ABD’li matematikçiler meslektaşlarını polisle işbirliği yapmamaya çağırıyor

Polisin ırkçılığının ve şiddetinin sistematik olduğunu düşünenler arasında, bir grup ABD’li matematikçi de bulunuyor.

Google Haberlere Abone ol

Ayşe Sargın*

ABD’deki polis şiddeti, son olarak siyahi George Floyd’un öldürülmesiyle yeniden gündeme geldi. George Floyd, beyaz bir polisin boğazına 8 dakika 46 saniye boyunca diziyle bastırması sonucu can verdi. Bazılarına göre, sorun polisler arasındaki birkaç ‘çürük elma’, ve daha sıkı bir denetim ile çözülebilir. Diğerlerine göre ise, şiddet ve ırkçılık tekil olaylardan ibaret değil, aksine polis kurumsal kültürünün bir parçası. Bu görüşe göre, bahsi geçen durum sadece ABD polis güçlerine özgü değil: Modern polislik bir toplumsal kontrol aracı ve doğasında şiddet var.

Polisin ırkçılığının ve şiddetinin sistematik olduğunu düşünenler arasında, bir grup ABD’li matematikçi de bulunuyor. Bu grup, geçtiğimiz günlerde bir araya gelerek, meslektaşlarına polisle işbirliği yapmama çağrısında bulundu. ABD’de polisin başta ‘öngörüye dayalı polislik’ olmak üzere, modelleme, algoritma oluşturma ve veri analizi gerektiren çeşitli alanlarda matematikçilerle çalıştığı biliniyor. Öte yandan, hak örgütleri, bu modellemelerin temel aldığı veriler, azınlıklara yönelik mevcut toplumsal önyargı ve ayrımcılıklardan azade olmadığı için, suç öngörüsü sanılanın aslında kendini gerçekleştiren kehanet olabileceğine işaret etmekte. Geçtiğimiz haftalarda, kamuoyuyla paylaşılan ve şimdiye kadar bin 500’ün üzerinde matematikçinin imzaladığı metinde, polisi boykot çağrısının gerekçesi şöyle açıklanıyor:

ABD polis güçlerindeki kurumsal ırkçılık ve şiddet göz önüne alındığında, matematikçilerin polisle bu şekilde işbirliği yapmaması gerektiğine inanıyoruz. Irkçılığı ‘bilimsellik’ adı altında gizlemek çok kolay. Lütfen polisle işbirliği yapmamak konusunda bize katılın. Şu an, matematikçiler topluluğu olarak en azından bunu yapabiliriz.

ABD'DE POLİS ŞİDDETİ VE IRKÇILIK

ABD polisi her yıl yaklaşık 1000 sivili öldürüyor. Siyahi erkeklerin öldürülme olasılığı, beyaz erkeklere göre 2,5 kat daha fazla. ABD’nin iki şehrinde, 911 acil yardım hattına gelen çağrıların incelendiği bir çalışmada, siyahilerin yoğunlukta olduğu mahallelere gönderilen beyaz polislerin olaya müdahalede silahlarını kullanma olasılıklarının, aynı mahallelere gönderilen siyahi polislere göre beş kat daha fazla olduğu ortaya kondu. Polis eliyle gerçekleşen 990 sivil ölümün incelendiği bir başka çalışmada ise, öldürülen siyahların silahsız olma oranının beyazlara göre iki kat daha fazla olduğu saptandı. Trafikte bile, siyahi ve Hispanik sürücülerin polis tarafından durdurulma olasılığı, beyaz sürücülere göre çok daha fazla. Üstelik aynı çalışma, siyahi sürücülerin polis tarafından durdurulma olasılığının hava karardıktan sonra (hareket halindeki araçta şoförün ırkını tespit etmek zorlaştığından) azaldığını gösteriyor!

Bu bulgular şaşırtıcı değil. Zira, istatistikler ABD’de çalışma hayatından siyasi karar mekanizmalarına, ırk ayrımcılığının sistematik bir sorun olduğunu ortaya koymakta. Tarihçiler de, 20. yüzyılın başlarından itibaren, ABD polisinde profesyonelleşmeyle birlikte ırkçılığın da kurumsallaşmaya başladığına işaret ediyorlar. Bir başka deyişle, polis şiddeti başlı başına bir sorun olmakla birlikte, bu şiddeti ırkçılıktan ayrı düşünmek çok zor. Bu da, matematikçilerin çağrılarında işaret ettikleri gibi, mevcut suç verilerini temel alan öngörüye dayalı polislik gibi uygulamaların ne kadar objektif olabileceği sorusunu doğuruyor.

ÖNGÖRÜYE DAYALI POLİSLİK NEDİR?

Öngörüye dayalı polislik (İngilizce adıyla ‘predictive policing’) çeşitli yazılımlarla, geçmiş suç istatistikleri de dahil olmak üzere büyük veri (İngilizce adıyla, ‘big data’) setlerinin analiz edilerek, suçun hangi bölgelerde ya da kimler tarafından işlenebileceği konusunda tahminlerde bulunulan polisiye bir yöntem. Personel, ekipman vb. kaynak dağılımı da bu tahminlere göre yapılıyor. Modellemelerde suç görülme/suç işleme ihtimalinin yüksek olduğu tespit edilen mahallelere/kişilere odaklanılarak hem verimli kaynak kullanımı, hem de suçla etkin mücadele hedefleniyor. Polislik kurumunun ortaya çıkış amacı düşünüldüğünde kulağa hoş gelse de, birçok hak örgütü bu yöntemi eleştiriyor. Eleştirenlere göre, öngörüye dayalı polislik, halihazırda sakıncalı görülen etnik, ırksal (ya da siyasi) azınlıklara yönelik önyargı ve ayrımcılığın içkin olduğu mevcut suç verilerini kullanarak, kendini gerçekleştiren kehanet gibi işliyor.

