YAZARLAR

Seçilmişler için demokrasi, tersine Exodus ve Filistinliler

İsrail giderek aşırı dinci bir kabukla kendi beka sorununu yaratıyor. Oslo Barış Anlaşması’nı imzaladı diye İzak Rabin’i öldüren çizgi bugün İsrail’in gelmiş geçmiş en aşırı sağ ve dinci kabinesinin ruhuna üflüyor. Onlarca yıldır şiddeti yöneten akıl ile şiddetin kaynağı arasında bir hesaplaşma büyüyor.

Ana akımın klişesi: Orta Doğu'daki tek demokrasi örneği İsrail’de muhalefet, diktatörlüğe kayışa isyan ediyor.

‘Yolsuz’ Başbakan Benyamin Netanyahu kendini hapisten kurtarmak ve aşırı dinci ortaklarını tatmin etmek için yargının bağımsızlığına darbe vurmaya kalkıştı. 5 Ocak’ta getirdiği reform tasarısı İsrail’i 13 haftada neredeyse iç savaşın eşiğine getirdi. Nihayetinde ‘Bibi’ 27 Mart’ta tasarıyı geri çekti ama planından vazgeçmedi. Yüksek Mahkeme’nin dişlerini sökmek için pusuda. Muhalifler de tetikte.
‘Bibi’ ve ortaklarının amacı Yüksek Mahkeme'nin Knesset’ten geçen yasaları bozma yetkisini bitirmek ya da sınırlandırmak. Tasarıya göre Knesset, Yüksek Mahkeme’nin iptal ettiği yasaları çoğunluk oyuyla (61) yeniden yürürlüğe koyabilecek. Yargıçları atayan Yargı Seçim Kurulu da iktidarın kontrolüne geçecek. Mevcut düzenleme hakim atanırken kurul oturumuna 9 üyeden en az yedisinin katılmasını ve salt çoğunlukla karar alınmasını öngörüyor. Yüksek Mahkeme'ye yapılacak atamada dokuz üyeden yedisinin desteği şart. Komitede yüksek mahkeme başkanı, yüksek mahkeme yargıçları tarafından seçilen iki yargıç, adalet bakanı ile birlikte iki bakan, Knesset’in seçtiği iki milletvekili ve Barolar Birliği'nden iki üye yer alıyor. Kontrolü iktidara sunan yeni tasarı ABD ve AB’den gelen baskılar karşısında biraz değiştikten sonra son şeklini şöyle aldı: Kurulda üç bakan, üç iktidar milletvekili, üç yargıç ve iki muhalefet milletvekili yer alacak. Bu formül iktidara salt çoğunluğu elinde tutma garantisini sunuyor.
Peki Yüksek Mahkeme neden hedefte?
Tasarıya karşı çıkanlar kuvvetler ayrılığını ve sivil hakları koruyan bir yapının bozulacağını düşünüyor. İsyanda sol partiler ve sendikalar başı çekiyor. Fakat eski askerler, istihbaratçılar ve diplomatların olduğu “düzen partisi” de isyana el veriyor. Değişikliğin ülkeyi diktatörlüğe götürdüğü uyarısında bulunanlar arasında eski Mossad Şefi Danny Yatom ve eski Şin Bet Amiri Nadav Argaman gibi isimler var. Basitçe bir sol-sağ kapışması değil. Belki Yüksek Mahkeme’ye karşı dinci kliğin husumetini çeken bazı kararlar sıralanabilir. Filistinli Balad partisini yasaklama kararının bozulması, sol görüşlü bir Amerikalı aktiviste getirilen yasağın geçersiz kılınması, Batı Şeria'da eski yasadışı yerleşimleri yasallaştıran bir tasarının iptal edilmesi vs.
