Zeugma bize ne anlatıyor?

M.Ö. 300 civarında Büyük İskender'in generallerinden Seleukos Nikator tarafından kurulmuş bir antik şehir olan Zeugma bize geçmişten ne tür bilgiler sunuyor? Zeugma Kazı Başkanı Prof. Dr. Kutalmış Görkay ile Zeugma'yı, mozaiklerde kullanılan sahnelerin seçimini ve kaçak kazıların yoğunluğunu konuştuk.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Gaziantep’in Nizip ilçesi, Belkıs Köyü’nde, Fırat Nehri’nin kıyısında yer alan Zeugma, M.Ö. 300 civarında Büyük İskender'in generallerinden Seleukos Nikator tarafından kurulmuş antik bir şehir. Roma döneminden kalan mozaikleri ile dünyaca ünlü olan Zeugma’daki kalıntıların önemli bir bölümü yapılan çalışmalarla kurtarılırken kentin villaları ve çarşıların bulunduğu alan ne yazık ki Birecik Barajı’nın suları altında kaldı.

Arkeolojik buluntular, Yunan ve Pers kültürlerinin birbirleriyle ilişkisinde Zeugma’nın önemli bir rol oynadığını gösteriyor. Özellikle Roma döneminde Zeugma Antik Kenti’nin sanat ve mimari anlamda zengin villaları süsleyen mozaikleri günümüze kadar ulaşmayı başarmış. Bunlardan en önemlisi de adı Zeugma ile özdeşleşen 'Çingene Kızı' mozaiği…

Zeugma Kazı Başkanı Prof. Dr. Kutalmış Görkay

Zeugma bize geçmişten ne tür bilgiler sunuyor? Mozaiklerde kullanılan sahnelerin seçimi neye göre yapılıyordu? 'Çingene Kızı' mozaiği neden bu kadar önemli? Bölgede kaçak kazıların bu kadar yoğun olmasının sebebi ne? Zeugma Kazı Başkanı Prof. Dr. Kutalmış Görkay sorularımızı cevapladı.

'AMAÇ YUNAN KÜLTÜRÜNÜN YAYGINLAŞMASINI SAĞLAMAKTI'

Merak edenler için Zeugma’nın anlamı nedir?

Zeugma, Antik Yunanca’da “kesişme noktası–geçit” anlamı taşıyor. Bu isim Fırat Nehri üzerindeki bir merkeze verildiğinden kelime de ister istemez “köprü-geçit” anlamına bürünüyor. Zeugma Hellenistik devirde Seleukeia ve Apamea olarak adlandırılan ve Fırat Nehri’nin her iki yakasında kurulmuş karşılıklı iki kentten oluşuyordu. Kentin adının kökenleri de bu konumunda gizli denebilir. Bu ikiz kent için MÖ 1. yüzyıldan itibaren Zeugma adı kullanılıyor.

Farklı etnik kültürlerin kaynaştığı ve yeni sentezler oluşturduğu bir coğrafyadan söz ediyoruz. Zeugma bu anlamda bize ne tür bilgiler sunuyor?

Makedonların bölgeye gelmesinden önce, Zeugma’nın bulunduğu coğrafya binlerce yıl doğudan batıya ve kuzeyden güneye uzanan kervan ticaretinin yapıldığı, medeniyetleri birbirine bağlayan ana ticaret arterlerini oluşturan bir ağın ortasında yer almaktaydı. Zeugma’da son yıllarda yaptığımız araştırmalar, kentin M.Ö. 3 binden itibaren iskan gördüğünü ayrıca antik kentin en yüksek tepesi olan Belkıs Tepe’nin M.Ö. 2 binin sonlarından itibaren önemli bir Geç Hitit Kutsal alanı olabileceğini gösterdi. Bu dönemlerde büyük olasılıkla Karkamişa Krallığı’na bağlı olduğunu düşündüğümüz Zeugma’nın bulunduğu yerleşimin Mittani, Geç Hitit ve Geç Asur Krallıkları gibi Anadolu ve Mezopotamya kültürlerini benimsemiş Aramca gibi Sami dilleri konuşan topluluklar tarafından iskan edildiğini söyleyebiliyoruz.

