Çevirmen Ümid Gurbanov: Çeviri insanlığın en kadim geleneklerinden biri

Ümid Gurbanov, dünya edebiyatı, felsefe ve bilim tarihinden önemli isimlerin Türkçe çevirisi olmayan konuşma ve röportaj kayıtlarını çevirerek Türkçe altyazıyla paylaştığı çeviri videolarla tanınıyor. "Bir düşünürün, yazarın, sanatçının veya yönetmenin kendini ifade edişini izlemek çok önemli" diyen Gurbanov'la çeviriyi, video çalışmalarını ve editöryal süreçleri konuştuk.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - 1989 yılında Azerbaycan’da dünyaya gelen Ümid Gurbanov, henüz küçük yaşlarda iken ailesiyle birlikte Türkiye’ye göç eder. Gurbanov, bütün eğitimini Türkiye’de alır. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olur. Ancak çoğu kişi tarafından avukatlık yaptığı için değil, odağında entelektüellerin olduğu, az bilinen videoları ortaya çıkartıp, o videolara yaptığı çevirileri sosyal medya üzerinden kamuoyuyla paylaşması hasebiyle tanınıyor. Ayrıca Gurbanov, kitap çevirileri de yapıyor.

Gurbonav, bu haftaki çevirmen röportajı dizisi konuğumuz…

Ümid Gurbanov

Çeviri konusunda hemen herkesin bir fikri var. Siz, bir çevirmen olarak çeviriyi nasıl tanımlıyorsunuz?

Çevirinin insanlığın en kadim geleneklerinden biri olduğunu söyleyebilirim. Aslında dünyayı, çevreyi, insanları ve toplumu anlamlandırma isteğimizin bir yansımasıdır çeviri. Farklı dillerin ve bu açıdan farklı zihinlerin birbiriyle iletişim kurmasının ve doğal olarak insanlığın ilerleyebilmesinin yolu çeviriden geçiyor. Bu sözlerimle, biraz öyle görünse bile, aslında çeviriyi kutsamıyorum, sadece gerekliliğini anlatmaya çalışıyorum.

Çeviri, başka düşünceleri anlama şansını bize sunuyorsa, bana göre, bunu da olabilecek en doğru biçimde yapmalıdır. Diğer bir deyişle, bir dildeki anlamı ve daha da önemlisi ritmi bir başka dile mümkün olan en yakın şekilde aktarmak gerekiyor. Yani bana göre sadece anlamı doğru bir biçimde aktarmak çevirinin fonksiyonunu tamamlamak için yeterli değildir. Yazarın o ifadeyi hangi biçimde kurduğunu da çeviriden sezmek gerekiyor diye düşünüyorum. En azından ben öyle olan çevirileri seviyorum.

Bu da bizi, çeviride çevirmenin ne kadarlık bir yorum alanı olması gerektiği hususuna getiriyor. Açıkçası, anlamda doğrudan bir bozulma veya sakillik meydana gelmedikçe yorumun olabildiğince az olması gerektiğine inanıyorum. Hatta “çevirinin bazen çeviri kokması” beni o kadar endişelendirmiyor diyebilirim. Çünkü yazarın “ne” dediği bazen çok iyi bir biçimde aktarılabilir, ancak bunu “nasıl” dediği kaybolur o çevirinin içinde. Bu dengenin gözetilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Sizin özgül bir durumunuz var. “Piyasada görünmeyen” videoları çevirip, internet üzerinden yayımlıyorsunuz. Çalışmanızın biçimlenişinden bahsetmek ister misiniz?

Tamamen kişisel merak ile başladı bu iş. Görüşlerini ilgi çekici bulduğum kimselere ait kayıtları izlemeyi seviyordum, ancak bunların hemen hemen hiçbirinin çevirisi yoktu. Ben de kendime ufak bir meşgale olması adına ve bunlardan faydalanmak isteyen ama dil engeline takılanlara bir faydam dokunsun diye yavaş yavaş çevirilere başladım. Elbette ki ilk birkaç yıl kimse bunun farkında olmadı, ama amacım doğrudan bir kitleye ulaşmaktan ziyade boş zamanlarımda kendimce bir arşiv oluşturmak olduğu için yaptığım işe devam ettim. Sanırım sebatım meyvesini verdi bu noktada ve yaklaşık iki yıl önce insanların bir şekilde ilgisini çekmeye başladı bu kayıtlar.