Fakat bu isyanın Filistinlilerin gasp edilen mülkleri ve tanınmayan haklarıyla ilgisi yok. Kariyerini Filistinli kanı dökerek yapmış olanlar da tasarıyı İsrail’in demokratik karakterine darbe olarak görüyor. Yüksek Mahkeme onlarca yıldır ağır çekimde soykırım yaşayan Filistinlilerin yaşam hakkı, barınma hakkı ve korunma hakkına dair çok az şey söylüyor. Mahkeme, Doğu Kudüs ve Batı Şeria’daki yasadışı işgale, yerleşimci kolonizasyonu ve terörüne, Gazze’yi abluka altında tutan ya da cehenneme çeviren kararlara karşı hukuku üstün tutmadı. Mahkeme Haganah, Stern ve İrgun gibi terör örgütleriyle Filistinlileri göçertmiş kurucu liderlerin yolunu sürdüren yönetici elitin eylem ve kararlarının garantörü olageldi.
Blog yazarı Yoav Haifawi haklı olarak “Filistinliler bu mahkemeyi daha çok son 75 yılda kendilerine karşı işlenen tüm suçlara resmi meşruiyet kazandırmadaki rolüyle tanıyor” diyor.
2014’de Gazze’yi cehenneme çeviren ve benim de yerinden takip ettiğim savaşın kumandanı, eski Genelkurmay Başkanı ve şimdinin muhalefet lideri Benny Gantz şubatta göstericilere "Onlarca yıl sizi korudum. Ben sizi korurken Yüksek Mahkeme de beni korudu" diye sesleniyordu. Filistinliler bu isyanda nerede sorusunun yanıtı da burada.
Filistinlilerin lehine bir iki kararı bir kenara bu krizin dinamiği daha farklı bir yerde yatıyor. Güçlenen teokratik ve yerleşimci topluluğu seçkinlerin kurumsallaşmış gücünü hedef alıyor.
“Düzen partisi” işgal ve kolonizasyon siyasetinin omurgasında yer alıyor. Onlar açısından bu siyasetin Batı cephesindeki dokunulmazlığını korumak için İsrail’in demokratik görünümünün bozulmaması gerekiyor. Ve Yüksek Mahkeme’nin siyaset üstü konumu İsrail siyasetine söz üstünlüğü sağlıyor. Aşırı dinci ve yerleşimci tayfanın azmanlaşması işte bu statükoyu tehdit ediyor.
Siyasal ve toplumsal ayrışmalar ‘iç savaş’ senaryolarını akla getirecek kadar büyüdü. Gazze savaşları, Batı Şeria’yı terörize eden uygulamalar, Doğu Kudüs’ü kemiren planların ürettiği gerilimler Yahudilerin İsrail davasına bağlı kalmalarına hizmet etti. Fakat tersine bir Exodus hikâyesi de yazılmaya başladı.
Middle East Eye (MEE) orta sınıf Yahudilerin artan oranda İsrail’den göçüne dair çarpıcı bir haber yaptı. Buna göre Rafael İleri Savunma Sistemleri’nin eski yöneticisi Giora Şalgi’nin şu çıkışı yankı yarattı: “Yıllarca yurtdışından iyi maaşlarla teklif aldım. Dinlemedim bile. Ama şimdi benim gibi insanlar ‘Neden buradayım’ diye soruyor. 84 yaşındayım, benim için önemsiz ama torunlarım için önemli. Biri İspanya’ya göç etmeye karar verdi, diğeri Kanada’yı düşünüyor. Çocuklarını burada büyütmek istemiyor.”
İhanete eş değer bir itiraf Siyonist adanmışlığın bir simgesinden geliyor. MEE, Facebook’ta ‘yeniden yerleşilen’ ülkelerdeki durumlara dair İbranice bilgi veren 25 gruptan söz ediyor. “Portekizli İsrailliler” en büyük grup. İspanya’daki 1492 sürgünüyle bağını ispat edenler kolaylıkla Portekiz vatandaşlığı alıyor. Sadece 2020’de 20 bin kişi Portekiz vatandaşlığı almış. 2023’te Kıbrıs tercih edilen yerlerden biri olurken Yunanistan cazip tekliflerle “teknik beyin” transferi peşinde.
