Otizmli Azad’ın annesi anlattı: Kendi başımıza başaramayız

Nadir rastlanan “armonik duyuma” ve “absolut kulağa” sahip olan otizmli Azad, üniversitenin müzik bölümünde okuyabilmek için müzisyenlerden destek bekliyor.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR - Daha 18 aylıkken yapılan tetkikler sonucunda otizm tanısı konulan 17 yaşındaki Azad, Çalgın ailesinin ikinci özel gereksinimli çocuğu. Henüz konuşmayı öğrenmeden şarkı söylemeye başlayan Azad’ın müziğe olan yeteneği ise otizm okulunda fark edildi.

Aynı anda basılmış birden fazla sesi tek tek ayırt edip isimlerini söyleyebilen "armonik duyuma" ve aynı zamanda bir notayı başka bir notayla karşılaştırmadan tanıyabilme yeteneği olarak bilinen "absolut kulağa" sahip olan Azad, 6 yaşından beri piyano çalıyor. Bir kere duyduğu bir parçayı nota bilmesine gerek kalmadan çalabilen Azad, özel yetenek sınavıyla girdiği Başakşehir İsmail Dede Efendi Güzel Sanatlar Lisesi son sınıfta eğitim görüyor.

Liseye başladığından beri oğlu ile birlikte kendisi de öğrenci olan anne Sevinç Çalgın’ın tek isteği var: Azad’ın üniversitede müzik eğitimi alması. Oğlunun bir özel eğitim öğretmeni ile çalıştığında çok şey başaracağına inanan Çalgın, yetenek sınavına hazırlanabilmesi için müzisyenlerden destek beklediğini söylüyor ve ekliyor: “Biz bunu kendi başımıza başaramayız. Bir elin bize dokunması lazım!”

Anne Çalgın, çocuğunun eğitimi sırasında yaşadığı zorlukları, otizm tanısını aldıktan sonra sosyal yaşamda kabul görmelerine kadarki süreçte yaşadıklarını anlattı. 

 ‘BİZİM İÇİN HER ŞEY SIFIRDAN BAŞLADI’

Azad’ın henüz 8 aylıkken davranışlarında farklılık gördüklerini ifade eden anne Çalgın, otizm teşhisi konulmasına kadar geçen süreci şu sözlerle anlatıyor: “Bizimle göz teması kurmuyor, sesleniyoruz cevap vermiyordu. Biz de acaba sağır dilsiz mi diye düşündük. Oradan yola çıkarak önce bir kulak testi yaptırdık. Yapılan tahlillerin hepsi normal çıktı. Sonra bizi psikiyatri bölümüne yönlendirdiler. Dokuz ay sonra yani Azad, 18 aylıkken otizm teşhisi konuldu. Ve böylece bizim maceramız başladı.”

Anne Çalgın, otizm teşhisi konulmasıyla birlikte Rehabilitasyon Merkezi’ne yönlendirildiklerini ve bu şekilde eğitime başladıklarını anlatıyor: “Haftada 2 gün 45’ er dakikalık eğitimlerdi. Öğretmenler çocuğun durumuna göre eğitim veriyorlardı. Yani bir hamuru alıp şekil vermek gibi düşünün. Bizim için her şey sıfırdan başladı. Normalde kişi kendisi şekillenir. Ama kendisi şekillenemediği için biz dışarıdan destek oluyoruz. Belki biraz böyle bakmak lazım. Bu süreçte bir bakıma biz de öğretmen olduk”.

‘BİZ KONUŞSUN DİYE BEKLERKEN O SÜREKLİ ŞARKI SÖYLÜYORDU’

Azad’ın 2 yaşındayken henüz konuşmayı öğrenmeden, çok iyi şarkı söylemeye başladığını söyleyen anne Çalgın, sözlerini şöyle sürdürüyor: “O zamanlar gündemde olan Emre Aydın’ın “unutma beni” şarkısını baştan sona çok da düzgün söylerdi. Ama şarkı bittiğinde ismin ne diye sorsalar cevap vermezdi. O sırada öğretmenler bunun bir yetenek olduğunu fark etmediler, sadece güzel şarkı söylüyor diye seviyorlardı. Ama bunun ne anlama geldiğini bilmiyorlardı. Biz de o zaman bunun önemli olduğunun bilincine varamadık. Biz konuşsun diye beklerken o sürekli şarkı söylüyordu. 4 yaşındayken heceleri birleştirerek kendi kendine okumayı söktü. Psikoloğa başladığımızda onun ofisindeki beyannameleri ezberledi. Ama tabii iletişim eksikliği nedeniyle yine konuşmuyordu. Sadece o istediği zaman konuşuyor. Mesela benimle oynuyor ama sözlü iletişime girmiyor. Zaten bu durum otizmli çocukların temel sorunu. Otizmli bir çocukla iletişime geçmeyi başardıysanız çok yol almışsınız demektir...”

