Güneşi kötü evler, tanıdık silüetler

Ömer Arslan’ın ikinci öykü kitabı “Güneşi Kötü Evler”, Everest Yayınları’ndan çıktı. 13 öyküden oluşan kitapta Arslan, hayattan küçük beklentileri olan insanların hikâyelerine odaklanıyor.

Google Haberlere Abone ol

Yazar Ömer Arslan, ikinci öykü kitabı “Güneşi Kötü Evler”de okurlarının karşısına 13 öykü ile çıkıyor. Hayata dair küçük beklentileri ile tek gayeleri sadece yaşamakmış gibi görünen karakterlerini, onlara yüklediği özellikler ve duygu dünyalarında çıktığı yolculuklarla derinleştiriyor Arslan. 13 öyküde demirbaş olarak belirlediği karakterlerini hayatın farklı anlarında akan öykülerde buluşturarak anlatısını özgünleştiriyor. Öykülerinin hayatın sıradanlığına ve tesadüfiliğine yaptığı atıfları bu yolla da pekiştiriyor. Ömer Arslan’ın öykülerinin temasını, madden ve manen hayata tutunma çabası, aşk acısını unutmaya çalışanlar, çocukluk telaşları ve korkuları, insani meraklar oluşturuyor. Arslan’ın mekanları ve karakterleri de çok tanıdık: tepede yalnız bir ev, derme çatma bir kulübe ya da bodrum katında rutubetli bir daire; televizyonda oğlunun kayıp katilini arayan bir anne baba, kalbi kırık bir fotoğrafçı, kızını okutmaya çalışan bir berber, haftalığını tamamlamaya çalışan bir çırak, yardımseverliği sorgulanan bir kadın, yollarda olmayı özleyen bir muavin ya da helva yediği için mevlitleri seven bir çocuk.

Arslan, çoğumuz için tanıdık bu temaların arasında telaşsız bir gözlemci gibi dolaşıyor, gördüklerini sadelikle tasvir ediyor. Anlatısını üzerine kurduğu bu sakin üslup onun hem yazarlık imzasını yansıtıyor hem de öykülerinin temasıyla bütünleşiyor.

Arslan’ın öykülerinin bir araya geliş biçimi de tıpkı bir duvar inşa etmeye benziyor. Birer taş ağırlığındaki öykülerini bitiştirdiği harç yine o taşın maddesinden oluşuyor, durduğu yerde ağırlaşıyor, katılaşıyor ve yeni bir biçim inşa ediyor. Arslan’ın birbirine uzak mesafede görünen öyküleri, hem karakterlerinin ortaklığı hem de yaşamda durdukları nokta gereği birbirini besliyor. Bununla beraber öykülerdeki yan karakterler bile başka hikâyelerin habercisi gibi görünüyor. Her bir detay, biraz eşelediğinizde altından bambaşka, büyük hikâyelerin çıkabileceği birer gömü gibi. “Güneşi Kötü Evler”, bu yüzden sımsıkı dokunmuş, esasında bütünleşik bir kitap.

Güneşi Kötü Evler, Ömer Arslan, 144 syf., Everest Yayınları, 2019.

ÇOK KOŞMAK KENDİNDEN KAÇMAYA YETMEZ 

Öte yandan, Arslan’ın öyküleri okurunu ibrete düşürmenin peşinde değil, hayatın acımasızlığından dem vurup didaktik mesajlara gebe hiç değil. Arslan daha çok hepimizin bu yaşamın içinde bir şekilde savrulduğu, aynı acılara, telaşlara, meraklara ve çıkmazlara saplandığını fısıldıyor. Vermek istediği bir mesaj varsa, bu en çok hepimizin neredeyse aynı olduğu olabilir. Bir nevi çok koşmanın kendinden kaçmaya yetmediğini, çocukluğunun, en eski acının bir şekilde seninle geldiğini anımsatıyor. Hepimizin kendimize özgü tuhaflığı bundan. Arslan’ın karakterlerindeki tuhaflık da hayattan. Çoğumuzun perdelemeye çalıştığı ama yüreğinde ve beyninde bir gerçek olarak yaşadığı tuhaflıkların röntgenini ortaya koyuyor Arslan. Bunların hiçbiri bizi deli ya da sapık yapmıyor, sokaktaki sıradan insan olmanın gereği sadece. Güneşi Kötü Evler, hepimize buluştuğumuz ortak paydaları anımsatıyor. Yaradılış anlatısına göre hepimizin topraktan geldiği kadar ortak paydalar bunlar. Hepimiz için çok tanıdık, kimilerimiz için henüz yüzleşilmemiş, kabullenilmemiş ama insan olmamızın gereği, ismimizin ve cismimizin kaynağı.