Saklı: Havuza düşmüş kelebeğin yaralı uçuşu

"Saklı", genel olarak akıcı anlatıya sahip... Birçok çatışmayı anıp geçerek alt metne yeterince ağırlık vermese de güçlü sahneleri, etkileyici oyunculuklarıyla eksiklerini kapatıyor.

Google Haberlere Abone ol

"The Affair" uyarlaması "Saklı", BluTV platformunda seyirciyle buluştu. Tamamı yayınlanan dizi, iki mutsuz evlilikten filizlenen bir aşka, Aslı ile Ozan'ın ilişkisine eğilirken öte yandan küçük kasabanın yerlileri bunaltıp yabancıları içine çeken atmosferini irdeliyor. Şile’de çekilen dizi, bir el yağda bir el balda ailelerin tasviri ve bir devalüasyon gününde gösterime girmesi itibariyle damaklarda, gözlerde ironik bir tat da bırakıyor!

HAVUZA DÜŞMÜŞ KELEBEK VE AKVARYUMUN FARKINA VARAN BALIK

Öyküyü kısaca analım. Ozan ile Beril, dört çocuğuyla konforlu ve tasasız bir yaşam sürmektedirler. Ozan yazarlık ile akademisyenliği bir arada yürütürken evine bağlı, son derece mütevazı bir yaşam benimsemiştir. Beril'in anne-babası burjuva kökenlidir ve büyük bir yayınevinin patronu olan Korhan Bey damadına her fırsatta aşağılayıcı bir üslupla yaklaşmaktadır. Yazı geçirmek üzere Şile'ye, Korhan-Leyla çiftinin yanına giden ailenin geleceği sarsıcı bir biçimde değişir. Ozan yol üzerinde bir kafede (Arka Bahçe) tanıştığı Aslı'ya âşık olunca mutlu ve yorgun aile tablosu yeniden şekillenir.

Öykünün diğer kahramanı Aslı ise dört yaşındaki oğlu Poyraz'ı bir sene evvel yitirmiş, yas psikolojisinden henüz çıkamamıştır. Kendi tarifiyle bir bataklıkta yaşamakta, evliliği zor zamanlardan geçmektedir. Polis sorgusundan hareketle ve geri dönüşlerle canlandırılan olaylar her iki cepheden farklı gözükmektedir. Ozan ile Aslı yaşadıklarını kendi bakışlarından süzerek ve hatırladıkları kadarıyla aktarırlar. Elbet bu tutumları bölümler ilerledikçe ortaya dökülen kültürel başkalığa, cinsiyet ve sınıf ayrımına da vurgu yapacaktır.

BEYAZ TÜRKLÜKLE İMTİHAN YA DA OZAN-BERİL ÇİFTİ

Öncelikle Ozan-Beril çifti üzerinde durmak istiyorum. Komiser İlhan'ın da sorgu sırasında dile getirdiği gibi "Bir insan mutlu aile tablosunu niçin bozar?" Ozan ile Beril gayet mutludurlar ve görünürdeki tek dertleri çocuklarının zamansız müdahaleleriyle ritmini kaybetmiş cinsel hayatlarıdır. Beril'den farklı olarak Ozan'ın iğneleyici kayınpeder ve maddi yardımlarını her fırsatta başa kakan alkolik kayınvalide gibi sorunları da vardır. Doğrusu bu noktada bir parantez açabileceğimizi umuyorum çünkü kayınpeder sorununa uyarlama dizilerimizde sıkça rastlamaktayız. Örneğin "The O.C." uyarlaması "Medcezir"de de ultra zengin kayınpeder kendi olmaya çalışan damatla çatışıyordu. Esasen içgüveysiliğe savaş açmak kültürümüze ters bir yaklaşım ve evliliklere erkeklerin iktidarı paylaştığı koşullar hâkim diyebiliriz. Bizde şöyle ilerliyor sanki. Hani televizyon dizilerinin de yansıttığı biçimiyle; damat nüfuzlu kayınpederin güdümüne girerek kendi ailesinde (karısına ve çocuklarına karşı) tam bir iktidar kurarken büyük ailenin (büyük erkeğin) uydusu olmakta beis görmüyor ve ne şiş yansın ne kebap anlayışını benimsiyor. Dolayısıyla zengin kayınpederle didişen idealist damat formülasyonu pek inandırıcı sayılmaz. 

