Medeniyetin başlangıcını tahıllara mı borçluyuz?

Ekonomi alanında çalışan bilim insanlarınca ortaya atılan yeni bir hipotez, insan medeniyetlerinin hiyerarşik yapılar kurmasında temel etkenin tahıl ürünleri olduğunu öne sürüyor.

Google Haberlere Abone ol

Carly Cassella

DUVAR - İnsan medeniyetinin doğuşu çoğu zaman tarımın ortaya çıkışıyla ilişkilendirilir. Besinlerin üretimi artarken insan nüfusu, ticaret ve vergiler de arttı. Yahut egemen hikaye böyle devam eder.

Şimdiyse ekonomistler buna rakip bir görüş öne sürdüler ve bu görüş, avcı-toplayıcı topluluklardan en sonunda aşina olduğumuz medeniyetin yolunu açan hiyerarşik devletlere geçişi gerçekleştirmek noktasında, tek başına gıda fazlasının yeterli olmadığını iddia ediyor.

Birkaç bin yılı içine alan çoklu veri kümeleri, bundan ziyade, bu egemen teorinin ampirik [deneysel] açıdan kusurlar taşıdığını ortaya koyuyor.

Dünya’daki bazı bölgelerin tarımı benimsediği ve ihtiyaç duyulandan fazla gıda üretmeye başladığı dönemde bile, karmaşık hiyerarşilerin ya da vergi toplayan devletlerin önünü açmadı.

TAHILLAR YUMRULARA KARŞI AVANTAJ SAĞLADI

Sosyal yapılar ancak insanların depolanabilen, bölüştürülebilen, ticareti yapılabilen ve vergilendirme uygulanabilen gıdaları yetiştirmeye başladığında biçimlenmeye başladı.

Büyük ihtimalle de -tropik bir bitki olan taro, tatlı patates ya da patates yerine- buğday, arpa ve pirinç gibi tahıllar neredeyse klasik uygarlıkların tamamının temelini teşkil eder. Ulaşılan kanıtlar, arazinin tahıl üretimine elverişli olması halinde karmaşık toplumsal yapılara imkân tanıma ihtimalinin çok daha fazla olduğunu gösteriyor.

Hipotezin yazarları, “Depolanmış tahıllara el koymanın nispeten kolay olması, tahılların sahip olduğu yüksek enerji ve dayanıklı olmaları, bölüştürülebilirliğini arttırıyor ve dolayısıyla vergi toplayan seçkinlerin ortaya çıkışını kolaylaştırıyor” diyorlar.

“Bunun aksine, kökler ve yumrular, tipik olarak uzun ömürlüdür ve belirli dönemlerde hasat edilmek zorunda değildir; fakat hasat edilmesinin ardından hızlıca bozulabilir hale gelirler.”

Örnek olarak, Güney Amerika’nın kimi bölgelerinde, manyok gibi uzun ömürlü kök bitkiler yıl boyunca hasat edilebilir. Fakat maalesef manyok kolayca çürür ve taşınması güçtür.

Araştırmacılar, herkesi beslemeye fazlasıyla yetecek kök olsa dahi, manyoka bel bağlayan hiçbir toplumda şefliklerin ötesine geçen hiyerarşilerin ortaya çıkmamasının nedeninin bu olduğunu iddia ediyorlar.

Diğer yandan, Mayalar Orta Amerika’daki en baskın ve kendine özgü medeniyetlerden biriydi; bununla birlikte bu eski toplum sırtını sadece kök bitkilere dayamamıştı. Bunun yerine, Maya medeniyeti büyük oranda mısıra bağımlıydı.

Aynı durum And Dağları’nda hüküm süren İnkalar için de geçerliydi.

Çiftçilerin yetiştirdiği besinin çeşidi, bariz biçimde, toplum için ne kadar üretildiğinden daha büyük önem taşıyordu.

Kök bitkilerin tahıl ürünlerine kıyasla yol açtığı farklı sosyal etkiler, bazı medeniyetlerin neden daha karmaşık bir yapıya dönüştüğünü açıklamaya yardım edebilirken, diğer toplumlar yerel topluluklar ya da şeflikler halinde kaldı. Ayrıca, bir avcı-toplayıcı toplumdaki gıda fazlasının neden medeniyetlerin ilerlemesine neden olmadığını da ortaya çıkarabilir.

DEPOLANABİLEN ÜRÜNLER SEÇKİNLERİ YARATTI

Tarım, gıda üretimini daha iyi hale getirmek için bariz biçimde gerekli bir adımdı; buna karşın araştırmacılar, yalnızca kolayca el konulabilecek ürünlerin bir seçkinler sınıfının yükselişine neden olduğundan şüpheleniyorlar.

Eğer toplumun güçlü bir tabakası, ellerinde ihtiyaç fazlası gıda bulunmayan çiftçilerden tahıl bazında vergi toplamaya başlasaydı, o durumda tarım toplulukları böylesine büyük bir nüfusu destekleyemezdi. Netice itibariyle, topluluğun sayısı büyük ihtimalle azalacak ve dolayısıyla daha seçkin sınıflara sunulacak bir gıda fazlası yaratacaktı.

