Podcast’in geleceğine damga vuracak 4 trend

Podcast endüstrisi, dijitalleşmenin büyük değişime uğrattığı iletişim alanında kendi yerini, gücünü arıyor ve tasarlıyor. Alışkanlıklar, “sesin” yaşamımızda daha fazla yer alacağını gösteriyor.

Google Haberlere Abone ol

Özcan Yazıcı [email protected]

Podcast yayıncılığı Spotify, Apple gibi büyük teknoloji yatırımcıları, içerik geliştiriciler ve yayıncılar, dinleyiciler, markalar, reklamverenler ve start-up’larıyla gelişmeye, derinlik kazanmaya devam ediyor.

Podcast’e ilgi yoğunlaşsa da tüm aktörlerin hâlâ bir “keşif süreci” yaşadığını söyleyebiliriz. Teknoloji şirketleri yayınları dinleyiciye daha etkin ulaştırabilmek için yeni araçlar ve ürünler geliştirmeyi, keşfedilebilirliği artırmayı, daha işlevsel altyapılar sunmayı sürdürüyor.

İçerik geliştiriciler, hedef kitlelerini tanımlayarak daha kaliteli içerikler geliştirme arayışlarını sürdürüyor. Sosyal medya ve dijital reklam yorgunu markalar hedef kitleleriyle daha güçlü ve duygusal bağ kurabilmek için podcast’ten nasıl yararlanabileceğini anlamaya, öğrenmeye devam ediyor.

Reklamverenler, pazarlama çalışmalarına podcast mecrasını nasıl entegre edebileceklerini, en iyi sonucun nasıl alınacağını, sponsorluk fırsatlarını kavrama uğraşı veriyor.

Birçok küçük ve orta düzey start-up girişimi büyük teknoloji şirketlerinin etrafında daha işlevsel podcast araçları geliştirerek bu büyüyen sektörde konumlanmaya ve pay almaya çalışıyor.

Tüm bunların özünde odaklandığı dinleyiciler ise, kendilerini “oynat” düğmesine basmaya ikna edecek kalitede içerikler bulma, keşfetme arayışını sürdürüyor.

Bugün itibariyle bu keşif yolculuklarının genel fotoğrafına baktığımızda etkileyici bir eşik aşımı olduğunu henüz söyleyemeyiz. Ama yukarıda andığım her aktör açısından da kendi hikâyeleri yönünden güçlü bir yönelim olduğunu da söyleyebiliriz.

Her aktör doğrusunun ve en iyisinin ne olduğunu bulmaya, keşfetmeye, bunlar mümkün olmuyorsa “tasarlamaya” çalışıyor.

Bu arayış, keşif ve gelişim devam ederken 24-25 Mayıs tarihlerinde İngiltere’nin başkenti Londra’da podcast sektörünün en önemli etkinliklerinden birisi olan The Podcast Show’22 gerçekleştirildi. İki gün süren festival boyunca 2 binden fazla katılımcı etkinlikleri izledi.

Organizasyon boyunca birçok söyleşi ve sunumlar gerçekleştirilirken bazı başlıklar ön plana çıktı. Podcast sektörünün önemli markalarından birisi olan Listen da zirveye damga vuran bu başlıkları özetleyen güzel bir yazı yayınladı.

İÇERİK… İÇERİK… İÇERİK

Peki, ön plana çıkan bu başlıklar neler oldu?

Örneğin, bir kez daha “içerik” konusuna hemen her oturumda güçlü biçimde dikkat çekildi.

“Podcast’inizi nasıl tanıtıyor olursanız olun, içerik kaliteli olmadıkça asla sadık bir kitle oluşturamazsınız. Bu, yalnızca ses ekipmanına büyük yatırım yapmak veya ürettiğiniz içerikle herkesi memnun etmeye çalışmak anlamına gelmez. Yapmaya çalıştığınız şeyin kalbindeki özgünlük anlamına gelir.”

Kaliteli içerik geçmişte de, bugün de ve gelecekte de podcast’in temeli olmaya devam edecek. Kaliteli içerik ise, podcast’inizi dinlemesini istediğiniz hedef kitleniz için neyin “değerli” olduğunu anlamanız ve bu değeri karşılayacak içerikler üretebilmenizle alakalı. Bunu öğrenmek için hedef kitlenizi iyi analiz etmeniz, ihtiyaç ve beklentilerini öğrenmek işinizi kolaylaştıracaktır. Bunu başarmadan öznel değerlendirmelerinizle hazırlayıp yayınlayacağınız içeriklere, evet siz belki kıymet veriyor olabilirsiniz, ama hepsi bu kadar olabilir. Yoksa yaygın biçimde dile getirildiği gibi “podcast dinlenmiyor” mazeretine sığınanlar arasına katılmanız kaçınılmaz olur.

