YAZARLAR

Paris’te gece yarısına kim kupayla girecek?

İki takımın kıymeti, kırk yıl önce yarattıkları heyecanı bugün de yaratmalarından, hatta kırk yıl sonra da aynı şeyi yapacak olmalarından geliyor…

Woody Allen’ın 2011 tarihli Paris’te Gece Yarısı filminde baş karakter Gil Pender Paris’e yaptığı gezi sırasında bir gece sokakta dolanırken, önünde 1920’lerden kalma bir otomobil durur ve Pender’ı alıp o yıllara, edebiyat ve sanat tarihinin devlerinin yanına götürür. Cumartesi akşamı TSİ ile 22:00’de Stade de France’ta oynanacak Liverpool-Real Madrid finali futbol tarihinde benzer bir gezinti vaat ediyor…

40 YIL ÖNCE 40 YIL SONRA

2022 finali Avrupa futbolunda aristokrasinin geri dönüşünü simgeliyor. Real Madrid ve Liverpool kupayı en çok kazanan takımlar arasında birinci (13 kez) ve üçüncü (6 kez) sırada; üstelik üçüncü kez finalde karşı karşıya geliyorlar.

1981’deki ilk buluşma yine Paris’te – ama Parc des Princes’te – oynanmış, efsane menajer Bob Paisley yönetimindeki Liverpool taktik önlemlerle geçen maçta Alan Kennedy’nin 82. dakikadaki golüyle bir başka efsane hoca Vujadin Boskov’un Real’ini mağlup etmişti. Real Madrid o günden bu yana çıktığı yedi Kupa 1 finalinin tamamını kazandı.

Bunlardan biri de 2018’de Liverpool’u 3-1 mağlup ettikleri mücadeleydi. Sergio Ramos’un Mohamed Salah’ı sakatladığı pozisyon, Liverpool kalecisi Loris Karius’un hataları ve Gareth Bale’ın muhteşem golüyle hatırlanan olaylı finale ev sahipliği yapan şehir ise Ukrayna’nın başkenti Kiev’di.

Dünyanın hızına ayak uydurmak zor. Dört yıl öncenin ev sahibi Kiev bugün Rus işgali altında. Öyle olmasa Cumartesi akşamki final Saint-Petersburg’da oynanacaktı. Savaşla birlikte Batı’nın Rusya’ya uyguladığı yaptırımlar sonucu yeri değiştirildi ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un bizzat araya girmesiyle maç Paris’e taşındı. Avrupa çapında bir kulüp turnuvası düzenleme fikrinin doğduğu kent büyük finale altıncı kez ev sahipliği yapacak.

NE DURUMDALAR?

İki finalist de tatminkâr bir sezonu geride bırakmak üzere: Real Madrid La Liga’yı, Liverpool ise FA Cup ve Lig Kupası’nı kazandı, Premier Lig’in ise kıyısından döndü. Şampiyonlar Ligi başarısına da hasret sayılmazlar. Liverpool üç, Real ise dört yıl önce zaferi tatmıştı. Kabaca ifade etmek gerekirse, ikisinin de kupaya acil ihtiyacı yok.

Öte yandan arka planı bu kadar yüklü olan bir eşleşme ister istemez birçok hesaplaşmayı beraberinde getiriyor. Önce hocalar: Jürgen Klopp 10 yıldır Avrupa futbolunun en baskın iki hocasından biri olsa da tarihin en iyileri arasında anılmak istiyorsa 2019’da Tottenham’a karşı kazandığı tek Şampiyonlar Ligi zaferini yeterli görmeyecektir. Üstelik Real’e kaybederse final karnesi “1 kupa 3 yenilgi” şeklini alacak (2013’te Dortmund’la Bayern’e kaybetmişti).

