Debdebe: Zincirlerimizin tıkırtısı, bizi karanlıktan çıkarıyor!

'Canlı gibi ama tam değil' sözüyle onuncu konserini veren Debdebe grubuyla konuştuk. Grup üyelerinden Fiti, yaptıkları müziğin motivasyonlarından bahsederken, "Zincirlerimizin tıkırtısı, bize o zincirleri bağlayanların bize hissettirmeye çalıştığı karanlık kasvetten çıkartıyor ve biz, biz olduğumuzu hissediyoruz tekrar" diyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Debdebe grubu, kendi yaptığı müziği 'elektro-eklektik' olarak tanımlıyor. 'Canlı gibi ama tam değil. Dub gibi ama dub hiç değil. Elektro, eklektik. Hep bir yerin dolayları, sentetik ama sentez değil' mottosuyla müzik yapan grup, geçtiğimiz haftalarda onuncu konserini verdi. Grup, Şubat dolaylarında ilk albümünü çıkartmayı planlıyor. Ancak Debdebe'yi şuan için İstanbul'da sık sık canlı izlemek mümkün. Konserlerde zaman zaman Suriyeli hiphop sanatçısı Mehdi Alkelany ile birlikte sahne alıyorlar.

Biz de Debdebe grubu üyeleri Fiti (Ahmet), Seçkin ve Volkan ile yaptıkları müzik hakkında konuştuk. Mehdi'yle de kendi hikayesi, hiphop'unu nasıl oluşturduğu ve sözleri üzerine sohbet ettik. Grubun kimi şarkı kayıtlarını Soundcloud hesabı üzerinden dinleyebilirsiniz.

Lafı fazla uzatmayalım, Debdebe ve Mehdi'nin müziklerini ve motivasyonları üzerine sözlerine kulak verelim...

https://soundcloud.com/kiki-pound/terso-feat-volkan-incuvez

FISILTIDAN GÜRÜLTÜYE, ELEKTRO-EKLEKTİK BİR YOLCULUK

Klasik başlayalım, siz kimlersiniz ve Debdebe’yi nasıl oluşturdunuz?

Fiti: Gariptir, 2014’ün Aralık ayı gibi biz Volkan’la burada, (röportajı gerçekleştirdiğimiz yer olan) Muaf’ın alt katında ‘Canlı gibi ama tam değil’ adını verdiğimiz, benim telefon ve tabletle beat’ler çaldığım, onun da üstüne gitar ve çağlamalar eklediği birkaç gece düzenledik. Volkan’la tanışık olduğumuz şu yedi sekiz senedir, çok farklı müzikal disiplinlerden gelsek de “beraber bir şeyler yapsaydık ya” hevesiyle yanıp tutuşuyorduk. Arada başka projelerde çaldık beraber, ama o bahsettiğimiz şeyi bir türlü yapamadık. Konvansiyonel olarak stüdyoda hemhal edilen elektronik müziğin performe edilen bir türünü, Volkan’ın müzikal dünyasıyla nasıl bir araya getirebiliriz sorusu heyecanlandırıyordu bizi. Bir şeyler denedik, ama önümüzde bir takvim, bir program, yani bunu yapmaya zorunlu tutacak bir şey olmadığı, ikimizin de hayatları başka başka geçtiği için bir türlü o eyleme geçmeye fırsat olmadı.

Sonra 2016 Mayısında adı konulmuş bir şey yapalım, bir konser günü belirleyelim dedik. Peyote’den gün aldık, ama ne çalacağız? Ortada bir şey yok. Bir hafta kapandık, Seçkin de eklendi bu sırada bize ve 9-10 tane şarkı yaptık birlikte ve çıktık çaldık.

“Ne tür müzik yapıyorsunuz siz?” sorusunun cevabı bizde de yok. Biz salınırken, dinleyen insanların da dans etmekten imtina etmeyeceği, farklı elektronik tarzlardan ilham alan, elektro-eklektik bir tavrı icra ediyoruz. Hikâyenin başında ismimiz ‘Vesvese’ idi ama yakın çevrelerden ve benzer müzik dünyası içinden başka bir ekibin de isminin Vesvese olması sebebiyle yolumuzun henüz başında Vesvese’yi Debdebe’ye çevirdik. Vesvese fısıltı anlamına gelse de 'şeytanın kulağa fısıldadığı' manasına asıl meftun olmuştuk. Debdebe’ninse şaşaadan ziyade ‘gürültü’ kısmına tutulduk. Böylece fısıltıdan gürültüye yolculuğumuz başlamış oldu.

