Apolas Lermi: Popülizmin hedef olmasına karşıyım

Apolas Lermi ile son albümü Momoyer'i konuştuk. Lermi, "Rumca-Türkçe şarkılar söylediğimde çok fazla tepkiler almıştım. Sosyal medya üzerinden ölüm tehditleri, küfürler, hakaretler, karalamalar, dışlanmalar... Ben bunlarla uğraşırken benimle aynı kuşaktan diğer müzisyenler bu kaygılardan uzak yürüdüler" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Kalandar (2011), Santa (2014), Romeika (2016) albümleri ve söylediği Rumca şarkılarla adında söz ettiren Apolas Lermi 4. solo albümü Momoyer’ı dinleyicileriyle buluşturdu.

Kayıtları İstanbul ve Ankara’da tamamlanan 13 eserin yer aldığı albümde, parçaların 2 tanesi Karadeniz Rumcasıyla kaydedildi. Her albümünde Rumca ezgilere yer veren Lermi 2016 yılında çıkardığı Romeika albümünü tamamen Rumca yapmış, aynı zamanda da Yunanistan’da yayımlanmıştı.

Lermi Karadeniz’in gizemli yanlarını her albümde olduğu gibi Momoyer’da da dile getiriyor. Bu eserlerden biri de “Kanlı Hemşin.” Bir ağıt, gidenlere, geride kalanlara ve dönmeyenlere… Doğanın yok olmasına tepkisini ise Uzungöl’ü anlattığı Uzungöl Şerah çalışmasıyla dile getiriyor.

“Momoyer”a gelince, dünyanın birçok yerinde benzer şekillerde gerçekleşen geleneksel kış eğlencelerinin Trabzon’daki adı. Kılık değiştiren bir grup insanın müzik eşliğinde dans ederek icra ettiği bir halk tiyatrosu. 2016’dan beri UNESCO’nun manevi kültürel mirasları listesinde yer alıyor.

“Momoyer” farklı enstrümanların tınılarıyla Karadeniz’in tarihsel ve duygusal geçmişine gizemli bir müzikal yolculuk. Bizi bu yolculuğa çıkaran Apolas Lermi ile Karadeniz’i, müziği, Rumcayı konuştuk…

Apolas Lermi

Momoyer albümünü dinleyenlerinle buluşturdun. Momoyer kültürel bir oyun ama yanı sıra pek çok kültürü de kucaklıyor... Albümle başlayalım mı?

Momoyer, çok önemli bir kültürel miras ve geleneksel halk tiyatrosu. 2016 yılından beri UNESCO’nun manevi kültürel miraslar listesinde yer alıyor. Orjinal adı Momoeria, Yunanca Momos ve Geros kelimelerinin birleşmesiyle oluşuyor. Momos, mitolojide alay ve hiciv tanrısının adı, Geros ise yaşlı adam demek. Dünyada farklı ülkelerde farklı isimlerle yaşayan bir gelenek… Bu kültürü albümüme taşımak istedim.

'ALEVİ VE KÜRTLER VARDI ÇEVREMDE'

Albüme adını verdiğin Momoyer ile birlikte iki tane Rumca eser var. Her albümünde mutlaka kültürel değerlere yer veriyorsun. Peki, bu kültür yolculuğuyla nasıl buluştun? 

İstanbul’a geldikten sonra farklı kültürden insanlarla tanıştım. Daha çok Alevi ve Kürtler vardı çevremde. Onları tanıdım ilk olarak; onların müzikleriyle başladım. Daha sonra kendi kültürüme yöneldim. Onların kendi kültürleriyle olan münasebeti beni de kendi kültürüme yönlendirdi. Araştırdıkça derin bir tarihle karşılaşıyorsunuz. Bu da sizi farklı noktalara itiyor. Hala bu yolculuğum devam ediyor, elbette bu süreç bitmedi.

Bu albümde diğer albümlerden farklı Hemşin yöresini anlattığın bir Kanlı Hemşin şarkısı var. Bir ağıt ve bu ağıt da tarihsel bir sürece gidiyor?

