Mahalledeki isyan ve Bielsa
Bielsa ortaya bir cesaret ve yürekli bir kalp koydu. Şimdi de her türlü saygıyı hak ettiğini kanıtladı.
Sabahın ilk ışıklarıyla yataktan fırladı ve mahallenin en iri kabadayısının çenesine, Allah ne verdiyse, bütün gücüyle ilk yumruğu savurdu. Mahallenin yeni tescilli patronu Klopp’tu ve onun gözünü korkutup saygısını kazanmadan da bu mahallede rahat nefes almak neredeyse imkansızdı. Hiç kimsenin araya girip ayırmaya cesaret edemediği düelloda Bielsa ciddi biçimde hırpalandı. Ama Klopp, ömrünün sonuna kadar unutmayacağı, gözü kara bir saldırının, hangi felaketlerin habercisi olabileceğini deneyimleyerek öğrendi. Klopp sert biriydi ama Bielsa’nın da yumuşamayacağı çok açıktı. Ne de olsa ‘’El Loco,’’ delinin tekiydi ve Klopp’a saldırarak herkese gözdağı vermişti.
Haber kısa sürede bütün mahallede duyuldu ve Arjantinlinin öfkeli saldırıları için herkes kendince yeni tedbirler almaya başladı.
‘’Bielsa’nın takımlarına karşı oynamak, bir traktör tarafından ezilmekle aynı şeydir’’ söylencesi, Anfield’de Klopp ve oyuncuları tarafından bir kez daha deneyimlendi. Nefes nefese süren ve 4-3'lük Liverpool galibiyetiyle biten maç her şeyden önce, geçen sezon her maçta tanık olduğumuz Liverpool kararlılığına gölge düşürdü.
Hızı öfkeli bir baskıyla, direkt kaleye inen hücumla birleştiren Bielsa, Klopp’un ‘’anlar’’ dediği pozisyonun içine Liverpool’un öngöremediği anları dinamitleyen şimşekler yerleştirdi. Maç kısa sürede Liverpool için dik bir yokuşa dönüştü ve galiba bu duruma adapte olmayan tek oyuncu Van Dijk değildi. Bir şey itiraf etmem gerekirse, ben Van Dijk’in hiç bu kadar belirgin zamanlama hataları yaptığına tanık olmamıştım.
Bielsa’nın 3-1-3-3 formasyonu gerçek bir formasyon değil, yani son tahlilde gerçek değil, çünkü bu formasyonun tek amacı üçlünün önünde duran 'bir'i, her pozisyonun artık değerli haline getirmektir. Ana sermaye birdir ve bu bir her yerde rakipten bir fazla olmayı öngörür. Çoklu değişken bir, dikine oyunun en büyük kaldıracıdır. Sözkonusu her yerde çoğalan bir sayesinde top, yana ve geriye doğru oynama şansını ancak çok zorunlu hallerde bulabiliyor. Stratejik amaç hep dik ve hep ileri oynamaktır.
Bu oyunun herkesten çok Klopp’u endişelendirdiğini söylemek lazım; çünkü esasen Klopp’un da geçen sezon yapmaya çalıştığı da nispeten kabaca buydu. İnsan tıpkı Klopp gibi hem heyecanlanıyor hem de endişe duyuyor. Heyecanın nedeni şu; bu oyun planına bir Messi, bir Salah, bir Mane monte edildiğinde ortaya çıkacak harika şiir, kim bilir hangi dehşet ilhamlarının kapısını aralar... Endişenin nedeni de şu; insan bedeni bu kadar zorlamayla, kendi sınırlarını daha iyi seviyelere taşıyabilir mi?
Endişemin nedeni 88. dakikada Rodrigo’nun kontrolsüz faulü sonrası yenilen penaltı golüyle Leeds’in maçı yenik bitirmesi değildi; bu faulün Bielsa oyununun doğasından gelen çılgınlıkla oyuncuların baş edememesi endişesidir.
Benzer durumları Atletic Bilbao’yu yönetirken de gördüğümü söylemeliyim. Bu hızlı ve dik oyuna uyum sağlamak, başka seviyede bir zihin açıklığı gerektiriyor.
Kabul etmek gerekir ki, Klopp geçen sezona göre çok farklı bir testten geçti. Bielsa’nın şiddetli yumruklarının sadece burun kanamasına yol açmış olması, belki de Liverpool’un talihine yazılacak bir mucizeydi. Nitekim, Liverpool’un yaşadığı son Aston Villa hezimetinde, Bielsa yumruklarının göz korkutucu etkisi ve izini kim inkar edebilir ki?
Bielsa ortaya bir cesaret ve yürekli bir kalp koydu. Şimdi de her türlü saygıyı hak ettiğini kanıtladı. Bielsa’nın Guardiola ile kapışması da başka yazıya kalsın.