'BERABER  EYLEMEK, DEVRİMCİLİĞİMİZİN PARÇASI'

Yaptığınız müzikte hangi motivasyonlar taşıyorsunuz? 

Fiti: Geleneksel enstrümanları Volkan’ın çaldığı, elektrikle titreşen enstrümanların çalımının da performansın parçası kılındığı, her çalış sırasında şarkıları yeniden üretildiği bir zemin üretme gayretindeyiz. Şarkılarımızı çalmaya alışkınız, lakin temmuz ayında kaydettiğimiz orta-çalarımız üzerinde hâlâ çalışıyoruz, zira ‘bunlar kayıtlı şarkı nasıl olur’u yeni yeni öğreniyoruz.

2013’ün yazında hep beraber yükseldik ve sonra morallerimiz düştü malum. Ancak sokaktaki varlığımızın mirasının; müziğin, tepinmenin, dans etmenin, hep beraber eylemek ve beraber ter atmanın, devrimciliğimizin ne kadar önemli bir parçası olduğunu ve buna tutunmak zorunda olduğumuzu zihnimizden çıkmıyor. O yüzden bastığımız her nota, vurduğumuz her kick sesi, bizi daha fazla hayata bağlıyor.

Ekipmanları seviyorum; onlarla vakit geçirmeyi, onlardan ses çıkarmayı ve bu seslerden aranjmanlar yapmayı. Ama “tamam ben bu beat’i yazdım, oldu” diyerek değil, başkalarıyla etkileşim içinde bunları performe etmeyi daha çok seviyorum. Volkan da Seçkin de kaçınılmaz ekürilerimdi bunu beraber yapmak için. Böyle bir yol açtık kendimize. Beraber yaptığımız yaklaşık 15 kadar şarkı var, bunların 6 tanesini kaydettik. En büyük gerilimimiz “hadi bunlar bitsin de yenilerini yapalım” mevzusu. Prova için her buluştuğumuzda prova yapmaktan ziyade yeni şarkı yapmakla geçiyor vaktimiz.

https://www.facebook.com/debdebemusic/videos/567482963597200/

'YAŞADIĞIMIZ HAYATIN MÜZİĞİNİ YAPMIYOR GİBİYDİK'

Volkan: Ben müzikte tarz diye bir şeyin olduğuna inanmıyorum. Arkadaşlarım da böyle düşünüyor olmalı. Müzikte tarz değil tavır vardır. Müzik tarihini akademik olarak incelersen de bu çıkar karşına. Bundan 50 yıl geriye gidersen tarz diye bir şey kalmaz elinde. Tarz şişirme ve tamamen müzik endüstrisinin getirdiği bir şey. Bir şeyin eksikliği tarz olabilir, mesela şarkıcı ‘s’leri söyleyemiyordur ve bu onun tarzıdır. Ama tavır farklıdır; bir insan kendini bir şeye verir ve o konuda geliştikçe tavrı gelişir. Fiti de Seçkin de tavrı güzel arkadaşlarımız, bir süredir beraber bir şeyler yapmak istiyorduk ve başladık. Yani Fiti’nin de Seçkin’in de ve naçizane benim de tavrımızın olduğunu düşünüyorum ben. Ben hangi tarz müziğe girsem yine kendime dönerim. Keza Fiti ve Seçkin de öyle. Eklektik oluşunun sebebi de biraz o; eklektik ama bir o kadar da organik bir müzik böylece.

Debdebe İstanbul’u çok iyi anlatıyor. İstanbul nedir sorusuna yegâne bir cevap verebilen kimse var mı? Mümkün değil. Belki Mehdi’nin Avrupa’ya gitmek istememesi, burada kalması ona bir cevap işte. Yıllardır İstanbul’da müzik yapıyorum, kendi yaptığım projeler de var ve saire ama bir şeyden rahatsız oluyordum ben şahsen. Yaşadığımız hayatın müziğini yapmıyor gibiydik. Kendi yaptığım işleri yaşadıklarımla karşılaştırdığımda, onlarla benzeştirdiğimde –modernize etmekten bahsetmiyorum yanlış anlaşılmasın– gürültüsüyle, romansıyla, siyasetiyle, rutini ve kopuşlarıyla akılma İstanbul geliyor. Bizim müziğimizin eklektik oluşunun, sentez olmayışının sebebi de bunların hepsi işte. Çünkü Fiti zaten yazdığı beat'e dönüşmüş bir insan. Keza Seçkin de söyledikleriyle bir. Hepsi bir araya geldiğinde sentez etmiyor, içinde yaşadığımız bu şehir gibi birlikte ama ayrıksı sesler bütünü oluyor.

