Obama dönemi Amerikan göç rejimi

Amerikan göç politikaları tarihinin özünde kotaların, seçici göç politikalarının, kısıtlamaların ve sınırdışı güvenliklerinin tarihi olduğunu söyleyebiliriz.

Google Haberlere Abone ol

Seçil Paçacı Elitok*

 

Göçler ülkesi Amerika

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) göçlerle kurulmuş, ulus devlet olma sürecinde göçle yoğrulmuş bir kıta. Yani mayasında göç var. ABD dünyada en çok göçmen çeken “magnet ülke” dediğimiz ülkelerin başında geliyor. Geleneksel bir göç ülkesi olan ABD göçmen entegrasyonunda en başarılı örneklerden biri.

Bu yazı dizisinde yakın dönem Amerikan siyasetine ve seçim kampanyalarına damgasını vuran göç politikalarını ana hatları ile incelemeyi amaçlıyorum. Bu ilk yazımda Obama döneminin göç politikalarını kısaca özetleyeceğim. Yazı dizimiz boyunca sırasıyla Trump döneminin güvenlik odaklı retoriği çerçevesinde sıfır tolerans politikasını detaylı analiz ettikten sonra Biden'ın seçim kampanyasında göç politikasına dair taahhütleri ve yeni dönem ile birlikte Biden'den beklentileri kısaca tartışmak istiyorum. Bu politikaların göçmenler üzerindeki etkisi ve seçmenlerden aldığı destekler ve itirazların ardından son bölümde söylem düzeyinde ve uygulamadaki farklar ve benzerlikleri eleştirel bir açıdan karşılaştırmayı amaçlıyorum.

***

Öncelikle makro düzeyde ABD'deki göçmen nüfusa ve bu nüfusun dağılımına kısaca bakalım. ABD’nin toplam 331 milyonluk nüfusunun yaklaşık yüzde 15’i göçmen. Kısaca her 8 kişiden birinin menşe ülkesi ABD dışında. Yaklaşık olarak 45 milyona tekabül eden göçmen sayısı, tarihsel gelişimi içinde, 1970’lerden bu yana, yaklaşık 3 katına çıkmış durumda. 12 milyonluk yasadışı göçmen nüfusunun toplam nüfus içindeki oranı sadece yüzde 3. ABD'ye en çok göç veren ülke sınır komşusu Meksika. Toplam göçmen nüfusunun yüzde 25’i Meksikalı. Bunu Çin (yüzde 6), Hindistan (yüzde 6), Filipinler (yüzde 4) ve Salvador (yüzde 3) takip ediyor. Meksikalılarla yarışacak grup ise yüzde 28'lik oranlarıyla Asya kökenli göçmenler. Toplamda Asya menşeli göçmen grubunun uzun vadede Hispanikleri geçeceği öngörülüyor. Emek piyasasına bakacak olursak, göçmenler Amerikan emek gücünün yaklaşık yüzde 17'sini oluşturuyor, ki bu da yaklaşık 30 milyonluk bir işgücüne işaret ediyor (22 milyon kayıtlı, 8 milyon kayıtsız göçmen işçi).

OBAMA DÖNEMİ GÖÇ VE GÖÇMENLER

Ocak 2021 tarihinde ABD’de yönetimini devralan Demokratların siyasî gündeminin en başında yeni göç reformu var. Kasım 2020 Amerikan başkanlık seçimlerinin ardından göreve gelen 46. ABD Başkanı Joe Biden’ın ilk önceliği 2021 Vatandaşlık Reformu yasa tasarısını imzalamak oldu. Biden’ın Obama yönetimi yıllarında başkan yardımcılığı pozisyonunda olduğunu göz önünde bulundurarak, Demokratların mirasını kavrayabilmek için ve hatta Trump’ın ne devraldığını anlayabilmek için öncelikle Obama dönemindeki göç rejimini ana hatları ile analiz etmek gerekiyor. ABD’nin ilk siyahî başkanı Barack Obama’nın en temel üç göç uygulaması şu şekilde özetlenebilir:

KİTLESEL SINIRDIŞI ETME POLİTİKASI

Obama’nın hem Demokrat Partili kimliği hem de siyahî kökenleri nedeniyle yabancı yanlısı ve göçmen dostu bir yaklaşım içerisinde olacağı bekleniyordu. Bu beklentilerin tam zıddı bir doğrultuda, Obama bugün kendisine takılan “sınırdışı etme şefi” lakabıyla hatırlanıyor. Bu takma ismin sebebi 3 milyondan fazla göçmeni sınırdışı etmiş olması. Obama’nın 2008-2016 yılları arasındaki iki dönemlik başkanlığı süresince sınırdışı edilen göçmen sayısı daha önceki hiçbir başkan döneminde karşılaşmadığımız kadar yüksek. Dahası bu rekor Trump döneminde dahi geçilemedi. Bu rekoru 2001-2008 döneminde 2 milyona yaklaşan sınırdışı rakamları ile Bush yönetimi takip ediyor. Bu istatistiklerin ve “sınırdışı etmenin başkanı” söyleminin özellikle Demokrat Partililerde, partinin fonladığı sivil toplum örgütlerinde ve düşünce kuruluşlarında yarattığı rahatsızlık nedeniyle bunun bir hesap hatası olduğuna dair sayısız görüş ortaya atıldı. Bu görüşlerin ortak noktası 2000’lerden sonra Göç İdaresi’nin Amerikan göç istatistiklerini toplama ve hesaplama yöntemlerinin değiştiği, 3 milyon rakamının içinde sınırda yakalanan düzensiz göçmenlerin de olduğu ve bu hesap hatası nedeniyle kasıtlı bir şekilde rakamların şişirildiği iddia edildi. Fakat iddia özünde kısmen haklılık payı taşısa da göç datasında yapılan düzenlemeler ve hesap yöntemindeki ayarlamalar dahi kitlesel sınırdışı gerçeğini değiştiremedi.

