Kuş Uçuşu: Zirveye mi kafese mi?

Netflix'in yeni yerli yapımı Kuş Uçuşu kuşak çatışmasını medya sektörünün içinden ele almaya çalışıyor.

Google Haberlere Abone ol

Netflix'in medya sektöründeki kuşak çatışmasını konu alan yerli dizisi Kuş Uçuşu yayınlandı. Nejat İşler'in dış sesiyle bir hâkimiyet mücadelesi biçiminde öykülediği dizi, başarılı ve ünlü haberci Lale Kıran'ın peşine takılan Aslı ile çekişmesine işliyor. Dizinin kuşaklara bakışına ve anlatısına geçmeden konusuna da kısaca değinebiliriz.

BODRUM KATTA NEON IŞIK VE ZİRVEYE DÜŞEN GÖLGE

Aslı Tuna (Miray Daner) basın yayın öğrencisidir ve koyu bir Lale Kıran (Birce Akalay) hayranıdır. Ancak bu hayranlığı üniversitede düzenlenmiş bir panele gelen Kıran'ın Aslı'yı tuvalette terslemesiyle düşmanlığa dönüşür. Daha doğrusu Aslı içindeki kıskançlığı açık seçik yaşayabileceği, kendi gerçekliğini inşa edip çevresine de dayatacağı bir hırsa teslim olur. Lale'nin adeta bir imparatorluk kurduğu, eski sevgilisi Kenan (İbrahim Çelikkol) ve yakın arkadaşı Müge (İrem Sak) ile senelerdir çalıştığı kanala türlü oyunlar çevirip stajyer olarak giren Aslı, henüz ilk akşam yaşanan tatsız bir olayı fırsat bilip oyunlar oynamaya başlar. Z kuşağının manipülasyon yeteneğini ve gerçeği sabun gibi kaygan bir nesneye çevirme yaklaşımını yansıtan Aslı ayak kaydırmanın her türlüsünde ustadır. Gerek sahada amansız bir yalancı gerek sosyal medyada yumurta hesap yöneticisidir. Panelde habercinin gerçekle bağını vurgulayan Lale'nin karşısında dezenformasyonun bayraktarlığına soyunmuş bir çömez vardır artık... Yaşadığı bodrum katta neon tabeladan saçılan huzmeler arasında hayallere dalan genç Aslı, doyup tükenmiş Lale'nin zirveye düşen yorgun gölgesine sıçramanın peşindedir. Aslı zirveye doğru uçarken haber ekibindeki anlaşmazlıklar, yaklaşan sözleşme gerilimi ve gizemli Twitter hesabı "Büşbüş" işini kolaylaştıracaktır.

BABIALİ'DEN İKİTELLİ'YE, İKİTELLİ'DEN NEREYE?

Meseleyi X-Z kuşağı çatışmasının dışına taşıyıp daha genel bir çerçeveden değerlendirirsek haberciliği konu alan film ve dizilerde idealist gazetecinin girdiği mücadeleye odaklanmış yığınla örnek sayabiliriz. Hatta yakın dönemden Spotlight (2015) bir skandalı ortaya çıkarma temasını işleyerek En İyi Film Oscar ödülü dahi kazanmıştı. Gazetecinin idealleri kılavuzluğunda habere ve gerçeğe ulaşma çabası bazen bir basın savaşçısı fedakârlığında bazen bir dedektif titizliğinde sergilenir. Her halükarda idealist gazeteci kristalize bir noktadadır ve anlatının dinamiklerini belirler. Onun karşıtları ise kötü olmaya/kalmaya mahkûmdur. Bu bakımdan gazetecilik, sinema sektöründe onaylanan meslekler arasına yazılır. Elbette Truman Show gibi televizyon dünyasına temelden saldıran başyapıtlar da çıkıyor. Yahut Dan Gilroy'un Nightcrawler (2014) filmi gibi haberciliğin "haber yaratma" tarafını teşhir eden eleştirel filmler de izliyoruz. Kuş Uçuşu ise sektördeki rekabete eğilerek bir anlamda haberciliğin takdis edilmiş yapısını kenarda bırakıp dalaverelere açık penceresinden bakıyor. Sektörün iç dinamiklerinden ilerlerse sırıtmayacak dizi, anlatıyı renklendirmek için kuşak çatışmasına yaslanınca kaba yorumlar getirmiş. Gerçeğin terbiye edilip dönüştürülmesi ve bilginin iştah açıcı baharatlarda, tuzda kavrulmuş servisi, en yalın ifadeyle haberin içerik halini alması kuşaklardan bağımsız bir durum. Gösteri dünyasındaki kör ilerleyiş ve ayak uyduruş böyle bir zorunluluk doğuruyor. Babıali İkitelli'ye taşınıyor. İkitelli'nin taşınacak yeri yok! 