Böyle olunca çok mutlu olduk. Tabii ki her provada yeni şarkı yapmak isteriz. Çünkü Seçkin sadece Seçkin olarak, vokalist olarak ya da Fiti elektronikçi olarak yok artık. Kullandıkları cihazlar, unsurlar öyle, evet, ama ortaya yeni bir şey çıkıyor. Bize dair ama biraz biraz arızalı bir şey. Mesela dans ettirmek gibi bir niyetimiz var ama ‘dans ettireceğiz’ diye bir iddiamız yok. Gel şarkıcı, gel alt yapıcı, gel gitarist, hadi parti kafasıyla asla yaklaşmıyoruz, piyasanın ‘kafasında’ değiliz.

'KOLAJA BENZEDİKÇE DAHA MUTLU OLUYORUZ'

Fiti: Benim de eski iş akışım öyleydi. Buralara özgü bir tat olacaksa bir şarkının içinde, otantik melodi tespit edilip, altına diğer sesler döşenir. Debdebe’de tam tersi işliyor. Ben bir beat yazıyorum, buraya ait hiç bir şey yok içinde. İkisine dinletiyorum; tanıdık nağmeler, göndermeli ezgiler, sözler sonra geliyor beat’in üstüne. İki temel lafımız oluştu. Biri “canlı gibi ama tam değil”, diğeri de “elektro-eklektik”. Onu ona yapıştır, bunu buna yapıştır. Özgün olma gibi endişemiz zaten yok. Yıl olmuş 2018. Çalınabilecek tüm notalar arka arkaya çalınmış, tüm melodiler yazılmış. Özgün bir şey yapmaya ihtiyacımız yok. O her dörtte bir vuran kick yeni değil; Volkan’ın üstüne ekleyeceği ezgi de, Seçkin’in söyleyeceği sözlerin melodisi de daha önce söylenmiş. Yani ‘ben yeniden otantik, özgün bir şeyler yapacağım’ çabası da, fusion da endüstrinin getirdiği endişeler. Yapalım, beraberce yapalım ve bunu icra edilecek bir form haline getirelim. Bizim asıl endişemiz bundan ibaret.

‘Haydar Haydar’da bizim söylediğimiz ezgi kendi başına var, Mehdi’nin söylediği söz kendi başına var, arkada çalan beat kendi başına var. O da var, öbürü de. Hep beraber, şu anda varlar. Daha bilindik anlamıyla kolaja yakın bir şey yapmaya çalışıyoruz sanırım. Daha doğrusu kolaja benzedikçe daha çok hoşumuza gidiyor.

https://soundcloud.com/debdebe/yuksekler

Seçkin: Kendiliğinden öyle oluyor aslında. Ben hayatta konuşmayı seviyorum –bu her zaman konuşacağım anlamına gelmiyor elbette, o kadar da çok konuşmayayım zaten– ve bir takım arkadaşlarım var ki bana konuşmak için alan açıyorlar. Bu alanda kendim kadar varım. Mehdi’yle yaptığımız Haydar Haydar’ın oluşumu çok iyi örnek aslında. Ortada bambaşka bir şey akarken benim gündelik hayatım, benim zihnimde biriken her şey –ki bunların tamamı ben İstanbul’da yaşadığım için olabilir, belli bir yere doğru baktığım için olabilir, belli şeyleri duymayı tercih ettiğim için olabilir– ama o birikenin tamamı, odaya girdiğimde çalan şeyin aklıma ‘ben melamet hırkasını...’ getirmesine neden oluyor.