Obama dönemi yasadışı göçmenlere yönelik politikaları açısından adeta bir çelişkiler yumağıydı. Bir yanıyla yasadışı göçmenlerin en çok sınırdışı edildiği donem yaşanırken, öte yandan milyonlarca yasadışı göçmene de sınırdışı edilmeme garantisi verilen bir döneme şahit olundu. “Dreamers” olarak da bilinen ABD’ye çocuk yaşta kendi istek ve iradeleri dışında getirilmiş göçmenlere yasal statü verme çabaları Obama dönemine damgasını vurdu.

RÜYA YASASI’NIN RÜYA OLMAKTAN ÇIKIŞI

Obama’nın seçim kampanyalarında belirleyici rol oynamış olan Rüya Yasası’nın (Dream Act-The Development, Relief and Education for Alien Minors) temel hedefi genç kaçak göçmen sorununa çözüm bulmaktı. Tasarı ilk kez 2001’de gündeme gelmiş olsa da, son 20 yıl içinde güncellenerek 11 kez Kongre’den kanunlaşamadan döndü. Obama, Rüya Yasası ile çocukluk döneminde yasadışı yollarla ABD’ye girmiş göçmenlere kısa dönemde yasal statü kazandırmayı ve uzun vadede de Amerikan vatandaşlığı vermeyi hedeflemişti. 2010 yılında önerilen yasa tasarısı kapsamında en az son 8 senedir ABD’de kayıtdışı olarak yaşayan, suç islememiş ve ülkeye 18 yaşını doldurmadan yasadışı yollardan giriş yapmış göçmenler vardı ki; bu 2 milyondan fazla kişiye denk geliyordu. Kongre yasayı reddetti ve tasarı yasalaşamadan rüya olarak kaldı. Onun yerine 2012 yılında Rüya Yasası’nın daraltılmış versiyonu olan DACA (Deferred Action for Childhood Arrival) yasası Kongre’nin onayını aldı. DACA söz konusu göçmenlere Amerika vatandaşlığı yolunu açmasa da, sınırdışı edilmeme garantisi ve yenilenebilir 2 yıllık çalışma izni sağladı. Obama’nın kısmen başarısızlığa uğrayan bir başka “yasallaştırma” çabası ise DAPA (Deferred Action for Parents of Americans and Lawful Permanent Residents) oldu. Bu göç reformunda hedef ABD doğumlu ya da ABD’de yasal daimî ikametgâhı olan çocukların yasadışı ebeveynlerine 3 yıllık yenilenebilir çalışma izni ve sınırdışı edilmeme hakkı verebilmekti. DAPA eyaletler tarafından dava edildi ve federal hükûmet tarafından bloke edilerek sadece bir tasarı olarak kaldı.

ISLAK AYAK/KURU AYAK UYGULAMASI

Obama yönetiminde uygulanmasına son verilen birçok politikadan biri de Islak Ayak/Kuru Ayak uygulaması (Wet foot-dry foot) oldu. Başkanlığın bitişine bir hafta kala sonlandırılan bu göç politikası Kübalı göçmenleri doğrudan ilgilendiren ve ABD-Küba arasında on yıllarca uygulanmış olan bir prosedürdü. 1995 senesine kadar, Kübalı kayıtsız göçmenler ABD topraklarına deniz yoluyla ulaşırlarsa, ABD’de kalmalarına izin veriliyordu (ıslak ayak). Buna göre karayoluyla ABD sınırından ülkeye giriş yapanlar sınırdışı ediliyordu (kuru ayak). Clinton döneminde, Küba-ABD koridorunda tam tersi bir göç politikası uyulamaya geçirildi ve ABD’ye karayoluyla ulaşanların ABD sınırından girmesine izin verilirken, deniz yolu ile ABD’ye göç eden Kübalılar yasadışı göçmen statüsünde kabul edildi. Obama bu politikayı tamamen yürürlükten kaldırdı. Obama dönemi, Soğuk Savaş yıllarından kalma tansiyonun düştüğü, Küba-ABD ilişkilerinin görece normalleştiği yıllar olmakla beraber, Obama'nın bu kararı Küba diasporasında ciddi tepkilere yol açtı. Yaklaşık 3 milyona varan nüfusları ile Küba diasporası, hem yürüttükleri anti-Castro lobi faaliyetleri hem de Cumhuriyetçilere olan destekleri nedeniyle her zaman etkin ve en göz önündeki göçmen topluluklarından biri oldu. Coğrafî yakınlık nedeniyle daha çok Florida eyaletinde yoğunluklu olarak yasayan Küba göçmenleri, özellikle etnik girişimcilikleriyle Miami gibi güney kentlerinin ekonomik gelişimine ve kalkınmasına katkılarıyla öne çıkan bir grup. Vatansever tutumları ve konservatif duruşları; özellikle de son seçimlerde Trump’ın Florida eyaletini kazanmasının motor gücü olan Latin oyları içindeki belirleyici payları ile Kübalılar için Obama döneminin uygulamaları tepki çekti.

