Ahu Türkpençe: İstediğim oyunu bulamayınca kendim yazdım!

Ahu Türkpençe ile tiyatro oyunu Patates üzerine konuştuk. Aynı zamanda oyunun yazarı da olan Türkpençe, "Son yıllarda birbirini yükselten bir seyirci- tiyatro ilişkisinin kurulduğunu düşünüyorum. Seyircimiz giderek daha seçici olmaya başladı ki bu bizim için gurur verici. İyi oyunlar sahneleniyor ve şanslıyız ki seyircimiz bu oyunları seyredip daha aşağısını kabul etmemeye başladı" diyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Ahu Türkpençe ile yazdığı ve başrolünü oynadığı “Patates” isimli oyunu konuşmak için bir araya geldik. Rol aldığı başarılı sinema filmleriyle, aldığı Altın Koza ve Afife Jale “En İyi Kadın Oyuncu” ödülleriyle sinemadaki ve tiyatrodaki başarısını perçinleyen Türkpençe ile tiyatro ile olan ilişkisini, yazarlığının bir ihtiyaç olarak ortaya çıkma hadisesini ve seyirci ile olan alışverişini konuştuk.

Son yıllarda artan tiyatro oyunu ve ona paralel olarak çoğalan tiyatro seyircisi meselesine de değindiğimiz söyleşide Türkpençe, görüşlerini şu şekilde açıkladı: “Son yıllarda birbirini yükselten bir seyirci- tiyatro ilişkisinin kurulduğunu düşünüyorum. Seyircimiz giderek daha seçici olmaya başladı ki bu bizim için gurur verici.”

Ahu Türkpençe: İsteğim tiyatrodan hiç kopmamak. Motivasyonum ise her zaman seyirciden geliyor, o kadar büyülü bir duygu ki seyirci ile buluşmayı kelimelerle anlatamıyorum. Her seferinde aynı oyunu ama farklıymış gibi oynamak, her seyircinin tek tek enerjisini hissetmek ve tabii ki finaldeki alkış paha biçilmez benim için.

Bir yandan sinema filmlerinde ve dizi filmlerde oynarken, tiyatroyla –tiyatro seyircisiyle- olan bağınızı hiç koparmadınız. Ne kadar yoğun ve tempolu bir çalışma biçiminiz olsa da tiyatroyla olan organik ilişkinizden hiç vazgeçmediniz. Tiyatroyu, her daim sürdürülebilir yapan şey sizin için nedir? Motivasyonunuzu nasıl sağlıyorsunuz?

Tiyatroyu çok ama çok seviyorum. İsteğim tiyatrodan hiç kopmamak. Motivasyonum ise her zaman seyirciden geliyor, o kadar büyülü bir duygu ki seyirci ile buluşmayı kelimelerle anlatamıyorum. Her seferinde aynı oyunu ama farklıymış gibi oynamak, her seyircinin tek tek enerjisini hissetmek ve tabii ki finaldeki alkış paha biçilmez benim için.

Rol aldığınız “Patates” isimli oyunun aynı zamanda metin yazarı da sizsiniz. Oyuncunun jest ve mimikleriyle, yazarın onun için hazırladığı diyaloglarla “bir hikâye anlatıyor” olmasının bir başka yoluna girerek, bu kez hikâyeyi yazar olarak siz anlatıyorsunuz. Bu yola girmenizin sebebi neydi?

Daha önce oynamadığım bir tarzı, komediyi denemek istemiştim, fakat okuduğum oyunların çoğu eski bir bakış açısı taşıyordu ve çok da komik bulmamıştım metinleri. Ben de acaba kendim yazmayı denesem mi, dedim. Beş- altı yıldır yazarlık üzerine çalışıyorum ama daha çok sinema filmi üzerinden gidiyordum, hiç tiyatro oyunu denememiştim. Yani oyun yazmam tamamıyla oyun bulamayınca ortaya çıkan bir fikir oldu.

"Gerçek tanıtım, oyunu seyredip beğenen ve “sen de git” diyen seyirci sayesinde oluyor. Şubat takvimini vereyim hemen. Biraz da gülelim diyen herkesi bekliyoruz oyunumuza."

Oyun, yazarı da siz olduğunuz için soruyorum, kadın ve erkeğin paydaşı olduğu bir ilişkiyi konu alırken, meseleye yapısal olarak bakıldığında kadının bakış açısından yaklaşıyor. Hatta oyunun akışını ve finalini de düşündüğümüzde ideolojik olarak feminist bir altyapıyla sunulduğu görülüyor. Özellikle son yıllarda kadın cinayetlerinin artması, kadınların uğradığı ölümlerin ve türlü haksızlıkların daha görünür olmasının bu bakış açısına etkisi olduğu düşünülebilir mi?

