İbiş’in döşediği taşlar, Ünüvar’ın yolunu açtı
İbiş, iktidarın isteklerini yerine getirmediği için değil, tam tersine, gerektiği biçimde yerine getirerek görevini tamamladığı için yeniden rektör olarak atanmadı. Devir teslimde, bunun bir “bayrak yarışı” olduğunu söylerse hiç şaşırmamalıyız.
Nurettin Öztatar
Ankara Üniversitesi Rektörlüğü'ne dört dönem AKP milletvekilliği yapan Necdet Ünüvar atandı. Erkan İbiş’in “saltanat” olarak adlandırılan sekiz yıllık dönemi sona erdi. Daha ilk günden tartışmalar da başladı. Ankara Üniversitesi Twitter’da TT oldu. Hem kutlama hem de yeni rektörün cemaatçiliğine ilişkin tweetler atıldı. Yeni dönemin eskisinden de kötü olacağı kaygıları ağır bastı atılan tweetlerde. Bu tür tartışmalar yıllardır “kötünün iyisi” gibi saçma bir kültüre hapsedilmiş olmamızla yakından ilişkili olsa gerek. Gerçek ihtiyacın ne olduğundan çok dönemin ruhunun gereklerine uygun değerlendirmeler yapmaya alışmış durumdayız.
Gelin, 8 yılda neler olduğuna ilişkin kısa hatırlatmalarla süreci değerlendirmeye ve sonuçta bugüne gelinmesinin nedenlerine bakalım. Önce eski rektör Erkan İbiş’in uzun özgeçmişini hatırlamakta fayda var:
“30 Mart 1958’de Trabzon’da dünyaya geldi. İlk, orta ve lise öğrenimini Trabzon’da tamamladı. 1982 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 1982-1984 yıllarında Balıkesir’in Burhaniye ilçesinde zorunlu hekimlik hizmetini yaptı. 1985 yılında Nükleer Tıp dalında araştırma görevlisi olarak adım attığı Ankara Üniversitesi’nde; 1989’da Uzman, 1991’de doçent, 1997’de profesör oldu. 1998-1999 yıllarında, yeniden yapılanma sürecinde Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı Başkanlığı görevinde bulundu. 2003-2005 yıllarında Nükleer Tıp Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yaptı. 2010-2013 tarihleri arasında da ikinci kez Anabilim Dalı Başkanlığı görevini sürdürmüştür. 6 Ağustos 2012 tarihinden itibaren Ankara Üniversitesi Rektör’ü olarak görev yapmaktadır.
1994 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Cebeci Hastanesi Genel Yönetici Yardımcısı, 1996 yılında aynı Hastaneye Genel Yönetici ve Başhekim olarak atandı ve bu görevini 2000 yılına kadar sürdürdü. 2000-2005 yıllarında Ankara Üniversitesi Rektör Yardımcılığı görevinde bulundu. Bu dönemde üniversitemizin Döner Sermaye Yürütme Kurulu Başkanlığı başta olmak üzere birçok kurul ve komisyonda başkan ve üye olarak çalıştı. Yine bu süreçte; İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığı’ndan, Personel Daire Başkanlığı’ndan (idari personelden sorumlu), Sağlık-Kültür-Spor (SKS) Daire Başkanlığı’ndan, Yapı İşleri Daire Başkanlığı’ndan, Döner Sermaye’den (Tıp ve Diş Hekimliği Fakülteleri hariç), TÖMER ve Sosyal Tesislerden, İlköğretim okulumuzdan sorumlu rektör yardımcısı olarak görev yaptı.
2003-2007 yılları arasında Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nda, en üst yönetim birimi olan Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Komisyon Üyeliği, 2008-2011 yılları arasında da Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Danışma Kurulu üyeliği yaptı. 1999 yılından bu yana Üniversite Sporları Federasyonu Yönetim Kurulu üyesidir. Ulusal ve uluslararası bilimsel dergilerde ve kongre tebliğ kitaplarında basılmış çok sayıda eseri bulunmaktadır.”
Bugün Ankara Üniversitesi Rektörlüğüne veda eden Erkan İbiş’in üniversitenin resmi sitesinde yer alan özgeçmişi bu. “Parlak” bir kariyer olduğuna şüphe yok!
“Çakma demokrat kişilik;
ego şişkini, bencil, bilgisiz,
muhakeme yap(a)mayan,
kendini hep haklı sanan,
subkortikal konuşan,
özde antidemokrat”
Bu sözler de Erkan İbiş’e yönelik bir eleştiri değil, İbiş’in 2015 yılında attığı bir tweet! Türkiye’yi baskılarla yöneten “sözde demokrat” siyasetçilere değil, kendisini eleştirenlere verdiği bir yanıt (şiir mi desek!)
Erkan İbiş, son beş yılda en fazla haber ya da yazıya konu olmuş rektörlerden biri. Sosyal demokrat olduğunu sanan da var, AKP’li olduğunu savunan da. Tam sekiz yıl “Cumhuriyet’in ilk üniversitesi” olduğu söylenen Ankara Üniversitesi’ni yönetti. Ülkeyi yönetenler, ülkeyi nasıl yönetiyorsa İbiş de üniversiteyi öyle yönetti.