M.Ö. 300’lerde bölgenin Makedonlar tarafından ele geçirilmesi ve Hellenistik dönemde Makedonya ve diğer Yunan coğrafyasından bu kente yerleştirilen göçmenlerle birlikte eski yerel kültürlerin yavaş yavaş yeni kültürle kaynaşarak eridiğini görüyoruz. Hellenistik dönemde bir askeri kent modelinde kurulmuş olan şehir, aslında Büyük İskender’in almış olduğu topraklar üzerinde yaşayan Yunan olmayan yerel kültürlerle, Yunan kültürünü yayma amacını taşıyan “Hellenleştirme” politikalarının bir sonucu olarak inşa edilmiş. Bu oluşum sürecinde önemli amaç yerel halkın yaşadığı küçük yerleşimleri Yunan modeli kent (polis) anlayışı içinde birleştirmek. Bu ana motivasyonu takip eden ikinci amaç ise Makedon erkeklerle, yerel halkların soylu ailelerinin kızlarının evlendirilmesi yoluyla Yunan kültürünü ve ekonomik modellerinin yaygınlaşmasını sağlamaktı.

Zeugma

MOZAİKLER, EV SAHİBİNİN MADDİ VARLIĞINI DA HİSSETTİRECEK TARZDA SEÇİLİYORDU

Çingene Kızı mozaiğiyle ünlenen Zeugma’da mozaiklerde kullanılan sahnelerin seçimi neye göre yapılıyordu?

Bu soruya cevap vermek için dilerseniz Çingene Kızı mozaiğinin işleviyle de bağlantılı olan Grek-Roma Dünyasındaki en önemli sosyalleşme sayılan 'convivium' kültürüne değinelim. Yemek davetleri Yunan-Roma kültürünün en önemli toplu eğlence biçimiydi. Yemeklerin verildiği mekânların taban döşemesini oluşturan mozaiklerde, antik edebi hikâye ve romanlar uyarlanmış ve yemek sırasında veya sonrasında gerçekleştirilen mim, pantomim ve tragedya oyunlarından en etkileyici sahneler betimlenirdi. Bu gösterilerde mitolojik hikâyelerin yanı sıra, önde gelen tragedya ve komedya yazarlarının popüler olmuş eserleri mekâna çağrılmış sanatçılar tarafından müzik eşliğinde ezbere okunarak, misafirleri eğlendirmek ve düşündürmek için mim veya pantomim şeklinde icra edilirdi.

Zeugma evlerinin büyük bir çoğunluğunda mimari dekorasyon dili, mozaiklerdeki temalar ve duvar resimleri, ev sahibinin gelen konuklarına kendi entelektüel birikimi, eğitimi ve iç zenginliği yanında, maddi varlığını da hissettirecek tarzda seçilmiştir. Antik dünyanın zengin hikaye repertuarlarından seçilmiş olan mozaik konuları, bir yerde ev sahibinin entelektüel ve sosyal kimliği hakkında, hem gelen ziyaretçilere hem de bugün bu mozaiklere bakan bizlere, önemli bilgiler veriyor. Örneğin, Menandros’un “Kahvaltıdaki Kadınlar” adlı oyunundan bir sahneyi betimleyen Synaristôsai Mozaiği bize, bulunduğu evin sahibinin komedya ve dramaya ilgisinin olduğunu gösterir. Bu edebi eserler, Yunan- Roma kültürünün önemli bir olgusu olan Yunan paideia’sı yani eğitiminin bir parçasıydı. Ancak halk arasında bu hikâyelere duyulan ilgi, metinlerin yazılı olarak kopyalanıp çoğaltılmasından ve okunmasından çok tiyatro oyunları, mim ve pantomimler şeklinde icrasıyla artarak popüler hale gelmekteydi. Antik Dönem Zeugma’sında ideal Yunan eğitimi almak sadece elit ve yüksek tabakaya özgüydü ve büyük bir ayrıcalıktı. Sınıf atlamak, sosyal hiyerarşide yer edinmek ancak böyle bir eğitim alarak mümkün olabiliyordu. Ama eğitimden yoksun kalmış köleler arasında da bu hikâyeler ve öğretiler teatral canlandırma yoluyla öğreniliyor ve benimseniyordu.

