YAZARLAR

Şiddet ve yoksulluk raporu: Merkezi ve yerel yönetim sorunsalı

Bugün karışımıza çıkan şiddet olgusunun gerek vahşileşmesi gerekse artışı, bilinen ataerkinin yeni bir kılıkla karşımıza çıkması. 1990’lardan itibaren görünür hale gelen bu yeni sürüm ataerki, neoliberal ekonomi modelinin krizini fırsata dönüştürdü diyebiliriz. Üstelik yeni sağcılığın otoriter yönetim sistemiyle uyuştu: Otoriter erk-ek... Üstüne bir de din sosuyla cila çekildi.

Esenyalı Kadın Dayanışması tarafından yayınlanan Yoksulluk ve Şiddet Raporu, 2023 Türkiye’sinin mahalle/semt bazında röntgenini çekmiş adeta. Yoksulluk, işsizlik, iş arama çabaları, gıda ve giyim destekleri gibi 6 Şubat sonrası deprem yardımlarını da organize eden bir dernek Esenyalı Kadın Dayanışması. Temel çalışma alanı ise eşitsizlikten kaynaklanan cinsiyet temelli şiddetle mücadele. Çocuk istismarının her biçimi de çalışma alanında. Raporun tamamına buradan erişilebilir. Ayrıca özet bilgi ve rakamsal detaylar için Gazetemizden Didem Mercan’ın ilgili haberine bakılabilir.

Ben burada raporun, içiçe geçmiş yoksulluk ve şiddet olgularına ilişkin boyutuna değinmek istiyorum. Raporun yayınlanmasından sonra yerel seçim kampanyalarına ve hükümet politikalarına etki edip etmediğine de bakmak gerekiyor. Hatta belki başka bir yazıda kadın hareketinin yeterince ilgisini çekip çekmediğine….

Rapor bana ilk olarak ataerkil şiddet veya erkek şiddeti kavramlarının hayli yetersiz kaldığını hatırlattı. Çünkü iki farklı olgunun, şiddet ve yoksulluğun içiçe geçmiş hali ayan beyan karşımdaydı. Bu nedenle yeni-ataerki (neo-patriarchy) kavramını kullanacağım bugün. Bilinen ve çok yerinde bir tespitle şiddet değil. Kültürel, coğrafi veya dini yaklaşımlarla da sınırlı değil. Ataerki ve ataerkil şiddet tarih boyunca her yerdeydi. Bugün karışımıza çıkan şiddet olgusunun gerek vahşileşmesi gerekse artışı, bilinen ataerkinin yeni bir kılıkla karşımıza çıkması. Eril restorasyon kavramı, erkeklik krizi ifadesi kullanılıyor, pek çok feminist akademisyen tarafından. Ancak bu kavramların “ataerki öldü” izlenimi yarattığını da gözlüyoruz. Oysa ölmedi, biçim ve yöntem değiştirdi. Çıkar ilişkisi örüntüleriyle buluştu. 1990’lardan itibaren görünür hale gelen bu yeni sürüm ataerki, neoliberal ekonomi modelinin krizini fırsata dönüştürdü diyebiliriz. Sermayenin ve siyasetin kriz atlatma veya krize rağmen kendini sürdürülebilir kılma aracı gördüğü bir yeni-ataerki oluştu. Üstelik yeni sağcılığın otoriter yönetim sistemiyle uyuştu: Otoriter erk-ek.. Üstüne bir de din sosuyla cila çekildi. Nasıl klasik patriarka tüm dinler ve yönetim biçimleriyle her kültürde yer aldıysa yeni-ataerki de aynı şekilde günümüz din otoritelerince kolaylıkla benimsenip siyasal ve ekonomik sistemlerle bütünleştirildi. 

Cinsiyet eşitliği karşıtı, yeni-ataerki, iktidar desteğiyle yükseltildiği için artan cinsiyete dayalı şiddet olgusu, salt yoksullukla bağlantılı değil. Ancak şiddetle mücadelede ilgili mekanizmalara erişim olanağını belirleyen unsurların başında kesinlikle yoksulluk-varsıllık ikiliği geliyor. Sosyal politikaları, kendisini sürdürülebilir kılmak için askıya aldıran neo-liberalizm, eşitlik mekanizmalarını zayıflatmaya yöneltti hükümet politikalarını. Dolayısıyla yoksul ile varsıl arasındaki eşitlik uçurumu giderek derinleştiği için cinsiyet eşitliği ve cinsiyete dayalı şiddetle mücadele, akçeli işlere dönüştü. Buna bağlı olarak da Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği, siyasetin ve hayatın böylesi tersine akışı karşısında salt şiddetle değil onunla birlikte yoksullukla da mücadele etmek zorunda kalmış görünüyor. Ki doğrusu da budur. Feminist kuramların çokça üzerinde durduğu kesişimsellik kavramını, bilinçli ya da zorunlu olarak hayata geçirmiş, söz konusu rapordan anladığım kadarıyla.

