YAZARLAR

Ölüler ülkesi yazıları... Neolitik paket

Türleri göç ettirdik, nesneleri ve bilgiyi göç ettirdik, şimdi sıra yeniden insana döndü. Ancak bu sefer büyük kıtaları, aşılmaz dağları geçmek zamanı değil; derdimiz bunların bile üzerinde. Şimdi, gelişen teknolojiye, artan üretime ve yeni iş kollarına ulaşmak isteyen insanların göçüne; yani ekmek kavgası ile devlet bekasının mücadelesine doğru gideceğiz.

Göçün tarihini incelediğimiz önceki yazılarımızda, ilk olarak insan türlerini Afrika’dan çıkartıp dünyaya yaymış, sonra da göçebelik kavramının Paleolitik Çağ’daki karşılığını konuşmuştuk. Nihayetinde, yerleşik hayata geçilmesiyle şimdilik insanların göçü durmuş, yerini nesnelerin ve bilginin göçüne bırakmıştı. Ne diyelim, kervan beklemez. Göçmeye devam.

İklim değişikliği ile birlikte gelen yağış ve besin bolluğu, Kuzey Mezopotamya’da yaşayan insanlara, dünyanın geri kalanından çok daha önce, yeni bir yaşam biçimini deneyimleme fırsatı sunar. 10.000 yılda fazla süren bu deneyimin sonunda, ilk kalıcı köyler kurulmaya başlanır. Yerleşik hayata geçilmesi ile birlikte Neolitik (Yeni Taş) Çağ başlar. Tarihsel bilgilerimizdeki belki de en büyük yanlış, tam da bu konu üzerinedir. Araştırmacılar ısrarla, altını çize çize anlatmasına rağmen; politikacılar, yöneticiler, kurumlar ve yeni nesil kanaat önderleri olarak kabul edebileceğimiz internet sayfalarının sahipleri ve fenomenlerin; bilgisiz, tüketime yönelik laf kalabalığı nedeniyle, doğru bilgi kamuoyu ile bir türlü buluşmayı başaramıyor ne yazık ki.

Buradan bir kez daha ben de söylemiş olayım. Tarım ürünü ve evcil hayvan, insanları yerleşik hayata geçiren birer neden değildir. Aksine insanlar yerleşik hayata geçtikten sonra, yaklaşık olarak bin ila iki bin yıl sonra, bitkileri kültüre almayı ve hayvanları evcilleştirmeyi ancak başarabilmiştir.

İnsanlar önce yerleşik köyler kurdular, beslenmek için ise avcılığa ve toplayıcılığa devam ettiler. Bu arada, aynı yerde kesintisiz yaşarken, daha önce göçebelik nedeniyle görmeye hiç fırsatlarının olmadığı, bitki-tohum döngüsü gibi mucizeleri görüp öğrendiler. Daha önce besin bulmak ve sürekli göçmek için ayırdıkları vakti, artık başka işlere ayırabildiler. Değişen barınma biçimi nedeniyle ortaya çıkan yeni koşullara cevap verme ihtiyacı duydular. Buzulların erimesi, bol yağış gibi nedenlerle oluşan yeni akarsu, göl ve bataklık gibi sulak alanlar; bu ortamı seven otsu bitkilerin kolayca yetişmelerinin, çoğalmalarının önünü açtı. Bunca yeni imkana rağmen, insanlar ancak en az bin yıl sonra üretimciliğe geçebildiler. Yani, bitki ve hayvan yetiştirmek, yerleşik yaşamın nedeni değil, sonucudur. Bu da böyle biline…

Neolitik Çağ bir süreçtir. Kimi bölgeler bu sürecin oluşmasında baş rol oynarken kimileri ise bilginin taşınması ile uygulayıcı rolündedir. Mezopotamya, Levant ve Anadolu dünyanın geri kalanından önce bu çağı oluşturmuş, bütün yenilikleri bir pakete doldurmuş, renkli bir kağıt ve güzel bir kurdele ile süsleyip batıya doğru göndermiştir.

Efendim çıkarın kalem kağıdı, malzeme listesi veriyorum. Böylece siz de evde Neolitik Paket hazırlayabilir, hala Eski Taş Çağ’ında yaşamakta ısrar eden tanıdıklarınıza gönderip onların, biraz geç de olsa, çağ atlamalarına yardımcı olabilirsiniz.