Hemşin'e birkaç kez gittim. Her gidişimde çok etkilendim. Garip bir ruhu vardı çünkü. Taş evler, coğrafyanın yeşili, o yeşile inen sisler. Ben hep hüzün gördüm orada, gördüğüm şeyleri de Kanlı Hemşin çalışmamda anlattım. Hemşin’in doğasına büyülenirler ama ben o doğanın arkasında hiç değinilmeyen, dokunulmayan, görülmek istenmeyen şeyleri anlatmak istedim.

Ve yine Uzungöl’ü anlattığım Uzungöl Şerah isimli çalışmamla bozulan doğaya dikkat çekmek ve oraya olan vefa borcumu ödemek istedim. Ufak tefek tepkiler aldım ama bu tepkileri gösterenlerin Uzungöl'de otel sahibi olduğunu biliyorum.

'AKLIMA AHMET KAYA GELİYOR'

Şarkılarını felsefeyle buluşturmaya gayret ediyorsun. Hemen hemen her albümünde bunu hissettiriyorsun…

Aslında Türkiye'de müzik ve felsefe denilince aklıma Ahmet Kaya geliyor. Ahmet Kaya şarkıları bana başka duygular yaşatır. Biz Karadenizli müzisyenler Türkçenin ancak yüzde 30’unu, 40’ını kullanabiliyoruz. Şivemizden dolayı bazı Türkçe kelimeler müziğimizle uyumlu durmuyor, sırıtıyor. Bu yüzden de felsefeye çok giremiyoruz. Ama bu yönde çabaladığım doğrudur.

Ve tabii her albümünde mutlaka Rumca var. Neden?

Ben Trabzonluyum ve şu an Trabzon’da Türkçe dışında konuşulan dilin adı Rumca yani Romeika. Rumcanın Karadeniz'de temsil edilemediğini gördüm; kaderine terkedilmişti. Diğer diller temsil edilebiliyorken Rumca sanki dokunulmaması gereken bir şeydi. Benim anadilim Rumca değil ama bu bir haksızlıktı. Ben bu haksızlığa sessiz kalamazdım.

Müzikal boyutunun dışında Rumca ve Rumlar, özellikle de Trabzonlu Rumlar, tarihsel süreçlerden kaynaklı ‘ötekileştirmiş’ olabilir mi?

Elbette geçmişte yaşanan olayların etkisi vardır. Ama ben müzisyenim. Bence etnik dillerin hepsi bir çiçektir. Sanatla ilgilenen insanlar bağımsız olarak bu çiçeklere dokunabilmeli. Ben de bir ucundan tuttum işte. Bu ülkede Rumca albüm yapılabileceğini gösterdim.

Evet; bir önceki albümün tamamen Rumca idi. O dönem Yunanistan’da da yayınlandı albüm değil mi?

Evet. Kayıtlarını burada yaptım; bu da bir tercihti benim için. Türkiye'deki 2016 yılının Rumcasını arşivlemek istedim. Ait olduğu yerdeki tavırla. Çünkü Yunanistan'a giden Rumca Karadeniz ezgileri deformasyon geçirdi. Farklı bir şekle büründü. Ama buradaki halkın bu kültürle bağı hiç kopmadı. Gelecekte belki Yunanistan’daki tavırla bir albüm yaparım.

'TABU YIKILDI ARTIK'

Ama artık değişti sanıyorum Rumcaya bakış...

Elbette… Benim 2011 yılında yaptığım ‘Kalandar’ albümü çok ses getirmişti. O dönemde çok tepkiler almıştık. Bu tabu yıkıldı artık. Şimdi Rumca şarkı isteyenler oluyor. ‘Öcü’ olmaktan çıktı yani. Bir de şöyle bir yanı var, pek ilgi de çekmiyor eskisi gibi. Hem Rumca, hem Lazca, hem Kürtçe…

Neden böyle düşündün?

Yasak olduğu dönemlerde, yasak olması daha çok ilgi çekmesini sağlıyordu. Artık daha serbest, sorunlu değil. Bir de çok tüketildi.

Evet, belki asıl mesele bu, ne dersin?

Aslında dilden önce müzikal tavrın değişmesi çok etkili oldu. Gerçek Karadeniz müziğinin dışında, yeni Karadeniz müziği diyebileceğimiz bir tarz oluşturuldu bu geçen süre içinde.

Karadeniz müziği yapılmıyor mu?