Her şeyden önce, öngörüye dayalı polisliğin rasyonellik ve objektiflik iddialarına karşın, bizatihi temel aldığı suç istatistiklerinin suça ilişkin gerçek tabloyu tamamıyla yansıtmaktan uzak olduğunu belirtmeliyiz. Bir defa, her suç polise ihbar edilmiyor. Benzer şekilde, bazı suçların polise ihbar oranları diğerlerinden daha yüksek. Ayrıca, olaya tanık olanların ya da tanık olmayıp haberdar olanların polise başvurup başvurmamasında da şüphelinin kimliği (ait olduğu etnik/ırksal grup, sınıf ya da toplumsal statüsü) belirleyici olabiliyor. Üstelik, aynı suç farklı mahallelerde işlendiğinde, polise ihbar oranları, mahallelinin polise güven duyma oranına göre farklılaşabiliyor. Öte yandan, ne polisin gelen ihbarları değerlendirme süreci, ne de olay mahalline gidildiğinde gerçekleşen müdahale ve tutuklama oranları, her suç için aynı. Aksine, polis bu aşamaların hepsinde takdir yetkisini kullanıyor. Dolayısıyla, mevcut suç istatistikleri, aslında polisin halihazırdaki müdahale öncelikleri çerçevesinde şekillenmekte. Bu müdahale önceliklerinin de, etnik, ırksal, siyasi ya da diğer azınlıklara yönelik toplumsal önyargılardan ve ayrımcı tutumlardan bağımsız olduğunu düşünmek gerçekçi olmaz.

ÇÖZÜM REFORM MU, POLİSİ LAĞVETMEK Mİ?

George Floyd’un öldürülmesinin ardından, sokak gösterileriyle başlayan kamuoyu tartışmaları, iki hattan ilerledi: Bunlardan birincisi, alışageldiğimiz ‘polislerin tamamı böyle değil; bunları yapanlar birkaç çürük elma’ diyen ve reform talep eden hat. İkincisi ise, bizatihi polislik kurumunun sorunun ta kendisi olduğunu savunuyor ve polis güçlerinin lağvedilmesini talep ediyor. Örneğin, sosyolog yazar Alex Vitale, George Floyd’u öldüren polis memurunun bağlı olduğu Minneapolis polis teşkilatında, polisin olaylara adil ve hak ihlallerine yol açmadan müdahale etmesini sağlamaya yönelik onlarca eğitim düzenlendiğine; polis-halk ilişkilerini iyileştirme amaçlı projeler yapıldığına işaret ediyor. Ancak, Floyd’un soğukkanlılıkla öldürülmesi, bunların hiçbirinin işe yaramadığını gösteriyor. Üstelik, son yıllarda, ülkedeki tüm polis teşkilatlarında, ast-üst ilişkilerini düzenleyen kurumsal kültürden, müdahale biçimlerine ve ekipmanlarına, artan bir askerileşme de söz konusu.

Vitale’ye göre çözüm, ‘polis eğitim programlarına, ekipmanlarına ya da polisin denetimine daha çok para harcamak değil’, aksine ‘polisin görev alanını dramatik bir biçimde sınırlandırmak’. Vitale, son 40 senedir, ABD’de polisin görev kapsamının ve yoğunluğunun muazzam derecede genişlediğine; yoksul azınlıkların yaşadığı yerlerdeki tüm sosyal sorunlar için polise başvurulduğuna dikkat çekiyor. Vitale’ye göre, bunun yerine yapılması gereken, polisiye olmayan çareler aramak. Vitale’nin deyişiyle, polisiye tedbirler yerine, ‘kamu güvenliği sorunlarını doğrudan hedefleyecek bir biçimde konuta, yeni iş alanlarına ve sağlık hizmetlerine yatırım yapmalıyız.’

MATEMATİKÇİLERİN ÇAĞRISI NEDEN ÖNEMLİ?

Öngörüye dayalı polislik, polis teşkilatlarının bilim insanlarıyla işbirliği yaptığı tek alan değil. Son dönemde, makine öğrenmesi, yapay zeka ve yüz tanıma gibi birçok bilimsel ve teknolojik yenilik, yazılımcılar, bilgisayar mühendisleri ve istatistikçilerin desteğiyle, toplumsal kontrol ve gözetimi artırmak için uygulamaya sokuluyor. Matematikçilerin çağrısı, polis şiddetinin ayyuka çıktığı bir dönemde, bu işbirliğini sorgulaması ve reddetmesi bakımından önemli. Bu çağrı, aynı zamanda, polis şiddeti ve ırkçılığına karşı duran çevrelerde, ibrenin reform seçeneğinden polisin lağvedilmesi seçeneğine doğru çevrildiğini de gösteriyor.

Çağrı metninin bir başka önemi, bilimsel bilginin üretimindeki objektiflik iddiasını çürütmesi ve bilim ve teknolojinin iktidar organları tarafından nasıl mevcut toplumsal ayrımcılıkları devam ettirici bir biçimde kullanıldığını ifşa etmesi. Üstelik, metin sadece polisin boykot edilmesi talebinden ibaret değil. Matematikçiler, meslektaşlarına, baskıcı ve ırkçı uygulamalarla mücadele eden sivil toplum örgütlerine veri toplama ve analizi konusunda aktif olarak destek olma çağrısı da yapıyor. Çağrı metni, bu yanlarıyla, hepimizi daha geniş bir ölçekte bilim-iktidar ve bilim-toplumsal mücadele rabıtalarını yeniden düşünmeye sevk etmeli.

*Essex Üniversitesi ve SOAS Londra Üniversitesi