Hani gelmek zorunda değil ama o geliyor. Kimse beni oraya ‘oryantal’ bir şeyler koymaya zorlamıyor. O an aklımıza dönüp The Clash’ten bir şeyler gelebilirdi çünkü aklımız bundan ibaret. Sarhoş olup Kibele’den Hangi Bağın Bağbanısan dinliyorum eve giderken. Sabah uyanıyorum Yanya’dan bir metal grubu dinliyorum bazen, öyle ayılıyorum. Sonra işe giderken bir yerde dabke duyuyorsun. Zihnimizde biriken bu, müzik yapmaya oturduğumuzda da alt tarafı buna oturuyoruz zaten. Hepimizin anlatmak istediği bir şey var. Volkan'ın parmaklarıyla anlatabildiği bir şey var ki sesiyle de çok güzel anlatabiliyor, Fiti zaten pozisyonunu koruyor, o oynamayı, öyle anlatmayı seviyor. Benim elimden hiçbir şey gelmiyor ben anca konuşabiliyorum. Bir alan açıldığında bizden de bu çıkıyor.

'DOĞALINDA GELİŞİYOR'

Volkan: Seçicilik konusu oldu az önce. Seçici değiliz. Tavırdan bahsederken biraz da anlatmak istediğim buydu. Seçici insan alıcı insandır. Biz alıcı insan değiliz tam tersine verici pozisyondayız. Elimizdeki eteğimizdekini veriyoruz; bu bazen taş oluyor, bazen para oluyor, bazen fikir oluyor... Alıcı olmadığımız için seçici değiliz; vitrinlere bakıp kendimizi mutlu edecek bir şey seçmiyoruz ya da “bu buna iyi gider” diye yaklaşmıyoruz. Mehdi’yle daha ilk provada müziğimizin cuk oturmasının nedeni de bu. Mehdi’yi çok tanımıyoruz, belki hiç ihtiyaç da duymuyoruz, ama yabancılık da hissetmiyoruz.

Fiti: Kaynaşmamız şu anlamda garipti, Mehdi bir beat dinletiyordu, Volkan o sırada dışarıdaydı, odaya girdi, hiçbir şey demeden dinledi ve benim yaptığım bir beat zannederek yorum yapmaya başladı, “bak burada şunu yazmışsın ben burda şöyle çalarım” gibisinden. Mehdi’yle kafalarımızın nasıl birlikte çalışabileceğini o an anladık.

Çevrenizden nasıl geri dönüşler alıyorsunuz? Yapılan yorumlar nasıl?

Volkan: Bizim aldığımız geri dönüşler olumsuz değil. Ama henüz daha İstanbul, hatta Beyoğlu’ndayız. Burada biraz kamufle oluyoruz. Başka bir yerlere gittiğimizde daha iyi göreceğiz geri dönüşleri.

Seçkin: Bir de şunu vurgulamak gerekiyor. Biz elektronik müzik yapmıyoruz, biz alt tarafı üç kişiyiz ve üçümüzün de elinden gelen bir ifade tarzı var. Ve seslerden bir tanesi de bu. Bu sese alışkın olmayabiliriz hayatta, ama bu ses bundan ibaret ve sana bunu dayatan bir şey değil, alışabilirsin, ki elbette alışmaya da bilirsin.

Mehdi'yle yakınlığınızın temelinde ne var, kültürel ya da coğrafyadan kaynaklı bir yakınlık mı?

Fiti: Yaptığımız ya da beğendiğimiz müzikte şu gibi bir yakınlık var, bizim yaptığımız müzik fazlasıyla tekrara dayalı. Mantra mefhumunda ya da zikirde olduğu gibi. Burada sınıfsal olarak bir tekabüliyeti yok, lakin İngiltere’deki işçi sınıfı klüplerinde vücut bulan drum’n’base’de de aynı kafa var. Bugün artık her elektronik müzik tarzının dahlinde bu repetisyon vardır. Bu bir tür demdir aslında ve biz basitçe o demi tutup, onun üzerinde gevezelik etmeyip, enstrümana ne kadar hakim olduğunu insanların kafasına vurmadığın bir müzik yapma arzusundayız. Bu deme, kafiyenin tekrarı üzerine kurulu hiphop da, tekno da, reggae de, dub da eklenebilir.

