Pınar Öğünç: Sen Ben O, 'hayatı roman olmayanların' hikâyesi

Pınar Öğünç'le yeni podcast serisi 'Sen Ben O'yu konuştuk. Öğünç, "'Sen Ben O', sıra dışı olanın, marjda duranın hikâyesini anlattığı bir dizi değil. Bilakis sıradan görünenin içine bakıyor" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Gazeteci ve yazar Pınar Öğünç'ün yaratıcılığını üstlendiği "Sen Ben O" podcast serisi yayınlanmaya devam ediyor. Her bölümde değişen konuklar, podcast bölümleri boyunca hayatlarından bir anı ya da yıllara yayılan hikâyelerini aktarıyor. 

Daha önce de kitaba dönüşen 'Pandemi Zayiatı' podcast serisiyle dinleyiciyle buluşan Pınar Öğünç, 'Sen Ben O' ismiyle, anlatanın herkes olabileceği mesajını ilettiklerini söylüyor. Öğünç, anlatıcının bazen tanıdık, bazen ise hiç yolların kesişmediği biri gibi gelebileceğini söyleyerek dile getirilenin sen, ben ya da o'nun hikâyesi olabileceğini ifade ediyor.

Pınar Öğünç'le 'Sen Ben O'yu konuştuk.

Pınar Öğünç

'Pandemi Zayiatı'nın ardından yeni bir söyleşi serisi ile karşı karşıyayız. 'Sen Ben O’, 10 bölüm boyunca farklı hayatlardan kesitler sunacak. Sizi bu seriyi yapmaya iten şey neydi? Karar alma sürecinde neler yaşandı?

Çok “yazılı” düşünmeye ve üretmeye alışkın olduğum için Podbee Media ile yollarımız kesişmeseydi bu fikir aklıma gelir miydi bilmiyorum. Sesi ana malzeme yaparak çalışmak, uzun süredir aşina olduğum yöntemden, yani söyleşi yapmak, bunu kaydetmek ve sonra bunu farklı biçimlerde yazmak şeklindeki üretimden biraz farklı çünkü. Ama diğer yandan da bana hiç yabancı değil, çünkü mantık aynı. Sonuçta konuşa konuşa, biraz da yapa yapa şekillendi.

'SEN BEN O, SIRADAN GÖRÜNENİN İÇİNE BAKIYOR'

Söyleşilerin konukları arasında setlerde figüranlık yapan öğretmen emeklisi kişiler, ünlü olmak için İstanbul'a gelen ancak hayalini gerçekleştirememiş Azeri bir sokak müzisyeni ve 25 yıllık bir vale yer alıyor. Bu konuklar nasıl, neye göre seçildi?

Çok duyarız, “yazsam, hayatım roman” derler. Bunu söyleyenlerin kimisinin başından gerçekten hiç umulmadık serüvenler geçmiştir. 'Sen Ben O,' illa sıra dışı olanın, marjda duranın hikâyesini anlattığı bir dizi değil. Bilakis sıradan görünenin içine bakıyor, “hayatı roman olmayanların” hikâyeleri bunlar. “Ünlü olmayanlar” da özne olma haklarını kullanıyorlar.

.

Kayıtlar nasıl alındı?

Podcast gibi ilişkinin sadece ses üzerinden kurulduğu bir mecrada, bilhassa bu çağda beklenen pürüzsüz, tertemiz bir kayıttır. Bu kısmını önemsemediğimizden değil ama gerçekliği yeğlediğimizden, kayıtları sokakta, her neresi ise o öznelerin mekânında yapıyorum genelde. Kornalar, martılar, yandan geçenler ekleniyor. Eklensin de zaten. Söyleşi yaptığımız tam o anın dondurulması gibi oluyor, bu kısmını da seviyorum.

'HAYATLARINI DAHA ÖNCE ANLATMAYANLARIN İLK DİLE GELİŞ ANI ÇOK GÜZEL'

Söyleşilerdeki hikâyelere dair ilk izleniminiz neydi?

Daha önce hayatlarını bir başkasına bu biçimde anlatmayanların ilk dile geliş anı çok güzeldir. Aranıp bulunan ilk kelimelerin, ilk teşbihlerin saf bir güzelliği olur. Karanlık bir yan varsa o saflıkla belirir. Üzerine daha önce düşünülmüş, belki eşe dosta anlatılmış şeyler olsa da karşıdaki yabancının, ortadaki o yabancı kayıt aletinin başka bir etkisi oluyor. Böyle tanıklıkları dinlemek bana her zaman iyi geldi, geliyor. Şu var, yazılı söyleşi yaparken ses kaydı kendi başına ikinci önemde. Yani araya daha sık girebilirim. Burada kaydı bozmamak için kimi zaman gülmemi, kimi zaman ağzımdan çıkacak türlü ünlemi tutmak zorundayım, bu güzel hikâyeleri dinlerken tek meselem bu.

'Sen Ben O', bir söyleşiden çok belgesel havası veriyor dinleyenler için… Dinleyiciden nasıl geri dönüşler aldınız?

Bazı bölümlerde kişiler sadece geçmişlerini anlatmıyor, akan bugünlerini de bir odak üzerinden takip ettiğim oluyor. Mesela sokak müzisyeni Süveyda sadece Türkiye'ye geldiğinden beri başından geçenleri anlatmıyor, aynı esnada kendine bir klip çekmek istiyor, o süreci de izliyoruz hep birlikte. Heyecanını, sonra haber alışını, bu hayalinden vazgeçişini... Ama bunu çok güzel hazmederek tam kendini tanıttığı Süveyda gibi kalenderlikle hayatına devam edişini... Ya da uzun yol kaptanı Büşra'yla üç yıldır binemediği vapurda konuşuyoruz. Bu konuştuklarımızı da değiştiriyor, o esnada gördükleri de ekleniyor. İki boyut oluşuyor böylelikle, geçmişin dökümüne, tüm canlı akışıyla bugün ekleniyor. Bu da dediğiniz gibi bir belgesele yaklaştırıyor. Bu iki boyutun güçlendirici etkisinden söz edenleri duymak hoşuma gidiyor. Daha kanlı canlı kişilere dönüyor çünkü anlatanlar, daha derin kaydediliyor dinleyenin zihnine.

.

Bu söyleşileri de 'Pandemi Zayiatı' gibi bir kitapta okuyabilecek miyiz?

'Sen Ben O', yeni bir mecrayı keşfetmeme, kendimi burada sınamaya olanak tanıdı. İlk bölüme çalışırken bir an alıştığım zemin ayağımın altından kaymış gibi hissederken, sonra hızla tam da bu zeminin olanaklarına odaklanmak istedim. Bundan çok da zevk aldım. Çünkü asıl olan hikâye, çünkü asıl olan kurgu. Kendi hayatımızı da bir kurgu içinde anlatıyoruz hatta. Velhasıl bu hikâyeler önce sesle birikti, sesle biçimlendi benim açımdan. Bilmiyorum sonra yazıya döner mi...

Hazırladığınız yeni bir çalışma var mı? Günleriniz nasıl geçiyor?

Uzun süredir 'Sen Ben O' üzerinde çalışıyorum, zamanımın çoğunu bu dizi alıyor. Kalan vakitlerde 2020 başında giriştiğim, pandemiyle birlikte duran, 'Pandemi Zayiatı' kitabıyla iyice donakalan öykü kitabıma çalışıyorum. 2020'nin başında giriştiğim kitap olmayacaktır tabii artık, olması tuhaf olur belki de hatta.