YAZARLAR

Şiddete karşı teklif yasalaşırken kadın karşıtlığı yükseldi

Mecliste şiddetle mücadele için bazı yasalarda değişiklik içeren teklifin görüşülüp, yasalaştığı günlerde toplum geneline yayılan kadın karşıtlığının yükseldiğine tanık olduk. Dindarı seküleriyle, sanatçısı siyasetçisiyle, aktivistiyle, muhalefete veya iktidara mensup olanıyla kadınlar ayrımsız olarak çeşitli ayrımcılık gerekçeleriyle saldırıya uğruyor. Topyekûn bir şiddet bu. Ve topyekûn eşitlik mücadelesi ile aşılabilir ancak.

Geçen hafta Meclis nöbetiyle dakika kaçırmadan izlediğimiz Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik için verilen teklif yasalaştı. Oylama sırasında Genel Kurul salonunda kaç vekil vardı, kimler kabul oyu verdi? Gazetemiz köşe yazarlarından Önder Algedik, yasa tekliflerinin oylaması hakkında yazılar kaleme alır bilindiği gibi ve sosyal medya paylaşımında bulunur sıklıkla. Meclisi sıkı takip eden bir yazar olarak görüşünü almak istedim oylama hakkında. Zira oturum başkanının “kabul edenler” sorusu ile “kabul edilmiştir” duyurusu arasında neredeyse saniye sekmedi. Önder Bey’in daha önce benzer bir soruma verdiği yanıt geçerliydi anlaşılan. “Kanun teklifini açık oylamak yerine grup oylaması yapmışlar. Kimin ne oy verdiğini görmemizi imkânsız kılmışlar. Genelde izlenilen tekliflerde böyle yapıyorlar. Seçim kanununda da böyle oldu.” Teklif hazırlanırken tarafların görüşleri alınmadı. Üç komisyonda da milletvekillerinin önergeleri dikkate alınmadan, geldiği gibi geçirildi. Sonra Genel Kurul görüşmelerinde her madde için verilen üçer önergeden hiçbirisi kabul edilmedi.

Bunların hepsi iktidarın anti demokratik yasa yapma yöntemine ve parlamentonun yasama yetkisini/görevini aşındırmasına ilişkin sıkça gördüğümüz örneklerden. Peki, komisyonlarda ve Genel Kurulda onca önerge verip, canhıraş çalıştığını izlediğimiz muhalefete ne demeli? Başkanlık Divanında ortak alınan bir karar olmadan grup oylaması yapılamazdı. Yani muhalefet partilerinin grup başkanları tarafından kabul edilmese, rıza gösterilmese grup oylaması yapılamazdı. Yanlış biliyorsam lütfen düzeltsinler, gerekli açıklamayı yapsınlar. Böyle bir oylama usulü kendilerine bir şekilde dayatılıyorsa onu da muhalefet açıklasın. Aksi takdirde sadece şiddetle mücadeleye ilişkin bu yasayla sınırlı kalmayan, parlamentonun işlevsizleştirilmesi gibi vahim sonuçların, muhalefetin işbirliğiyle gerçekleştiği, Meclisi ve kendilerini işlevsiz kıldıkları yönünde hüküm vermekte serbest olacağız. Bu hüküm doğruysa kadınlardan gelen bilgi notlarını kullanarak verdiğiniz önergelerle sergilenen çabalar için sonunda ‘evet’ olmayan ve amasız kocaman bir ‘yetmez’ demek gerekiyor. Açık oylama için direnmeyen muhalefet partilerinin parlamentoyu güçlendireceğine, ülkeyi demokratikleştireceğine kim nasıl inansın?

YÜKSELEN KADIN KARŞITLIĞI

Mecliste kadınlara ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddetle mücadele için bazı yasalarda değişiklik içeren teklifin görüşülüp, yasalaştığı günlerde toplum geneline yayılan kadın karşıtlığının yükseldiğine tanık olduk. Öyle yükselen had bildirme, suçlu gösterme, engelleme sonuçları veren söylemler toplumun her kesiminden çok sayıda kadını hedef aldı. Kadına yönelik şiddetin kolektif boyutu iyice açığa çıktı geçen hafta, ama geçeceği de yok sanki, yeni başlıyor gibi. Üstelik sadece ülkemizle de sınırlı değil. Taliban, Afganistan’da kız çocuklarının ortaokul öğretimini engellemişti hatırlanacağı üzere. Sonra kadınlara sürücü ehliyeti verilmemesi yönünde sözüm ona tavsiyeler duyuldu. Ardından burka dayatması geldi. Üstelik rengine de Taliban karar veriyordu. Afgan kadınların çok renkli iç dünyasıyla beslenen, yaşam enerjisini, direnişini sönümlendirmek için olsa gerek tek renkli, donuk mavi burka “dinen en uygun” görüleniydi.

