YAZARLAR

Endişe, kompleks, taciz: ‘Mütevazı’ kibrinde boğulan erkek yazar

Yıl olmuş 2023 hala her an her yerden pırtlayan bu zehirli erkeklikten ve tehditlerinden bıktık. Sizi eleştirecek ve yeri gelince sizinle dalga geçeceğiz kırılgan erkek kardeşlerim. Kadınları gönlünüzce tehdit edip sineye çekilmesini ummayacaksınız; siz kendinize hakim olmayı öğreneceksiniz.

Birkaç gündür konuştuğumuz bir mesele var. “Kuru Otlar Üstüne" ve "Ahlat Ağacı"nın senaristlerinden Akın Aksu’nun, Kutsal Motor kanalında yayın yapan Zeynep Ocak’a ve onun üzerinden “yanındaki erkeklere” gönderdiği tehdit mesajı.

Sözcü’nün bu haberi, Zeynep Ocak’ın bikinili bir fotoğrafıyla vermesiyle bütün taşlar yerine oturup toksik puzzle tamamlandı: Nuri Bilge Ceylan filmleriyle iki kez Cannes’a gitmiş bir senarist yeni projesi eleştirildiği için hiç tanımadığı bir kadına şahsi numarasından tehdit mesajı yolluyor. Mesajı ekibin son programında doğal olarak ifşa edildikten sonra da özür dileyeceğine Instagram story’sinden tehditler yağdırmaya devam ediyor. Sözcü ise özünde bir taciz haberini vermek için (12 Kasım’da) bir kadının bikinili fotoğrafını arayıp buluyor. “Tık peşinde” olmak cepte zaten ama daha vahim bir durumun göstergesi bu. Senaristle haberi yapan editörün ve yayınlanmasına izin veren gazetenin aklı ve bilinçdışı gayet kardeş: Çatal dilli, bikinili kentli kadın taciz ve tehdidi hak ve ‘davet’ eden bir arzu/nefret nesnesi olarak görülüyor ve sunuluyor. Sağcısından sözde muhalifine birbirinin laciverdi ve değişmez ortak paydalarından biri de kadın düşmanlığı olan bu bakış işte, sözlü, yazılı tacizden kadın cinayetlerine uzanan şiddetin dili ve tetikçisi oluyor.

Akın Aksu

Akın Aksu’nun, bol ters köşeli mesaj serisi enteresan bir metin. Kendi itibarını yıkma hevesi açısından da. Erkeklerin ellerine geçen şans ve imtiyazları hem kadınlar üzerinde çok kötü kullanma hem de kendileri açısından çarçur etme “becerileri” beni hep şaşırtmıştır. (Bildiğim kadarıyla) Çanakkale’de atama bekleyen bir resim öğretmeni iken yazma yeteneği erkenden Türkiye’nin uluslararası çapta en büyük yönetmenlerinden biri tarafından keşfedilmiş bir senarist. (Aksu’nun üniversite son sınıfını okurken yayımladığı “Bir Üniversitelinin Not Defteri” adlı kitabından esinlenen “Ahlat Ağacı”, Akın Aksu, Ebru Ceylan ve Nuri Bilge Ceylan tarafından senaryolaştırılıyor ve macera başlıyor.) Rüya gibi bir şey gerçek olmuş. Sonucunun bu kadar hızlı ve hazin bir çuvallamaya dönüşmesi insanda “kimseyi bahçesinden koparıp getirmemek mi lazım acaba?” düşüncesi uyandırıyor haliyle. Yani Akın Aksu, son iki Nuri Bilge Ceylan filmindeki, yaratımına kuşkusuz büyük katkısının olduğu artık iyice belli, kabına sığamayan, hüzünlü çıkışsızlığı ve öfkesi perdeden ciğere geçen taşralı erkek karakterler gibi olduğu yerde durup öykülerini yazmaya devam etseymiş acaba kendisi (ve zarar vermesi çok muhtemel kişiler) için daha mı iyi olurmuş sorusu düşüyor hemen zihne.

Öte yandan Nuri Bilge Ceylan’ın yaptığı, fikir olarak hoş bir şey değil mi? İlk filminden bu yana gerçek malzemeyle çalışmayı tercih etmiş ve alanını giderek genişletmiş bir yönetmen. Anlatmak istediği karakterlere çok benzeyen bir genç yazarla karşılaşıyor ve onun hem önünü açıyor hem de ondan ilham alıyor belli ki. Sonucunda resim öğretmeni genç öykücü, 30’larını bitirmeden Cannes’a kadar gelmiş, bir dijital platformda kendi projesini yapma hazırlığındaki parlak senariste dönüşüyor. Ama hala sarkastik bir eleştiriyi bile kaldıramayacak kadar öfkeli ve kendi çıkışsızlığıyla dolu, üstelik mesajlarından anlaşıldığı kadarıyla aslında başı sıkışınca sığındığı ustasına bile öfkeli.