NEJAT İŞLER'İN SEKSİ SESİNDEN FABL DİNLEMEK: İHTİYACIMIZ OLAN TEK ŞEY!

Kuş Uçuşu Nejat İşler'in de sesiyle katıldığı bir yapım. Anlatıcı olarak dinlediğimiz İşler zaman zaman araya girip aslan ile kuşun pozisyonlarını irdeliyor. İşler konuştukça ses tonunun etkisi bir fablı çağrıştırıyor. Platform dizilerindeki kolaycılık burada da karşımıza çıkmakta... Çevrimiçi içerik formüllerinin henüz oturmadığını, kurmacaların henüz kendi dilini bulamadığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla televizyondan gelen alışkanlıkların "farklılık" diye satılması sürpriz sayılmaz. Anlatıcı sesin günümüz televizyon dünyasında özellikle dramalarda pek yer bulamadığı açık fakat çevrimiçinin arayış halinde yüzüne de yakışmıyor. Bir bakıma dizi, seyirci kitlesini saptayıp değişen koşulları okuyamayarak X-Z kuşağı çatışmasını bizzat yaşatıyor. Lale Kıran'a çağının geçtiğini vurgulamak maksadıyla "karasal Lale" lakabının yakıştırıldığı dizide maalesef televizyon alışkanlıklarından vazgeçilmemiş. Ay Yapım'ın çevrimiçi fidanı hâlâ televizyon gölgesinde boy atma çabasında! Fi ve Şahsiyet gibi önemli çevrimiçi işlere imza atan şirket ortalama yapımlarında Med Cezir çizgisini bir türlü aşamıyor. Bu çizgi televizyonda işleri kolaylaştırırken internette takoz oluyor. Hazır bir formülün kolayda oluşu yaratıcılığı da kısıtlıyor. Yeğlediği hava ve formülün yanı sıra televizyon tadı hissetmemizin bir sebebi de anlatısını çok basit bir çatışmaya yaslayıp gri alanlardan uzak durması... Aslı ile Lale'ye baktığımızda kusursuz bir zıtlık görüyoruz ve asıl ayrılıklarının sınıfsal olduğu çok geçmeden anlaşılıyor. Bu ayrılık yaz dizilerinde komedi, töre dizilerinde dram, mahalle dizilerinde mesaja dönüşerek her kalıba girebiliyor. Kuş Uçuşu'nda fabla dönüşmüş. Aslı'nın kuşa, Lale'nin aslana benzetilişi hayatlarının "dipte ve zirvede" oluşuyla pekişiyor. Ancak Orman'ın anlamında kaymalar olduğu söylenebilir. Orman fabllarda yaşamı daha gerçekçi kavrayabilirken İşler'in sesinden canlandırdığımız dünya yaşamın kariyerle örtüşmüş ucuz bir versiyonunu sunuyor. 