Bizi heyecanlandıran ve bir arada tutan müzisyenlerin kendi yapabilirliklerini göstermesinden ziyade, hep beraber bir demi tutup onu tekrarlayarak müziği neşrettikleri esnada, herhangi bir enstrüman kullanmayan, ismine ‘dinleyici’ dediğimiz insanları o neşrin içine çektikleri repetitif haz. Tabi haz da bir tartışma konusu. Haz bu topraklardaki muhalif kültür içinde bile ‘tu kaka’ bir şey olageldi. Haz almak, bir şeyin hazzına varmak, hep utanılacak bir şey gibi göründü. Ama o repetisyonun verdiği toplu olarak paylaştığımız hazzın bizi özgürleştirdiğini düşünüyoruz. Özgürleştikçe daha da rahat ve cesur oluyoruz. Zincirlerimizin tıkırtısı, bizi o zincirleri bağlayanların bize hissettirmeye çalıştığı karanlıktan ve kasvetten çıkartıyor ve ‘biz’ olduğumuzu hatırlıyoruz tekrar.

'KENDİ BAŞINA HEMHAL OLMAK İŞE YARAMIYOR'

Seçkin: Dem halinde, demin içinde ben de varım demek değil, aksine 'hemdem' olmak bizim derdimiz. Olabildiğince içine çekilmek, olabildiğince o hali birlikte yaşamak herhalde yapmaya çalıştığımız. Elbette bunu ne kadar başardığımızı da bilmiyoruz, daha çok yeni her şey, onuncu konserimizi taze verdik. Basitçe ‘biz bir şey deneyeceğiz’ dedik ve denemeye devam ediyoruz.

Volkan: Çünkü hemhal olmanın esas tanımı da bu. Sen kendi kendine, durduğun yerde bir şeyle hemhal olamazsın ki. Pratik olarak eyleyip, deneyip ya olursun ya olmazsın.

Son olarak, biraz tekrar gibi olsa da yine füzyon-kolaj meselesine geleyim. Ben örneğin sizin yaptığınız müzikten keyif alıyorum ve bunun nedenine baktığımda farklı tınıları bulabilmem gibi geliyor şarkılarınızda. Hem daha geleneksel hem daha modern… Bunun yaşadığımız coğrafyayla ilgisi nedir? Sonuçta aşağı yukarı yaptığınız müziği yansıtan bir coğrafya gibi yaşadığımız yerler.

Volkan: Özellikle İstanbul’un altını çizmemdeki neden oydu, çünkü o dediğin kolaj ya da zenginlikte Türkiye’de ciddiye alınacak tek yer yine İstanbul. Türkiye’nin taşrasına gitsen, ya da diğer büyük şehirlerine gitsen hâlâ 'büyük şehir' olmadığı ve birlikte yaşamayı öğrenemediklerini görebilirsin. Bu anlamda tek nefes alabildiğin yer İstanbul; bu toprakların ve kültürlerinin ortak yaşam alanı.

Seçkin: Kişisel olarak benim kafam allak bullak. Sadece benim değildir herhalde. Allak bullak bir hayat yaşıyoruz genel olarak. Çok şey duyuyoruz, çok şey seviyoruz. Sevdiğimiz şeylere de sahip çıkmak istiyoruz, bambaşka kültürlere ve geleneklere ayağını bassa da bizi biz yapan şeyler bunlar. Ben hasbelkader İngilizce konuşabiliyorum, öyle bir eğitim alabildiğim için. Hasbelkader olmayan bir şekilde hayatta en çok deyiş dinlemekten haz alıyorum, ama gene aynı şekilde hayatta hiphop dinlemekten de haz alıyorum. Bu çok şehirli bir şey olabilir. Ama şehir zaten bu buluşmadan ibarettir. En azından bizim yaşadığımız şehirler hep böyleydi. Müzik yaparken de benzer bir şey oluyor. Zihnindeki allak bullak parçaları çağıran bir his oluşuyor. Ve yaptığımız müzik de buna çok izin veren bir noktada duruyor. İfadene izin veren bir tekrar.

'SINIRLAR KALKSIN DİYORSAK MÜZİĞE NASIL KOYALIM?'