Kendi sözleriyle “en büyük hayali küçülmek ve hiçleşmek”. Bir yandan da Cihangir’de geçen dizi yazıyor ve belli ki Cihangir tarafından görmeyeceğini düşündüğü kabulle de önden dev dertli ve öfkeli. Zeynep’in eleştirmenliği ya da onu eleştirdiği için değil “Cihangirli ve kendisiyle dalga geçebilecek kadın” imgesiyle yazarı bu kadar çıldırttığını düşünüyorum.

Bu küçürekli söylemlerde de acayip sorun var zaten. Kardeşim bir kere ne oldun ki “hiçleşmek” istiyorsun. Bu türden tevazu daima aslında aşağılık kompleksi/büyüklenme göstergesidir; mesela Nuri Bilge Ceylan’dan “bir dilenci olmak isterdim” gibi bir sözü duyabileceğimizi sanmıyorum. Çünkü kafayı kendine değil hedeflerine taktığı ve daima rotasında gittiği için, özellikle akıllı bir adam. Kendini hala bir oluş halinde gören hiç kimse sürekli tevazu gösterecek kadar büyüme ve küçülme mevzularıyla alakalı olmaz. Bu tevazu değil, ülkemizde çok sık rastlanan türden bir kibir. Bu yeniklik hissi ki Everest’e varsa insanı ufak bir esintide yerin dibine kadar geçirebilir. Sadece erkeklere özgü değildir ama kırılgan erkeklikle birleşince de sonuçları çok yıkıcı ve kırıcı olur.

Belli ki eleştiriye karşı aşırı hassas biri olan Akın Aksu’yu klinik hale getirmek ya da kendi üstüme de sıçratmak gibi bir arzum, niyetim hiç yok. Ama nihayetinde bir yazar, senarist ve eleştirmen olarak önüme hayli verimli bir “malzeme” çıkmış. Bu kadar büyük bir taciz hamlesi yapmış bir erkeği elbette ciğerine kadar “görüyorum” ve gördüğümü yazacağım.

Bir eser ortaya koyduğunuz anda onu her türden eleştiriye de açık kılarsınız. Kendinizi, üstelik de böyle bir cüret ve hadsizlikle ortaya koyduğunuz anda ise geçmiş olsun (ya da olmasın) demektir. Övgü kadar yergiye katlanacak ve sonuç olarak her ikisinden de önemli olan şeyin “yolunda devam etmek” olduğunu öğreneceksiniz. Genel olarak toplumumuzun, özelde de pek kırılgan erkekliğin eleştiri karşısında darmadağın olmamayı acilen öğrenmesi gerekiyor. Yalnızca kendileri dağılmıyor çünkü, bu tevazu kisvesi altındaki güç histerisiyle başkalarına, özellikle de kadınlara büyük zarar veren potansiyel birer şiddet failine dönüşüyorlar.

Kaan Karsan, Zeynep Ocak, Hasan Cömert,

Zeynep’le sık görüşmesek de yıllardır tanışırız. Bazı programlarını gülerek ve ilgiyle izlerim, aynı fikirde olmadığım da çok olur vs. Bunların hiçbir önemi yok. Burada bir kadını hedef almış bu kadar bariz bir tatsızlık ve suç varken “ama o program da… ama Zeynep de….” diyenler için yazıyorum bu kısmı: Ortada bir suç varken adalet duygunuz bir programı ne kadar sevip sevmediğinize göre şekilleniyorsa, büyük sorun var demektir.

Yarın öbür gün yaptığım, yazdığım bir “iş” nedeniyle ben de o programda ya da başka bir yerde sarkazm yağmuruna tutulabilirim. Ama iki kadından bahsediyorsak en azından, şunun asla olmayacağını biliyoruz değil mi?  Kimse birbirine ölüm tehdidi içeren bir mesaj atmaz. Bu, her erkek yazar ya da programcının yapabileceği bir şey de değildir. Ama neredeyse “sadece” bir erkeğin yapabileceği bir şeydir. Bu zehirli güç suiistimali öyle bir çerçeve ki, sadece Zeynep Ocak’ı değil yanındaki kendine kıyasla daha az “erkek” bulduğu için gözüne kestirdiği diğer iki sinema eleştirmenini, Kaan Karsan ve Hasan Cömert’i de kapsıyor. (Bu arkadaşların böyle bir şeye alınmayacak kadar kendileriyle barışık kişiler olduklarını rahatlıkla gözleyebileceğiniz için diyorum bunu.) Hatta gayet feodal bir refleksle kadını önce tehdit sonra kendinden güçsüz olduğu için “affediyor” ve yanındaki erkeklerin telefonunu istiyor. Sokak başına çağırıp dövecek mi, topuğa mı sıkacak, ne yapacaksa artık?

Bunlar nedense hiçbir zaman (muhakkak ulaşabilecekleri halde) o erkeklere de ulaşmazlar; önce kadına parmağı şiddetle sallayıp onun üzerinden erkekleri tehdit ederek akıllarınca bir taşla iki kuş vururlar. Ciddi de bir korkaklık ve çapsızlık vardır bu tavrın kendisinde.

