HIV’den korona virüsüne: Virüs adres sormaz ki…

Virüs ayrımcılık yapmaz; ne HIV ne Covid-19 dil, din, ırk, cinsiyet, sosyo-ekonomik sınıf vs. ayrımı yapmaksızın bulaşmaya çalışır, olabildiği kadar çok insana bulaşmayı hedefler. Virüs ayrımcı değildir fakat içinde yaşadığımız dünya ayrımcıdır, daha doğrusu içinde yaşadığımız toplumlar.

Google Haberlere Abone ol

Zuhal Yeşilyurt Gündüz*

“Şimdi açlıktan ya da daha sonra AIDS’den ölmeyi seçebilirim.”[1] Genç bir Afrikalı seks işçisinin 1990’lı yıllarda ifade ettiği bu can acıtıcı cümleyi, bugün benzer bir şekilde farklı kesimlerden başka bir virüs nedeniyle duyabiliyoruz. “Koronadan değil, açlıktan öleceğiz”, “Ya virüsten ya da açlıktan öleceğiz”, “Virüsten değil açlıktan öleceğiz”. 1981’den bu yana tanıdığımız HIV[2] ve 2019’da yayılan yeni korona virüsü (SARS-CoV-2) arasında benzerlikler olduğu kadar farklılıklar da var. Her ikisi de sadece sağlık konusu değil, son derece politik meselelerdir. Toplumsal cinsiyet boyutu ise çok büyük önem taşımaktadır.

BULAŞ YOLLARI

HIV havada yaşayamayan, sadece sıvıda, yani spermde, vajinal salgı, kan ve anne sütünde varlığını sürdürebilen bir virüstür. Üç bulaşma yolu vardır: Cinsel temas, kan ürünleri ve HIV pozitif anneden bebeğe hamilelik, doğum ya da emzirme sonucu. HIV sıvıdan çıkıp hava ile temas ettiği an varlığını sürdüremediğinden dolayı bulaş yollarının sınırlı olduğu söylenebilir, yani korona virüsü kadar kolay bulaşması mümkün değildir. En etkili korunma yöntemi korumalı cinsel ilişki (safe sex), yani prezervatif kullanımı (hem istenmeyen gebeliklerden hem de tüm cinsel yolla bulaşan hastalıklardan koruması prezervatifi çok anlamlı kılmakta).

Bir diğer önlem yolu ise kan bağışlarının kullanımından önce test edilmesi ve uyuşturucu kullananlar arasında iğne gibi malzemelerin tek kullanımlık olması, aynı iğnenin birkaç kişi tarafından kullanılmamasıdır. HIV bağışıklık sistemini sağlayan hücrelerin azalmasına ve bakteriyel veya viral hastalıklara yönelik savunma mekanizmasının, yani bağışıklık sisteminin azalmasına ve hatta yok olmasına sebep olur. Antiretroviral ilaçlar ile bağışıklık sistemi olabildiğince korunarak enfeksiyonlara karşı mücadele edebilir hale gelmesi sağlanabilir. Bunun için HIV pozitif bireylere ilaç tedavisi uygulanır ve bireyin yaşam ve hayat koşullarına ve vücut direncine bağlı olarak HIV süreç içinde AIDS’e[3] 5-15 yıl veya daha uzun bir süre geçtikten sonra dönüşebilir ya da dönüşmeyebilir de. HIV virüsünün neden olduğu AIDS, bağışıklık sisteminin enfeksiyonlara karşı savunmasının ve gücünün çok azaldığı aşamadır ve artık hayati tehlike söz konusudur.[4] HIV’in AIDS’e dönüşme(me)si bireyin sağlık durumu kadar içinde yaşadığı ülke, toplum, sağlık koşulları, ilaçlara erişim gibi konulara bağlı olarak değişim gösterir.

1981-2018 yıllar arası 38 milyon insan HIV/AIDS nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Sadece 01 Ocak-16 Temmuz arasında 911 bin 250 insan ölmüştür AIDS’ten. HIV pozitif insan sayısı toplamda 41 milyon 947 bin 727’dir.[5] Virüsün ve hastalığın hâlâ bu kadar yaygın olmasına karşın günümüzde bu konunun konuşulduğu, işlendiği pek görülmemektedir. Belki bir ihtimal 1 Aralık Dünya AIDS günü öncesinde ve esnasında konu gündeme gelir ve sonra tekrar rafa kaldırılır.