Yeni-ataerkinin bilinçli politikasına dayalı cinsiyet temelli şiddet ve yoksulluk karşısında kamu kurumlarının yasalara uymadığı, görevlerini yerine getirmediği de bilinen gerçeklerden. Eşitlik karşıtlığı, kadın karşıtlığı uzun süredir bir hükümet politikası olduğu için anayasal görevlerini değil talimatı üstün gören kamu yönetiminin tüm eşitlik mücadelesine sağır kaldığını biliyoruz. Bakanlıklar ve yerel birimleri, görevlerini yapmak ve yasaları uygulamak yerine seçim atmosferinde iktidarı destekleyen uygulamalara yöneliyor olmalı. Sosyal yardım desteklerinin yurt genelinde olduğu gibi Pendik, Esenyalı’da da seçim odaklı propaganda aracına dönüştürülüp gayet seçici dağıtıldığını tahmin edebiliriz. Ülke genelinde olduğu gibi bu seçici sosyal destekler de seçim sonrasında ‘ara ki bulasın’ formuna dönüşüyordur.

Yerel seçim öncesi muhalif siyasetin dağınık hali pür melali Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği ve hazırladıkları rapor bağlamında da kendisini gösteriyor. Yerel seçim kampanya günlerinde iktidarıyla muhalefetiyle adaylar dernekte boy göstermişler.

Dernek başkanı Adile Doğan, siyasetin derneğe ve rapora ilgisini sorduğumda hoş bir genelleme yaptı: Sağ partilerin adayları hem dernekle hem raporla ilgileniyor. Raporu alıp ceplerine koyuyorlar ama okuduklarını sanmıyorum. Çünkü hak savunusu ve eşitlik mücadelesi olarak görmüyorlar faaliyetlerimizi. Derneğimizi ‘iyilik meleği’ olarak görmeyi seçiyorlar. Sol-sosyalist partilerden adaylar ise hak mücadelesi olarak görüp destekliyorlar ancak birisi hariç yanımızda görmedik” diyor.

O bir kimdi, diyorum, yanınızda duruşunu hangi davranışla ölçüyorsunuz?

Adile: 8 Marta gelirken 26 Şubatta işlenen Sevilay Karlı cinayeti önemliydi. Sevilay, beş ay önce boşanmış olduğu erkek, Ümit Karlı tarafından 17 yerinden bıçaklanarak öldürüldü. Yerel seçim atmosferinde işlenen bu vahşi cinayet karşısında adayların yanımızda olmasını umardık. Belediye başkanlığı, meclisi üyeliği, muhtarlık adaylarının derneğe gelip gittiği günlerdi. Ancak cenazede bir aday hariç kimse yanımızda yoktu. Emek Partisi (EMEP) Pendik Belediye başkan adayı Cemal Çoban, Sevilay Karlı’nın cenazesine katılan tek aday oldu."

Evet, siyasetin sahiden yeni-ataerki karşısında ve cinsiyet temelli şiddetin karşısında olduğunu göstermesi gerektiğini düşündürüyor bu tespit. Cenazede, mahkemede, hayattayken şiddet başvurusu için giden kadınların, çocukların yanı başında olmalı yerel siyaset. Aksi takdirde şiddet faili erkekler, ellerinden, evlerinden kaçarak şiddetten kurtulmaya çalışan kadınları, kadın derneklerinde arıyor, derneklere de tehdit oluşturuyorlar. Bu tehditlerle mücadele için de yerel siyasete düşen görevlerden birisi kadın örgütleriyle sıkı iş birliği içinde olduklarına ilişkin sahici görünürlükler gerçekleştirmek olmalı. Esenyalı Kadın Dayanışması da dernek merkezine olur olmaz saatlerde gelerek karısının, kızının, nişanlısının yerini öğrenmek isteyen erkeklerin tehditkar sorgulamalarına maruz kalıyor. Bu cüreti nereden, kimlerden alıyorlar o da ayrı mesele…

Not: 9 Mart günü İzmir’de “Medeni Yasa Medeni Hayatın Anayasasıdır” sloganıyla isimlendirdiğimiz bir panel gerçekleştirdik. İzmir Büyükşehir Belediyesi Kadın Çalışmaları Birimi ev sahipliğinde düzenlenen panel, kelimenin tam anlamıyla kadın örgütleri ile yerel yönetim iş birliğine örneklik teşkil ediyordu. Kadın eşitlik mücadelesi alanında ortaklaşmak yerel yönetimlerin sosyal sorumluluk alanındaki konulardan birisi. Yerel iktidar sorumluluğunu idrak etmiş olan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığına, Kadın Çalışmaları Birimine, EŞİK, İzmir Kadın Dayanışma Derneği, Ege Kadın Buluşması Platformu, İzmir Kent Konseyi Kadın Meclisi gönüllüleri ve çalışanlarına teşekkür ederim.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.