Volkan: O, hayatı nasıl yaşadığın, nasıl baktığınla da doğrudan alakalı. Biz sınırlar kalksın diyoruz, o zaman müziğe nasıl koyalım o sınırları. Bu tabii ki parçalı bir şey olsun anlamına da gelmiyor; içine ne bulursak koyalım değil de biraz damak tadımız, biraz kültürümüzle sınırsız müzikal mesafeleri kat edelim. Şimdi İstanbul’da yaşıyoruz, bir bütün var görüyoruz. Uyumuyla uyumsuzluğuyla, yani artı ya da eksiyle bir bütün oluyor, artı ve eksi değil sadece. Bizim de bunu doğalında yaşadığımızı düşünüyorum ben. Başka elektronik müzik yapan, belki Fiti’den daha donanımlı biriyle bu müziği daha iyi yapabileceğimi düşünmüyorum, oradaki yetenek değil yani olay, birlikte yapmak. Biz müzik dışında başka bir şey yaptığımızda da müzik yaptığımızdaki gibi davranıyoruz. Sorun olmuyor; oluyorsa da o da bütüne dahil oluyor.

https://soundcloud.com/debdebe/debdebe-feniks-live


Bize biraz kendinden bahseder misin? Mehdi kimdir? 

Ben Mehdi Alkelany 27 yaşındayım. Suriye'de bilişim teknolojileri bölümünden mezunum. 3 buçuk sene önce Türkiye'ye geldim. Gelmeden önce Suriye'de, Humus'ta 1 yıl boyunca sokak sanatçılığı yaptım. Oriental Jazz yapıyorduk, orkestralarla da, okullarla da çalışmalarımız olmuştu. Türkiye'ye geldiğimde burada da sokak sanatçılarıyla tanıştım. Böylece İstiklal'de sokak sanatçılığı yapmaya başladım.  Sokak sanatçılığı yaptıkça pek çok insanla tanışma fırsatım oldu. 4 kişiyle birlikte müzik yapıyoruz. Kemençe, gitar, ud ve vokal var, ben de def çalıyorum.

Suriye'de müzikle tanışıklığın nasıl başladı?

Müzikte neyin nasıl olduğunu Suriye'de dayımın kurduğu atölyede onunla çalışarak öğrendim. Babam eskilerde def çalıyordu. Haliyle evde kendini çok duyuruyordu. Müziği küçüklüğümden sevdim ve hep ilgilendim. Bu işin okuluna gitmedim, ama işin okulu kendim oldum. Hayattaki tek işim de bu. Debdebe'dekilerle tanıştığıma çok memnun oldum ve onlardan çok şey öğrendim. Hiphop'un nasıl olduğunu biliyorum, ama onlardan aldıklarımı kendi hiphop'uma koydum, sokaktan diğer müzisyenlerden aldığım daha farklı şeyleri de koydum. Onları derledim.

Mehdi (sağda), Debdebe ile sahnede

Debdebe'yle birlikte müzik yaparken Hiphop nerede duruyordu ve her şeyden önce nasıl bir araya geldiniz, uyumunuz nasıldı? 

Duyduğum her şeyi yazıyorum. Konuşmamı sağlıyor Hiphop. Humus'dayken de yapıyordum. Debdebe'de her türlü müziği bulabiliyorsunuz. Hiphop, R&B, Rock...

Fiti: Mehdi'yle tanışıklığımız 'Sesime Ses Ver' etkinliğiyle, ortak arkadaşımız müzikolog Evrim Hikmet Öğüt sayesinde başladı. Ekimdeki etkinlik için öncesinde tanışmamızı istedi, basitçe “Mehdi diye biri gelecek ve hiphop yapıyor” dedi. Ben de naçizane bir hiphop beat'i yazdım. Mehdi’yle buluştuk ve tanışıklığımızın dördüncü dakikasında beat şarkıya dönüşmüştü bile. Mehdi iyi bir müzisyen, ağzı iyi laf yapıyor, beat'leri iyi kapıyor, ayrıca bizim karmaşık müzikal dünyamıza yakın bir müzikal dünyası var. Buralı olmayanın oryantalizmi gibi değil, ruhumuza işlemiş gerçek oryantal damar sayesinde iyi anladık birbirimizi.

Biraz sözlere geçelim. Mehdi sözlerde bize ne anlatıyor?

Kendi gördüklerimi, kendi duyduklarımı ve kendi hissettiklerimi yazıyorum. Şarkı sözlerime örnek verecek olursam “işte budur, bu def / Eğer defe kapalıyken (dışardan) vurursan ayrı bir ses çıkar / açıkken (içine) vurursan ayrı bir ses / Biz de işte Suriyeli gençler olarak Suriye'den çıktık / ve bu defin dışardaki sesini çıkarttık.”