Rakibi ise finalde karşılaşmayı en istemeyeceğiniz takım ve en istemeyeceğiniz hoca. Carlo Ancelotti’nin Şampiyon Kulüpler Kupası ve Şampiyonlar Ligi ile bağını anlatmak için yüzlerce sayfa yazılabilir. Oyuncuyken iki, hocayken üç kez kazandığını ve toplamda sadece bir final kaybettiğini söyleyelim. Tuhaftır, o finali de 2005’te İstanbul’daki unutulmaz maçta Liverpool’a kaybetmişti. Geçen yıl bu zamanlar Everton’ın başında olan Don Carlo’nun 12 ayda nasıl yeniden futbol zirvesine çıktığı ise zoru kolay göstermedeki muazzam becerisinin en gösterişli örneklerinden biri. Üstelik bu akşam kazanırsa tarihe geçecek: Kupa 1’i dört kez kazanmış başka teknik direktör yok.

İki hocanın da neredeyse dokunulmaz olduğu açık. Yani final bir ölüm-kalım mücadelesi değil şanına şan katma savaşı olacak. Şampiyonlar Ligi’nde kalite ve heyecan genellikle çeyrek ve yarı final eşleşmelerinde zirveye çıkar; finaller ise baskı ve korku yüzünden görece sönük geçer. Ancak bu seneki “miras” kavgası daha zevkli bir maç vaat ediyor.

EKSTRA MOTİVASYONLAR

Bir kere Mohamed Salah gibi bilenmiş oyuncular var. Dört yıl önce Ramos’un müdahalesiyle omzundan sakatlanıp sahayı terk eden Mısırlı yıldız muhtemelen o günden beri rövanş hayali kuruyordu. Liverpool Kiev’deki finalden “Daha fazlasını yapabilirdik” hissiyle ayrılmıştı ve hâlâ kadroda bulunan Alexander-Arnold, Van Dijk, Robertson, Milner, Henderson, Salah, Firmino ve Mané bu kez daha fazlasını arayacak.

Real’in kıdemli yıldızları da farklı motivasyonlara sahip. Modriç, Kroos, Marcelo ve Benzema gibi yaşı kemale ermiş isimlerin daha kaç final göreceği belli değil. Dahası, maçın oynanacağı Paris’te bu hafta yaşanan bir gelişme İspanyollara ilginç bir itiş gücü verebilir. İki sezondur Real’e transferi konuşulan Kylian Mbappé’nin PSG’de kalması Real cephesinde hoş karşılanmadı. Konu hakkındaki görüşü sorulan Benzema, “Finalden önce böyle ufak tefek şeylerle uğraşmayalım” diyerek rahatsızlığını belli etti. Karim son derece motive çünkü kupayı kaldırırsa bu seneki Ballon d’Or’un en büyük adayı haline gelecek. Real cephesi hem Mbappé’ye nasıl bir hata yaptığını hem de Avrupa futbolunda Premier Lig’e karşı direnç noktası oluşturabilecek bir takımın hâlâ var olduğunu gösterme niyetinde.  

NE OLUR?

Finallerin genellikle her şeyi sıfırladığı, o ana kadarki rakamların ve maçların veri kabul edilemeyeceği söylenir. İki finalistin mevcut oyun ve oyuncu gücüne bakınca Liverpool ağır basıyor. Ama Real’in bundan önceki üç rakibi de öyle düşünüyordu.   

Real Madrid La Liga’daki oyun tarzının aksine Şampiyonlar Ligi’nde daha reaktif bir plan benimsedi. Son 16’dan itibaren PSG, Chelsea ve Manchester City ile oynadığı altı maçın tamamında topa daha az sahip olan taraftı (yüzde 40-45 arası). Liverpool ise Inter, Benfica ve Villarreal’e karşı ortalama yüzde 60’ın üzerinde topla oynadı. Rakipleri arasındaki seviye farkı bir yana, Kırmızıların yine topla daha fazla oynaması ve maçın daha çok Real yarı sahasında geçmesi beklenebilir. İspanyollar için en muhtemel hücum planı sol tarafta Vinicius Jr.’un hızını kullanmak ve rakip sağ bek Trent’in defansif zaaflarından, daha doğrusu ofansif tutkusundan faydalanmak gibi görünüyor. Bu arada Salah-Mané ikilisine karşı kendi beklerinden maksimum performans bekleyecekler.

