Ali İlhan: 'Yaratıcılık değil para lazım'

Yönetmen Ali İlhan ile ilk filmini konuştuk. İlhan, "Kendimi ve yaptığım filmleri kategorize etmeyi sevmiyorum. Ben dünyada doğdum. Neden tek bir dille ve tek bir ülkeyle yaptıklarım sınırlandırılsın. Evrensel bir dil yakalamaya çalışıyorum" dedi.

Google Haberlere Abone ol

Ali İlhan ile yönetmenliğini yaptığı ilk filmi “Sinyora Enrica ile İtalyan Olmak”ı, bağımsız sinemayı ve sevdiği filmleri konuştuk. Kendisini, “babası gibi çizer olamayacağını anladığında en büyük hayal kırıklığını yaşadı; yılmadı, yıkılmadı… Daha iyi yenilmek için ilk kısa filmini çekti… Derken bir tane daha çekti... Derken Claudia Cardinale ile film çekerken buluverdi kendini…” sözleriyle anlatan Ali İlhan’ı dinliyoruz.

“Delik”, “Aşağılık Herif” ve “Belki” isimli kısa filmleri yaptınız. Kısa film sizin için ne ifade ediyor?

Türkiye’de kısa filmin en iyi organize olmuş hali www.benimsinemalarim.com’u kurduğum yıl kısa film benim için her şeydi. Bu site öyle güzel işler yapti ki sektöre birçok önemli insan kazandırdı. Site olduğu üç yıl boyunca hepimiz kisa filmle yatıp kısa filmle kalkıyorduk. Ama bir yerden sonra yönetmen olarak bu işe devam etmek istiyorsanız kısa filmin size vereceği imkânlar sınırlı. En azından bu işi bir profesyonel olarak icra etmek istiyorsanız... Bu yüzden bir yerden sonra ilk uzun metrajınızın hikâyesini aramaya başlıyorsunuz. Şanslıyım ki cok uzun sürmedi bu arayış.

“Sinyora Enrica ile İtalyan Olmak” filmi, aklınızda ilk belirdiği zaman senaryosunu yazarken sanatsal, siyasal, kültürel ve ekonomik kaygılarınız ne oldu?

İlk filmimdi ve harika bir fikir bulmuştum. Dünyanın ihtiyacı olan bir mesajdı, siyasal ve kültürel olarak.

İkinci filmin hazırlıklarına başlamışsınızdır herhalde?

İtalya zor bir ülke… Her şeyiyle çok yavaş… Elbette benim ikinci filmimin gecikmesinin tek sebebi.

Senaryolarınız, ne tür çalışmalarla ortaya çıkıyor?

Asla “kendi hayat hikâyemi filme çekseydim başyapıt olurdu” diyenlerden değilim. Bunu dileyenlerin birçoğundan daha hikâyeli bir hayat yaşamama rağmen… Her şey basit bir duygu olan “Heyecan”la başlıyor. ali7Eğer beni deli gibi heyecanlandırıyorsa mutlaka birilerini de heyecanlandıracak diyorum.

Sinema toplumsal duyarlılıkları gündeme getirme açısından işlevsellik taşır mı? Sinema zaten yıllardır toplumsal duyarlılıkları gündeme getirmiyor mu? 

Her şey çekeceğiniz hikâyeyle alakalı.

Bağımsız sinema yapmak isteyen genç sinemacılar nasıl bir yol izlemeli?

Bence bağımsız yönetmen olmak kadar bağımsız yapımcı olmayı da öğrenmek lazım... Dünyada birçok destek türü var ama bunlara başvurmak için ciddi İngilizce ve proje yazmayı bilmek gerekiyor. Eğer bu aşamayı halledebilirlerse bence her şey çok daha kolaylaşacaktır. Bence genç sinemacıların en büyük sorunu yaratıcılık değil, kaynak(para) bulma sorunu.

Etkilendiğiniz yönetmenler var mıdır, varsa kimlerdir? En beğendiğiniz yönetmen kimdir? En beğendiğiniz film nedir? Bir filmin tek bir sahnesi çekmek isteseydiniz bu sahne hangi filmin hangi sahnesi olurdu?

Sergio Leone ve Federico Fellini… Bir Zamanlar Amerika ve Amarcord… Hiçbir filmin hiçbir sahnesine dokunmak istemezdim. Zaten o kadar güzeller ki neden tekrar çekilmeliler ki? Ama bu söylediğim iki filmin kamera arkasında bu iki ustayı çalışırken izlemeyi çok isterdim.

Bir yönetmenin gözünden yapımcı kime nedir? İyi bir yönetmen- yapımcı ilişkisi nasıl olmalı?

Yapımcı yönetmenin düşünü, filmini gerçekleştirmesi için gerekli imkânları sunan kişidir. İyi bir yönetmen yapımcı ilişkisi olmadan iyi bir film çekmek nerdeyse imkânsızdır. İletişimsizlik filme çok zarar verecektir.

Festival filmi ya da gişe filmi ayrımı yapmak ne kadar doğru? Filmlerinizin, senaryolarını kaleme alırken bu ayrım sizin için bir anlam ifade ediyor mu?

Ben samimi ve iyi bir işin iki yerde de iş yapacağını düşünüyorum. Alin size örnek: Hayat Güzeldir.

Yaptığınız filmleri kategorize eder misiniz? Türk Sineması, Türkiye Sineması, Anadolu Sineması v.s. Ulusal veya bölgesel bir sinema yaptığınızı, bu uluslara ya da bölgelere ait görsel kodlar kullandığınızı düşündüğünüz olur mu?

Kendimi ve yaptığım filmleri kategorize etmeyi sevmiyorum. Ben dünyada doğdum. Neden tek bir dille ve tek bir ülkeyle yaptıklarım sınırlandırılsın. Evrensel bir dil yakalamaya çalışıyorum. Dünyanın neresine gidilirse gidilsin filmlerimin anlaşılması benim için önemli. Ama elbette 28 yıl Türkiye’de yaşamış olmam, İstanbul-Giresun-Gaziantep arasında mekik dokumuş olmam yaptığım sinemada hissedilecektir.