Bence bir düşünürün, yazarın, sanatçının veya yönetmenin kendini ifade edişini izlemek çok önemli. Demin çeviri hususunda bahsettiğim “ritim” ile ilgili bir şey bu sanırım. En azından kendi adıma konuşursam, bir kimsenin sesini, jest ve mimiklerini, cümleleri kurarken ki halini görmek, daha sonra tekrar onun eserlerine dönüp baktığımda onu çok daha kolay bir biçimde anlamamı sağlıyor. Kişiliği ile ilgili edindiğim fikir, yazdıklarını, çizdiklerini veya çektiklerini benim adıma daha anlamlı kılıyor. Muhtemelen insanların bu kayıtları sevmesi de buna benzer bir keşfin sonucu.

Çevirinin kültürel bir karşılığı olduğu aşikâr. Bu noktada, düşünceleriniz nelerdir? Kelimelere karşılık ararken, bu hususta en çok dikkat ettiğiniz ögeler nelerdir?

Şayet akademik bir konudan bahsediliyorsa, kabul görmüş kimi terimleri kullanmayı yeğliyorum. Bunun bir bütünlük oluşturduğuna inanıyorum. Öte yandan, günlük mevzularda en çok dikkat ettiğim şey, henüz tam olarak yerleşmemiş ama yerleşilmesi için uğraşılan kalıplara uymak. Mesela “bilim adamı” yerine “bilim insanı” demek gibi. Diğer durumlarda cümlenin olabildiğince akıcı nitelikte olmasına dikkat ediyorum. Çünkü altyazılar birkaç saniye ekranda kalıyorlar, haddinden fazla karışık olması durumunda okunması zorlu oluyor. Bu açıdan özünü bozmadan, ama mümkün olan en okunabilir biçime dönüştürmeye çalışıyorum.

'EDİTÖRLERİN HAKKININ YETERİNCE TESLİM EDİLMEDİĞİNİ BELİRTMEK İSTİYORUM'

Siz aynı zamanda kitap çevirisi de yapıyorsunuz. Videoya çeviri yapmakla, yayınevine çeviri yapmak arasında ne gibi farklar var? Editöryal süreç çalışmalarınıza ne derece etki ediyor?

Aslında şimdiye dek iki adet de kitap çevirdim, şu an da üçüncüsü çevirmekteyim. Bu açıdan editörlerle çalışma fırsatı da edindim. Editörün, dışarıdan bakan bir göz olarak, insanda rahatlatıcı bir etkisi var. Çünkü insan bazen uğraştığı cümle ile çok fazla yüz göz oluyor ve bir süre sonra ona yabancılaşıyor, çevirdiği metnin ne olduğunu ve çeviri sonrasında neye tekabül ettiğini anlayamıyor tam veya daha iyi nasıl ifade edilebileceğini kestiremiyor. Editör bu metni bir bütün ve kalıp olarak incelediği için aksayan anlamları görüp uyarabiliyor veya daha iyi bir öneriyle gelebiliyor. Bu açıdan şimdiye kadar çalıştığım editörler yapıcı üslup ve yaklaşımlarıyla ziyadesiyle getiri sundular diyebilirim. Ama belki dediğim dedik bir çevirmen ve editör arasında kimi tatlı çatışmalar da yaşanabilir. En nihayetinde iki taraf da kendi bakış açısından eminse metin bir oraya bir buraya gidip gelir. Bence bunun da metnin kendisine ve hatta okura yansıyacak bir getirisi olur.

Hazır fırsat bulmuşken, editörlerin yeterince hakkının teslim edilmediğini de belirtmek istiyorum. Genel itibariyle önce yazar, sonra çevirmen bir eserin ortaya çıkmasında önemli kimseler olarak görülür. Oysa kimi zaman bir editör de en az çevirmen kadar o metni düzenlemek, onu bir bütün halinde okura sunmak için uğraşıp didinir, ancak eser tamamen çevirmenin ürünüymüş gibi sunulur. Hâlbuki bu işe neredeyse insanüstü bir emek harcayıp karşılığında isimlerinin pek az yâd edildiği çok değerli editörler var.

'GENELLİKLE ÇEVİRDİĞİM KİMSEYLE BİR BAĞ KURUYORUM'

Sizin için bir metnin “çevrilebilir” olmasının gerekçesi nedir?

Açıkçası neyi çevirip çevirmeyeceğim tamamen ruh halimle ilgili oluyor. Sevdiğim bir ismin o kadar da önemli bir şey söylemesine gerek duymuyorum misal. Onun kendini ifade ediş tarzı bana yetiyor, ilgi çeken kalıp bir söz veya aforizma ortaya koyması bence gereksiz. Mesela Tolstoy’un ses kaydı çevrilmeliydi, çünkü aslında söyledikleri önemsiz olsaydı bile, onun görüntü ve sesinin çok kıymetli olduğuna inanıyorum. Aynı şekilde Cioran’ı çok fazla seven biri olarak onun röportajının benim için değeri çok fazla. Kısacası, tamamen kişisel gerekçeler bunlar. Bir bağ kuruyorum genellikle çevirdiğim kimseyle. İlgi çekip çekmeyeceği gibi hususlar ile doğrudan ilgilenmiyorum, hatta bazen ilgi çekmeyeceğini bilsem bile sırf sevdiğim için kimi kayıtların çevirisiyle uğraşıyorum.

Sizin dışınızda da çevirdiğiniz videoların paylaşıldığını sıkça görüyoruz. Bir videoyu çevirip yayımlamanın hukuki ve ekonomik boyutunu nasıl açıklıyorsunuz? Bir güvenceniz var mı?

Çevirdiğim bir videonun başkaları tarafından paylaşılması beni rahatsız etmez, yeter ki adımı kaldırmasınlar çeviriden. Özellikle eskiden sık sık başıma gelirdi bu, artık az da olsa aşıldı bu sorun sanırım. Adımın kaldırılmasını da şundan karşı çıkıyorum: Bana getireceği bir faydadan eksik kaldığımı düşündüğümden değil, birilerinin adımın olduğu kısmı videodan silecek denli uğraşıp da kendisine fayda sağlamaya çalışması fikri beni rahatsız ediyor.

Açıkçası video çevirilerinde doğrudan bir ticaret yapmadığım için, hatta bir bakıma kamu yararı gözettiğim için hukuki veya ekonomik güvencemin durumu tartışılır bir bakıma. Ancak elbette ki Çevbir üyesi olarak bir açıdan haklarımın korunması adına kendimce gerekli adımları attım diyebilirim. Bunun dışında, tam zamanlı bir biçimde ürettiğim içerikleri sürdürmek, bunu profesyonel bir iş olarak yapmak isterdim, ancak herhangi bir kurum ile doğrudan ekonomik bir bağım olmadığından böyle bir şeyin olması da mümkün görünmüyor şimdilik. Kitle fonlaması gibi birtakım çözümler düşündüm, ama bunun da şimdilik yeterli olduğunu söylemek güç.

Hazırladığınız yeni bir çalışma var mı? Günleriniz nasıl geçiyor?

Bu aralar üçüncü kitap çevirisini yapmakla uğraşıyorum. Yeni yıla doğru Akira Kurosawa biyografisi raflarda olacak. Onun dışında sistemli bir video çevirisi sürecine girmiş gibiyim, kendimi disipline etmeye çalışıyorum, bazı hedefler koydum bu açıdan. Önceleri biraz daha başına buyruk bir çalışma prensibim vardı. Şimdi daha düzenli üretim yapmayı planlıyorum. Uzun zamandır YouTube kanalımda çeviri üzerine birtakım şeyler hakkında konuştuğum bir seri yapmak istiyorum, ama nasıl yapacağımı henüz ben bile kestiremiyorum.