‘ÖĞRETMENİN BİZİM ÇOCUĞUMUZA VERECEK HİÇBİR ŞEYİ YOKTU’

“Otizmli çocuklar için en önemli şey eğitim” diyor, anne Çalgın. O zaman otizm okulları olmadığı için rehabilitasyonla paralel olarak okulun ana sınıfına gittiklerini anlatıyor: “Azad küçükken sadece rehabilitasyon merkezleri vardı ve biz de o şekilde başladık. Bu eğitimler kavramlarla olduğu için faydalı oluyordu ama saatleri çok azdı. Çünkü otizmli bir çocuk girer girmez adapte olamıyor. 45 dakikanın, 15 dakikası bu yüzden boşa gidiyor. O nedenle bu eğitimler çok yetersiz. Ana sınıfında ise sadece bir öğretmen vardı ve o da özel eğitimle ilgili bilgiye sahip değildi. Dolayısıyla bizim çocuğumuza verebilecek hiçbir şeyi yoktu. Hatta öğretmeni, ilk defa otizmli bir çocuğa eğitim verdiğini söylemişti."

‘OKUL İÇİN AĞABEYİ VE ABLASINI GÖREVLENDİRMEK ZORUNDA KALDIM’

“İlkokula almadılar Azad’ı, otizmli olduğu için sınıfta durmayacağını söylediler” diye anlatıyor anne Çalgın, eğitim sürecinde yaşadığı zorlukları.

“İlkokulun A sınıfına yazdılar. Ama oradaki çocuklar da öğrenme geriliği olan çocuklardı. Oysa otizmli çocuklar çok farklı… Dolayısıyla oradaki öğretmen de Azad’ı istemedi. Bize, '10 özel çocuğum var ama bir yardımcım bile yok. Sizin çocuğunuzu alırsam diğer çocuklara bir şey öğretemem' dedi. Ben de öğretmenin bu konuşmasından yola çıkarak yardımcı olmaları için diğer çocuklarımı devreye soktum. Bir gün ablası gidip Azad’ın yanında oturuyordu, bir gün abisi. Bir gün birisi evde kendi ödevini yaparken, diğeri Azad’la sınıfta durmak zorundaydı. Yani devletin bir desteği olmayınca ortaokula giden çocuklarımı görevlendirmek zorunda kaldım. Çünkü benim bir özel gereksinimli çocuğum daha vardı ve evde kalmak zorundaydım. Bu şekilde A sınıfını da bitirmiş olduk.”

‘BAZI ŞEYLER YAŞAYARAK ÖĞRENİLİR’

Otizm okullarının açılmaya başlamasıyla iyi bir dönem geçirdiklerini ifade eden anne Çalgın, Azad’ın müzik yeteneğinin de o yıllarda keşfedildiğini söylüyor. Fakat ekliyor Çalgın: “Otizm okulunda ister istemez toplumdan izole bir hayat yaşadık. Bu anlamda kaynaştırma sınıflarının önemi çok büyük!”

“Tabii burada yine hem öğretmen hem de veliye iş düşüyor. Yani ilgili bir veliyseniz ve iyi bir öğretmene de denk gelirseniz sahiden dönüşüyor bu çocuklar. Azad’ın yeteneği de o okuldaki müzik öğretmeni Sinan Arsel sayesinde keşfedildi. Sonra onunla çok ilgilendi. Okul bittikten sonra eve gitmeyip her gün 1 saat ders veriyordu. 6 yaşında başladığı piyanoda ilk olarak Gnossienne parçasını baştan sona çaldı. Durum böyle olunca Azad Güzel Sanatlar Lisesi’nde okuyabilsin diye ortaokulun son sınıfında normal okula aldık. Tabii yine okulun özel sınıfı olduğunu belirteyim. Otizm okulu bize çok şey kattı ama bir sınıfta 4 öğrenci, 2 öğretmen olduğu için çocuk iletişimsiz kalıyordu. Sonuçta o çocuklarda da iletişim yok. Başından beri normal okulda olsaydı her şey daha farklı olabilirdi. Ama siz istediğiniz kadar bir şeyler anlatın bazı şeyler yaşayarak öğrenilir. Canınızın yandığını yaşayarak öğreniyorsunuz. İyiyi kötüyü yine deneyimleyerek öğreniyorsunuz.”

‘AZAD İÇİN ÖLÜNCEYE KADAR ÖĞRENCİ OLURUM’

Azad’ın müzik eğitimi alabilmek için yetenek sınavına girdiğini ve kazananlar arasında 4. olduğunu söyleyen Çalgın, büyük bir heyecanla Güzel Sanatlar Lisesi’ne kayıt yaptırdıklarını anlatıyor. Ancak okulda yaşadıkları sıkıntılar nedeniyle, “Azad liseye başladığından beri ben de onunla birlikte öğrenci oldum” diyor anne Çalgın.