Alman Yahudilerinin torunlarına ya da Romanya ve Moldova kökenli Yahudilere Almanya vatandaşlığının yolunu gösteren cevval avukatlar ilanlar veriyor. İsrail’den Polonya’ya yapılan pasaport başvurularında yüzde 20 artış var.
Laikler ve dindarlar, Yahudiler ve Filistinliler, kadınlar ve erkekler arasında farklı hukuk sistemlerinin ayrışmada etken olduğu aktarılıyor.
Tasarıdaki başarısızlıktan da bir başarı çıkarmayı başardılar. Yahudi Gücü lideri ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir yasa geçmezse hükümeti devirme tehdidinde bulunmuştu. Biraz ertelemeye karşılık ona İsrail siyasetini daha da bölecek bir rüşvet verildi. “Filistinlileri, tarihi büyük İsrail toprağından sürmek şarttır" diyen Ben-Gvir'in istediği şekilde bir Ulusal Muhafız kurulması önerisi dün kabineden geçti. Ben-Gvir böylece Filistin karşıtı milisleri kamu maliyesiyle resmileştirmiş olacak. Ben Gvir 2 bin kişilik milis ordusuyla terörizmle mücadeleden, Negev’in Bedevi Araplarını yola getirmekten ya da Yahudi-Arap karışımı kentlerde düzeni sağlamaktan söz ediyordu. Muradına erdi.
Sonuç olarak 13 haftalık isyan şunu gösterdi: Filistinlilere karşı işlenen suçları uluslararası topluma ‘teröre karşı ulusal güvenlik’ ve ‘İsrail’in varoluşsal sorunu’ olarak pazarlayan askeri-sivil elitin dümenindeki düzen alarm veriyor. Korunaklı kurumsal alanı parçalayan dinci-yerleşimci azgınlaşma, Yüksek Yargı’yı da ele geçirdiğinde Yahudi devleti gerçek gücüne kavuşacak ve vaat edilen sınırlarına doğru engeller aşılacak. Bunun tercümesi kolonizasyon süreci tereddütsüz işleyecek; Filistinlilere karşı onlarca yıla yayılan etnik temizlik tamamlanacak.
Muhalifler açısından ise İsrail diktatörlüğü sapacak ve dini zorbalığın önündeki son bariyer yıkılacak.
İsrail giderek aşırı dinci bir kabukla kendi beka sorununu yaratıyor. Oslo Barış Anlaşması’nı imzaladı diye İzak Rabin’i öldüren çizgi bugün İsrail’in gelmiş geçmiş en aşırı sağ ve dinci kabinesinin ruhuna üflüyor. Onlarca yıldır şiddeti yöneten akıl ile şiddetin kaynağı arasında bir hesaplaşma büyüyor. Kavga ikinci tayfanın zaferiyle bitirse apartheid pratikleri bu sefer yeni düzenin ötekilerine yönelebilir. Yasal düzenlemelerle devletin Yahudi karakterini tahkim eden hakim yapı, Ben-Gvir ve Bezalel Smotrich gibi siyasilerin elinde dönüşüp ‘dinci öze’ odaklandığında bazı Yahudiler için Filistinlileşme süreci de başlayabilir. O vakit İsrail'in cezasız kalmasını garantileyen Batılı siyaset de çıkmaza girebilir. Bunun Filistin tarafında da karşılığı var: Oslo ile ordusu silahlardan arındırılmış, dişleri sökülmüş, uslu hale gelmiş bir Filistin devleti kurma teranesiyle Filistin Yönetimi’nin otoritesini yok ettiler. Şimdi otorite tanımayan yeni bir kuşak geliyor. Doğu Kudüs, Nablus, Cenin, Tulkerim gibi yerlerde İsrail güçlerine karşı ortaya çıkan Aslanlar Yuvası bunun bir örneği.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.