Obama'nın ıslak ayak/kuru ayak göç uygulamasına son vermesinin göç ve göçmenler üzerinde başka bir etkisi daha oldu. 2017 Ocak ayında ıslak ayak/kuru ayak politikasının sonlandırılacağı açıklanır açıklanmaz Küba’dan ABD’ye kısa süreli yoğun bir göç akını yaşandı. Göç çalışmalarında “ya şimdi ya asla” göçü diye tanımladığımız ve sınır kapanmaları, vize durdurmaları gibi durumlarda gerçeklesen ve bu tür politikalara göçmenlerin ani reaksiyonu şeklinde olan sınır geçişleri yasandı.

TRUMP OBAMA’DAN NE DEVRALDI?

Obama Trump’a hakları olmayan milyonlarca yasadışı göçmen ve militarize edilmiş bir güney sınırı bıraktı. Aslında Obama döneminde şahit olduğumuz uygulamaların çoğu, kendinden önceki dönem ve dönemlerin devamı ve uzantısı işlevi gördü. Amerikan göç politikaları tarihinin özünde kotaların, seçici göç politikalarının, kısıtlamaların ve sınırdışı güvenliklerinin tarihi olduğunu söyleyebiliriz. Bu bağlamda, Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasında söylem düzeyinde farklılıklar görsek de uygulamada pek çok ortak noktaları olduğunu söylemek yanlış olmaz. İki siyasî parti arasında keskin geçişler yaşan(a)mamasının nedenlerinden biri ABD’deki yasama (kongre), yargı (yüksek mahkeme) ve yürütme (Beyaz Saray) arasındaki güçler ayrılığı ilkesi. Göç ile ilgili bir tasarının yasalaşıp kanuna dönüşmesi ve uygulamaya geçişi Türkiye’den ve Avrupa’dan biraz farklı. Bu da ABD’nin federal yapısından kaynaklanıyor. Örneğin göç ile ilgili bir yasa tasarısının kanunlaşması (Senato ve/veya Temsilciler Meclisinin onayı) için önce başkanın bu tasarıyı senatoya göndermesi gerekiyor. Senato bunu oylamaya bile açmayabilir. Tasarı ilgili komitede tartışmaya açılıyor, şu an Demokratlarda olan çoğunluk lideri önderliğinde revize edilen bu tasarının oylanması gerekiyor. Tasarı oyların üçte ikisini alabilirse bu tasarı bu kez ikinci bir oylama için Temsilciler Meclisi'ne gönderiliyor, yine üçte iki barajı geçilebilirse bu kez başkana geri donuyor ve veto durumunda da süreç yeniden başlıyor. Bütün bu süreçte elbette kıran kırana bir lobi faaliyeti yapılıyor. Öte yandan her eyalet de aynı göç yasalarına tabi değil. Dolayısıyla büyük seçim vaatleri ile başa gelen birçok başkan gibi Obama da yasa tasarılarını kanunlaştıramadan Beyaz Saray’a veda etti. Bu ve bunun gibi başka nedenlerle göç reformlarında uzun dönemde değişiklikler görsek de kısa vadede süreklilik eğilimi hâkim.

TRUMP NE EKLEDİ?

Trump’ın katkısı, Amerikan göç rejimindeki bu süreklilik eğilimine ve Obama'nın mirasının üstüne son derece görünür bir ırkçı söylem eklemek oldu. Daha önemli olansa, nefret suçu işlemeye varan ve göçmenleri açıktan hedef gösteren ırkçı tarzı ve dışlayıcı, ayrımcı tonun korku siyaseti ile birleşip taraftar bulmasıydı. Göç, göçmenler ve göç yasası Trump’ın siyasî ajandasında hep listenin en üstünde oldu. 2017-2020 arasında sadece göç alanında 400’den fazla kanun hükmünde kararname çıkardı. Konuşmalarında defalarca göçmenleri suç işleyen bireyler olarak itham eden bir tarz kullandı. Özellikle Meksikalılara yönelik ırkçı söylemleri ve onları tecavüzcü ve uyuşturucu bağımlısı olmakla suçlayan tarzı ile göçmenleri kriminalize etti ve sadece “iyi Meksikalıları” ABD’ye alacağını söylemesi tepkilere yol açsa da temel tabanını konsolide etti.

*Dr.

Bir sonraki yazı: Trump dönemi göç: Sıfır Tolerans