Hukuksuz kararlar, üniversitenin doğasına aykırı uygulamalar, polisin üniversitenin temel bileşeni haline getirilmesi, tarihe geçen kişiye özel yönetmelik değişiklikleri -ki bunlardan biri OHAL KHK’si ile kamu görevinden çıkarılanların üniversite sınavını kazansa bile kaydının yapılmamasına ilişkindi (buna Cenk Yiğiter Yönetmeliği de diyebiliriz- sonradan iptal edildi); diğeri ise oğlunun özel bir üniversiteden kendi yönettiği üniversiteye geçişinin sağlanması için kontenjanı arttıran düzenlemeydi- öğrencilere ve öğretim üyelerine sürekli soruşturmalar açarken kendi hakkında açılan soruşturmalardan jet hızıyla aklanması, AKP Siyaset Akademisi'nde ders, ENSAR Vakfı’nda konferanslar vermesi, üniversite kampüsüne giriş için polise sınırsız yetki vermesi, gerek polis saldırılarında gerekse ülkücü grupların provokasyonlarında hep saldırıya uğrayan öğrenci ve öğretim üyelerine soruşturmalar açması, ders içeriklerine müdahale etmesi, bilimsel çalışma yürüten merkezleri kapatması ya da kendine bağlaması, fakültelerin ihtiyaç duyduğu kadrolar için atama yapmamakta direnmesi… Sonuç olarak, AKP’nin üniversiteleri dönüştürme çabasına en istekli biçimde destek olması…
Onun rektörlüğü döneminde yaşananlar, Ankara Üniversitesi’ni “Bir üniversite nasıl olmaz” sorusuna gerçek dayanaklar bulma konusunda sayısız örnek bulunabilecek “pilot” bir üniversite haline getirdi.
Ancak eski Rektör İbiş’in kamuoyu tarafından tanınmasına neden olan olay Barış İçin Akademisyenlerin 11 Ocak 2016’da açıkladıkları “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildirisi oldu. 2016 Eylül ayından 2017 Şubat ayına kadar geçen sürede hazırladığı liste ile 100’e yakın bilim insanının Ankara Üniversitesi’nden OHAL KHK’leri ile ihracına neden oldu. Türkiye’nin en nitelikli fakültelerinden olan AÜ SBF, AÜ İLEF ve AÜDTCF bu tasfiyelerle sıradan fakültelere dönüştürülmek istendi. İbiş’in SBF’de yol açtığı tahribatlar raporlaştırılarak kamuoyuna da açıklanmıştı.
Bu süreç, aynı zamanda İbiş’in ülkeyi siyasi olarak yönetenlerle daha da yakınlaşmasının da aracı olarak değerlendirildi. Hakkında TBMM’ye verilen soru önergeleri hasır altı edildi.
Yönettiği üniversite hakkındaki yalan haberlere karşı “kılını kıpırdatmadı” ama kendisiyle ilgili söylenenlerin sosyal medyada yasaklanması için ne gerekiyorsa yapmaktan çekinmedi.
İbiş, bütün bu “takdire şayan” çabalarına karşın sekiz yıl yürüttüğü rektörlük görevine bu kez atanmadı. Yerine, AKP’de dört dönem milletvekilliği yapan, Sağlık Bakanlığı Müsteşarlığı gibi görevlerde bulunan ve bir dini cemaatin mensubu olduğu öne sürülen Necdet Ünüvar atandı. Bu atamayı AKP’nin artık “mış gibi yapanlar” yerine doğrudan partilileri ön plana çıkarma kararının bir yansıması olarak görenler var. Ya da AKP çevresinde kümelenmelerin giderek daraldığı, tıpkı İstanbul Sözleşmesi tartışmalarında olduğu gibi Fethullahçı cemaatin yerini alma yarışına giren tarikatların hizmetlerinin karşılığını almak, kadrolardan giderek daha fazla pay almak ve siyasette “kendi değerleriyle” daha belirleyici olmak istemeleri etkili olabilir diyenler de bulunuyor. Ankara Üniversitesi’nin durumunun daha da kötüleşeceği yorumları da yapılıyor.
Özetle, yeni gelen rektörün eski rektörü aratacağını şimdilik kapalı kapılar ardında söyleyenlerin olduğu muhakkak. Ancak gerçekte yaşanacak olan, yeninin eskiyi aratmaması olacak. Çünkü İbiş döneminde Ankara Üniversitesi, bizzat kendisinin uygulamalarıyla yeni atanan rektör ve temsil ettiği siyaset için son derece elverişli bir “oyun alanı” haline getirildi. İbiş döneminde AÜ, egemen siyasetin istediği her şeyin yapılabildiği bir üniversite haline geldi. Eleştirel bilim ortadan kaldırıldı. Bilim insanları bile otosansüre başladı. Böyle bir ortamda “gelen gideni aratır” sözünü etmek yerine şu gerçeği unutmamakta fayda var: İbiş’in döşediği taşlar, Ünüvar’ın yolunu açtı. İbiş, iktidarın isteklerini yerine getirmediği için değil, tam tersine, gerektiği biçimde yerine getirerek görevini tamamladığı için yeniden rektör olarak atanmadı. Devir teslimde, bunun bir “bayrak yarışı” olduğunu söylerse hiç şaşırmamalıyız.
Yarın, başka görevler üstlenip üstlenmeyeceğini de hep birlikte göreceğiz.