'FİGÜRÜ, KAZIDA ÇALIŞAN BİR İŞÇİ ÇİNGENEYE BENZETMİŞTİ'

Çingene Kızı mozaiği neden bu kadar önemli?

Çingene Kızı olarak adlandırılan bu mozaik aslında 1998 yılında Gaziantep Müzesi tarafından Kelekağzı mevkiinde ortaya çıkarılmış bir ziyafet salonunun tabanındaki çok büyük bir mozaik döşemeye ait küçük bir parçadır. Kazılar sırasında bir işçinin bu figürü çingeneye benzetmesiyle “Çingene Kızı” takma adı ile belleklere kazınmış olan bu figür aslında Yunan mitolojisinde iyi bilinen Menad figürlerinden birine aittir. 1998 yılındaki kazılarda Çingene Kızı olarak adlandırılan Menad figüründen dolayı mozaiğin ele geçtiği bu Roma konutu Menad Villası olarak adlandırılmıştı.

Konutun oldukça kalın bir dolgu katmanı altında kalmış olan ve 9.25 x 13.50 boyutlarındaki ziyafet salonuna ait taban mozaiği Zeugma’da bilinen en büyük taban mozaiği olması açısından oldukça önemlidir. Çingene Kızı mozaik parçasının ait olduğu taban mozaiği ve süslediği mekan, burada gerçekleştirilen ayş-ü-işret (yeme, içme) toplantıları ve bu toplantılar sırasında gerçekleştirilen tiyatro gösterilerine ve müzikli eğlencelere referans veren Dionysos ve Orpheus’u temsil eden mitolojik hikayelerin betimlemesi yanında, bize Roma Dönemi Zeugma’sındaki entelektüel sosyal tabakanın yaşantısından da önemli kesitler sunar.

Çingene Kızı mozaiği

YUNAN TRAGEDYALARININ ÖĞRETİCİ YANLARI VARDIR

Mozaiklerden bahsetmişken Danae Mozaiği’ndeki hikayenin sonu neden kötü?

Danae Mozaiği Danae Evi olarak adlandırılan konutun avlusunun tabanını süsler. Üzerindeki sahne ise Argos Kralı Akrisius’un kızı Danae’nin oğlu Perseus ile birlikte deniz sularından çekilerek Seriphos Adası’na çıkarılma temasını betimliyor. Evet, bu hikâye trajik bir konuyu işliyor. Hikâyeye göre Argos Kralı Akrisius, krallığının geleceğinden endişe duyarak Delphi’daki Apollon kâhinlerine danışır. Ancak kâhinler, kızı Danae’den doğacak torunu Perseus’un onu öldüreceğini söylerler. Mozaikteki sahne, tragedya oyunlarında oynanan bu dramatik hikâyenin seyircileri en çok etkileyen ve şaşırtan bir anını betimlemektedir. Yiğit bir kahraman olacak olan Perseus, katıldığı bir cirit müsabakasında seyirciler arasında yer alan dedesi Akrisius’u bilmeden öldürecek ve kehanet gerçekleşecektir.

Mozaik üzerindeki sahne aslında oldukça popüler bir hikayenin insanları heyecanlandıran bir anından seçilmiştir. Hikayenin sonu “kötü” den çok “acıklı” bitse de Yunan Tragedyalarının aslında insanlara “erdem”, “kahramanlık” ama daha çok da “kader” anlamında çok düşündürücü, öğretici yanları vardır. Bu durumu belki birçok acıklı edebi metini okurken, tiyatroda veya sinemada izlerken senaryonun içine girip o hüznü, heyecanı içimizde yaşayarak kahramanlarıyla bir tür katharsis yaşamakla bağlantılı kılabiliriz.

KENTİN DİNİ VE SOSYAL KİMLİĞİNİ KAMUSAL YAPILARDA GÖREBİLİYORUZ

Zeugma’da sosyal ve dinsel yaşama ilişkin ne tür sonuçlara ulaştınız? Hangi tanrılara inandılar, ne tür tapınaklarda tapındılar?