İnsan hani olur ya içinde toplar toplar sonra patlar, işte o anı yaşıyorum: "Benim şehrimin çocukları üzülmeyin / ben (burada) sizin dilinizde konuşuyorum / Sizin sesinizle konuşuyorum / Hayalin duvarı yoktur." İçinde siyasette var sözlerimin, “Topraklar ne Trump’ın ne de Putin’in.”

Kimi sözlerim ise buradaki hayat hakkında. İstiklal'de olsun, İstanbul'un çeşitli yerlerinde olsun buradaki Suriyeli insanların, yine Suriyeli insanlara yaptığı zulümle ilgili şarkı sözlerim var. Suriyeliler bunları iyi bilir. Suriye'den geldikten sonra burada mafyalaşan, kendi halkına zulmeden insanlar. Suriye'de hapse girdim. O cezaevinde yaşadıklarımı da yazmayı düşünüyorum. Aslında Dubai'ye gidecektim ancak cezaevinden sonra vizemi kaybettim. Türkiye'ye geleceğim aklımın ucundan geçmezdi. Ama iyi ki buradayım. Burada bir Suriyeli olarak çok memnunum.

.

İstanbul'un ve Debdebe'nin müzikal anlamda sana katkısı ne oldu? Ortak bir soru olarak, Mehdi'nin size kattığı ne oldu?

Çok etkisi var, burada çok fazla müzisyen ve müzik var. Ben de onların hepsinden bir şey toplamak ve hiphop'uma katmak istiyorum. Her müziği duyuyorum, ama en çok duyduğum hiphop. Bateri çaldığımda da hiphop duyuyorum. Bazı insanlar var yemekte çok seçicilerdir, müzikte seçicilerdir, yazarda seçicilerdir. Ama Debdebe’deki insanlar müzik konusunda hiç seçici değiller, bu nedenle kanımız kaynadı.

Seçkin: Şu her şeyden bir şey toplama meselesi bizce de çok doğru bir nokta bizim yaptığımız müzikte. Çünkü biz Debdebe olarak bir araya geldiğimizde ‘şu türde müzik yapacağız’ diye başlamadık. Tarihin o noktasında bizden çıkan bu oldu. Ama mesela Mehdi geldiğinde değişti; ilk kez bu kadar düzden hiphop yaptık, çünkü Mehdi bu sözler ve akışlarla geldi ve müziği etkiledi.

Fiti: İçinde hiphop unsurları olan şeyler yapıyorduk ancak sallanıyordu. Hiphop gibi, -imsi’ydi.

Seçkin: Bizde şöyle işliyor, bir şarkı yapmaya oturmasak bile bir şarkı yapmaya başlıyoruz ve bu da o anda hepimizin bilmem kaç yıldır duyduğu ve o an ifadeye dökülen şeylerle oluyor. Mehdi geldiğinde onun ifadesi bizimkilerle buluştu ve apayrı şarkılar ortaya çıktı.

Albüm çalışman ve ileriye doğru planların var mı?

Klavye ve bilgisayarım var. Bunlarla albüm çıkartmaya çalışacağım. Altı tane şarkıyı tamamladım. Tüm söz ve müzikleri bana ait. Umarım bir ay sonra hazır olacak. Bu şarkıların ikisi Debdebe’yle birlikte. Albümle birlikte biraz maddi durumu toparladıktan sonra da evlenmeyi düşünüyorum. Bu yapacağım albümü biraz da maddi açıdan düşünüyorum, CD’lerin satılması vesaire. Çünkü ancak bu sayede evlenebileceğim.

Burada müzik ekipmanımı toparlamıştım albüm için bilgisayar, klavye, kamera, ses kartı ve mikrofon. Ama evime girip çaldılar. Hatta diplomamı bile çaldılar. Bütün hayatım bu kadar işte.

Geri dönme gibi bir niyetim yok. Suriye’de refah düzeyi eskisi gibi olursa ancak o zaman dönebilirim. Avrupa konusuna gelince, isteseydim şu ana kadar gitmiş olurdum ancak istemiyorum. Çünkü burası karışık, Batı kadar Doğu da var. Avrupa böyle değil. Oraya gidersem yeniden doğmuş gibi başlayacağım hayata. Ama ben bunu istemiyorum, kendim olabilmek istiyorum. Bu yüzden de Türkiye’de kalıyorum.*

*Mehdi'nin sözlerini Arapça'dan çeviren: Cemre Yusuf Cibaroğlu

**Debdebe, 27 Ocak'ta Peyote'de sahne alacak.