KUŞUN KIRIK KANATLARI

Meriç Acemi'nin kaleme aldığı dizi Aslı'yı bir yolculuğa çıkarırken kendi girdiği savaşı yitiriyor ve kanatları kırık halde düşüşe geçiyor. Kuş Uçuşu'nda anlatı gücünün zayıflamasında iki önemli etken var. Asıl sorun şüphesiz diziye yüklenen anlam... Platform dizilerinde sık düşülen bir hata bu... Reklam uğruna yazılan/yayılan metinler yapımları taşıyamayacağı yüklerin altına sokuyor. Kuş Uçuşu için de kuşak çatışması deniyor dahası Z Kuşağı anılıyor. Aslı Z kuşağına ne ölçüde dâhil ayrı bir tartışma... Yıl kaybetmeden üniversite bitirmiş bir gencin 22'sinde olduğu düşünülürse karakterin 2000 yılında doğduğunu ve koşulları karşıladığını görüyoruz. Ancak akla yatkın olan Z kuşağını "şu yıl sonrası doğumlular" şeklinde sınıflandırmaktansa kültürel-sosyal karşılığından yola çıkarak açıklamak... "Değer yargılarının değişimi" gibi üst perdeden bir peşin yargının kurbanı olan Z kuşağı Zeus soyunun kaderiyle özdeşleştirilirken, "Uranus-Kronos-Zeus" ardıllığını Boomer kuşağını yiyen X kuşağıyla ilişkilendirmeye zorlanıyor. X nasıl Boomer kuşağının izlerini sildiyse Z kuşağı da X hatta Y kuşağıyla çatışmaya giriyor. Kâğıt üstünde böyle olsa bile dizideki çatışmayı kuşak uyuşmazlığından ziyade bir iktidar mücadelesi olarak hatta anlatının yalınlığından da yüz bulup "ahlaklı iyiler-sınırsız kötüler" biçiminde değerlendirmek daha doğru. Aslı'nın Lale'yi karasal görmesi de diziyi kuşaklar arası bir çatışma atmosferine sokamıyor. Bu durumun esas sebebi Z kuşağına değer yargılarına tınlamayış atfedilmesi... Z kuşağı bu denli rahat ise bu yükselme kaygısı neden? Bu noktada "biri olmak" fikrinin de X'i yıkmak, X ile çekişmekten ziyade X'e yakıştığını unutmayalım. Biri olmak da X kuşağının marifeti değil mi? Kimlik bunalımı X'e, başarma zorunluluğu Y'ye verilmedi mi mesela? Z kuşağı "peşin satan" rahatlığıyla hayatta kalmanın asgarisini ödeyerek var olabilecekken neden amansız bir savaşa girişsin! Tamam korkmuyorlar, kaybedecek şeyleri yok, yaşam koşulları da sürekli ağırlaşıyor ama "relax" değiller mi? Her şey bir yana hayatın doğal akışı X'leri indirecek, Z'leri çıkaracak zaten. Bu kavgayı Z kuşağına yahut değişen dünyaya bağlamak neden? Ayrıca Aslı karakterinin sınır tanımayan kötülüğünü bir kuşağın temsiliyetine yormak ne derece doğru? Her kuşaktan kötü ve hırslı insanlar çıkar. Meseleyi değişen değer yargıları üzerinden yorumlayacaksak Z kuşağına "bunlar değersiz, bunlar ahlaksız (bunlar Gezici)" demek, "değersizliği değer, ahlaksızlığı ahlak biliyorlar" mesajı vermek başlı başına sorunlu bir yaklaşım... Dizide diğer kanat ise yine Aslı üzerinden kırılıyor. Aslı her istediğine o kadar çabuk ulaşıyor ki! Hızla sarılmış bir kariyer tırmanışı izliyoruz adeta! Çoğu kez zorlama kaçan aslan-kuş metaforu Aslı'nın hedefine sessiz sedasız uçuşunu esas alsa da kötü niyetin fark edilmeyişini Z kuşağının görünmezliği ve denetlenemezliği ile açıklamak inandırıcı gelmiyor. Hadi oyun çevirdi bir yere vardı diyelim, aslanı devirdi. Yine de Babıali Yokuşu'nda terlemek şöyle dursun Haliç'e gıyaben dahi ulaşamamış bir habercinin birkaç aylık hile hurda mesaisiyle tahtı devralması akıl kârı değil. Aslı'ya satranç tahtasında son kareye ulaşan rakip piyon muamelesi yapmak medya patronlarının alacağı bir risk midir? Oyunu kurallarına göre oynayan bir medya patronu Aslı'yı kullanıp sonra feda etmez mi?

