Yazar Meral Şimşek'e sınırda işkence: Gasp, taciz, çıplak arama

Yunanistan’a geçmek isterken sınır polisi tarafından işkence gören Kürt yazar Meral Şimşek yaşadıklarını anlattı.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Kürt yazar Meral Şimşek, 29 Haziran’da Türkiye’den Yunanistan’a geçerken Yunanistan polisleri tarafından yakalandı. Şimşek, kendisiyle birlikte yanındaki Afrinli Dicle Muhammed ile birlikte gözaltına aldığını ve çıplak aramaya maruz kaldığını söyledi. 

Meral Şimşek

Şimşek, Yunanistan polisine, Türkiye’de “propaganda” ve “örgüt üyesi” olmak iddiasıyla davası olduğunu ve Kürt PEN üyesi olduğunu belirtmesine rağmen saatlerce darp edildiğini aktardı. Polislerin bilgisayar, cep telefonu ve yüksek miktardaki paralarına el koyduklarını belirten Şimşek, daha sonra Meriç'in sularına atıldıklarını ve yüzerek Türkiye'de kıyıya çıktıklarını söyledi.

Almanya’ya nişanlısının yanına gitmek isteyen Dicle Muhammed'in, Türkiye’ye gönderildikten sonra ‘örgüt üyesi’ olduğu gerekçesiyle tutuklanıp, Edirne Kapalı Cezaevine gönderildiği öğrenildi.

Türkiye’de “propaganda” ve “örgüt üyesi” olmak iddiasıyla davası olan Şimşek, ulusal ve uluslararası edebiyat ödüllerine sahip. 

GASP, TACİZ, İŞKENCE, ÇIPLAK ARAMA…

Yazar Meral Şimşek, Yunanistan sınırında yaşadıklarını şöyle anlattı: “29 Haziran 2021 akşam 20.00 civarlarında yola çıkmadan önce Dicle isimli bir kadınla beraber Meric'ten geçirilip karşıya, Yunanistan sınırlarına bırakıldık. Bir buçuk saat kadar yol yürüdük. Yürürken videolarımızı çekip Yunanistan’daki arkadaşlarımıza yolladık. Aynı zamanda konum bilgisi de attık. Bu arada Yunan sınır askeri de pesimize takıldı. Birçok kez Yunan askerinden kurtulduk. Sonra bir ormanlık araziye girdik ve orada bataklığa düştük. Saatlerce o bataklığın içinde bekledik. Yaban bir bölgeye düşmüştük. Sabah 04.00 sularında bize konum atıldı, ‘Ferez’e doğru gideceksiniz, avukatlar sizi bekliyor olacak denildi. O sırada tilkilerden, domuzlardan kaçıyoruz. Sonra deport askerlerini görüyoruz, onlardan kaçıyoruz. Yola çıkarken bize 'Onlara yakalanmayın, direkt deport edilirsiniz, hatta işkence edebilirler' denilmişti. Saat 04.00’te tekrar yürümeye başladık. 07.50 civarlarında ana yola çıktık. Bu sırada bir Yunan polis aracı geldi, sevindik. Polis gelince yardımcı olsunlar diye durumumuzu anlattım. Kürt PEN üyesi olduğumu, Türkiye'de hakkımda dava olduğunu anlattım. Kürt PEN kimliğimi uzattım. Diğer tüm belgelerimi de aldılar. Bir de 12 saat yol yürümüşüz, açız, su içmemişiz. Çok kötü durumdayız. Bunlar aldı kimliklerimi bir yere bildirdiler, Dicle Suriye vatandaşı ama kimliği yoktu. Bu arada tüm elektronik cihazlarımız, cüzdanlarımız ve resmi belgelerimizin hepsini aldılar ve erkek polisler her yerimize dokunarak üzerimizi aradılar. Telefonlarımız sürekli çalıyordu, Yunanistan’da bizim için ayarlanan avukatlarımız arıyordu. O sırada başka bir polis aracı geldi, beyaz ve plakasız. İkinci araçtan bir kadın ve bir erkek polis indi. Yoldan sivil araçlar da geçmeye başlamıştı. Hatta bazıları yanımızdan geçerken duruyor ve ilk araçtaki polislerle konuşuyorlardı. Kadın polis beni ve Dicle’yi yolun ortasında herkesin gözü önünde çırılçıplak soydurup arama yaptı. Vajinalarımızın içine kadar baktı. Bu sırada telefonlarımız sürekli çalıyor, susmuyordu. Telefonlarımız ellerindeydi. Bütün eşyalarımızı alıp, bizi plakasız arabanın içine koydular.”