Diziye dönersek, çiftin bir "tatlı sorunu" da çocuklarının yaşadığı problemler. Hem çağın etkisi hem ergenlik döneminin çalkantıları biçiminde özetleyebiliriz. Örneğin oğulları Can, Discord uygulamasında saatler harcayıp bir canlı yayın için boynuna ilmek geçirerek şov yapabiliyor. Can'ın aksine kendini samimi ifade etmek isteyen kızları Su da rahat durmuyor. Anneannesiyle uyum sorunu yaşıyor yahut bir arkadaşının sosyal medyada linçlenmesine yol açıyor. Her şeyin gösteri-yayın ve sanal kimlik vesilesiyle var olup hiçbir şeyin "sakıncalı" sayılmadığı, fütursuz bir çağ bu... Tabi pek zengin Korhan Bey'in torunlarına kötü örnek olduğunu, onlara hırs ve sahtekârlık aşıladığını da es geçmeyelim. Kabaca bir evlat yetiştirme, aile olma, özeli koruma hattına sıkışmış bir ortak yaşam söz konusu. Bu kaynaktan beyaz Türklük fışkırmakta! Ozan Beril çifti dizinin beyaz Türk kadrosunu dolduruyor... Hali vakti yerinde olmanın ötesinde "burun kıvırma ve seçme" ehliyetine sahip taraf yine onlar... Zaten Ozan'ın Aslı ile birlikte oluşu tam da böylesi bir gerilimin izlerini taşıyor.

KASABAYA SIKIŞMIŞ YASLI ÇİFT: ASLI-VOLKAN

Aslı-Volkan çiftinden devam edebiliriz. Tatilcilerin, turistlerin aksine Şile'nin yedi kuşak yerlisi Doruk ailesinden girelim söze. Aslı ağabey Doruk'la evli. Doruk’un kardeşleri, anneleri Sevim’le beraber çiftlik işletiyorlar. Elde ettikleri ürünleriyse internette ve ilçe pazarında satıyorlar. Borçları olduğunu ve ödemek için uyuşturucu ticaretine girdiklerini görüyoruz. Çiftlik arazisine talip çıkıyor. AVM inşaatı için 25 milyon teklif ediliyor. Teklif aile arasındaki anlaşmazlıkları da tetikliyor. Ki finale doğru çiftliğe ipotek konduğunu, paranın ancak borcu kapatabileceğini öğreniyoruz. 

Aslı ve Volkan'ın durumu şüphesiz kırılgan. On beş yıllık ilişkileri evlatlarını yitirince zorlu bir sürece girmiş. Birbirlerine güven vermekten uzak bir noktaya gerilemişler. İlişkilerindeki arzu yerini alışkanlığa ve yasın adaletsiz paylaşımına bırakmış. Aslı, Volkan'dan da acısını göstermesini istiyor, bu konuda ısrarcı fakat kayınvalidesi de yeni bir torun talep etmekte. Yas aşılsın istiyor Doruklar. Küçük Poyraz'ın ölümü Aslı'nın kafasındaki soruları kışkırtmış. Üstelik Aslı ihmali sonucu ölüme sebebiyet verdiğini düşünüyor, acısını ve suçluluk duygusunu bastırmak için kendini yaralıyor, fiziksel acının uyuşturucu etkisine başvuruyor. Tekdüze yaşantısından sıkılmış fakat bir taraftan da bunalımına sığınarak yeni bir başlangıçtan esirgiyor kendini. Bu yönüyle Ozan tam manasıyla yeni bir başlangıcın temsili...

Oğlunun ölümünden sonra mesleği hemşireliği bırakmış Aslı'nın tek dayanağı Doruk ailesi ve bir hastanede yatan anneannesi... Yine hemşire olan annesi Aslı henüz çocukken kaçıp gitmiş, özgür bir hayatın peşinde seneler geçirmiş. Tutsaklığa, yerliliğe, yerelliğe karşı spiritüel ve alternatif bir kişilik anne, kendine zorla verilen her şeye karşı, öyle ki adını değiştirip Efsun yapmış. Yıllar sonra kasabaya dönüp işleri karıştırmaya başlıyor. Aslı için annesi bir noktaya kadar anlaşılırken Ozan büsbütün yabancı... Dünyasına ve ilişkilerine tümden tezat. Bu zıtlık aralarındaki çekimi hızlandırıyor.

HAPİSHANELERİNDEN KAÇIP BULUŞANLAR: ASLI-OZAN

Üst sınıfa damat gitmiş Ozan ile küçük bir kente sıkışmış orta sınıf mensubu Aslı'nın birbirlerini çekecek çok fazla neden var. Mesela aile önemli bir sebep... Ozan dört çocuğuna ve sevdiği eşine rağmen aile olmakta güçlük çeken biri. Lise sonda annesini yitirince boşluğa düşerken zihnindeki aile kavramı da yara almış. Aileyi bir tür yarım kalmışlık, tamamlanmamışlık olarak kodlamış kafasında ve Beril'in anne babasıyla çatışması salt tepeden bakmalarıyla ilgili değil. Belki adını koyamadığı bir kıskançlık var. Beril'in sahiplenilişi karşısında kendini alabildiğine dışlanmış hissediyor ve hırçınlaşıyor.

