YAZARLAR

Kılıçdaroğlu’nun payı

Kılıçdaroğlu, CHP’yi bugüne dek kategorik olarak reddetmiş olan farklı kesimlerle diyalog ve uzlaşı arayışlarıyla, “adalet yürüyüşü”yle; “helalleşme”yle; miliyetçi, muhafazakâr partilerle aynı masaya oturmasıyla bugünkü başarı için tarihsel alan açmıştır. Yani 2023’deki başarısızlık tek başına Kemal Kılıçdaroğlu yüzünden değildi. Ama 2024’deki başarıda Kemal Kılıçdaroğlu’nun büyük payı vardır.

31 Mart yerel seçim sonuçlarını yorumlayan “fast-thinker”lar, televizyondaki futbol yorumcuları gibiler... Maç bitmiş, tabela ortada. Konuşmanın maliyeti yok: “Şöyle olduğu için böyle oldu”; “öbür türlü olsaydı bu şekilde olmazdı”... Maç kazanılmışsa, teknik direktörün akılcı kararları sayesinde olmuştur. Aynı kararlar mağlubiyet getirseydi, akılsızca kararlar olacaklardı. Hani bir söz var ya, “Kazanırsan madalya takarlar, kaybedersen idam ederler” diye, işte o hesap.

Şimdi herkes Özgür Özel’e madalya takıyor. Ama seçimden önce, “adaylaştırma” sürecinde ne çok eleştiri alıyordu, ne çok laf işitiyordu! Mevcut belediye başkanlarına vefasızlık yapılıyordu, yanlış adaylar belirleniyordu, “merkez” İstanbul’un hegemonyasındaydı vs... Bu kararlar mağlubiyet getirseydi şimdi ipteydi Özgür Özel. Ama maç kazanıldı. O yüzden, “En kahraman Özgür Özel!”

Olabilir. Mutluyuz sonuçta.

Ne var ki, hiç öngörülmeyen “seçim zaferi”nin coşkusuyla bazı sorunlu tespitler de yapıyoruz. “İmamoğlu etkisi” ve “dip dalga” lafını çok duyuyoruz mesela. 31 Mart’ın sonuçları, yani CHP’nin bu seçimde 1977 seçimlerinde elde ettiği türden başarıya imza attığı, uzun süredir sıkışıp kaldığı “yüzde 25’lik cam tavan”ı kırdığı, asla başarılı olamaz denilen yerlerde başarılı olduğu gibi sonuçlar ortada. Ama galiba bunları yalnızca “İmamoğlu etkisi” ya da “dip dalga” teorisiyle açıklamak pek mümkün değil.

31 Mart seçim sonuçlarına ilişkin en önemli saptamayı Özgür Özel yaptı. O sağduyulu ve olgun açıklamalarında,  “Aldığımız her oyun CHP değil, Türkiye İttifakı oyu olduğunun farkındayım" dedi.. “Milliyetçi demokratlardan, muhafazakâr demokratlardan, Kürt demokratlardan oy aldık” dedi.. “Siyasilerin kurmadığı ittifakı sandıkta seçmenler kurdu” dedi.

Seçimin gerçeği bu. Ve bunda Kılıçdaroğlu’nun payı var. Kılıçdaroğlu, CHP’yi bugüne dek kategorik olarak reddetmiş olan farklı kesimlerle diyalog ve uzlaşı arayışlarıyla, “adalet yürüyüşü”yle; “helalleşme”yle; miliyetçi İYİ Parti’yle, muhafazakâr Saadet, Gelecek ve Deva partileriyle aynı masaya oturmasıyla bugünkü başarı için tarihsel alan açmıştır. Kim ne derse desin, Dersimli bir Alevinin Cumhurbaşkanlığı adaylığının siyasal İslâm ve Milli Görüş’ün temsilcisi bir partinin merkez binası önünde bizzat o parti lideri tarafından ilan edilmesi önemliydi.

O yüzden, 31 Mart seçimlerinde CHP, “1977 yerel seçimlerinde elde ettiği türden başarıya imza attı”ysa, “uzun süredir sıkışıp kaldığı yüzde 25’lik cam tavanı kırdı”ysa, “asla başarılı olamaz denilen yerlerde belediye başkanlıkları kazandı”ysa, bunda Kılıçdaroğlu’nun da payı vardır.

Diyorlar ki, geçen sene, yani 14-28 Mayıs seçimlerinde konjonktür benzerdi, toplum aynı sorunlarla baş başaydı ama Erdoğan’ın karşısına “kazanacak aday”ın konulmadığı, Kılıçdaroğlu kendi adaylığını “dayattığı” için aynı başarı gösterilemedi. Aynı başarı gösterilemedi, evet, ama bu Erdoğan’ın karşısına “kazanacak aday”ın konulmaması ya da Kılıçdaroğlu’nun kendi adaylığını “dayatması” yüzünden olmadı sadece.