Bana sorarsan aslında bu yapılan pop müzik! Karadeniz şivesiyle söylenen pop. Şu anda insanlar buna Karadeniz müziği diyor. Bu bence yanlış. Ama sektör bu şekilde kendini devam ettiriyor. Bunda da dizilerin çok büyük bir etkisi var.

İnsanlar Karadeniz müziğini dizilerden tanıyorlar. Oraları bilmeyen, araştırmayan insanlar dizilerde gördükleri şeyler üzerinden tanımlar oluşturuyor. Bu Karadeniz'i olumsuz etkiliyor. Ve maalesef hepimiz bunun bir parçasıyız.

Karadeniz müziği dediğimiz şey ne? Mesela Lazca rock kavramını çok sık duyuyoruz ve icra ediliyor…

Bence Karadeniz müziği, Karadeniz’de konuşulan dillerde, orada kullanılan enstrümanlarla icra edilen ve Karadeniz ile ilişkisi olan bütün toplumların müziğidir. Sadece Doğu Karadeniz'den bahsetmiyorum. Diğer ülkelerdeki toplumlar da bunun bir parçası.

Evet. Karadeniz müziğini sadece Lazca'ya sığdırmak isteyen bir anlayış vardı. Genelde Lazca rock diyorlar. Rock müziğin bir felsefesi var. Hangi enstrümanlarla yapıldığı belli. Bence kemençe ve tulumla elektrogitarın yan yana gelmesi Rock müzik değildir. Elbette herkes istediği gibi müzik yapabilir ama yaptıkları müziği doğru tanımlamaları gerekiyor. Karışıklık buradan çıkıyor. Bazı kavramların ne anlama geldiğini bilmek gerek. Mesela ben Karadeniz müziği yapıyorum demiyorum. Çünkü Karadeniz geniş bir coğrafya; derin bir tarih. Biz sadece bir kısmındayız.

'DİĞERLERİNDEN AYRI YERDE DURUYORUM'

Ama sen Karadeniz sanatçılarından ayrı bir yerde duruyorsun. Bu senin tercihin mi?

Bunun en büyük nedeni yaptığım müziğin biraz daha Trabzon kültürü üzerinde şekilleniyor olması. Onlar genelde birbirleriyle benzer şeyler yapıyorlar. Ayrıştırıcı çok fazla bir şeyleri yok. Lazca, Hemşince, Gürcüce müzik yapıyorlar. Aynı sound, aynı ses rengi, aynı enstrümanlar... Bu açıdan ben onlara göre ayrı yerde duruyorum. Kendi açımdan sevindirici.

Elbette Karadeniz çok zengin, her bölgesi farklı bir güzelliğe sahip. Ama ben şuna da karşıyım; kültürler yarıştırılıyor. Kültürler üzerinden müzisyenler de yarıştırılıyor. Ticari ve siyasi gruplaşmalar var. Bir enstrüman hangi dilin, hangi ırkın, hangi yörenin gibi kör tartışmalar yapılıyor. Sözünü ettiğin mesafelerden biri de bu sanıyorum.

Trabzonlu olman ve Rumcaya olan ilgin, müzikal yolculuğunun zor yerleri gibi...

Doğru. Trabzon Karadeniz'deki diğer yerlerden farklı. Güzelliklerinin dışında Trabzon adı çok fazla kirletildi. Tarihte bir imparatorluğun merkezi, yöneten şehirdi... Yöneten şehirler pek sevilmez. Bölgedeki kültür, ticaret ve ekonomik merkez… Tarih boyunca biriken siyasi gelişmeler bir iticilik yarattı. Son yıllarda Trabzonspor faktörü de bunun bir parçası. Ben de oralı olduğum için bunların yansımasını yaşıyorum. Gerçek anlamda Trabzonlu bir sanatçı olmaya çalışmak ağır bir yük. Ama benim kafamdaki Trabzon bugün görülenden çok daha farklı ve özel bir şehir. Bunu anlatmaya çalışıyorum.

Peki, Karadenizli sanatçılardan farklı bir kulvarda müziğini icra ediyorsun, 4 albüm sığdırdın hayatına... 2011 yılında ilk albümün çıktığında hasır altı edilen bir dili sen albüme koydun? Şimdi baktığında neler hissediyorsun?

