YAZARLAR

Neden aynı dizileri tekrar tekrar izliyoruz?

Bugün birer sayı olarak izleyici ölçümlerine yansıyan ‘ilgimiz’, aslında bizi ete kemiğe büründüren sosyal medyadaki varlığımızla sayının ötesinde bir veri sunuyor.

Türkiye’de binlerce televizyon dizisi yayınlandı ama bunlardan birkaçı fenomene dönüştü. Her yaz yeniden ekrana geldiği gün kutlamalarla karşılanan Aşk-ı Memnu da bunlardan biri. Modern versiyonu (ilk versiyon TRT, 1975) 2008 yılında Kanal D’de yayınlanan dizi uzun yıllardır her yaz döneminde hafta içi her gün ekrana geliyor. İlk bölümü sosyal medyada bolca yaratıcı içerikle paylaşılıyor. Son yıllarda ekranda görmesek de benzer bir durum Doktorlar ve yine ekranda olan Yaprak Dökümü dizisi için de geçerli. Peki neden aynı dizileri tekrar tekrar izliyoruz?

Dizi ve dizi izleyicisi üzerine çalışan biri olarak ben de benzer bir izleyici davranışı sergiliyorum. Son aylarda yeni bir diziye başlamak yerine eskiden izlediğim bir diziyi ikinci hatta üçüncü kere izlemeye başlayabiliyorum. Mesela bu aralar Borgen’i yeniden izliyorum. Danimarka demokrasisi ve özgür basın sıcak havalarda serin serin iyi geliyor. Benim Borgen’e kaçışım, muhtemelen seçim sonrası pek çok insanın yaşadığı hayal kırıklığının, ümitsizliğin bir karşılığı; kendimi Nyborg hükümetini izlerken avutuyorum. Kısa bir zamanım varsa ve biraz gülmek istiyorsam da Seinfeld hiçbir zaman hayal kırıklığı yaratmayan tercihim, bazı bölümleri dördüncü kez izliyor olabilirim. Benim gibi aynı dizileri döndürerek izleyen izleyici sayısı artıyor. Netflix’le hayatımıza giren ‘binge watching’ kavramı (art arda izlemek), her şeyin değişken, kırılgan ve güvensiz olduğu bir dünyada bizi bildiğimiz hikayelere götürüyor ve art arda izleyerek gerçek hayattan bir kaçış anı yaratıyor. Bunun psikolojik olarak karşılığını geçtiğimiz haftalarda Ali Tufan Koç, Oksijen Gazetesi’nde yazmıştı: ‘social snacking’ (sosyal atıştırmalık). Aynı şeyleri tekrar tekrar izlemek başka bir durumu hatırlatıyor: son 10 yılda İstanbul’da belli bölgelerde (Moda, Topağacı gibi) ‘mahalle’ kültürünün yeniden şekillenmesi, insanların kendilerini güvenli hissettikleri bölgelerde toplanmaları gibi dijital platformlar da bizi ‘güvenli’ içerikler etrafında bir araya getiriyor. Güvenin yanında bir nev’i nostalji de kaçış duygusunu besliyor.

Netflix’in meşhur serisi Black Mirror yeni sezonun ilk bölümünde dijital platformlara güvenmememiz gerektiğini yine izleyeni huzursuz eden diliyle anlatmaya başladı. ‘Joan İğrenç Biri’ bölümünde veri toplayan dijital platformların sizi eğlendiren değil, sizinle eğlenen bir araca dönüşmesini anlatırken her zamanki sinsiliğiyle tedirgin ediyor. Netflix’in algoritması platform yayına başladığından beri mercek altında. İzleyiciye daha önce ne izlediğine göre önerdikleriyle Netflix kütüphanesinin yeterince karıştırılmadığı ve hep izleyicinin önüne düşeni izleme eğiliminde olduğu bilinen bir durum. Bu fenomen sadece dijital platformları kullanırken değil, İnternetin semantik yapısında uygulamaları kullanırken de aşina olduğumuz bir durum. Bu konunun meraklısına Roman Lobato’nun ‘Netflix Nations: The Geography of Distribution’ kitabını tavsiye ederim.

Yaklaşık 1 yıl önce Türkiye’de yayına başlayan Disney+ da, daha önce izlediğimiz ama daha kaliteli bir ortamda, yüksek çözünürlükle yeniden izleme imkanı verdiği içerikler sayesinde büyük ilgi gördü. Marvel, Pixar yapımlarını, Grey’s Anatomy, Star Wars gibi artık kült sayılan içerikleri tekrar tekrar izletmek için platform abone topladı. Ve elbette yerli içeriklerle de ilgi çekmeyi amaçladı. Ancak bu hafta Disney+’ın yerli içeriklerini platformdan kaldırmaya başlaması ve Türkiye’deki içerik operasyonlarını durdurması üzerine bir tartışma başladı. Disney+’dan resmi olarak henüz bir açıklama yapılmadı ama konunun uzmanları görüşlerini sosyal medyada paylaştı. İşin ekonomik boyutunu örnekleriyle anlatan en detaylı yazıyı Aytaç Kara ranini.tv’ye yazdı.

EKRAN KARŞISINDAKİ İZLEYİCİ SAYIDAN MI İBARET?

Disney+’la birlikte hareketlenen dijital platformlardaki yerli içerik furyası anlaştığı yıldız oyuncularla ve kaşeleriyle ilgi çekti ama hikayeler için aynı şeyi söyleyemiyoruz. Disney+’ın yerli hikayeleri dijital platformlar televizyona mı benziyor sorusunu gündeme getirdi. Masum, Şahsiyet, Bartu Ben, Bir Başkadır, Fatma gibi yerli içerikler televizyon ekranında görmediğimiz hikayeleri dijitale taşımıştı. Ancak daha özgür olması beklenen ve dizilerin süre baskısını ortadan kaldıran dijital platformlar benzer hikayeleri sunmaya başlayınca abone kaybı, izleyici ilgisizliği kaçınılmaz oldu. Dijital platformların yaşadığı ekonomik sıkıntılar küresel olsa da Türkiye özelinde son yıllarda çokça konuşulan ancak bugünün ekonomik koşullarında daha geçerli bir sorun haline dönüşen abonelik ücretleri de var. Her gün zam yediğimiz ülkede kaç platforma abonelik ücreti ödeyebiliriz ki?

Bu noktada eski kadim dostumuz televizyon bizi bekliyor. Tüm içerik stratejisini reyting ölçümlerine göre belirleyen televizyon kanalları, TNS Kantar verilerinde gözükmeyen ama sosyal medyada televizyon içeriği hakkında konuşan izleyiciyi de görmeye başladığı zaman içeriklerini güncelleyecek ve kaybettiği (ya da kaybettiğini düşündüğü ama aslında reyting sonuçlarında görmediği) izleyiciyi kazanmaya başlayacak. Bugün birer sayı olarak izleyici ölçümlerine yansıyan ‘ilgimiz’, aslında bizi ete kemiğe büründüren sosyal medyadaki varlığımızla sayının ötesinde bir veri sunuyor. Türkiye’de televizyon izleme ölçümleri 2012 yılından beri Kantar Medya tarafından yapılıyor. Bu ölçümlere çoklu ekran ölçümü denilen, televizyon dışı cihazlardan televizyondaki içeriği izleyenlerin verilerini eklemek için de proje geliştirildi ancak hayata henüz geçmedi. Bu verilere izleyicinin neyi, ne kadar, ne zaman izlediği bilgisine ek olarak, izleyicinin ne konuştuğu bilgisi de eklenirse belki bazı hikayelerin neden izlenmediği, bazı hikayelerin neden televizyonda olması veya dijital platformda olması gerektiği de platform, kanal yöneticileri ve yapımcılar tarafından daha net anlaşılır.


Aylin Dağsalgüler Kimdir?

Lisans eğitimini Celal Bayar Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamladı. City University of London’da Uluslararası İletişim alanında yüksek lisans yaptı. İstanbul Üniversitesi’nde Radyo-Televizyon-Sinema alanında doktora derecesini aldı. 2005 yılından itibaren İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya Bölümü’nde çalışıyor. Medyanın ekonomi politiği, ağ toplumu, televizyon kültürü ve izleyici çalışmaları alanında dersler ile medya için proje üretimi dersi veriyor, bu alanlarda akademik çalışmalar yürütüyor. Avrupa Birliği, İstanbul Kalkınma Ajansı ve Poynter Institute destekli projelerde yönetici olarak çalıştı. 2015-2022 yılları arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Dekan Yardımcısı olarak görev yaptı. Akademik çalışmalarına ek olarak RGB YouTube kanalında Diziwiz ismiyle dizilerle ilgili 45 bölümlük bir sohbet programını öğrencileriyle birlikte hazırlayıp sundu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Toplum Ruh Sağlığı Bilim Kurulu üyesidir.