç kuşku yok ki. Dönemin birçok ismi gibi o da yarışmada birinci olduktan sonra görkemli yıllarının hükmünü süren Yeşilçam’ın bir parçası haline geldi. Filiz Akın ve Ekrem Bora ile birlikte rol aldığı 1971 tarihli “Emine” ilk filmiydi. Sonrası dramalar, melodramlarla dolu onlarca film. Uzun boylu, güzel gözlü, gülüşü çarpıcı bu yakışıklı genç adam için Yeşilçam’ın kapıları sonuna kadar açılacaktı hiç kuşku yok ki. Ama meziyeti sadece yakışıklılığı değildi. Çok değil iki yıl sonra “Suçlu” filmiyle Altın Portakal’dan ilk erkek oyuncu ödülünü aldı. (Bu ödülü altı kez daha alacak ve ulaşılması zor bir rekorun sahibi olacaktı.) 1975’e kadar Emel Sayın, Türkan Şoray, Filiz Akın, Hülya Koçyiğit gibi dönemin ünlü kadın oyuncularıyla birçok filmde rol aldı ama en unutulmazı hiç kuşku yok ki Halit Akçatepe ile birlikte oynadıkları Ertem Eğilmez klasiği “Canım Kardeşim”dir.

Yetmişli yılların ortası hem memleket hem de Yeşilçam için hareketli ve değişim dolu bir zamanı işaret ediyordu. Yeşilçam, on yıllık saltanatını kısa yoldan para kazanmak isteyen, seyirciyi sömürmekten imtina etmeyen tüccar yapımcıların elinde tüketmiş ve salonlar artık ufak ufak ‘seks komedileri’ne perdelerini açmaya başlamıştı. 68’ hareketinin devrimci dalgası 1972’de bir muhtıra ile kesilmek istenmiş; Denizler idam, Mahirler infaz edilmiş ama hareket büyüyerek ve değişerek devam etmektedir. İşte bu ahval ve şerait içinde hem memleket sineması hem de insanlar için tercihler ortaya çıkar. Türkiye tarihinin en büyük komedi filmi olan “Hababam Sınıfı”nın bu dönemde çekilmesi tesadüf değildir. Yılmaz Güney’in öncülüğünde sinemanın giderek politikleşmesi de. Tarık Akan önce “Hababam Sınıfı”nda rol alarak komedinin yükselişinin bir parçası olmayı başarmış hem de sinema çizgisini tamamen değiştirerek unutulmaz yapımların içinde yer almıştır.

Akan’ın Yeşilçam çizgisinden ufak ufak uzaklaşması, bıyık bırakmasıyla birlikte yeni filmler de birbiri ardına gelmeye başlar. “Baraj”, Cüneyt Arkın ile birlikte rol aldıkları “Maden”; Erden Kıral filmi “Kanal”… Ama hiç kuşku yok ki bu büyük dönüşümün tamamlandığı film Yılmaz Güney’in senaryosundan Zeki Ökten’in çektiği “Sürü”dür. Film yalnızca Türkiye’de değil, gösterildiği Berlin Film Festivali’nde de büyük ilgi gördü. Ülke hızla değişiyor, bir devrimin eşiğinde duruyordu ve Tarık Akan da bu hareketten kaçmayan isimlerden birisiydi. Bir yandan sansüre karşı yürüyüşün en önünde yer alıyor, diğer yandan sinemacıların örgütlenmesi için mücadele ediyor öte yandan da birbiri ardına Türkiye sinemasının unutulmaz filmlerinde görünüyordu. 1979’da önce “Adak” ve “Demiryol” filmlerinde rol alarak bir anlamda hayata karşı tercihini de gösteriyordu.