Zeugma’da özellikle kentin konut alanlarında gerçekleştirdiğimiz kazılar sosyal yaşama ait veriler vermesi yanında, kent yaşayanlarının dini inanışları ile ilgili de bilgiler sundu. Biz evlerde evin duvarlarına yazılmış yazınsal ve resimsel graffitolardan ev yaşayanlarının kültürel, etnik ve dini kimlikleri hakkında bilgi sahibi oluyoruz. Bunun dışında evlerde bulunan metal, cam, pişmiş toprak ve kemikten yapılmış çeşitli buluntulardan ev sahiplerinin sosyal tabakadaki yerlerini ve inanç dünyalarını tanıyabiliyoruz. Örneğin Zeugma’da bugün ziyaretçiler tarafından gezilebilen Dionysos ve Danae Evleri’nin avlusunun hemen yanındaki İtalik-Roma geleneğinde yapılmış olan ve içinde evi koruduğuna, ailenin soyunun devamını sağlayacağına inanılan Lares ve Genius olarak adlandırılan “ev tanrıları” nın heykelciklerinin konulduğu bir Lararium Nişi ile dikkatleri çekiyor. Bu evin sahibinin İtalya’dan gelmiş ve Latin dini ve kültürünü benimsemiş bir kişi olduğunu bize gösteriyor.

Bunlar çok kültürlü Zeugma evlerinde yaşayanların farklı inançlarının izlerini görebildiğimiz örnekler; ancak kentin dini ve sosyal kimliğini daha çok kamusal yapılarda görebiliyoruz. Bunlardan en önemlisi Belkıs Tepe’de yer alan kentin baş tapınım alanı ve tapınağıdır. Burada ele geçen buluntulardan Zeugma’nın MÖ 1.bin başlarından bu yana “Kutsal Çift” olarak söylenebilecek Geç Hitit dininde Teşhup-Kubaba, veya Kuzey Suriye Semitik pantheonunda Haddad ve Atargatis, olarak bilinen tanrıçalardan Hellenistik Dönemin Zeus ve Hera’sına evrilmiş tanrılara ayrıca Kommagene pantheonu tanrılarına da tapınıldığını gösteren epigrafik ve arkeolojik veriler bulunuyor. Bununla birlikte bölgenin Romalılaşma süreci içinde, İtalya’dan kente yerleşen ve Latin dili ve kültürüne sahip Romalıların getirdiği Silvanus gibi Italik-Latin tanrıların varlığını da bilmekteyiz.

Muzalar evi kazısı

FARKLI ÖLÜ GÖMME GELENEKLERİYLE KARŞILAŞTIK

Birecik Barajı kapsamında kentin ne kadarı baraj suları altında kaldı. Su altında kalan evler gibi başka mekanlar da var mı?

Birecik Barajı inşaatı ile Seleukia’nın yüzde 30’luk bir kısmı su altında kalırken, karşıda bulunan Apamea antik kentinin tamamı su altında kaldı. Su altında Apamea’da kalan yapılar ne yazık ki kentin nekropol alanları da dahi surlarıyla birlikte kentin tüm yapılarını kapsıyordu. Seleukia’da ise Fırat nehri kıyısındaki nehir limanı, çeşitli sanayi mahalleleri, depolar, antrepolar ve sosyal alanlarla birlikte yine varlıklı ailelilere ait kent-villaları bulunuyordu. Bunun dışında tahminlerimize göre nehir ticareti yapan tüccarların kalabilecekleri konaklama yerleri, hamam yapıları ve askerlerin kullandığı bazı barakalar yer alıyordu.

Bugüne kadar ki çalışmalarınızda kentin nekropolüne dair ne tür ipuçları elde ettiniz?

Zeugma’da nekropol alanlarında 2005 yılından bu yana gerek yüzey araştırmaları, gerekse arkeolojik kazılar gerçekleştirdik. Bu çalışmalarda Zeugma’nın çok kültürlü yapısına paralel farklı mezar tipleri ve ölü gömme gelenekleriyle karşılaştığımızı söyleyebiliriz. En erken mezarlar arasında kente gelen ilk Makedon ve Yunanlı göçmenlerin basit mezar yapılarını söyleyebiliyoruz. M.Ö. 1. yüzyılda bölgede tümülüs geleneğinde yapılmış mezarlar var. Ayrıca MS 1.yüzyıl sonlarından itibaren kayaya oyma yeraltı mezar odaları bulunan hypogeium tarzı mezarlar çok yaygın. Ancak ne yazık ki bu mezarlar çok fazla miktarda kaçak kazılara maruz kalıyor.