Z BAŞLADI X BİTİRDİ

Kuş Uçuşu Aslı'yı zirveye taşısa da Z kuşağının yerildiği bir yapım olarak dikkat çekiyor. Üstelik satır aralarına saklanmamış, açıkça ifade edilmiş bu kızgınlık. Değişimin faturasını kuşaklara kesen, acı şurubu "aç ağzını uçak geliyor" diye kandırıp yeni kuşağa içiren bir bakışla karşılaşıyoruz. Bir anlamda kapitalizmi ve toplumsal ilişkilerdeki belirleyici etkisini reddeden bir tutum... Z'yi yerip X'i temize çekmek, hakkaniyete dayalı bir çalışma yaşamını hatta insanlık onurunu savunmak gibi görünse de mevcut ekonomik sistemin kölelik anlayışını normalleştiren; hırsı, sömürü bağlamından koparan ve kötülüğü yahut "biri olma" kaygısını sınıfsal özünden uzaklaştıran bir anlam taşıyor.

Kuş Uçuşu, Z kuşağının sosyal medyadaki kaotik eylemlerini göz önüne sererek girdiği anlatıda "değer yargıları" başlığının altını dolduramayıp başladığı yere dönüyor. X'in neredeyse yüceltildiği finalde Z kuşağı (kuş) ise kendi kazdığı kuyuya itiliyor.

SPOTLAR ALTINDA PLASTİK OYUNCULUKLAR

Kuş Uçuşu, televizyon matematiğinin yansıtıldığı, estetik yönden ise Ay Yapım atmosferinin ancak asgarisini karşılayan bir dizi... Metaforlar ile hareket katılmak istendiyse de aslan-kuş ilişkisi basit TV mantığını işletmekten gayrı işe yaramamış. Haliyle oyunculuklar da derinlik yoksunu karakterlerin gazabına uğruyor. Haber değeri taşıyan gelişme şu: Lale Kıran rolünde izlediğimiz Birce Akalay giderek Yeşilçam yıldızı Leyla Sayar'a benziyor! Umarız kariyeri benzemez. İbrahim Çelikkol, İrem Sak, Defne Kayalar ve Burak Yamantürk pek oyunculuk sergilemedikleri, şöyle bir görünmenin yeterli bulunduğu bir performansa imza atmışlar. Dizinin Z kuşağı temsilcilerine gelirsek, saldırgan kuşu (toy ve hırslı haberci Aslı’yı) canlandıran Miray Daner'i ve gizemli hesap Büşbüş'ün kullanıcısı Yusuf rolünde Demircan Kaçel'i görüyoruz. Her ikisi de oldukça genç... Daner şüphesiz mesafe kat etti. Epeyce süredir televizyonda boy gösteriyor. Med Cezir'den Vatanım Sensin'e, oradan Saygı'ya kendini geliştirerek geldi ancak yüzünden hiç silemediği donuk ve öfkeli bir ifade var ki oyunculuğuna plastik bir hava katıyor. Daner'i biz Med Cezir'de ağlarken bulmuştuk, ağlarken bırakamıyoruz! Her daim makyajı akacak halde oynuyor ve hırs, karanlık tarafa geçme gibi temalar üzerinden ilerliyor Daner. Bu yol açık ama her açık yol gibi nereye varacağı, nerede tekleyeceği belirsiz...

* *

Kuş Uçuşu için sözü bağlarken kuşak çatışması ile süslenmiş ortalama bir ihtiras öyküsü olduğunu yineleyelim. Çevrimiçi platform dinamiklerini yakalayamayan, televizyonun ağır dilinden temizlenmemiş bir senaryodan hareket ediyor. Kuş zirveye doğru uçtukça anlatı nazlı nazlı salınıyor ve nihayet avcının ava dönüşmesiyle çakılıyor. Günün/avın sonunda ormanın kurallarını hatırlatan, binlerce yılı birkaç saate sığdıran bir yapım Kuş Uçuşu, yenilik vaat etmiyor, çıkış göstermiyor. 

Av ve avcı, kral ve alıcı hiç değişmiyorsa ve Nazım Hikmet'in dediği gibi "antenler yalan söylüyorsa/yalan söylüyorsa rotatifler..." ne diye şapkalardan tavşan çıkarılır?