İLK AKLA GELEN İSİM

12 Eylül darbesi ülkenin üzerinden silindir gibi geçerken Tarık Akan da bundan nasibini alanlardan birisiydi. Barış Derneği üyeliği, Nazım Hikmet’in doğum günü etkinliğinde okuduğu şiirler nedeniyle yargılandı. 12 Eylül’de hakkında 12 yıl ceza istendi 2.5 ay hücrede kaldı. İçerden çıktıktan sonra en ufak bir yılgınlık emaresi göstermeden darbe koşulları altında bin bir güçlükle çekilen “Yol”un çekimleri için çalışmaya başladı. 80’li yıllar Türkiye sinemasında da yeni kulvarların açıldığı bir dönem oluyordu. Eski melodramlar tarih olmuş, politik film çekmek zorlaşmıştı. Bu dönemde “Derman”, “Beyaz Ölüm”, “Pehlivan”, “Kayıp Kızlar”, “Bir Avuç Cennet” gibi kalburüstü filmlerde gördük kendisini. Ama darbenin üzerinden zaman geçip baskı görece azalınca ve mevzu 12 Eylül ile hesaplaşmaya gelince akla gelen ilk isim yine Tarık Akan olacaktı. Önce Zeki Ökten’in yönettiği, bir tatil kasabasında işkencecisini sesinden tanıyan adamın hikayesini anlatan “Ses”te izledik kendisini. 1987’de Muzaffer Hiçdurmaz’ın yönettiği “Çark” filminde rol aldı. Film darbeden sonra çekilen ilk grev filmiydi ve büyük ses getirdi. Gösterilmesi engellendi. Filmden etkilenen Kazlıçeşme işçileri greve çıktı.

Dedik ya mesele Türkiye’deki antidemokratik uygulamalar ve onların tarihi olduğunda yapımcı ve yönetmenlerin kapısını çaldığı ilk oyunculardan birisiydi Tarık Akan. Rıfat Ilgaz’ın romanından Yusuf Kurçenli’nin uyarladığı “Karartma Geceleri”nde öykü İkinci Dünya Savaşı’nda geçiyordu ama asıl anlatılmak istenen 12 Eylül’dü hiç kuşku yok ki. Bu filmde başrolü paylaştığı Nurseli İdiz ile iki yıl sonra yani 1992’de bu kez “Çözülmeler” için bir araya geleceklerdi. Film 12 Eylül sonrasında çözülen sosyalist kimlikler üzerine etkili bir panorama sunuyordu. 90’lı yıllarda “Eylül Fırtınası” ve “Mektup” gibi benzer temalı filmlerle kariyerine devam etti. 2004 tarihli “Vizontele Tuuba” filminde de darbeciler tarafından tutuklanan aydın bir kütüphane müdürünü canlandırıyordu.

Son filmi “Yol”daki rol arkadaşı Şerif Sezer ile birlikte kamera karşısına geçtiği 2009 tarihli “Deli Deli Olma” adlı yapımdı. Televizyonda da yer aldı ama fazla prim vermedi. Sonuncusu 2006’da olmak üzere sadece dört kez dizilerde oynamayı kabul etti. En unutulmazı ise “Beyaz Gölge”nin Türkiye uyarlaması olan “Koçum Benim”di.

Tarık Akan, alelade bir oyuncu değildir. Onun sinema kariyerine bakarak Türkiye’nin toplumsal dönüşümlerinin izlerini görebilirsiniz. Çok az oyuncuya nasip olacak bir kariyer yaratmıştır kendisine. Unutulmaz aşk filmlerinin, komedilerin, politik yapıtların, tarihi yapımların altında imzası vardır. Sansürün ve baskının Demoklesin Kılıcı gibi sinemanın üzerinde gezindiği dönemlerde, “Maden” ve “Çark” gibi işçi sınıfı mücadelesini anlatan; “Sürü” ve “Yol” gibi Kürt sorununa değinen, “Karatma Geceleri” gibi işkenceyi masaya yatıran yapımlardan çekinmemiştir. Ama aynı zamanda “Mavi Boncuk”, “Alev Alev” gibi kültlerin, “Hababam Sınıfı” gibi büyük komedilerin içinde de yer aldı.

Türkiye sadece iyi bir aktörü değil, politik bir figürü de kaybetti. Ergenekon davalarında demir parmaklıkları yıkmaya çalışan da, “28 Şubat darbe değildir” deyip tartışmalar yaratan da oydu. Politik görüşlerini bazen doğru, bazen yanlış bulduk belki ama sinemasını hep doğru yerde yaptı. Buradan geriye doğru dönüp Tarık Akan sinemasının izini sürersek, Türkiye tarihinin de izini sürmüş oluruz.