‘HER YERDE KAN İZLERİ VARDI’

Arabanın içinin kan koktuğuna, her yerde kan izleri olduğuna dikkat çeken Şimşek, şöyle devam etti: “Belli ki böyle çok insan taşımışlar. Sidik ve insan dışkısı her yerde. Bu arada en kötü ihtimal bizi deport merkezine götürürler, avukatlar bizi alır diye düşünüyordum. Araç çok hızlı ilerliyordu. Engebeli bir araziydi. Bu arada iki kere durdular, her iki sefer de şoför değişti. Kapıda kalan küçük bir boşluktan gördük bunu. O an, ‘Bizi öldürecekler’ diye düşündüm. En az bir saat daha yol gittik. Durdular bir yerde. Orada biri Türkçe konuştu. Bizi indirdiler, bir baktım suyun kenarındayız. Etrafımızda yüzü maskeli adamlar vardı. Bizi öldürüp suya atacaklar sandım. Durumumu Türkçe anlatmaya başladım. 'Bu yaptığınız hak ihlali, bunları yapmayın, Türkiye'de size dava açarlar’ dedim. Bunu der demez beni dipçiklerle darp etmeye başladılar.  Korkunç anlardı. Dicle’yi bota attılar, ben hala bağırıyordum. Türkçe konuşan, sus işareti yapıp, 'Öleceksin' dedi. Botta iki siyahi vardı, onlar kullanıyordu. Bize korkuyla bakıyorlardı. Kol çantalarımızı vermediler ama sırt çantamızı bota attılar. Beni de sonra bota attılar. Ancak sadece kıyafetlerimizi verdiler. Resmi tüm belgelerimiz, elektronik eşyalarımız ve paralarımız alınmıştı. Direndim ancak beni de bota attılar. Karşıdan da Türkiye askerini görüyordum. Yolu yarılamıştık ki karşı kıyıda kalanlardan biri siyahilerden birine suya at işareti yapınca bir anda kendimi suda buldum. Ancak bottaki küreklerden birini kapmayı basardım. Onlar küreği almaya çalışırken ben kendimi kıyıya yaklaştırmaya çalışıyordum. Küreği benden almayı başarıp uzaklaştılar. Ayaklarımdan faydalanıp kıyıya ulaştım. O sırada Dicle beni kıyıya çekti. Öyle kıyıya çıktık. Askere teslim olduk. Dicle Türkçe bilmiyordu. Durumumuzu anlattım. İpsala Sınır Karakolu bizi aldı. Oradan beni yurtdışı çıkış yasağını ihlal ettiğim için tutuklayıp Edirne Hapishanesi’ne koydular. Dicle karakolda kaldı. Dicle’nin de mülteci kampına gönderileceğini söylediler.”

‘HAPİSHANEDE ÇIPLAK ARAMA YAPILDI’

Edirne Hapishanesi’ne götürüldüklerinde de çıplak arama yapıldığını belirten Şimşek, “Hapishanenin durumu içler acısı. 200 yıllık hapishane ve koşullar çok kötü. Beni 'FETÖ' dolayısıyla tutuklu kadınların yanlarına koydular. Onlar asla isimlerinin açıklanmasını istemiyor. Ancak hemen hepsi defalarca çıplak aramaya maruz kalmış. Birinin 15 yasındaki çocuğuna ters kelepçe yapılmış. Başka birine çıplak arama yapılırken çocukları da yanındaymış. Yunanistan’dan deport edilenlerin bizlerle benzer şeyler yaşadıklarını öğrendim onlardan. Ben bu hapishanede 7 gün kaldıktan sonra 6 Temmuz’da SEGBİS’le Malatya’daki mahkemeye bağlandım. Mahkeme, haftada 3 gün karakola imza atmam şartı ve yurt dışı yasağımın devam etmesi koşulu ile duruşmamı 21 Eylül 2021’e erteleyerek beni serbest bıraktı. Serbest kaldıktan birkaç gün sonra Dicle’nin de tutuklandığını öğrendim. Benden alınan cihazlarımın hepsi benim adıma Türkiye'de faturalıdır ve İP adreslerine ulaşılıp nerelerde oldukları tespit edilebilir. Ailem ve arkadaşlarımdan öğrendiğim kadarıyla telefonum 30 Haziran günü saat 11.00 a kadar ulaşılır durumdaymış. Kullandığım telefon hattı benim adımadır ve en son kullanılan konum bilgisine çok rahat ulaşılabilinir. Hattımı sınırı geçer geçmez Yunanistan da kullanıma açmış ve ücretlendirmeye tabi tutulmuştum. Bu bağlamda tüm bunları yaşadığımız saatler göz önünde tutularak gerekli girişimler yapıldığı takdirde bizi alan resmi Yunan polislerinin kimliklerine ulaşılabilirler. Şahısların yüzlerini hala çok net bir şekilde hatırlıyorum. Uluslararası ceza mahkemelerine ve BM’ye başvurmak için Eren Keskin hocamla dosya doldurduk. Davayı başlattık. Bunun peşini bırakmayacağız. Kim bilir kimler neler yaşamıştır. Bundan daha kötüsü yaşayanlar vardır. Yunanistan uluslararası mahkemelerde cezalandırılmalı. Yunanistan tarafından Türkiye tarafına atılan herkesin telefonuna, parasına, elektronik cihazlarına, kimliklerine, pasaportlarına, benim ve Dicle’nin de dahil olmak üzere herkesin her şeyine el konuluyor. Aynı zamanda gasp için suç duyurusunda bulunacağım. Bizden alınan hiçbir şey geri verilmedi."