İlkay Akkaya: Gazeteci olmayı planlarken şarkıcı oldum

'Notaların Öyküsü' röportajlarımıza İlkay Akkaya ile devam ediyoruz. Müzisyen İlkay Akkaya ile müzikal yolculuğunu konuştuk.

Google Haberlere Abone ol

Haden Öz

DUVAR - İlkay Akkaya, 26 Mayıs 1964'te İstanbul'da doğdu. Profesyonel müzik çalışmalarına Grup Yorum'a katılarak başlayan Akkaya, Grup Yorum'la birlikte Berivan-Haziranda Ölmek Zor ve Türkülerle albümlerinde çalıştı. 1989'da Tuncay Akdoğan'la birlikte Grup Yorum'dan ayrılan sanatçı, 10 Ocak 1990'da Akdoğan ve İsmail İlknur'la birlikte Grup Kızılırmak'ı kurdu. Grup Kızılırmak'la birlikte şu ana kadar on üç albüm çıkaran müzisyen, Türkiye içi ve dışında konserlere çıktı, çeşitli gazete ve dergilerde haftalık yazıları yayınlandı.

Sanatçı, birçok müzisyenin ve grubun albümlerine konuk sanatçı olarak destek verdi. İlk solo albümü olan Kül'ü 1998'de yayınlayan Akkaya, 1999'da Salkım Söğüt adlı ortak bir çalışmada yer aldı. Daha sonra 2001'de Unutma adlı ikinci solo albümü yayınlandı. Üçüncü solo albümü olan Yine 2003 yılında yayınlandı. Aralık 2005'te piyasaya sürülen solo albümü olan Yalnız ile bir müddet albüm çalışmalarına ara verdi. Bu süreçte Grup Kızılırmak içindeki anlaşmazlıklar sebebiyle İsmail İlknur'un ayrılmasıyla grup dağıldı. 2010 yılında Gelmedin Diye albümüyle dönüş yapan Akkaya'nın 2013 yılında Umut albümü çıktı. 2015 yılında da Hayat albümünü piyasaya sürdü.

Bir müzisyen olarak İlkay Akkaya için müzik nedir, hayatına ne katıyor, onsuz bir hayat düşünebiliyor mu, bu salgın sürecinde hayatı nasıl etkilendi? İşte tüm bu sorulara yanıt aradık.

İlkay Akkaya

Dinlediğiniz veya söylediğiniz ilk şarkı neydi, ne hissetmiştiniz?

Dinlediğim ilk şarkıyı hatırlamam mümkün değil. Herhalde annemden bir ninni olmalı. Babamın her sabah dinlediği “Yurttan Sesler” korosundan beraber ya da solo bir türkü de olabilir. Söylediğim ilk şarkı ya da türküyü de hatırlamıyorum ama bir topluluk önünde söylediğim ilk şarkı, Rana Alagöz’ün “Her Şey Bitmiştir Artık” adlı şarkısıydı. İlkokul birinci sınıftaydım o zaman. Söylediğim ilk türkü ise “Bitlis’te Beş Minare” olarak kalmış aklımda.

'GAZETECİ OLMAYI PLANLARKEN ŞARKICI OLDUM'

Ne zaman müzikle uğraşmaya karar verdiniz?

Müzikle uğraşmaya karar verme gibi bir durum olmadı aslında. Lisedeyken edebiyat öğretmenim Hatice İskender Kaptanoğlu, beni Belediye Konservatuarı'na götürdü bir gün. Dinlediler, küçük bir sınav yaptılar. Sınav ve kayıt süreci bitmiş biz gittiğimizde. O yıl konuk öğrenci olarak derslere katılabileceğimi, sonraki yıl da sınava katılıp kayıt olabileceğimi söylediler. Ben sevinçle aileme anlattım bu durumu ama şarkıcı olmamı istemediklerini ve üniversiteye hazırlanmam gerektiğini söylediler. Onların istediği oldu. Üniversiteye girdim, mezun oldum ama son tahlilde şarkıcı oldum.

Marmara Basın Yayın Yüksek Okulu’nda okuyordum ve Grup Yorum’un iki üyesi bizim okulda öğrenciydi: Tuncay Akdoğan ve Metin Kahraman. İlk albümünü yapmıştı o dönem Grup Yorum . Ancak ben de kızıma hamileydim. Doğumdan sonra olabilir, dedim. Tamam, dediler. Doğumdan sonra, kızım 18 aylık olduğunda tekrar konuştuk, çünkü solistleri ayrıldığı için yeni bir solist arayışındaydılar. Böylece başladı aslında profesyonel müzik yolculuğu ama başlarken daha önceki koro ya da grup çalışmaları gibi bakıyordum ve hayatımın merkezinde bundan böyle müzik olacağı ile ilgili en ufak bir öngörüm bile yoktu. Gazeteci olmayı planlarken şarkıcı oldum.

Müzik yapmıyor olsaydınız ne yapardınız?

Öğrenciyken de, konserlerin yasak olduğu dönemlerde de birçok farklı iş yaptım. Örgü örmekten redaksiyona, o kadar farklı yani. Ama sanırım gazeteci olurdum. Gazeteci olmayı istediğim için iletişim okumuştum zaten.

Keşke çalabilseydim dediğiniz bir enstrüman var mı?

Bir enstrüman çalmayı çok isterdim diye düşünüyorum ama gerçekten çok istesem çalıyor olurdum sanki. Şüphedeyim yani. Bağlama ve gitar için birkaç denemem oldu ama yarım kaldı hepsi. Kendime eşlik edebilecek kadar gitar çalabilme konusunda ise umutluyum hâlâ.

'MÜZİKSİZ BİR HAYATTA YAŞAMAK KISMI ÇOK EKSİK KALIRDI'

Müziksiz bir hayatı tarif edin desem...