Bulaşıcılığı bu kadar sınırlı olmasına karşın (cinsel yolla ve kan) 39 yıl içinde 38 milyon insanın ölümüne neden olan HIV’e karşı 39 yıldır bir aşı üretilmesi ümit edilse de bu henüz başarılamamıştır. Covid-19 konusunda “sonbahara aşı hazır”, “aşı için yeni umut” tarzı haberlerin ne kadar gerçekçi olduğunu zaman gösterecektir. Buna karşın solunum yoluyla bulaşan ve sosyal mesafe, maske ve hijyen kurallarına uymak dışında bir koruma yöntemi (henüz) bulunamayan Covid-19’un, gelecekte kaç insanın vefatına neden olacağı tahmin edebileceğimizin çok üstünde olabilir ve çok endişe edicidir.

SOSYO-EKONOMİK BOYUT

Virüs ayrımcılık yapmaz; ne HIV ne Covid-19 dil, din, ırk, cinsiyet, sosyo-ekonomik sınıf vs. ayrımı yapmaksızın bulaşmaya çalışır, olabildiği kadar çok insana bulaşmayı hedefler. Virüs ayrımcı değildir fakat içinde yaşadığımız dünya ayrımcıdır, daha doğrusu içinde yaşadığımız toplumlar.

1980’li ve 1990’lı yıllarda daha hızlı öldürücü olabiliyorken HIV, günümüzde ilaç kokteylleri olarak ifade edilen farklı ilaç karışımları ile HIV’li ama uzun ömürlü olmak mümkün. Buna dair örneklerden biri 1991’de HIV’e yakalandığını açıklayan Magic Johnson’dur; o günden bu yana olabildiğince sağlıklı bir şekilde yaşamını sürdürmektedir. HIV pozitif bireyler prezervatif kullanımı sayesinde hiç kimseye HIV virüsünü bulaştırmadan yaşayabilir. Ekonomisi güçlü ülkelerde sağlık sigortalarının karşıladığı ya da varlıklı insanların ödeme gücüne sahip oldukları farklı antiretroviral ilaçlar kullanarak HIV baskılanmakta, bağışıklık sistemi güçlendirilmektedir. Bu önemli ve anlamlı ilaç tedavisinin sadece ekonomik açıdan gelişmiş ülkelere doğma ve orada yaşama “şansına” sahip insanlara değil, herkese uygulanabilmesi gerekmektedir. Oysa gerçek farklıdır.

HIV/AIDS’in ilk günden günümüze hâlâ en çok yaktığı ve yıktığı yer Afrika kıtasıdır. Hâlâ en çok yeni vakanın geldiği ve hâlâ en çok vefatla sonuçlanan kıta Afrika olmaya devam etmektedir. Covid-19 için de birkaç hafta ya da ay içinde maalesef aynısı geçerli olması büyük bir olasılıktır. Çin’den başlayıp önce Avrupa’yı ziyadesiyle etkileyen, ardından ABD, oradan Latin Amerika derken yavaş ama emin adımlarla Covid 19 Afrika kıtasına erişti ve başta aynı HIV/AIDS’te olduğu gibi Güney Afrika’yı etkilemekte ve hızla Afrika kıtasına yayılmaktadır. Önüne geçmek bilindiği üzere sadece fiziki/sosyal mesafe, maske ve hijyenle mümkün görülmekte. Bu kurallara uymak, uyabilmek birçok insan için oldukça zor olabilmekte. Bunun arkasındaki en önemli etken elbette her geçen yıl daha azalan temiz su kaynakları ve yoksul ülkelerde suya erişimin özellikle de temiz suya erişimin gün geçtikçe daha da zorlaşmasıdır.