Tamamıyla yazarın kadın olmasıyla alakalı… Son yıllarda yaşanan olaylar değil yazarın tüm hayatı boyunca, kadın olmanın bu dünyada ve ülkemizde ne kadar zor olduğunu her yaşında başka şekillerde deneyimlemesiyle alakalı. Fakat oyunu seyrettin biliyorsun, her şeyi tek bir oyunda anlatamayacağım için, tek bir konuya odaklanmaya çalıştım ve onun komiğini çıkardık. Güzelliğe şekilci ve dıştan yaklaşan kişilerle alakalı oyunumuz.

'GÜZELLİĞE ŞEKİLCİ YAKLAŞMA'

“Patates”te anlatılan hikâyede kadının ve erkeğin adının söylenmemesi ve sınır ve millet tanımayan obezite sorununu odağına alması, oyunun evrensel olarak değerlendirmesi yapıldığında ne tür bir etkiye sahiptir?

Dediğim gibi oyundaki “güzelliğe şekilci yaklaşma” sorunu sadece bizim ülkemize ait bir durum değil. Tam tersi bu tüm dünyadaki bir salgın hastalık gibi… Bu yüzden senin de fark ettiğin gibi evrensel bir oyun olmasını istedik. Bakalım inşallah yurt dışı turnelerimiz olduğunda başarılı olmuş muyuz göreceğiz.

Hemen hemen her sene tiyatro yaptığınız için soruyorum. Sergilenen oyun sayısı her geçen gün artarken, seyirci sayısı da artış göstermekte… Seyircinin ilgisinin tiyatroya doğru kaymasının nesnel sebepleri nelerdir?

Son yıllarda birbirini yükselten bir seyirci- tiyatro ilişkisinin kurulduğunu düşünüyorum. Seyircimiz giderek daha seçici olmaya başladı ki bu bizim için gurur verici. İyi oyunlar sahneleniyor ve şanslıyız ki seyircimiz bu oyunları seyredip daha aşağısını kabul etmemeye başladı. Onlar daha güzel ve doyurucu oyun istedikçe tiyatrolar da daha iyi oyunlar bulmak için uğraşıyor. Böylece birbirini yukarıya çeken bir seyirci-tiyatro ilişkisi kuruluyor ki bu her iki taraf için de çok değerli.

"Sinemada “olmadı bir daha deneyelim” deme şansımız var ama tiyatroda bu mümkün değil. O yüzden zaten “oyuncunun er meydanıdır tiyatro” denir."

Al Pacino, sinema ve tiyatro arasındaki farkı tanımlarken, “Oyuncu, ikisinde de ip üzerinde yürür ancak sinemadayken ip yerdedir.” sözleriyle tarif ediyor. Bu bağlamıyla sinemanın oyuncuya bir güven vaat ettiği görülüyor. Her iki biçimsel yapı ile organik ilişkiye sahip bir oyuncu olarak, bu biçimleniş seyirciye nasıl etki ediyor sizce? Bu farkı, nasıl yorumlarsınız?

Ne kadar güzel söylemiş, kesinlikle katılıyorum. Sinemada “olmadı bir daha deneyelim” deme şansımız var ama tiyatroda bu mümkün değil. O yüzden zaten “oyuncunun er meydanıdır tiyatro” denir ya. Tekrar deneme şansımızın olmaması yüzünden aylar süren bir prova sürecinde sahnelerin en iyi halini bulmaya çalışıyoruz ve oyun çıktıktan sonra bile hala değişim ve gelişim sürecinde oluyor oyun. Kendi adıma ben her oyun öncesi heyecandan ölmek üzere oluyorum, ama bir yandan da bu heyecan benim itici gücüm oluyor ve seyircinin karşısında heyecanlanmayı çok seviyorum.

Devam eden, bu dönemde üzerine çalıştığınız bir üretiminiz var mı? Ahu Türkpençe, günlerini nasıl geçiriyor?

BÖRÜ adlı bir mini dizi çekiyoruz, son bölümündeyiz. Bu ay içinde çekimleri bitecek ve sanırım yakında da yayınlanmaya başlar. Daha önce oynadığım karakterlerden oldukça farklı bir karakteri canlandırıyorum, bu yüzden seyircinin yorumlarını çok merak ediyorum. Dizide güçlü sağlam bir polisi canlandırırken, tiyatro oyununda da obez, güzelliği sorgulayan, âşık ama intikam peşinde bir kadın oynuyor olmaktan çok mutluyum. Aynı anda birbirinden bu kadar farklı iki karakteri canlandırmak çok ama çok keyifli…

“Patates”i ne zaman ve nerede oynuyorsunuz? Seyirciyle ne zaman buluşacaksınız?

Oyun o kadar yeni ki senin geldiğin oyun 5. oyunumuzdu! Ufaktan seyircinin Patates oyunundan haberi olmaya başladı ve arkadaşım gelmiş çok gülmüş o yüzden geldik demeye başladılar ki bu bizim için çok değerli. Elbette ki oyunun tanıtımını yapıyoruz, ama bence gerçek tanıtım, oyunu seyredip beğenen ve “sen de git” diyen seyirci sayesinde oluyor. Şubat takvimini vereyim hemen. Biraz da gülelim diyen herkesi bekliyoruz oyunumuza.