Şimdi, evvela büyükçe bir paket lazım. Açalım paketi, içine önce yerleşik yaşamı, ardından hiyerarşiyi sorgusuz sualsiz atalım. Sonra taş, kerpiç ve ahşap mimariyi sırasıyla gönderelim. Bu malzemelerle konutlar, kamusal yapı ve alanlar yapacağız. Lapalar, bulamaçlar, haşlamalar ve sulu yemekleri hayatımıza sokan taş kapları da yavaşça koyalım pakete. Malum ne yersen, o olursun derler. Eh, tabi seramiği de bu çağda icat ettik, onu da usulca koyalım ki kırılmasın. Arpa, buğday, mercimek ve keteni; domuz, koyun, keçi ve sığırı değil de asıl bunları üretme bilgisini, yani bitkileri kültüre almayı ve hayvanları evcilleştirmeyi serpelim kutunun içine. Taştan, pişmiş topraktan, bitümden heykeller, kabartmalar ve figürünler yapıyorum: hop heykel sanatı da girsin paketin içine. Bitki lifleri ve hayvan yünlerinden ipleri kumaşa dönüştüren dokuma teknolojisini henüz icat ettik, pakete koymasak ayıp olur. Taş alet teknolojisi, boğa, yılan, pars gibi hayvanları betimlediğim simgeleşmiş dekorlar; kısa ve uzak mesafe ticareti ve hane içi gömü geleneği gibi önceki çağdan kalan, ancak geliştirip kullanmaya devam ettiğimiz birkaç malzemeyi de ekledik mi, işimiz kabaca tamam demektir.  Paketimiz, insanlığa hayırlı ve uğurlu olsun.

Şimdi, sıra geldi bu paketin göç etmesine. Neolitikleşme süreci, bir yerleşimden diğerine öğrenilip taşınarak, bir süre karadan bir süre de denizden yoluna devam etmiş görünmektedir. Ulaşımı farklı yollar içerse de gidiş yönü hiç değişmeden, doğudan batıya doğru yavaş yavaş, emin adımlarla ilerlemiştir. Ne demişti Hristiyan Keşiş Joannis Cassiani? “Ex Oriente Lux”  yani Işık Doğudan Yükselir!

Günümüzden yaklaşık 14-12. 000 yıl önce Mezopotamya ve Levant’ta başlayan Neolitik yaşam, onlara çok kısa bir süre sonra katılan İç Anadolu yerleşimlerinin katkıları ile zenginleşip standartlaşmış, milattan önce 7000’lerde önce Batı Anadolu’ya hemen sonra da Kıta Yunanistan’a ulaşmıştır. Bazen pakettekileri tümden değil de parça parça alanlar da olmuş tabii ki. Mesela Yunanistan’da, anılan tarihlerde hala mağarada yaşamasına rağmen, buğday üretebilen insan topluluklarına rastlıyoruz. Yolculuğun devamında, Avrupa’ya ulaşan paketin yolundan şaşmadan ilerlediğini, ancak iklime ve coğrafi koşullara ayak uydurarak biraz çeşitlendiğini söylemek mümkün.  

Bizim paketin yolculuğu Kuzey Atlantik Okyanusu’nda son bulsa da, zamanla baş rolünü mısır bitkisinin çektiği başka bir paketin Amerika Kıtası’nda, pirinç önderliğinde diğer bir paketin de Asya’da benzer birer yolculuk yaptığını söylemek gerekir. Ataatnlaşılan, benzer koşulların oluştuğu hemen her yerde, insanların göçü bir süreliğine durmuş, yerini nesne ve bilginin göçü almış gibidir.

Dedik ya, göçün tarihi insanlığın gizli tarihidir. Türleri göç ettirdik, nesneleri ve bilgiyi göç ettirdik, şimdi sıra yeniden insana döndü. Ancak bu sefer büyük kıtaları, aşılmaz dağları geçmek zamanı değil; derdimiz bunların bile üzerinde. Şimdi, gelişen teknolojiye, artan üretime ve yeni iş kollarına ulaşmak isteyen insanların göçüne; yani ekmek kavgası ile devlet bekasının mücadelesine doğru gideceğiz.

Yorulan varsa dinlenip soluklansın, uykusu gelen varsa güzel rüyalara dalsın; öfkesi kabaranlar kavgalara, neşesi yerinde olanlar da türkülere halaylara kendini katsın. Siz istediğinizi yapadurun, ben eskilere bir danışıp hemen geliyorum.

Söylencemiz sürecek. VİYA BÖYLE!  


Selim Martin Kimdir?

Selim Martin 1981 Uşak doğumlu. Lisans ve yüksek lisans eğitimini Dokuz Eylül Üniversitesi'nde Arkeoloji üzerine yaptı. Aynı üniversitede Arkeoloji Bölümü'nde Öğretim Görevlisi olarak çalışmakta. Prehistorya, Bilişsel Arkeoloji, Mezopotamya Arkeolojisi, Tarihsel Coğrafya ve Mitoloji gibi temel Arkeoloji konularının yanında tekstil, mozaik, resim gibi sanat ve tasarım alanlarında da çeşitli dersler yürütmekte. Eğitim ve iş hayatı boyunca çeşitli bilimsel ve sanatsal projeler ile kültürel etkinlikler içerisinde yer aldı ve özellikle Batı Anadolu coğrafyasında eğitim ve kültürel amaçlı geziler düzenledi. Uzun yıllar, arkeolojik alanlarda ve çeşitli bilimsel çalışmalarda belgeleme amaçlı fotoğraf çekmekle beraber, sanatsal anlamda kişisel fotoğraf sergileri açtı ve çeşitli eserleri karma sergilerde de yer aldı. Arkeoloji ve Mitoloji alanlarında kitapları ve bilimsel yayınları olan ve çeşitli ulusal gazete ve dergilerde mitoloji konulu yazılar kaleme alan Selim Martin evli ve bir çocuğu var.