PODCAST’İN GELECEĞİ VİDEO PODCAST’TE

The Podcast Show’22’de üzerinde sıklıkla durulan bir başka unsur da “video podcast’in” yükselişi oldu. Uzun bir süredir devam eden “podcast yalnızca ses odaklı platformlarında yayınlanmalı, Youtube gibi video odaklı mecralarda yayınlanmamalı” tartışması sona ermek üzere. ABD ve Almanya gibi ülkelerde Youtube’un podcast dinlemede ilk sıralarda yer alması video platformlarında podcast yayınlamaya direnenleri pes ettirmiş gibi gözüküyor. Bunda da kuşkusuz, Spotify’ın video podcast’e, Youtube’un da podcast’e ciddi yatırım yapmaya başlaması, dinleyicilerin video ile ses arasında esnek bir seçenek istemesi etkili oldu. Kullanıcıların video ile podcast arasındaki deneyimleri ikisi arasında hibrit bir yapının ve alışkanlıkların güçlenmesini destekledi. Dolasıyla etkinlikler sırasında podcast endüstrisinin geleceğinin video podcast’ler üzerinden ilerleyeceğine bol bol vurgu yapıldı.

Z KUŞAĞI SATIN ALMAK DEĞİL, KATILMAK İSTİYOR

Yine The Podcast Show’22’de çokça konuşulan konulardan birisi de “Z kuşağı” oldu.

“IAB’ye göre Z Kuşağı günde en az 8 saatini ekran başında geçirirken, pazarlamacıların dikkatlerini çekmek için sadece 8 saniyesi var. Peki bu anlaşılması zor kitleyle nasıl bağlantı kurabiliriz? Bu, Podcast Show’un açılışında tartışılan büyük sorulardan biriydi.”

Z kuşağıyla ilgili hemen her sektörde, her boyutuyla araştırmalar yapılıyor, beklenti ve davranışları anlaşılmaya çalışılıyor. Festival’de de birçok rapor üzerinden tartışmalar yürütüldü. Resonate Recordings’ten Isabella Maxey’nin yerinde bir şekilde belirttiği gibi, “Z kuşağı markanızı satın almak istemiyor, ona katılmak istiyor. Z kuşağı kesinlikle çok sayıda kanaldaki içeriğe aç, ancak bunun da ötesinde, markanızın dünyasına dahil olmak ve davetli olmak istiyor.”

MARKALAR REKLAM DEĞİL, DEĞER SUNMALI

Podcast Show 2022’de üzerinde kafa yorulan başlıklardan birisi de şirketlerin, markaların kitleleriyle bağlantı kurmak için podcast’in gücünden nasıl yararlanabileceklerine ilişkin tartışmalar oldu. “Sesin gücü” markaları her geçen gün daha fazla podcast’e çekiyor; ancak bu yeni nesil mecrayı tam olarak nasıl kullanması gerektiğini bilen marka sayısı çok az.

Özellikle Signal Hill Insights’ın Kurucusu Jeff Vidler’in vurgusu çok önemli: “Markalar, kılık değiştirmiş bir reklamından ziyade, insanların gerçekten duymak istedikleri bir şey yaratmaya nasıl odaklanmaları gerektiğini öğrenmeli.”

Kimse bir marka adına oluşturulmuş bir podcast içeriğinde doğrudan bir reklam pazarlamasına maruz kalmak istemiyor. Ancak potansiyel dinleyicisine “bir eğlence, bilgi, farkındalık ve benzeri” bir değer sunan, ama doğrudan markayla ilgili olmasa bile, markanın temsil ettiği değerlere odaklanan içerikler sunan podcast’lerin dikkat ve dinleyici çekmesi güçlü bir olasılık.

Özetle, podcast endüstrisi, teknoloji ve dijitalleşmenin büyük değişime uğrattığı iletişim alanında kendi yerini, gücünü arıyor ve tasarlıyor. İş ve özel yaşamın teknolojiyle değişen dinamikleri, mobil yaşamla birlikte farklılaşan ihtiyaç ve alışkanlıklar, “sesin” günlük yaşamımızın içerisinde daha fazla yer alacağını gösteriyor.

Yakın gelecekte, yukarda aktardığımız gibi “içerik kalitesi, video podcast’ler, Z kuşağının beklentisinin karşılanması ve markaların ‘sesi’ doğru anlaması” podcast’in gelişim ivmesini belirleyen unsurlar olacak gibi gözüküyor.