YAZARLAR

Metaforik babaların ölümü ve sessiz dehşet: Engelli kadın istismarı

Nasıl oluyor da oluyor? İnsan her defasında şaşırıyor bu çifte cenaze merasimine. İnsan ruhunun dehlizlerinde bu denli başarıyla gezinebilen büyük bir yetenek, insanı bu kadar iyi anlayan bir sanatçı, nasıl böyle bir şiddet ve taciz faili olabiliyor? İster paradan, statüden isterse şöhretten gelsin, gücün özellikle erkek ruhunda yarattığı tahribat neden genellikle bu kadar derin?

13 Mart gecesi William Hurt’un ölüm haberini aldığım saniyede gözümden bir damla yaş düştü. Beni de şaşırtan, gerçek bir damla yaş. Çünkü gözlerim sık sık nemlense de çok kolay ağlayabilen biri değilim. Ölümü, hele bizdeki imgeleri ne denli güçlü olursa olsun, şahsen tanımadığımız insanların ölümünü idrak de biraz zaman alır. Çocukluğumdan beri çok sevdiğim, liste yapsam rahatlıkla ilk ona koyacağım bu aktörün bende oyunculuğundan da başka bir şey, gerçek bir yakınlık hissi uyandırdığını anladım böylece. Herhalde epey küçük yaşlarda ama ne zaman izlediğimi hatırlamadığım Başka Tanrının Çocukları ve türe ilgimi pekiştiren etkileyici noir Body Heat, Broadcast News, Altered States, Kiss of the Spider Woman gibi çok bilinen filmleri geçti gözümün önünden. Üstüne Into the Wild’da telafisiz yası iliklere kadar hissettiren sahnesini defalarca izledim.

William Hurt’u benim için son yıllardaki büyük kayıplar içinde özel bir yere yerleştiren şeylerden biri kuşkusuz, benzersiz oyunculuğuyla eşit oranlarda uyandırdığı “toksik olmayan erkek” imgesiydi. Çok büyük bir oyuncu ve çok iyi bir insan gitmiş, dünya eksilmişti. Baba, dost, sevgili, hoca, yakın akraba, yakınınızda olmasını isteyeceğiniz türden bir erkek enerjisi çok baskındı o tüm insani duyguların kanvası, zarif yüzünde ve beden dilinde. Bunun ve çok iyi örtülmüş, görünmez kılınmış gerçeğin katkısıyla bu zarafetin arkasında yatan şiddet ve taciz failini hiç bilmiyordum, pek çoğumuz gibi. 71 yaşındaki aktörün ölüm haberinden birkaç saat sonra bu imgeyi bir anda darmadağın eden meşhur DailyBeast haberini haberini açıp okumaya cesaret etmem uzun sürdü, itiraf edeyim. Dünyadaki sevenlerinin çoğu gibi, önce birkaç saat boyunca aktörün yasını tuttum.

William Hurt

Gerisi, son yıllarda giderek daha sık yaşadığımız türden bir çifte cenaze merasimi. Önce yeteneğe, hemen ardından uyandırdığı “iyi insan” imajına veda etmek. Daha önce yazmıştım: Google’a, Twitter’a başvurmadan erkek yazar, yönetmen, ressam vb. kayda değer er kişiye ağız tadıyla veda edemez olduk. Biyografisiyle beraber şiddet tarihini araştırmak gerekiyor, aksi durum dev hayal kırıklığı oluyor. İstisnaları var ama çok az, Hurt de onlardan değilmiş maalesef.

DailyBeast haberi Marlee Matlin’in 2010’da yayımlanan “I’ll Scream Later” adlı kitabındaki anılara dayanıyordu. Matlin ve Hurt’ün 1987’de başrolleri paylaştıkları Başka Tanrının Çocukları sırasında beraber olduklarına dair hayal meyal bilgim vardı. Film sırasında Matlin’in 19, Hurt’un 35 yaşında olduğunu öğrenince ilk şok geldi. O yaşlar için çok mühim ve biri kariyerinin henüz başlarında, üstelik duyma engelli bir kadın oyuncuyla usta bir erkek oyuncu arasında, suistimal ihtimalini hayli güçlendiren bir yaş farkı. Bu kadarla kalsa yine neyseydi. Matlin anılarında, iki yıllık ilişkilerinin fiziksel, cinsel, duygusal şiddetle dolu bir kâbus olduğundan bahsediyordu. Filmle Altın Küre’nin yanı sıra Oscar alan, böylelikle bu ödüle layık görülen ilk duyma engelli sanatçı ve o ana dek en genç kadın oyuncu olan Matlin, törende sevgilisinden görünürde büyük şefkatle aldığı ödülün ardından, o gece bile şiddete maruz kalmış, aşağılanmıştı. Bir başka filminin çekimleri sırasında sabaha karşı eve gelen Hurt’un tecavüzüne uğramıştı. İki yıllık ilişkileri boyunca yüzünün gözünün çürük içinde olmadığı neredeyse tek bir gün hatırlamadığını, birlikte oynadıkları filmi izleyenlerin bugün bile bacaklarındaki çürükleri görebileceklerini söylüyor. Nedense koca çekim ekibi gör(e)mediği gibi Matlin’in yıllar önce yazdığı anılar da büyük erkek aktörün saygınlığı karşısında suskunluk çemberine gömülmüş.