İnsan bir şekilde hayatta kalıyor tabii ama yaşamak kısmı çok eksik kalırdı.

Kim ile, ölü veya sağ, aynı sahneyi paylaşmak isterdiniz?

30 yıldan fazla oldu, sahnedeyim ve saygı duyduğum birçok sanatçıyla birlikte konserler ya da albüm çalışmaları oldu. Hatta Batman’da bir festivalde, İnti İllimani ile birlikte sahneye çıktık. Bu açıdan zengin bir kolektif çalışma geçmişim var, fakat Mercedes Sosa ve Sümeyra Çakır’la bir konser çok güzel olurdu.

Sizin belirlediğiniz 5 müzik eseri insanlıktan geriye kalsaydı, listeniz ne olurdu?

Bütün dünyanın bildiği eserleri değil de, bu topraklardan evrensele ulaşsın istediğim şarkıları söylesem iyi olur herhalde. Ve bunları beşe indirmek de büyük handikap. Ama deneyeyim: Yazımı Kışa Çevirdin (Neşet Ertaş versiyonu), Ağlama Anne (Ajda Pekkan), Ünzile (Sezen Aksu), Haydar Haydar (Ali Ekber Çiçek), Sevda Kuşun Kanadında (Cem Karaca).

'BİRLİKTE ŞARKI SÖYLEMEK DÜNYANIN EN GÜÇLÜ EYLEMLERİNDEN BİRİDİR'

Tarih boyunca muktedirlerin diğer sanat dalları gibi müzikle de sorunu olmuştur. Müzisyenler, şarkıcılar, şarkılar yasaklanmış, baskılara maruz kalmıştır. Sizce muktedirler neden müzikten korkuyorlar?

Muktedirler her zaman olduğu gibi bugün de sanattan, dolayısıyla da müzikten de korkuyorlar. Çünkü bir şarkı ya da türkü, hiçbir aracı olmadan her tarafa yayılabilir ki sözlü tarih bunun kanıtlarıyla doludur. O sanat eserini yeniden yeniden üretmek için sadece melodiyi ve varsa sözleri bilmeniz yeterlidir. Birlikte şarkı söylemek dünyanın en güçlü eylemlerinden biridir. Ki bu, korkunun temelinde yatan şeyin ta kendisi olabilir.

Salgın genel olarak hayatınızı ve özel olarak müzik hayatınızı nasıl etkiledi?

Salgın dolayısıyla konserler yok artık uzun zamandan beri. Bundan sonra epey uzun bir süre daha farklı bir hayat süreceğiz anlaşılan. Kırda bir hayatım vardı uzun süredir ve müzik çalışmalarından kalan zamanda yaşadığım ortama bir şeyler katmaya çalıştığımı sanıyordum. Şimdi bu açıdan epeyce bol zaman var ve ben rençber oldum. Ekip biçme, dikme, budama, ortamdaki yaban hayatı. Kedili köpekli bir hayatım vardı yıllardır, şimdi kuşlu böcekli, domuzlu tilkili bir hayata evrildi. Öğrenmek, tanımak, anlamaya çalışmakla geçen bir hayatım var şu anda. Doğanın kendi içindeki kuralların keskinliğini ve her canlının ekmeğinin peşinde oluşunu pratikte idrak etmek zor oluyor ama hayat işte. Öğretiyor bir şekilde, yaşadığın ortam sana bir şey katıyor çoğu zaman, sen ona değil.

Genelde internet, özelde sosyal medya sanatın birçok dalını olumlu veya olumsuz anlamda etkiledi. Sizce internetin müziğe en  olumlu ve en olumsuz etkisi nedir?

Şu anda iletişimdeki tabirle “Kanallar gürültülü” olsa da internet bence müziğin ulaşılabilirliğini kolaylaştırdı, daha eşitlikçi bir sanat ortamının nüvesi var şu anda. Küresel bir muhalefet örgütlenmesi bile yapılabilir ve belki de böyle bir sürecin başlangıcındayız ya da olmalıyız. Çünkü insanlık ve dünya, bin yıllardır zalimlerin birçok zulmüne maruz kaldı. Eskiden olan kötülükler, sınırlı bir çevre tarafından biliniyordu. Oysa şimdi, tüm dünyanın her türlü kötülükten haberi var ve bence bu durum, insanlığın en büyük vazifesi için bir çağrı. Bu düzenin kökünden değişmesi ve mazlumların yepyeni bir dünya kurması gerek.

Dinlediğiniz zaman "Ben bunu daha önce nasıl olur da dinlememişim" dediğiniz ‘geç’ keşifleriniz var mı?

O kadar çok ki, hangi birini sayayım?

Son olarak hiç unutmayacağınız ve size "İyi ki de müzik yapıyorum" dedirten bir anınız var mı?

Bu uzun yıllar boyunca o kadar anı birikti ki, hem de çoğu “İyi ki müzik yapıyorum” dedirten. Bunların bir kısmını, özellikle komik olanlarını anlatıyorum epeydir konserlerde. Ama anıya da gerek yok ki aslında “İyi ki şarkı söylüyorum” demek için. Konser var, dinleyici dostlar gelmiş dinlemeye. Sahne başlıyor heyecanla. Sonra ortak bir frekansa girip gülüyoruz, ağlıyoruz, dertleşiyoruz, iyileşiyoruz hep birlikte. Rengarenk kalabilerek, yan yana duruyoruz. İşte bu, yalnızca bu yeter. Birbirimizin sesinin yankısı olduğumuz, yaralarımızı sararken bir taraftan yol yürüdüğümüz kocaman bir aileyiz artık. Bana verilmiş en güzel, en değerli şey bu.