Elbette asıl kavga orta sahada dönecek. Modriç-Kroos-Casemiro üçlüsü yaşlanmış olsa da böyle bir maçı çıkaracak hatta belirleyecek güce ve tecrübeye fazlasıyla sahip. Liverpool ise Henderson, Fabinho ve – Thiago’nun yokluğunda – muhtemelen Keita ile onları dövmeye çalışacak. Maç genelinde Kırmızıların daha baskılı oynayacağı kesin. Oyunun dengesini Modriç ve Kroos’un kontrolü ele aldığı bölümlerin süresi ve verimliliği belirleyecek. Liverpool’un fiziksel yoğunluğu altında ezilmemenin yolu buradan geçiyor.

Böylesi denk maçlarda olası tehditlere sert önlemler, sürpriz golcülere fırsat doğurabiliyor. Olağan şüpheliler ise Salah ve Benzema. Kariyer sezonunu geçiren Fransız golcü hiç yoktan yarattığı gollerle finale getirdiği takımını kendi ülkesinde kupaya taşıyabilir.

Çok öne çıkmayan iki isim de anılmaya değer. Birincisi, Liverpool’un devre arasında Porto’dan transferi Luis Díaz. Kolombiyalı “hiperaktif” sol açık ya ilk onbirde ya da Jota’nın yerine oyuna girerek maça yaratıcılığıyla damga vurabilir. Karşı tarafta ise kulübedeki genç Fransız Eduardo Camavinga’yı es geçmemek gerek. Real’in inanılmaz geri dönüşlerle kazandığı üç turun hepsinde işler terse gidince oyuna girmiş, fiziksel direnci ve teknik becerisiyle dengeyi takımı lehine çevirmişti. Maçın ilerleyen dakikalarında yine ciddi bir faktör olabilir.

BUGÜNE DÖNÜŞ

Paris’te Gece Yarısı’nın finalinde Pender bugüne döndüğü için hayıflanıyor, ama film her dönemin kendine ait ruhu olduğu ve geçmişin nostaljik bir yanılsamayla abartıldığı, dolayısıyla insanın içinde bulunduğu çağa geri dönmekten ve ona değer katmaktan başka çaresi olmadığı yönünde, biraz yüzeysel ama gerçekçi bir çıkarımla bitiyordu. Liverpool-Real Madrid mücadelesi futbol tarihinin her dönemine yayılan büyüklüğüyle, geçmişe yapılan referansların ötesine geçip bugünü de şenlendiriyor. İki takımın kıymeti kırk yıl önce yarattıkları heyecanı şimdi de yaratmalarından, hatta kırk yıl sonra da aynı şeyi yapacak olmalarından geliyor. “Dev final” çoğu zaman fazla kolay kullanılan bir tabir, ancak bu maç için gönül rahatlığıyla tercih edilebilir. Bakalım Paris’te gece yarısına kim kupayla girecek?


Suat Başar Çağlan Kimdir?

1984 yılında Bornova’da doğdu. Balıkesir Fen Lisesi’ni ve Galatasaray Üniversitesi Felsefe Bölümünü bitirdi. 2010 yılında Ege Üniversitesi Sanat Tarihi Bizans Sanatı programında yüksek lisansını tamamladı. 2007 yılından beri İngilizce ve Fransızca dillerinden serbest çevirmenlik yapıyor. George Bernard Shaw, Alain Robbe-Grillet, C. L. R. James, Saadat Hasan Manto gibi yazarların eserlerini Türkçe’ye çevirdi; edebiyat, sanat ve felsefe alanındaki yazı ve tercümeleri çeşitli dergilerde yayınlandı. Gazete Duvar’da başladığı futbol yazılarına farklı mecralarda devam ediyor. Karşıyaka’da yaşıyor.