YAZARLAR

Merkür’ün döngüsü ve Fenerbahçe

Savunma yapmayı küçümsemek, bugünün futbol hakikatleriyle örtüşmez. Erol Bulut’un batılı bir zihinle takımda savunmayı inşa ederek işe başlaması, çok doğru ve çok değerli bir futbol görüşüydü.

"Merkür Güneş Sistemi'ndeki en küçük ve Güneş'e en yakın gezegen. Yaklaşık 88 Dünya gününe eşit yörünge süresi ile Güneş Sistemi'ndeki diğer gezegenlerden daha hızlıdır. Dünya'dan bakıldığında, kendi yörüngesi etrafında 116 günde hareket ettiği görünür. Bilinen hiç doğal uydusu yoktur.’’ Bu kısacık bilgi bile, Merkür’e dair bilgilerimizin ne kadar keyfi dayanaklar üzerine kurulu olduğunu anlatır. Merkür’e dair bölük pörçük bilgiler astrolojinin, pervasız prizmasında kırıldığı zaman, iyiden iyi metafizik bir gizeme dönüşür. Bu son darbe de aklı tahtından düşürür. 

Fenerbahçeliliğin oyun algısında, hücum oyunu, tek başına ilahi bir hissediştir; bu duygunun çok gurur okşayıcı olduğunu söylemek gerek. Hatta bir adım daha ileri giderek, tüm dünyanın bize bağlı olduğunu ve biz yok olursak onun da yok olacağını hissetmek oldukça tatmin edici. Ama aynı zamanda böylesi güçlü duyguların güçlü endişelere ebelik ettiğini de unutmamak lazım. Çünkü ortalıkta, nesnel bir diyalog kurabileceğimiz ve böylece değerimiz ve kimliğimiz konusunda kendimizi takdir edebileceğimiz kadar bizden bağımsız hiçbir şeyin olmadığı anlamına da geliyor. Bu bir bakıma Fenerbahçe’nin kendisiyle futbol oynamaya çalışması gibi bir şey oluyor. 

Fenerbahçe’nin kendisine dair algısı sorunlu; olgu ve olgu bilgisi arasındaki mesafe, neredeyse kökten değişime uğramışken, olgunun algısı nasıl böylesine sabit kalabiliyor? Türkiye futbolu artık 1960’lı yılların futbolu değil; bir ya da birden fazla star oyuncuyla, çözümler üretebileceğimiz basitlikten çok uzak. Sürekli dengesiz hücum ederek, kimi yerlere varmak da artık hayal. 

Büyük takım, hiç kimse kusura bakmasın, artık taraftarıyla falan büyük değildir; büyüklük, yönetim kurulunun da tayin edeceği bir nitelik de değildir; büyük takım büyük oyunlar oynayabilen takımdır. Büyük oyun ise savunması ve hücumu dengelenmiş takımdır. Bazı kısmi taktik düşünceler hariç, neredeyse her maçta aynı oyunu tekrar eden bilen bir takımdır. 

Fenerbahçe büyük takımdır denilerek savunma yapmayı küçümsemek, bugünün futbol hakikatleriyle örtüşmez. Erol Bulut’un batılı bir zihinle takımda savunmayı inşa ederek işe başlaması, çok doğru ve çok değerli bir futbol görüşüydü. Savunmanın katkısını almayan hücum girişimleri, günümüz çağdaş futbolunda küçümsenmesi gereken bir futbol algısıdır. 

Üstelik hücum organizasyonu, tipik doğaçlama nitelik taşıyan Fenerbahçe, aradan aklı kovmadan bu ısrarını sürdüremez. Malatyaspor maçı bu ısrarın ne kadar keyfi dayanaklar üstünde kurulu olduğunu gösterdi. Fenerbahçe hücum girişimlerini, uzaktan şut atmanın dışında sonlandırma çabası içine girmiyor. Oysa, sonlandırılmamış her hücum girişimi rakibe, altın tepside kontratak fırsatı ikram etmek anlamına geliyor. 

Kısadan hisse Erol Bulut’a yazık oldu.

 
 
 
 
 

Ali Fikri Işık Kimdir?

Ali Fikri Işık, 1958 yılında Mardin’in Savur ilçesine bağlı Xeramemo köyünde doğmuştur. İlk ve ortaokulu Batman’da, liseyi ise Silvan’da okumuştur. 1978 yılında Batman'da “Sesleniş” Gazetesiyle yazın hayatına başlamış. 1985 yılında yazarlar kooperatifi olan Yazko’nun dergisi “Yazko Somut”ta, 1994 yılında “Zone News” gazetesinde, 1995 yılında haftalık dergi “Roj”da, 2010 yılında Taraf gazetesinde, 2016 yılında “BasNews ve Kurdistan24 Türkçe'de yazmıştır. Amedspor Kaos ve Direniş Amedspor kitaplarının yazarıdır.