“Azad müziğin dışında akademik olarak en fazla ilkokul 3. sınıf seviyesinde. Yani lisede okuyor ama diğer dersleri yapamıyor. Bu şekilde olunca da sıkıldığı için birtakım sesler çıkartmaya başlıyor. Ya elinde kâğıt yırtıyor ya da kalkıp dolaşıyor. Çünkü müzik dersi dışında anlatılan konuları anlamıyor. O zaman da öğretmenler diğer öğrencilerin dikkati dağılıyor diye haklı olarak istemiyor. Çünkü o çocuklar da üniversite sınavına hazırlanıyor. Bir koruyucu öğretmen olsa Azad’ı kontrol edebilir ya da anlatılanları ona aktarır. Bu nedenle liseye başladığından beri ben de onunla öğrenci oldum. Beraber gittik, beraber geldik. Azad sınıftayken ben koridorda bekliyorum. Çok gürültü yaptığında beni çağırıyorlar, birlikte dolaşıyoruz. Biraz sancılı bir dönem oldu bizim için ama ben Azad için seve seve ölünceye kadar da öğrenci olurum…”

‘KİMSEYE SESİMİZİ DUYURAMADIK’

Azad’ın pandemiyle birlikte 2 yıldır okula gitmemesine rağmen öğrendiği parçaları hiç unutmadığını söyleyen Çalgın, önümüzdeki yıl bir öğretmen desteğiyle sınava hazırlandığı takdirde Azad’ın çok şey başaracağına inanıyor:

“Hemen hemen iki senedir okula gidemiyoruz. Ama 2 yıldır okula gitmediği halde çaldığı hiçbir parçayı unutmadı, duyduğu bütün sesleri, tınıları tanıyor. Azad iyi bir eğitim alırsa üniversiteyi mutlaka kazanır. Bu konuda desteğe ihtiyacımız var. Biz bunu kendi başımıza başaramayız. Azadın yeniden çalıştırılması lazım. Gönüllü öğretmenler boş saatlerinde zamanlarını ona ayırsalar çok şey değişir. Ama bugüne kadar kimseye sesimizi duyuramadık. Bunca yıl koşturduk ve bu emeklerin boşa gitmesini istemiyoruz. Bizim Azad’la birebir ilgilenecek bir öğretmene ihtiyacımız var.”

‘HALUK LEVENT’İ GÖRMEYİ KAFASINA TAKMIŞTI’

Oğlunun Haluk Levent’e olan hayranlığının kendisini duygulandırdığını da anlatan Çalgın, “Azad küçüklüğünden beri Haluk Levent’i görmeyi kafasına takmıştı. 2 yıl önce Akçay’a gittiğimizde orada Haluk Levent’in afişlerini gördü. Bütün gün konsere gitmek için bize yapmadığını bırakmadı. Azad’ın ısrarıyla biletimiz olmadığı halde konser alanına gitmek zorunda kaldık. Kapıdaki görevlilere durumu anlatıp salona girmek için ricada bulunduk. Hemen içeriye bir telefon açarak girmemize izin verdiler. Azad o gün gerçekten çok mutlu oldu. Haluk Levent’i büyük bir heyecan ve hayranlıkla izledi. Hatta seyirciler arasına geldiğinde ona 'Haluk abi' diye defalarca bağırdı ama gürültüden sesini duyuramadı. O günden beri her fırsatta Haluk Levent’in 'Yollarda bulurum seni' şarkısını söyler. diye ekliyor.

‘HEPSİNİN FARKLI YETENEKLERİ VE İHTİYAÇLARI VAR’

“Bizler sadece eğitimde değil toplumsal olarak da çok sıkıntılı bir süreç yaşıyoruz. Çünkü insanlara sürekli kendimizi anlatmak zorundayız” diyor Anne Çalgın. "Otizmin neden farkında olmalıyız?" sorumuza ise şöyle yanıt veriyor:

“Her otizmli çocuk birbirinden farklı. Tıpkı diğer tüm çocuklar gibi hepsinin farklı yetenekleri ve ihtiyaçları var. Farkında olmak onun sahip olduğu tek özelliğin 'otizm' olmadığını öğrenmenizi sağlar. Tıpkı Azad’ın müziğe olan yeteneği gibi. Bu yüzden daha iyi eğitim ve daha çok farkındalık gerekiyor. Biz özel gereksinimli çocukları olan anneler sürekli çırpınıyoruz ama bizi dinleyecek insan bulamıyoruz. Yılda bir iki kez farkındalık günleri yapılıyor. O günlerde bir hareketlenme oluyor ve sonra duruyor. Bunların sürdürülebilir olması lazım. Ancak bu şekilde dönüşür bu çocuklar…”