Bizde ise bir aklı evvelin sutyen dayatması çıktı karşımıza. Burka ile sutyen kardeş oldu birbirine. Her ikisini de kullanmak şart sayıldı, aksi suç kabul edilsin istendi. Bir ses sanatçısı, 'kadın olduğu için' konseri iptal edildi. Sırf kadın olduğu için erkek şiddetine uğrayan milyonlarca kadın gibi. Her gün en az üç kadının salt kadın olduğu için öldürülmesi gibi. Ve her gün çok sayıda şüpheli kadın ölümünün salt kadın doğmuş oldukları için yeterince araştırılmayan dosyalarda rafa kaldırılıp unutulmaya mahkûm edilmesi gibi. Yargı kaçırmadı kadın karşıtı ivmeyi ve katıldı derhal. Canan Kaftancıoğlu’na geçmiş yıllardaki paylaşımları bahane gösterilerek açılan davalar sonunda verilen 4 yıl 11 ay 20 günlük ceza Yargıtay onaması ile kesinleşti ve siyaset yasağı getirildi. Hadiye Yolcu’ya yine yıllar önceki bir paylaşımı nedeniyle iki yılı aşkın ceza, hükmün açıklanması geri bırakılmadan ve tek celsede verildi. Örgüt eleştirisi yapılan paylaşıma örgüt propagandası suçundan ceza verildi üstelik. Sanırsınız ki bizim yargıya göre örgütün dokunulmazlığı var. Ancak gerçekte yargının kadın karşıtlığına meyli olduğunu, kadınlar aleyhine karar verme ihtimalini hiç sektirmediğini biliyoruz.  Diğer yandan iktidar mensubu, söz ve karar sahibi kadın politikacılar da kadın karşıtlarının saldırısı altında. Özlem Zengin ve Derya Yanık nafaka bahaneli kadın düşmanlarınca hedef gösterildi yine aynı hafta. Dindarı seküleriyle, sanatçısı siyasetçisiyle, aktivistiyle, muhalefete veya iktidara mensup olanıyla kadınlar ayrımsız olarak çeşitli ayrımcılık gerekçeleriyle saldırıya uğruyor. Topyekûn bir şiddet bu. Ve topyekûn eşitlik mücadelesi ile aşılabilir ancak.

KADIN KARŞITLARI TOPLUMUN MARJİNAL KESİMİ

Şiddet yasasından Medeni Yasaya uzanan geniş yelpazede kadınlara, kadın eşitlik mücadelesine, eşit yurttaşlık çağrısına itiraz edenler, yine geçen hafta miting çağrısı yapmıştı. Kadıköy’de toplanacaklardı pazar günü. Toplandılar, hepi topu 15-20 kişi. Sesi çok çıkan bir azgın azınlık güruhu, iktidarı yönlendirmeye niyetli. Kadınların ensesinde boza pişirmeye, erkeklik terörü estirmeye bayılıyorlar. Onlara göre nafaka aileyi yıkıyor. Kadınların velayet hakkı aileyi dağıtıyor. İstanbul Sözleşmesi yine aileye düşman ve onlara göre şiddet yasası yuva yıkan yasa. Dindar kadının başörtü biçiminden tunik ve etek boyuna, kıyafetinin darlığına bolluğuna dair söz söyleme hakkına sahip olduklarını sanırlar ve handiyse burka dayatmacı Taliban’a özenirler. Açık kapalı fark etmeksizin kadın kıyafeti başlıca ilgi alanları. Şimdilik bir sutyen kontrol memuru olmak istemedikleri kaldı. Politikacı başörtülü bir kadınsa nafakaya ilişkin yaklaşımı nedeniyle dinini sorgular, inancından vurmaya kalkışırlar. Bakan başörtülü değilse, dindar bir kadın olduğu halde dinden değil evli-bekar ayrımcılığından saldırırlar. Benzer söylemleri nedeniyle iktidarın erkek politikacısına ise sadece oy şantajı ile yetinirler. Dinine, kıyafetine, yaşantısına dair çıt çıkmaz çünkü o erkek sorgulanmaz ama kadın illa ki sorgulanır, yargılanır.

Muhalefet partisine mensup İstanbul il Başkanına artık Allah ne verdiyse yüklenirler. Sadece tek bir haftada yaşanan kadın düşmanlığı örnekleri bile saymakla bitmediğine göre biz kadınların oturup birlikte söyleyip eylememiz şart. Ailede erkek egemenliğinin yıkılmak değil şöyle ufacık sendelemesi bile ailenin yıkılması olarak dillendiriliyor kadın karşıtlarınca. Ve ayrımsız bütün kadınlara had bildirme, sınır çizme, buldukları her fırsatta çizdikleri sınırları daha bir daraltmak istiyorlar.

Şiddetle ilgili yasa teklifinde iktidarın çocuk istismarına ilişkin önerge vermesini engelleyen kadın eşitlik mücadelesi ve EŞİK Platformun başarısı, çok farklı kesimlerden kadınların birlikteliği ile mümkün oldu. Kız kardeşlik ruhuyla iktidar mensubu ya da iktidara uzak yakın çeşitli kadın örgütleri de bağımsız ya da muhalif kadın örgütleri ve politikacılarıyla en azından konu bazlı ortak çalışsa bu teklif böyle eksik ve yanlış şekilde yasalaşmazdı. Kadın düşmanlarının eşitlik karşıtı saldırıları ise gündeme bile gelemezdi, tıpkı o mitingin yapılamayışı gibi.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.