Aslı ise Ozan gibi anne babasından kopuk olmasına karşın eşinin ailevi bağlarından yakınır vaziyette ve çiftlik yaşantısı ona yalnız çalışarak yasını bastırma fırsatı veriyor, geri kalan zamanlardaysa boğuyor. Kendine ait bir kafede çalışmasını da buna yormak mümkün. Kendine has bir dünya kurmak, özgürleşmek hevesinde. Öte yandan yas duygusunun yabanıllığı bu özgürleşme hamlesine zemin hazırlıyor. Poyraz'ı kaybetmek tüm yaşamını sorguladığı bir gedik açmış, gerçeğini aramaya itmiş. 

Çift üzerinde sezilen diğer çekim merkezi, idealler ile hayallerin çarpışması. Ozan ideallerini bastırmış, iyi baba olmuş ama makbul damat olmak için kendini hep frenlemek zorunda kalmış. Aslı ise hayallerinden vazgeçmiş. Hayalci ve çocuksu bir karakterde Aslı... Dünyayı anlama kılavuzu 'Küçük Prens' adeta! Oğlunun ölümüyle rüyasından uyanmış. Hayatı değerlendirme ölçütleri ortadan kalkınca boşluğa düştüklerini söyleyebiliriz Aslı ve Ozan’ın.

BATI'YI UYARLAMAK, İYİ GÜNDE KÖTÜ GÜNDE, HASTALIKTA VE SAĞLIKTA!

"Saklı", yukarıda değinmeye çalıştığım dinamikler üzerine kurulu ve gizli olanın heyecanına, yasağın çekiciliğine yaslanarak, bir çekim alanı yaratarak ilerliyor. Diziyi değerlendirmeye olumsuz yanlarından başlayalım. Öncelikle bir uyum sorunu göze çarpmakta... "Saklı", temel motivasyonu bakımından yerelleştirilmemiş (gerçi buna ihtiyaç duyulmadığı da savunulabilir) ve kültürel farkların altı çizilmemiş. Bizdeki aldatma hikâyeleri acının kutsandığı, dahası kaybedene kazandırılan bir damardan, manevi teselli pınarından beslenegeldi oysa Batı tragedyadan aldığı mirasla aldatmayı keskin hatlarıyla işlediğinde dahi bilançoyu sıfır-bir mekanikliğinde açıklamıyor ve süreci öykülüyor, sebep-sonuç ilişkisini ortaya koyuyor. Bir nedensellik, bir rasyonalite var. Bizdeki ihanetse Batıya benzer şekilde politize olsa bile duygulara boğulmuş hatta karaya vurmuş halde, hareketsiz ve bereketsiz... Bu temel ayrılık dizideki hislerin başarıyla yorumlanmasının, bir bakıma "uyarlanmasının" önüne geçmiş. Aslı ve Ozan yaşadıkları-yaşamadıklarıyla buraya ait durmuyorlar. Yanı sıra iki ailenin Şile - İstanbul arası fırtınalı bir süreçte iç içe geçtiğini görüyoruz. Aslı'nın kayınbiraderi Serkan ile Ozan'ın kızı Su birliktelik yaşıyorlar. Su, Serkan'dan çocuk aldırıyor. Çiftlik evinde hesaplaşıyorlar vs. Aşırı bir yüklemeyle karşı karşıyayız.

AĞDALI DİL SORUNU: 'BUNU MU DEMEK İSTEDİNİZ?'

Tabii bir de ağdalı dil sorununa değinmeli. "Saklı", gerek dış ses açıklamaları gerek diyaloglarıyla fazla edebi durmuş. Hadi dış ses anlaşılır, tercih meselesi fakat diyaloglar bazı bölümlerde gülünç kaçıyor. Örnek vermek gerekirse Aslı'nın kıl ortağı Önder şöyle bir cümle kuruyor: "Ortak olduğumuzu unutmaya hevesli olduğunu biliyorum da..." Söylenmesi bu kadar zor bir cümle anlatıda ancak hayatiyse kullanılır, kullanmalı... Burada laf olsun diye söylenmiş, aralarındaki huzursuzluk daha duru işlenebilirdi. Devam edelim. Aslı kayınvalidesi Sevim'e "seninle aynı yerden kanıyoruz sanmıştım" diyor. Aslı duygulanacak, haliyle derdini "kapalı" bir dille anlatmaya meyledecek fakat bu kadarı fazla! Aynı yerden kanamak? Google'a yazsanız "Bunu mu demek istediniz?" diye yanıtlar! Bu tür ağdalı sözler saymakla bitmez ama son bir örnek daha vereceğim. Aslı bu kez Ozan'a, Volkan'ı kastederek şunu söylüyor: "Hangimizden daha çok nefret ettiğimi bilmediğim zamanlar olmuyor desem yalan olur" Yani tekerlemeden farksız... Şu cümle bir romanda falan karşımıza çıksa gülüp geçeriz, ekranda görmek daha bir acıtıyor canımızı. Böyle bir tarif gerekli mi? Adam desin bari bunu, yazar olan o sonuçta!