En büyük arzusu küçülmek ve hiçleşmek olan mütevazı yazardan bir anda çok konuşan bir Ercüment Çözer’e dönüşen yazar, hızını alamıyor “hemen göndermezsen sinirim katlanacak, arkadaşlarının cezaları ve pişmanlıkları kat kat artacak” diyor. Yok artık. Tam metnine bu haberden ulaşabileceğiniz mesajlarda bir de “örtük” ölüm tehdidi var yani. Yazdığı karakterlerde daima kendini anlattığını vurgulayan yazar, son filminde “Nietzsche tandanslı, aklını kaybetmekten korkan ve gerçek bir insan öldürme deneyimi tatmak isteyen” bir yazar karakteri ele alacağını söylüyor. Bu hadsizlik ve taciz Akın Aksu’yu yetenekli bir yazar olarak yazarla insan arasındaki uçurumdan aşağı yuvarlamakla kalmıyor, ruh hali hakkında da bir endişe uyandırıyor. Ama yazarın deli olduğunu da düşünmüyorum. Yukarıda ayrıntılı biçimde anlattığım gibi, varsaydığı gücünü kötüye kullanan öz yıkıcı ve tabii aynı esnada yıkıcı, maalesef tipik bir profil.

Programda Akın Aksu’nun bol ters köşeli mesaj serisi oldukça eğlenceli ve hoşgörülü bir biçimde yorumlanmış. Katılmadığım bir nokta var. Aksu’nun bu tavrının siyasi görüşüyle tam alakalı olduğunu düşünmüyorum. Evet her tür ekstra iktidar alanı toksikliğin zeminini güçlendirebilir. Ama sektörümüzün ve hatta tüm kültür sanat alanlarımızın iyimser bakışla yüzde 80’e varan oranda “kadın düşmanı” yanı var hâlâ. Kadınlara çok ihtiyacı olan ve kadın sevmeyenler diyarı. Bu sektörlerde yıllarca var olan her kadın mansplainingden gaslightinge pek çok tuhaf davranışa maruz kalmış, taciz ve taciz girişimini cesurca savuşturarak, daha ziyade de idare etmek zorunda kalarak bugüne gelmiştir. İnsan malzememiz bu anlamda çok sıkıntılı ve desenler benzer olmasa bu halde olmazdık zaten.

Pek mütevazı yazar, Türkiye’nin önemli iki yönetmenini (ki ilkine kariyerini borçlu) Nuri Bilge Ceylan ve Zeki Demirkubuz’u “elekten geçirdiğini” belirttiği yeni projesiyle Cihangir’de geçen bir dizi yapmakla kalmıyor. Cihangirli ve üstelik sarkastik “o kadın” zaten onun hayali kâbusu. Eleştiriye genel olarak tahammülsüz, bir kadının kendisiyle dalga geçmesi fikri ise onun için delirtici. Margaret Atwood’un çok çarpıcı sözüyle: “Erkekler kadınların kendisiyle dalga geçmesinden korkar, kadınlarsa onlar tarafından öldürülmekten.”

Bir ürün ortaya koyan her insanın eleştiriye tahammülü, en azından tehditle değil suç unsuru içermeyen bir üslupla yanıtlayabilecek kadar, öğrenmesi gerekiyor. Ne denli edebi ve “samimi” bir sosa bulanmış olursa olsun baştan aşağı tehdit yüklü bu taciz olayında, araya hiçbir ama koymadan Zeynep Ocak’ın ve arkadaşlarının yanındayım. Yıl olmuş 2023 hala her an her yerden pırtlayan bu zehirli erkeklikten ve tehditlerinden bıktık. Sizi eleştirecek ve yeri gelince sizinle dalga geçeceğiz kırılgan erkek kardeşlerim. Kadınları gönlünüzce tehdit edip sineye çekilmesini ummayacaksınız; siz kendinize hakim olmayı öğreneceksiniz.


Zehra Çelenk Kimdir?

Senarist ve yazar. Şiirleri erken yaşlarda Türk Dili, Yeni İnsan, Mavi Derinlik, Broy gibi dergilerde yayımlandı. Üniversitede okurken çeşitli dizilerin yazım ekiplerinde yer aldı. Dizi yazarlığının yanı sıra reklam metinleri, müzik videoları, tanıtım filmleri kaleme aldı. Senaryo seminerleri verdi. Lisans ve yüksek lisansını tamamladığı Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon, Sinema Bölümü'nde 2007-2014 yılları arasında Televizyon Yazarlığı dersini verdi. 2007- 2008'de TRT 1'de yayınlanan Yeni Evli adlı 175 bölümlük günlük komedi dizisinin proje tasarımını, başyazarlığını ve süpervizörlüğünü yaptı. 2011'de, öykü ve senaryosunu yazdığı Hayata Beş Kala adlı dizinin yapımcılığını üstlendi. Seyyahların İzinde ve Anadolu'da Zaman gibi TV belgesellerinde de yapımcı olarak görev aldı. Öykü ve senaryosunu yazdığı, 2014'te Fox TV'de yayınlanan Ruhumun Aynası adlı dizisi, 2015'te Artemis'ten aynı adla yayımlanan ilk romanına ilham oldu. Türkiye'de bir diziden romana uyarlanan ilk eserdir. İstanbul'da yaşıyor, TV- sinema işleri ve edebiyatla uğraşıyor.