Otizm ve devlet aklı

Çoğu zaman çalıştıkları alanla ilgili yüksek konsantrasyona sahip olan (bir başka deyişle “üstün insan” olarak görülen) otistiklerin nitelikleri ve bu insanların kendilerine özgü yetenekleri, savaş aygıtının bir parçası olarak istihdam edilmeleri sonucunu mu doğurmalı? Şöyle sorayım: Bu niteliklere sahip insanların, bu şekilde istismar edilmesine kimse ses çıkarmayacak mı?

Google Haberlere Abone ol

Ece Bora*

Önümüz 2 Nisan. Otizm farkındalık ayı boyunca ortalık otistiklerin nefret ettiği mavilere boyanacak ve bütün uyarılara rağmen bolca yap-boz (puzzle) görseli ekranlardan akacak. Ancak otistiklerin kendi söylemlerine rağmen otizmi savunmaya kalkmak başka bir yazıya kalsın. Bu yazının konusu devletlerin otizm konusuna yaklaşımının otistikler için ne tür tehlikelerle dolu olduğu ve aslında tek gerçek yolun toplumsal dayanışmaya çıktığı.

Bir sebeple nöroçeşitlilik ve soyut düşünce hakkında okurken ağzımı hayretle ve de dehşetle açık bırakan bir projeye denk geldim. Proje, iki emekli Mossad ajanının, otistiklerin hava keşif fotoğraflarını analiz etmek için saatlerce çalışmaya eğilimli olduklarını fark etmeleriyle başlıyor. O günkü adı Ro'im Rachok olan bu proje, 2014 yılında İsrail Savunma Kuvvetleri’nin (Israel Defense Forces – IDF), sadece otistiklerden oluşan bir askerî istihbarat birimi olan 9900’ü kurmalarıyla yeni bir aşamaya geçiyor.

Web sitelerindeki ifade ile “olağanüstü görsel ve analitik yeteneklere sahip, yüksek nitelikli askerlerden oluşan bu birim, çoğu insan tarafından tespit edilemeyen en küçük ayrıntıları bile tespit edebiliyor.” Birim, genel olarak haritalama, hava ve uydu fotoğrafları ve uzay araştırmalarından elde edilen coğrafî verilerle çalışıyor.

Zamanla proje gelişiyor, otistiklere yazılım güvenliği, elektro-optik ve elektronik gibi meslekler için de eğitim verilmeye başlanıyor. Jerusalem Post’taki 19 Haziran 2020 tarihli habere göre 9900’ün altında bir de yeni drone birimi kuruluyor. IDF’nin Askeri İstihbarat Direktörü Tamir Heyman yaptığı açıklamada, bu çalışmalarla “daha ölümcül olmayı, verimliliklerini artırmayı ve hız kazanmayı” hedeflediklerini belirtiyor.

Bütün bu detayları okurken 5 yaşındaki otistik bir çocuğun annesi olarak nefesimin kesildiğini hissettim. Amerika Birleşik Devletleri’nde, başta Silikon Vadisi’nde nöroçeşitlilerin özellikle işe alındığını biliyorduk. Zira tanı kriterinde “kısıtlı ilgi alanı” olarak geçen, ancak “seçici ilgi alanı olarak” düzenlenmesi gereken özelliklere ve çoğu zaman da çalıştıkları alanla ilgili yüksek konsantrasyona sahipler. Bir başka deyişle “üstün insan” olarak görülüyorlar. Peki bu nitelikleri, bu insanların kendilerine özgü yeteneklerinin savaş aygıtının bir parçası olarak istihdam edilmeleri sonucunu mu doğurmalı? Şöyle sorayım: Bu niteliklere sahip insanların, bu şekilde istismar edilmesine kimse ses çıkarmayacak mı? Sokaklardan, meydanlardan, yaşamımızın her anından bildiğimiz devlet aklı, asla aklımıza gelmeyecek bir mekanizma ile yine karşımızda.

Her biri kendine özgü olan otistiklerle ilgili söyleyebileceğim yegâne şey, yaşadıkları toplumsal travmalar (ayrımcılık, ötekileştirme ve sağlamcılık benzeri) ve kişisel zorluklara (duyusal farklılıklar, olası kaygı ya da hiperaktivite gibi ekstra tanılar) için destek sağlandığında yine her birinin birey olarak kendi ritimlerinde huzurla yaşayabileceği.

İşte tam bu noktada onlara bu yaşam hakkını vermek topluma düşüyor. Zira sosyal ilişkilerdeki zorlukları onları manipülasyona açık hale getirebiliyor. İsrail örneğinde zorunlu askerlikten muaf oldukları için kendilerine “asker olmak için bir şans tanınmış” gibi gösterilirken, Amerika’da ağır çalışma koşulları hiçe sayılarak “bak sana istihdam sağladık” deniyor. Peki seçme hakkı veriliyor mu? Sanki bir lütuf gibi sunuluyor bu bedeli ve sonuçları herkes için çok ağır olan işler.

Kişisel bir deneyim aktarayım: Oğlum Deniz iki yaşındayken birkaç gün hastanede yatması gerekti. Dren eline takıldığı andan itibaren 72 saat boyunca, uykudaki zaman da dahil olmak üzere o kolunu hiç kıpırdatmadı. Hiç. Çünkü hareketin canını yaktığını fark etti ve konuyu kapattı. Hiçbirimiz yapamayız bunu. Kararlılığı, boyundan beş kat büyük desem yeridir.

Otistiklerin yaşamları devlete bırakılamayacak kadar kıymetli. Zira otistiklerin bir yatırım aracı olarak görülmesi, görmezden gelinmesi kadar korkunç bir durum. Mutlaka önce otistiklerin sonra da çevrelerindeki dayanışma ağının yaşamı kolaylaştırıcı çözümlerin parçası olması gerekiyor. Bu da ancak kamu, sivil toplum, akademi ve özel sektör arasında işbirliğiyle mümkün. Aksi halde, örneklerden anlaşıldığı üzere, otistiklerin hepimiz aleyhine sömürüldüğü, istismar edildiği düzenekler kurmakta pek aklıevvel davranıyor devletler ve çoktan gözünü devletlerin yerine diken şirketler.

*İletişim stratejisti

 
Etiketler otizm israil mossad