BAKIŞ AÇILARI VE YÜKSELEN TEMPO

"Saklı"da karşımıza çıkan farklı bakış açısı kullanımı yenilik sayılmaz. Çağımız malum, anlatılanın değersizleşip kurgunun, oyunların öne çıktığı bir çağ ve seyirci olarak her zaman şaşırmak, parmağınızı ısırmak eğilimindeyiz. Bu tür numaralar denendi, daha gelişkinleri de denendi, denenecek. Yaşam ve onun enstrümanı sanat, deneme yanılma üzerine kurulu değil mi zaten? Buna karşın iki tarafın gözlemlerine şahit oluşumuz, kadın-erkek ilişkisinin doğasını, yerli-yabancı çatışmasını ve nihayet sınıf ayrımını gerilim malzemesine çeviriyor. Aslı'ya göre Ozan ısrarcı, baştan çıkarıcı bir adam, Ozan'a göre ise Aslı tüm ilişkilerinde flörtöz ve hatta edepsiz. İletişimin böyle hatırlanması herkesin kendini gerçeğini dayattığı bir ezberi yansıtıyor.

Deniz Akçay tarafından yönetilen dizide diğer bir olumlu taraf temponun ayarlanması. Oldukça iddiasız başlayan dizi gerilimleri basitten çetrefilliye sıralayıp uygun parçalarından kenetleyerek yükseliyor. Özellikle son bölümlerde cinayet soruşturması ve yüzleşmeler, duygusal boşalmalar diziye ayrı bir heyecan katıyor. 

OYUNCULUKLAR ÜZERİNE

"Saklı"nın oyuncu seçimi isabetli… Bu bakımdan hiç maceraya girilmemiş. Söz gelimi beyaz Türk aile fertleri bu rollere en çok yakışanlar arasında seçilmiş. Bir televizyon kolaycılığı seziliyor. Yüzün ve sesin oturduğu "paket oyunculuk" tercihi görüyoruz.

Defne Kayalar, geçen sene ses getiren "Bir Başkadır"da yine “fanusun dışını görmüş masum burjuva”yı canlandırmıştı. Benzer bir rolde, bu defa biraz daha emek isteyen bir yorumda izliyoruz onu. Zuhal Olcay ile Erdal Küçükkömürcü de burjuva rolüne biçilmiş kaftanlar. Öteki ailede öne çıkan Ahmet Rıfat Şungar ile Nur Sürer ise yerli aileyi temsil etmekteler. Onlar da bu tip rolleri gözü kapalı canlandırabilecek oyuncular. Şungar her zamanki gibi enerjisiyle ağır basıyor.

Başrollere gelirsek Fırat Çelik Ozan rolünde oldukça iyi bir performans sergilemiş. Baştan sona pasif bir karakter çizmiş. Parladığında dahi ölçülü, beklenti yaratmayan fakat bir şekilde yolunu bulan karakteri gayet iyi veriyor. Hazar Ergüçlü de bakışlarına ağırlık verdiği durağan sahnelerde yıldızlaşırken yaşadığı iniş çıkışları abartısız yansıtıyor. Duygulardaki geçişi ustaca... Tek handikabı az evvel bahsettiğim ağdalı diyalogların daha ziyade ona yazılmış olması... Bazı sahnelerde seyirciyi düşürüyor bu diyaloglar.

Dizide ilgi toplayan bir başka performans ise Önder rolünde izlediğimiz Volkan Yosunlu'ya ait. Yosunlu bildik bir tiplemeyi, arsız ve yılışık bir adamı canlandırıyor ancak dizideki işlevi görünenden fazla çünkü Önder karakteri duvardaki tüfekten farksız. Ne zaman patlayacağını kestiremiyorsunuz ve Yosunlu parlak oyunculuğuyla gerilimi sürekli tırmandırmakta.

**

"Saklı", eli yüzü düzgün bir iş ve genel olarak akıcı bir anlatıya sahip... Birçok çatışmayı anıp geçerek alt metne yeterince ağırlık vermese de güçlü sahneleri, etkileyici oyunculukları ve gerilimleri seçip dizen temposu ile eksiklerini kapatıyor. "Saklı", bir anlamda henüz ilk bölümde Ozan’ın gözünden gördüğümüz havuza düşen o kelebeği öykülüyor. Tutkuyu dirilten, ömrü uzatan bir çaba onlarınkisi. İzlemeye değer…

Etiketler saklı blutv