TOKSİK/ZEHİRLİ ERKEKLİK

Tüm cinsel yollarla bulaşan hastalıklarda olduğu gibi HIV/AIDS’lilere yönelik birçok toplumda stigma, dışlama, toplum dışına itme, ayrımcılık gibi hak ihlalleri söz konusu olabilir. Daha ziyade muhafazakâr toplumlar için cinsel yolla bulaşan hastalıklara maruz kalan ve mücadele eden insanların sadece virüsle değil bu tür ayrımcılıklarla da savaşmaları gerektiği görülmekte. Aslında HIV ilk ortaya çıktığı zaman “eşcinsel hastalığı” gibi ayrımcı ve anlamsız yaklaşımların neticesinde umulmadık şekilde yayıldı. Rock Hudson, Freddie Mercury gibi ünlü isimler, HIV olduklarını açıklamalarından kısa süre sonra vefat etmişlerdir. Birçok ünlü ve ünsüz isim virüse yakalandığını gizli tutma gereğini hissetmiştir. Yine cinsel yolla bulaşmasından dolayı bir utanmaya neden olan HIV, bu şekilde de daha çok yayılmayı başarabilmiştir aslında. İnsanlar HIV’li insanları stigmatize etmeselerdi, cinsel yolla bulaşması sonucu “ayıp”, kınanması gereken bir hastalık gibi görülmeseydi nice acılar yaşanmamış olurdu.

Zehirli ve zararlı “erkeklik” anlayışı birçok olumsuz hatta ölümcül hata ile sonuçlanmıştır. HIV/AIDS bağlamında bazı erkeklerin prezervatif fobisi ve prezervatifin “erkekliğine” zarar verir düşüncesi son derece ölümcül bir ateşle oynama biçimidir. “Bize bir şey olmaz”, “atın ölümü arpadan olsun” gibi gayriciddi düşüncelerin sonu ölüm olabilmekte. Birçok kadının cinsel ilişki esnasında prezervatif kullanımı ısrarı karşısında erkeklerin direnmesi sonucu ve korunmanın hâlâ “kadının işi” (doğum kontrol hapı, spiral, vs.) gibi görülmesi neticesinde ve prezervatife karşı bazı erkeklerin olumsuz bakış açısı nedeniyle nice kadına HIV virüsünü bulaştırmıştır.

Benzer bir şekilde de günümüzde Covid-19 karşısında maske kullanımı konusunun da erkekler tarafından daha çok ihmal edildiği görülmektedir. Maske kullanımı dünya genelinde kadınlarda daha yüksek oranda gerçekleşirken virüsün bulaşma ve hastalandırma oranı erkeklerde daha yüksek seyretmekte.[6] İster prezervatif ister maske, bu ufak ama faydalı yöntemlerin toksik erkeklik anlayışı sonucu kullanılmaması sonunda ölümcül olabiliyor. Bazen ise en toksik erkekler dahi öğrenebiliyor. ABD Başkanı Donald Trump virüs ve maske konusundaki olumsuz tutumunu revize etmiş ve ülkesindeki Covid-19 kaynaklı 130 binin üzerindeki vefat sonrası 12 Temmuz’da ilk kez maske takmış ve aslında hiçbir zaman maskeye karşı olmadığını ifade etmiş, sadece maskenin de zamanı ve yeri vardır, demiştir, diyebilmiştir.[7]

YAPILMASI GEREKEN

Önlem tedaviden daha ekonomiktir, daha ucuzdur. Bu ilkeden hareket ederek sağlığı korumak adına alınabilecek tüm önlemleri önce sistem ve devlet, sonra sağlık kuruluşları, diğer tüm kurumlar ve sonunda halk ve tüm bireyler tarafından alınmalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 56. maddesine uymak tüm hükümetlerin başlıca sorumluluğu ve görevidir: “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir. Devlet herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlama; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimdeki sağlık ve sosyal kurumlardan yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir. Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.”

[1] “I can choose to die of starvation now, or of AIDS later, AIDS, Racism, Imperialism and Capitalism, A Challenge Desafio series by progressive Labor Party.

[2] Human Immunodeficiency Virus – İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü

[3] Acquired Immune Deficiency Syndrome – Edinilmiş Bağışıklık Yetersizliği Sendromu

[4] https://www.acibadem.com.tr/ilgi-alani/hiv-aids/#genel-tanitim

[5] https://www.worldometers.info/aids/

[6] https://www.theguardian.com/commentisfree/2020/jul/03/covid-19-masks-men-masculinity

[7] https://www.bbc.com/news/world-us-canada-53378439

*Prof. Dr., TED Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü