YAZARLAR

Miting!

Filistin’le dayanışma mitinginin nasıl bir içerik ve nasıl bir biçimle, daha doğrusu nasıl bir “biçimlendirilmiş içerik” ile yapılacağını tahmin etmek zor değil; Erdoğan, hamaset yüklü sert bir konuşma yapacak, kitle de bunu destekleyen sloganlar atacak. Yer yer dinci milliyetçi, yer yer militarist coşkunluğun had safhada yaşanmasının kaçınılmaz olduğu bu miting bir tek şeye yarayacak: Egemen ideolojinin tadını çıkarmaya.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hamas-İsrail saldırılarının başında takındığı (ve muhalif kesimlerde bile destek bulan) mutedil tavrı günden güne terk etti. TBMM’de parti grubunda yaptığı ve “Hamas bir terör örgütü değil, topraklarını ve vatandaşlarını koruma mücadelesi veren bir kurtuluş ve mücahitler grubudur” dediği son konuşma, mutedil tavırdan vazgeçişin nereye varabileceğinin işaretini de verdi.

Şimdi bu süreçte, 28 Ekim Cumartesi günü, Cumhuriyet’in 100. yılının kutlanacağı günün arifesinde yani, Filistin ile dayanışma mitingi yapacak Erdoğan. (Bir de böyle bir mesele var; Cumhuriyet'in 100. yılını ya Erdoğan ve AKP üzerinden ve sadece kutlamanın görkemi, iptal edilen törenler, resepsiyonlar üzerinden tartışıyoruz, ya da büyük bankaların ve markaların duygusal kısa filmleri ve art arda bestelenen marşlarla coşup taşıyoruz. Bunların yanında, Cumhuriyet’e ve onun 100 yılına eleştirel bakışlar sunan, bugünlere, Erdoğan ve AKP iktidarına nasıl ve niçin geldiğimizi analiz eden epeyce etkinlik de yapıldı ama belli ki diğerleri kadar etkin olamadı.)

Filistin’le dayanışma mitinginin nasıl bir içerik ve nasıl bir biçimle, daha doğrusu nasıl bir “biçimlendirilmiş içerik” ile yapılacağını tahmin etmek zor değil; Erdoğan, hamaset yüklü sert bir konuşma yapacak, kitle de bunu destekleyen sloganlar atacak.

22 yıllık iktidarı boyunca, İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarını tüm dünyada en sert şekilde eleştiren ülke lideri Recep Tayyip Erdoğan’dı. 22 yılın sert sözleri, normalde İsrail ile ilişkileri kesme noktasına götürmesi gereken öfkeli sloganlar, bugüne kadar ne Filistin halkına bir yarar sağladı, ne de bölgedeki pozisyonunda Türkiye’nin elini güçlendirdi. Aynı tarzın, aynı üslubun hâkim olacağı miting de bu konularda bir yarar sağlamayacak, orası kesin. Yer yer dinci milliyetçi, yer yer militarist coşkunluğun had safhada yaşanmasının kaçınılmaz olduğu bu miting bir tek şeye yarayacak: Egemen ideolojinin tadını çıkarmaya.

Tarih boyunca görülen (yabanıl dünyanın av, doğum, ölüm, ergenliğe geçiş vs. için yapılan mitik ritüelleri ile ilkel büyülerinden, Ortaçağ’ın taç giyme, kılıç kuşanma, sefere çıkma vs. gibi tantanalı seremonilerinden, günümüzün mitinglerine, adli yıl açılışı, milletvekili yemini gibi törenlerine, ulusal bayram kutlamalarına kadar) bu tarz gösteriler, hem gerçekliğin üzerini örten algıyı süsleyip tamamlarlar, hem de kalabalıkların sisteme olan bağlılık ve inancını tazeleyerek onların sisteme uyumlu kitleler olarak yaşayıp gitmesinde, sisteme sâdık bir konformizmin toplum içinde yer edip yaygınlaşmasında önemli rol oynarlar. Bugün de bu noktada kendilerinden beklenen iş için, en başarılısından bir “bilinç mühendisliği” kadar iş görürler.

Günümüzde kitlelerin gerçekliği algılama biçimleri, yabancılaşmaya dayalı yaşam kalıpları tarafından zaten dumura uğratılmıştır. Siz bunun üstüne bir de devletin denetleme ve ideolojik hegemonya mekanizmaları ile piyasanın eğlenmeye ve oyalamaya dayalı kitle iletişim uygulamalarını koyun... Bu koşullarda gerçeklik hakkında eksiksiz ve doğru bilgilenme pek mümkün olmaz. Bu bilgisizlik, içinde yer alınan dünyaya dair genel bir belirsizlik ve kaygı durumuyla sonuçlanır. Yurtta ve dünyada gerçekte ne olup bittiği hakkında neredeyse tümden bilgisiz bırakılan kitleler için savaşlar, salgın hastalıklar, ekonomik krizler, afetler, toplumsal felaketler, üstesinden gelinebilecek deneyimler olmaktan çıkıp, dünyaya yönelik korkunun kaynakları olurlar. Tüm otoriter rejimler de, bilindiği üzere, toplumdaki bu belirsizlik ve kaygı durumunu (yaydıkları korkular ve önerdikleri katı çözümlerle) sonuna dek sömürürler. Dünyaya karşı duyulan korku, sürüp giden belirsizlik ve tekinsizlik ortamında artan temel güvenlik ihtiyacı, lidere yönelik paranoid bir bağlanma ile sonuçlanır. Bu aşamada artık kitleler, dünyada olup bitenden, yani gerçeklerden etkilenmeyecek kadar katı bir tavra sürüklenmiştir; “lider ne derse o”dur.

Yarınki miting benzeri gösteriler (törenler, seremoniler) bu bakımdan vazgeçilmez araçlardır. Çünkü politikanın estetize edildiği bu tarz gösteriler, hayat hakkında eksiksiz ve aldanımsız bilgilenme ve üzerine söz söyleme hakkını çoktan yitirmiş insanlara hayatın kendisini değil, onun “replika”sını, sahtesini deneyimletir. Böylece, orada toplanmış kitleye kendilerini kendi hayatlarının biricik sahibi gibi algılatırken, onlar tarafından bir ikon, yani, eleştirisiz saygı ve kusursuz bağlılık duyulan bir varlık olarak kabul edilen lidere de egosunu en yüksek performans düzeyinde tatmin edebilme imkânı sunar. Bu tarz gösterilerin etkin bir ritüel olmasını sağlayan da tam olarak budur.

Egemen ideoloji yalnızca caka ile yetinmez, bu tür seremonilerle onun tadını da çıkarır. Bu nedenle, törenler tamamen bir görkem, bir ihtişam olarak tasarlanır. Sırf bu nedenle her şeyde bir aşırılık hâkimdir! Her şeyde korkunç bir aşırılık!

Göreceksiniz ki yarınki miting de, yüceltilmiş türlü çeşit mizansenleri ve lüzumsuz bir yığın formalitesiyle, egemen ideolojinin tadını sonuna kadar çıkaracak.

Ve nihayetinde bir “anlam” olarak değil de “gösteri” olarak izlenime sunulmuş olacağından, düzenlenme gerekçesi olarak iddia edilenin (Filistin’le dayanışmanın) önüne geçecek miting.