Marlee Matlin, William Hurt

Aktör inkâr da etmiyor olan biteni. Matlin’in şiddet iddialarına dair verdiği bir röportajda “elbette yaptım ve neden olduğum acılar için çok üzgünüm. Hatırladığım kadarıyla ikimiz de birbirimizden özür diledik, hayatımızı iyileştirmek için uğraştık, Marlee ve ailesine dair iyi haberler aldığımda çok mutlu oluyorum,” türünden şeyler söylüyor.

Bu olayların geçtiği zamanlarda 35, hiç öyle toy bir yaşta değil. Üstelik William Hurt hatasını anlamaya ve telafiye ne denli çaba harcamış olursa olsun, Matlin üzerindeki travmayı silecek bir şey değil bu. Maalesef Hurt’un şiddetinden etkilenen tek kadın Matlin de değil. Çocuklarından birinin annesi, eski kız arkadaşı Sandra Jennings de Hurt'un, bebeklerini kucağında tutarken yüzüne vurmak da dahil türlü fiziksel ve sözlü şiddetine maruz kaldığını iddia etmiş. Hayatının önemli bir kısmında öfke ve alkol problemlerinin olduğu söyleniyor.

Nasıl oluyor da oluyor? İnsan her defasında şaşırıyor bu çifte cenaze merasimine. İnsan ruhunun dehlizlerinde bu denli başarıyla gezinebilen büyük bir yetenek, insan ruhunu bu kadar iyi anlayan bir sanatçı, nasıl böyle bir şiddet ve taciz faili olabiliyor? İster paradan, statüden isterse şöhretten gelsin, gücün özellikle erkek ruhunda yarattığı tahribat neden genellikle bu kadar derin? Biz bunları neden bu kadar geç öğreniyoruz peki? Bunun cevabı yukarıda gizli. Dünya ve camia saygın erkeği korumak için elinden geleni yapıyor, hayatlarına şu veya bu biçimde giren diğer kadınların çoğu da dahil oluyor maalesef bu oyuna.

Bu kuşakta neredeyse boş yok. Bu nedenle metaforik babalarımızı yitirmeyi, onlarla beraber uğradığımız hayal kırıklığıyla kendi hikayelerimizi yazmayı öğreniyoruz, öğreneceğiz. Tüm bunlara dair düşüncelerimi şu iki yazımda ayrıntılarıyla ele almıştım. Hurt’un ölümü ve ardından gelenler aslında benim için bu serinin hem teyidi hem de devamı oldu.

Marlee Matlin

Bu yazılarda çok üzücü hikayesini anlattığım Maria Schneider, çok daha kırılgan bir kişiliğe sahipti ve Bertolucci- Brando şeytani işbirliğinden aldığı darbeden sonra kariyerini de hayatını da toparlayamadı. Bu da çok insani, olağan. Matlin’se neredeyse insanüstü bir güçle hayatını sürdürdü, bir polis memuruyla evlenerek dört çocuk yaptı, sayısız filmde ve TV yapımında oynadı, ödüller aldı. 2021’de oynadığı çok ses getiren CODA’nın castıyla beraber yine önemli bir ödüle aday. Hurt’un ölümünün ardından, Critic's Choice Ödülleri'nde kırmızı halı röportajı sırasında doğrultulan mikrofona söyledikleri ise, çocukluğumdan beri Hurt’e yüklediğim yüce gönüllülük ve zarafetin esas kimde olduğunu gösteriyor. Matlin, "Gerçekten harika bir aktörü kaybettik, onunla Başka Tanrının Çocukları’nda oynamak daima sevgi ve gururla hatırladığım bir şey olacak" dedi. “Türünün tek örneğiydi, bir oyuncu olarak ondan çok şey öğrendim.”