Bu açıdan bedel ödediğimi düşünüyorum. 2011 yılında 'Kalandar' albümünü yaptığımda, Rumca-Türkçe şarkılar söylediğimde çok fazla tepkiler almıştım. Sosyal medya üzerinden ölüm tehditleri, küfürler, hakaretler, karalamalar, dışlanmalar... Ben bunlarla uğraşırken benimle aynı kuşaktan diğer müzisyenler bu kaygılardan uzak yürüdüler... Ben kendimi ifade etmeye çalışıyordum. Bu süreç devam ediyor diyebiliriz. Ama biliyorum ki gerçek sanatçılar bedel öderler. Şimdi ise gençlere örnek olmanın mutluluğunu yaşıyorum.

'MÜZİK ÖĞRETİCİDİR'

Müzikle bağın insanlara öğretici olması mı?

Müzik güçlü bir sanat dalı, derin bir etkisi var. Ben müziği öğretici buluyorum. İnsanlarda kültürel bilinç oluşturmaya çalışıyorum o yüzden. Çünkü müzik kültürel bilincin öncüsüdür. Kürt müziği, Alevi müziğinde hep öyle oldu. Mesela Karadeniz’de de alternatif müziğin ilk öncüleri Volkan Konak, Fuat Saka, Kazım Koyuncu... Önce müzik ilerledi, daha sonra kültürel bilinç oluşmaya başladı. Bu bilinci kaybetmemek gerek. Kazım abi öldükten sonra maalesef durum değişti.

Oryantalist bir bakış açısı var sanıyorum Karadeniz'e…

Aynen öyle... Hepimiz bunun bir parçasıyız. Hala bazı insanlarda Karadeniz denilince ırkçı, milliyetçi gibi kavramlar akıllara geliyor. Ya da televizyonlardan gördükleri kadar değerlendiriyorlar. Öyle değil bana sorarsanız. Karadeniz’in o gizemli kapıları hala açılmadı. Hala turistlik bir müzik anlayışı var. Bu anlamda insanlara bir çağrım var; Karadeniz’i sadece dizilerden ibaret sanmasınlar. Karadenizlilere de çağrım var; lütfen Doğuyu, Batıyı, Kürtleri, Alevileri televizyondan gördükleri gibi tanımasınlar. Bu ülkenin aydınlarına da çağrım var; sen aydınsan eğer ve buradaki yanlışın farkındaysan, diğerinin de farkında ol… İnsanlar ne görmek istiyorsa onu görüyor. Önceki 8 Mart’ta en çok kadının katıldığı 8 Mart anması Trabzon’da yapıldı. Ben bunu haberlerde görmedim. Ama milliyetçi ırkçı bir durum olsa bütün kanallar verir. Dolayısıyla sıradan insanları geçiyorum; sanatla, siyasetle, felsefeyle ilgilenen birinin bunları objektif değerlendirmesi lazım.

Çalışmaların dizilerde de yer alıyor. Bu anlamda popüler kültüre nasıl bakıyorsun?

Popülizme karşı değilim, popülizmin hedef olmasına karşıyım. Popülizmin esiri olmamak lazım... Yaşadığımız çağın gerçeklerini bir kenara itemeyiz. Bu sistemin parçasıyız ve içindeyiz. Bu araçları kullanmalıyız ama para için her şey mubah değildir. Çizgisizlik gerçek sanatın düşmanıdır.

Çok önemli çalışmalara imza attın, farkındalıksa kültürel farkındalık yarattın vs... Bütün bu süreçlerde yalnız olduğunu düşündün mü?

Evet. Albümlerden çok önce başlayan bir emek yolculuğum var. Kazım Koyuncu’dan sonra müziğe başlayanlardan değilim. Bu yolculuğun bir anlamı var. Bu anlam etrafındaki diğer insanların kör ve sağır olması beni çok yoruyor. Emek, alın teri, üretim ve adalet kavramları için mücadele edenlerin yobazlığı ayrı bir dert. Ama şunu söylemeliyim; bugün Apolas Lermi’nin Karadeniz müziğinde mütevazi bir yeri varsa, bu daha çok milliyetçi – muhafazakar insanların desteğiyle oldu. Kültür sanat konularıyla kendini yetiştirmiş insanların kibrini hala anlayamadım.