Tarihin deneyimleri, toplumun karşı karşıya kaldığı sorunlarla politik tavrındaki değişimin nadiren senkronik olduğunu söyler, geçen sene de söyledi. Toplum, maruz kaldığı sorunları çözecek kendi siyasal yapılarını bir anda yaratamaz, geçen sene de yaratamadı. Bunun sebepleri vardı. Mesela, geçen seneki seçimlere de aynı ekonomik sorunlarla gidilmişti. (CHP’li il ve ilçelerdeki “sosyal belediyecilik” de seçim başarısı için tek başına bir açıklama olamıyor bu durumda, zira “sosyal belediyecilik” o zaman da yürürlükteydi.) Ama, hatırlayalım, hemen seçim öncesinde asgari ücret ve emekli maaşları yükselmişti; buna ilaveten, çoğunlukla kamu bütçesinden karşılanan ve partiye yakın dernekler üzerinden gerçekleştiği için AKP hizmeti olarak algılanan yardım ve destek projeleriyle ekonomik sıkıntıların tabandaki etkisi bir ölçüde perdelenebilmişti. Bu koşullarda halk politik tavrında bir değişikliğe gitmek, yeni siyasal yapılara şans tanımak yerine, bir kez daha kendi değerlerine en yakın olanın yanında durmuş, sorunları çözeceğine söz veren liderlerine bir kredi daha açmıştı.

31 Mart 2024’e sözünde duramamış, kredisini heba etmiş iktidarla gelindi. Deprem illerinden Adıyaman’da herkesi şaşırtan sonuca ulaşmış olan Abdurrahman Tutdere bunu nasıl açıklıyor gördünüz değil mi? 2023’de iktidarın konutlar konusunda verdiği sözleri yerine getirmemiş olması çok etkili oldu diyor. Sözlerin tutulmamış olması yanında, yüksek enflasyon ve düşük ücret politikasıyla artan yoksulluk da artık herhangi bir sorunu perdeleyebilecek durumda değildi.

Yani 2023’deki başarısızlık tek başına Kemal Kılıçdaroğlu yüzünden değildi. Ama 2024’deki başarıda Kemal Kılıçdaroğlu’nun büyük payı vardır. Kılıçdaroğlu tarihsel bir alan açtı ve Özel de onu iyi değerlendirdi. “İmamoğlu etkisi”, “sosyal belediyecilik” ve ne olduğunu nasıl olduğunu şahsen çok anlamadığım “dip dalga” teorisinin yanına bunu da koymak gerekir.

Kılıçdaroğlu’nun payına düşeni vermek, Özgür Özel’in hakkını yemek değildir. Özgür Özel’in bu başarıda emeği çoktur. Meclis oturumlarından basın açıklamalarına, hak mücadelesinden hukuk ihlallerine kadar her yerde, her zaman heyecanla, samimiyetle konuşmuş, bağırmış, haykırmış olan Özgür Özel’in böyle bir başarıya ulaşmış olması inanın bu seçimin apayrı bir sevincidir.

Üstelik, seçim başarısındaki payına rağmen pusulasını hiç yitirmemiş görünüyor Özel, bu konuda da sağduyuyu ve serinkanlılığı elden hiç bırakmıyor. Genel Başkan’ı olduğu partiyi bugüne dek kategorik olarak reddetmiş olan Türkiye sosyolojisinin çok farkında biri olarak, “Kimlik siyasetine, gerilim siyasetine düşmeyeceğiz” diyor; “Önümüzdeki günlerde emekliler, atanmayan öğretmenler, staj mağdurları, çiftçiler ve öğrencilerle ilgili mitingler yapacağız” diyor; “Sahadan çekilmeyeceğiz ve vatandaşın gerçek sorunlarıyla mücadele edeceğiz” diyor.

Seçim başarısı da başka türlü ilerletilemez zaten. Gelin görün ki, (yine maç yorumcuları gibi) galibiyet naraları atıp alelacele “Siyasal İslâm’ın sonu geldi”, “Milliyetçilik ilgi görmüyor”, “Erdoğan devri bitti”, “AKP artık belini doğrultamaz” hükmünde bulunanlar epeyce fazla. Ama başarı böyle hükümlerle ilerletilmez. Çünkü ilerleme zorunluluk değildir. İlerleme, tarihin kendine özgü doğasından kaynaklanmaz, ona eklenen koşuldan, adına “bilinçli eylem” dediğimiz koşuldan kaynaklanır.

Başka türlüsüne “skolastik siyaset” diyebiliriz ki bu da başka bir yazının konusu olsun.