Büyüklük genelde kadınlarda kalıyor maalesef, başka ne dese ya da susma hakkını kullansa hakkıymış. “Ölünün ardından kötü konuşmama” meselesinden de bahsetmeyeceğim, o da böyle bir durumda epey tartışılır. Yine de kin ve öfkedense hayata devam edebilecek sevgi ve şefkati kendi içinde bulabilmekten kaynaklı affetme gücünü hep önemsemişimdir. Bu nedenle tavrını çok hoş buldum. Anılarını zaten yazmıştı, bu durumda gerçekte olan biteni hatırlamak en az onun kadar bizlerin de görevi oluyor. Büyük aktöre veda ederken, büyük suçundan da haberdar olmak…

İlgili haberleri karıştırırken, burada rastladığım yorum, duyduğumdan beri bu işin beni çok rahatsız eden yönlerden birini de vurguluyor. Matlin’in taciz iddialarının yaygın biçimde görmezden gelinen bir şiddet türünün üstündeki örtüyü kaldırdığını söylüyor: Engelli kadın istismarı.

Amerikan Psikoloji Derneği’ne (APA) ait şu araştırma, bu konudaki dehşet verici bulguları gözler önüne seriyor: Engelli kadınlar, engelli olmayan kadınlara göre yüzde 40 daha fazla eril şiddet riski altında mı?

Engelli kadınların hem seslerini duyurmaları daha güç olduğu hem de ihtiyaç duydukları yardımı almayı zorlaştırdığı için, çok karmaşık istismar biçimlerine maruz kaldığından bahsediliyor. Yardımcı araçlardan (tekerlekli sandalye, yürüteç vb.) yoksun kılmak ya da bunların imha edilmesi, reçeteli ilaçlara erişimin engellenmesi, kendi istekleri dışında ilaç almaya, kirli iç çamaşırlara yatmaya zorlanmayı içeren bir dehşet serisi… Bunlar sadece erkekleri değil kötüye kullanabilen herhangi bir engelli yakınını da içerebilir. Ancak engelli kadınlara yönelik fiziki, cinsel, duygusal, sözlü, ekonomik istismarın önemli bir kısmı da hayatlarındaki erkeklerden geliyor.

William Hurt çoğumuzun belleğine kazınmış birbirinden büyük filmleriyle anmayı sürdüreceğimiz, büyük bir aktör. Aynı zamanda bilebildiğimiz kadarıyla en az iki kadına büyük zarar vermiş bir taciz ve şiddet faili. İkisi birden. Bu türden büyük yeteneklerin bizdeki imgesi, aynı zamanda uyandırdıkları güvenle bütünleştiğinden, bu kısmı paranteze almak ne gerekli ne de mümkün. Tabloyu olduğu gibi görmemiz gerekiyor.

Yukarıda bahsettiğim serimden cümlelerle bitirmek istiyorum bu yazıyı: Metaforik babalarımız ölüyor. Artık rahatça ağlayamadığımız bu ölümlerle aslında içimizdeki erkek egemenliği de yavaş yavaş ölüyor. Belki hakikaten hayatın bir tür adaleti vardır. Kadınlar yürüdükçe düşmedik maske kalmıyor. Bence sonu herkes için iyi olacak. Bu hayal kırıkları aynı zamanda, artık kendi hikayelerimizi yazmamızın anahtarı.

.


Zehra Çelenk Kimdir?

Senarist ve yazar. Şiirleri erken yaşlarda Türk Dili, Yeni İnsan, Mavi Derinlik, Broy gibi dergilerde yayımlandı. Üniversitede okurken çeşitli dizilerin yazım ekiplerinde yer aldı. Dizi yazarlığının yanı sıra reklam metinleri, müzik videoları, tanıtım filmleri kaleme aldı. Senaryo seminerleri verdi. Lisans ve yüksek lisansını tamamladığı Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon, Sinema Bölümü'nde 2007-2014 yılları arasında Televizyon Yazarlığı dersini verdi. 2007- 2008'de TRT 1'de yayınlanan Yeni Evli adlı 175 bölümlük günlük komedi dizisinin proje tasarımını, başyazarlığını ve süpervizörlüğünü yaptı. 2011'de, öykü ve senaryosunu yazdığı Hayata Beş Kala adlı dizinin yapımcılığını üstlendi. Seyyahların İzinde ve Anadolu'da Zaman gibi TV belgesellerinde de yapımcı olarak görev aldı. Öykü ve senaryosunu yazdığı, 2014'te Fox TV'de yayınlanan Ruhumun Aynası adlı dizisi, 2015'te Artemis'ten aynı adla yayımlanan ilk romanına ilham oldu. Türkiye'de bir diziden romana uyarlanan ilk eserdir. İstanbul'da yaşıyor, TV- sinema işleri ve edebiyatla uğraşıyor.