Bir yangın hikayesi: İhmalimizin iskeletten abidesi

Taksim Meydanı’na yapılan ve 23 yılda tamamlanabilen eski opera binası, açıldıktan bir yıl sonra, sahnede “Cadı Kazanı” adlı oyun oynanırken bir gecede kül oldu. Abdi İpekçi, 29 Kasım 1970’te yangından iki gün sonra yayınlanan yazısına ‘İhmalimizin iskeletten abidesi’ başlığını atmıştı, oysa olay sabotajdı. 1971’de sıkıyönetim döneminde askeri savcılığın araştırdığı sabotaj davasında idamla yargılanan müseccel komünistler, yine boş yere suçlanıp yıllarca tutuklu kaldı.

Google Haberlere Abone ol

İstanbul, opera ile Osmanlı döneminde tanışmıştı ve Batılılaşma döneminin sultanlarının çoğu operadan çok hoşlanmıştı ama İstanbul’a Cumhuriyet döneminin ilk opera binası biraz geç bir tarihte inşa edildi. 29 Mayıs 1946’da Taksim’de bugünkü AKM’nin inşa edildiği lokasyonda ilk opera binasının temeli atıldığında, dışarıdan Neoklasik, içinde Barok tiyatro özellikleri içeren bir yapı olması planlanmıştı ama bu inşaat bir türlü tamamlanamadı. 1956’da yüksek mühendis ve mimar Hayati Tabanlıoğlu, projenin başına getirildi ve tamamen modernist, yeni bir proje hazırlandı. Üstelik bu tasarımda Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’nden yetkililerin taleplerinin de payı vardı. Kısacası İstanbul Kültür Sarayı adıyla 1969’da açılışı yapılan Taksim’deki opera binası, Türkiye’deki mimarların ve sahne sanatçılarının çağdaş ihtiyaçlara göre, birbirlerini dinleyerek, ortaklaşa hayal ettikleri ve gerçekleştirdikleri bir proje olmuştu. Tabanlıoğlu’nun projenin başına getirilmesi tesadüf değildi, çünkü o yıllarda Almanya’da tiyatrolar üzerine doktora tezi hazırlıyordu.

Tabanlıoğlu, Taksim için yeni opera binasını tasarladığında çevredeki büyük oteller henüz inşa edilmemişti. Otellerin projeleri ve inşaatları, opera binası ile eş zamanlı olarak devam etti. Yükseklikleriyle şehrin siluetine damgasını vuran iki otelin (bugünkü The Marmara ve Ceylan Intercontinental) modernist karakterine İstanbul Kültür Sarayı’nın görüntüsünü eklediğimizde, 1970’lerin Taksim Meydanı’nın tamamen modernist hale geldiğini, yani devletin modernizmi bir tür devlet üslubu olarak benimsediğini söyleyebiliriz.

'ÇOBAN SÜLÜ' PROTESTOSU

İstanbul Kültür Sarayı, Hayati Tabanlıoğlu’nun 12 yıllık emeğiyle 12 Nisan 1969’da açıldı. Açılış Süleyman Demirel’in başbakanlığı dönemine denk gelmişti. Dönemin solcuları, Demirel’e “Sülü” derlerdi ve onun aksanlı konuşması yüzünden de "Çoban Sülü" denilerek taklidinin yapılması adettendi. İşin tuhafı, Demirel’in mizaha gösterdiği tolerans, onun daha çok sevilmesini sağlardı.

12 Nisan 1969’da, İstanbul Kültür Sarayı’nın açılışı için protokolün galaya geleceği günün öğleden sonrasında bir grup tiyatrocu, binanın önünde "Çoban Sülü" adında bir şov sergilediler. Kendilerine Devrim için Hareket Tiyatrosu adını veren bu 6 kişilik performans grubu, Taksim Gezi’sinde şov yapmak için izin almışlardı ama oyunu yeni binanın önünde sergileyince "izinsiz gösterici" olduklarından gözaltına alındılar. Performansları da yenilir yutulur cinsten değildi. Yeni binanın önünde davul çalarak "Uyanın efendiler, uyanın" diye bağırarak çevreden geçenleri protestoya davet ediyorlardı.

Kültür Sarayı’nın açılışının sağ salim yapılmasından kısa bir süre sonra, 14 Nisan 1969’daki haberlerde 10-15 kişilik bir grubun binaya taşlar fırlatarak camlarını kırmaya çalıştığı basında duyuruldu. Polis bu olayla ilgili olarak hemen bu tiyatro grubundan 2 kişiyi gözaltına almıştı ama delil yetersizliğinden onları serbest bırakmak zorunda kalmıştı.

.

27 KASIM 1970’TEKİ YANGIN

27 Kasım 1970 akşamında, "Cadı Kazanı" adlı oyunun üçüncü perdesi sahnelenirken büyük bir yangın çıktı ve 23 senede tamamlanan bina bir gecede kül oldu. Sahnenin sol tarafındaki perde alev aldığında, sahnedeki sanatçılardan Kerim Afşar ve diğer oyuncular yangını fark etmemişti. Seyirciler "Yangın var" diye bağırdığında herkes kapıya koştu. Binadaki teknik aksamı bilen oyuncular yangın musluklarını açtıklarında hiç su akmadı, itfaiye ise yangın ikinci ve üçüncü kata sıçradıktan yarım saat sonra geldi. Abdi İpekçi, 29 Kasım 1970’te Milliyet’te yayınlanan yazısını şu cümlelerle bitirmişti: "Yanan sadece bir bina değildir. … O yapıttan kalan iskeleti, ihmalimizin abidesi olarak, daima hatırlanacak acı bir ders diye bir sembol gibi korumak gerek."

Yangının neden çıktığı araştırılırken yangın söndürücülerin hidroforunda su olmadığı, ayrıca tüm yangın söndürme sisteminin bağlı olduğu elektrik tesisatına sabotaj yapıldığı anlaşıldı. Yangından itibaren, 12 Mart 1971 Muhtırası dönemine kadar geçen sürede günlerce bu olay medyada yer aldı: Sabotajcılar anarşistler olmalıydı. Devlet malına zarar vererek devleti zarara uğratmak istiyor olmalıydılar.

Halbuki 29 Kasım 1970’te yayınlanan haberlerde Türkiye Sanatçılar Birliği’nin yaptığı bir açıklamaya da yer verilmişti. Sanatçılar Birliği, yangından iki gün önce TMTF Tiyatro Sansür Komitesi imzalı bir bildiri dağıtıldığını ve bu bildiride "Milliyetçi, mukaddesatçı olmayan oyunların sahneden indirilmesinin istendiği"nin yazıldığını görmüşlerdi ve bunun için savcılığa başvurmuşlardı. Kendileri bir karşı bildiri yayınlamalarının yanı sıra savcılığa 1970/3850 sayılı dilekçe ile yaptıkları müracaatta birlik üyelerinin, tüm sanatçıların ve seyircilerin mal ve can güvenliğinin korunmasını talep etmişlerdi.

12 Mart döneminde, bu soruşturmaya askeri savcılık el koyduğunda, medyada artık yangın olayı "Sabotaj Davası" başlığıyla veriliyordu. 1973’te halen devam eden davada Tersane-İş Sendikası’nın başkanı, tersane işçisi Hilmi Taşdemir’in sabotajın lideri olduğu iddia ediliyordu ve birçok kişi tutuklu durumdaydı. Bu davanın iddianamesine, Marmara gemisinin yakılması, Eminönü arabalı vapurunun bombalanması gibi diğer olaylar da eklenmişti. Askeri savcılık davaya el koyduğunda 40’tan fazla sanık Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaya teşebbüs suçlamasıyla idamla yargılanıyordu. Sayfalarca süren iddianameyi askeri savcılar ve hakimler dikkatle incelediler ancak ikna olmadılar.

İşin tuhafı bu davanın öncesinde, Mimarlar Odası Boğaziçi’ne bir köprü yapılmasına itiraz ederken, köprü projesinin bilimsel şekilde yapılmadığını ve bu kötü planlamayla şehrin trafiğinin felç olacağını söyleyerek, hükümeti arsa spekülasyonu amacıyla, rant için bu köprüyü yapmakla suçluyordu. Mimarlara göre Eminönü Harem Sirkeci ve Kabataş Üsküdar arasında çalışan arabalı vapurlar, ulaşım için gayet yeterliydi. Oysa Sabotaj Davası devam ederken, 1971’de temeli atılan Boğaziçi Köprüsü’nün inşaatı 1973’te tamamlanıp açılışı yapıldı. Artık arabalı vapurlardan herkes korkuyordu, 1990’lı yıllarda bile çoğu kişinin bu korkusu geçmemişti.

Haziran 1975’te, idamları istenen sabotaj davası sanıklarının delil yetersizliği sebebiyle beraat etmesi kararını Askeri Yargıtay bile onayladı. Türkiye Cumhuriyeti bir kez daha, müseccel komünistleri devleti yıkmaya teşebbüs etmek suçlamasıyla yıllarca boş yere hapiste tutmuş oldu.

.

ARTIK CAMİ VE OPERA KARŞI KARŞIYA OLACAK

Sonraki yıllarda İstanbul Kültür Sarayı yeniden inşa edildi. Ama bu sefer önemli bir simgesel dönüşümle ismi Atatürk Kültür Merkezi oldu. AKM binası sadece opera salonuyla değil, üst katındaki sergi salonuyla da uzun süre Taksim’in bir kültür turizmi lokasyonu olmasına hizmet etti. Ancak, bu bina bir kez daha ihmallere kurban oldu ve artık devletin onu yıkma hakkı kanunen oluştu. Yeni inşa edilen proje, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na uygun şekilde, projenin müellifinin oğlu, mimar Murat Tabanlıoğlu’nun imzasını taşıyor. AKM’nin yeni cephesinin eskisiyle aynı olması, onun toplumsal hafızadaki yerini korumak için önemli. İç mekanın büyük bir kubbe şeklinde ele alınmasının ise tam karşısına inşa edilen Taksim Camii’nin görüntüsüyle uyumlu olma amacını taşıdığı düşünülebilir.

Taksim’e cami yapılması fikrinin ne zaman ortaya çıktığı ise ayrıca ilginç. 1950’lerde henüz opera binası inşa edilmemişken ve planına karar verilmemişken, Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu üyesi Tahsin Öz bir dernek kongresine katılıyor. Bu derneğin yayınladığı 'Anıtlarımız' adlı kitabı eleştirmek amacıyla 1954’te Arkitekt için kaleme aldığı yazıda, Türkiye Anıtlar Derneği adlı derneğin, Osmanlı kopyası camiler ürettiğinden şikayet ederek Taksim Su Maksemi’nin üzerine (tam da bugünkü caminin bulunduğu yerde) bir cami yapmak istediğini, bunun için bir projenin çizildiğini ve bunun kitapta yayınlandığını şaşkınlıkla aktarıyor. Kısacası Taksim’e bir opera yapılması da bir cami yapılması da aynı yılların hayalleri olmuş. Türkiye Anıtlar Derneği ise halen aktif ama şu sıra kopya camiler üretmenin yanı sıra kız çocukları için Kadıköy’deki apartman dairelerinde, müftülüğe bağlı, yatılı Kuran kursları açmak gibi işlerle de uğraşıyor.

Bu yazıyı kaleme aldığımız 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde, Taksim Meydanı’nda iki hayalin aynı anda gerçekleşmesini izliyoruz. Taksim’deki cami ile opera binasının ne zaman tamamlanacağı ve nasıl bir şovla açılacağı henüz belli değil. AKM’nin sıradan bir opera binası olmadığını, yıllar içinde Türkiye’nin çağdaşlaşma mücadelesinin en önemli simgelerinden birine dönüştüğünü hatırlarsak, tarihin tekerrür etmemesini daima temenni ederiz.

1969.

KAYNAKLAR

  • İstanbul Kültür Sarayı inşaatı sona erdi (1969). Arkitekt, Cilt: 1969 Sayı: 1969-02 (334) Sayfa: 51 http://dergi.mo.org.tr/dergiler/2/189/2473.pdf
  • Kültür Sarayı törenle açıldı (1969, 13 Nisan). Milliyet, sf.1, 7.
  • Kültür Sarayının camlarını kırdılar (1969, 14 Nisan). Milliyet, sf.1,7.
  • Kültür Sarayı yandı (1970, 28 Kasım). Milliyet, sf.1.
  • İpekçi, Abdi (1970, 29 Kasım). İhmalimizin iskeletten abidesi. Milliyet, sf.1.
  • Suçlu kim? (1970, 29 Kasım). Milliyet, sf.11.
  • Kültür Sarayı yangınına sıkıyönetim el koydu (1971). Arkitekt, Cilt: 1971 Sayı: 1971-04 (344) Sayfa: 151-152. http://dergi.mo.org.tr/dergiler/2/228/3128.pdf
  • Sabotaj davasında sorgulara başlandı (1973, 20 Mart). Milliyet, sf. 1,9.
  • İdamları istenen sabotaj sanıkları beraat etti (1975, 13 Haziran). Milliyet, sf.1, 10.
  • Öz,Tahsin (1954). Yeni Yapılacak Camiler Münasebetile. Arkitekt, Cilt: 1954 Sayı: 1954-09-12 (275-276-277-278) Sayfa: 188 http://dergi.mo.org.tr/dergiler/2/210/2860.pdf