Şayet bu çiftçiler seçkinleri korumasaydı, seçkinler de gıda depolarını eşkiyalardan korumazdı. Sonuçta, tahıl çalmak, bozulabilir gıdaları çalmaktan çok daha kıymetliydi.

Yeni hipotezin yazarı, “Böylece, hiyerarşik toplumlarda yaşayan çiftçilerin fazladan gıda ürettiğini savunan geleneksel üretkenlik teorisiyle aynı fikirdeyiz; yine de bizim iddiamız, seçkinleri ortaya çıkaran şeyin bir gıda fazlalığı olmasından ziyade, seçkinlerin, elverişli bir yükselme fırsatını yakaladıktan sonra üzerinde gelişebileceği bir gıda fazlalığının üretilmiş olması” diye izah ediyor.

Mesela, bir insan kültürleri atlası, tahıl mahsullerinin en fazla sayıdaki yabani akrabasının, çoğunlukla insan medeniyetinin beşiği olduğu ifade edilen Bereketli Hilal’de* bulunabileceğini ortaya koyuyor.

Bu arada, Kuzey-Batı Amerika, Orta Asya, Avustralya ve Güney-Batı Afrika’da hiçbir tarımsal faaliyet yürütmeyen tarihi toplumlar da mevcuttu. Fakat bu toplumlar karmaşık hiyerarşik yapılar oluşturmamıştı.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nden sağlanan veriler, yeni hipoteze dair daha fazla kanıt barındırıyor. Tahılların, kök ve yumru bitkilerden daha verimli olduğu bölgelerin, daha yüksek vergilendirme oranlarına rastlanan devletler halinde örgütlenmesinin daha muhtemel olduğunu gösteriyor.

Bu arada kök ve yumrular, yüksek verimliliğe sahip tarım arazilerinde yetiştirildiklerinde bile, daha karmaşık sosyal hiyerarşilerle bağlantılı değildi.

YUMRU VE KÖK BİTKİLER DEVLETLEŞMEYE GÖTÜRMEDİ

İspanya’da bulunan Pompeu Fabra Üniversitesi’nden ekonomist Luigi Pascali, “Bu yeni verileri kullanarak, karmaşık şeflikler ve devletler gibi karmaşık hiyerarşilerin, vergilendirilmesi ve kamulaştırılması kolay olan tahıl mahsullerinin fiili olarak var olan tek mahsul olduğu bölgelerde ortaya çıktığını ortaya koyabildik” diyor.

“Paradoksal biçimde, yalnızca tahılların değil, köklerin ve yumruların da mevcut ve verimli olduğu en bereketli topraklar, aynı siyasal gelişimlere tanık olmadı.”

Pascali’yle birlikte araştırmanın ortak yazarı olan ekonomist Joram Mayshar buna “bolluğun laneti” adını veriyor. Seçkin bireylerin depolayabileceği ve koruyabileceği bir gıda çeşidi olmadan, yasa ve düzen tarafından kontrol edilen katmanlı bir ‘veren ve alan’ toplum türü oluşmuyor.

Nihayetinde, Mayshar, kök bitkilere olan bu bağımlılığın, güney Pasifik’te bulunan adalar gibi dünyanın bazı bölgelerinde devletleşmenin ve ekonomik kalkınmanın ortaya çıkışını engellemiş gibi göründüğünü dile getiriyor.

Son makalede ortaya konan ampirik araştırmaların hiçbiri yeni hipotezi kesin biçimde ispatlayamıyor ya da çürütemiyor. Yine de araştırma yazarları, ulaştıkları sonuçların “hiyerarşinin ortaya çıkışı bağlamında geçerli olan üretkenlik ve fazlalık açıklaması karşısında şüphe uyandıracak düzeyde sağlam olduğunu” savunuyorlar. Bununla birlikte, bu sıkça alıntılanan hipotez için bir kanıt bulamadılar.

Kudüs İbrani Üniversitesi’nden Mayshar, “Sadece iklim ve coğrafyanın tahılları desteklediği yerlerde hiyerarşinin gelişmesi muhtemeldi” diyor.

“Elimizdeki veriler, tahılların yumru ve köklere kıyasla verimlilik düzeyi ne kadar büyükse, bir hiyerarşi oluşması ihtimalinin de o kadar yüksek olduğunu gösteriyor.”

‘Ne yersek oyuz’ diyen eski atasözünü düşündüğümüzde, daha fazla gerçeği yansıtıyor olabilir.

Araştırma, Journal of Political Economy adlı dergide yayınlandı.

*Bereketli Hilâl, Orta Doğu’da, Batı ve Ortadoğu uygarlıklarının doğduğu bölgeye verilen isimdir. Günümüzde güneydoğu Anadolu’nun büyük kısmı, Irak, Suriye, Filistin, İsrail ve Nil deltasını içine alır.

Çeviren: Tarkan Tufan

Kaynak: Science Alert