Teşkilatın Gözdesi: Hukuk değil, güç!

Dominique Manotti’nin kaleme aldığı Teşkilatın Gözdesi, Dipnot Yayınları tarafından yayımlandı. Manotti, Teşkilatın Gözdesi'nde odağına aldığı polislik mefhumunu ve toplumsal duyarlılığı irdeliyor.

Google Haberlere Abone ol

Sene içinde Dominique Manotti’nin Firar kitabı üzerine bir yazı kaleme almıştım. Firar isimli bu kitabında yazar, devrimcilerin içinde yer aldığı bir cepheden geçmişi ve bugünü, ağdasız bir dil ve sağlam bir hikâye ile okura ulaştırmayı amaçlıyordu. Dipnot Yayınları’ndan Şule Çiltaş Solmaz çevirisiyle çıkan yeni kitabı Teşkilatın Gözdesi ise karşı cepheden, kolluk ve devlet güçlerinin gözünden Fransız işgal evlerini ve ırkçı politikaları, bir yapı olarak polisliğin kurumsal yozlaşmalarını konu ediniyor.

Panteuil Karakolu’na tayin olan iki genç polisin gözünden karakolun işleyişi ve bir kurum olarak polislik mefhumunun suçla ve siyasetle olan ilişkisini okuyoruz. Seks işçilerinden rüşvet alan, uyuşturucu çeteleriyle mücadele ediyor gibi görünüp başta Afrikalılar olmak üzere, göçmenlerin kaldığı işgal evlerini yakan ve gerçeği manipüle edip basına sık sık demeç veren kolluk kuvvetlerinin iç yapısını ve siyaset kurumları ile olan kirli ilişkilerini –yine ilk kitabında olduğu gibi- sahne sahne ele alıp, okurun gözünde tamamen canlandırıyor ve ustaca anlatıyor Monetti. Sosyal meselelere duyarsız kalmıyor, diğer çalışmalarında olduğu gibi kapitalist toplum mühendisliğini en ince ayrıntılarına kadar deşifre ediyor. Yazar, Tanrısal bir buyrukla ya da propagandist bir kalemin yaptığı gibi ideolojik bakış açısını metin arasına sıkıştırmak yerine, düşüncelerini karakterlerine söyletiyor. “Gettolarda idare, hukuka değil, güce dayanır. Polisimiz, gücün meşru sahibi olarak algılanmalıdır.”

Teşkilatın Gözdesi, Dominique Manotti, Şule Çiltaş Solmaz, 214 syf., Dipnot Yayınları, 2018.

BÜTÜN YAPI POLİSLER ÜZERİNE KURULUYOR

Manotti, sosyal, siyasal ve ekonomik meseleleri odağına alarak, politik – polisiye diye tarif edebileceğimiz bir tür yoluyla, okura günümüz dünyasını tasvir ediyor. Her ne kadar 2005 yazında Paris’te geçiyor gibi gözüken hikâye, sosyolojik boyutlarıyla düşünüldüğünde Sarı Yelekliler’in isyan ettiği bu günlerin, öncesini anlatıyor gibi. İsyan, ilk çıktığı günlerde, çeşitli tanımlamalar yapılsa da, -eylemciler sağcı muhafazakâr, göçmenleri istemiyorlar- görüldü ki ekonomik ve siyasi gerekçeler eylemlerin temelini oluşturuyor. Manotti, Teşkilatın Gözdesi kitabında, devletin gettolar üzerinde yürüttüğü siyasete de değiniyor ve kolluk kuvvetlerini ‘zıttı ile anlatarak’ yargılıyor. “Gettolarda belli bir düzenin hâkim olması için oralarda yaşayan insanlara özgü etnik ve dinsel otorite ağlarının gelişmesi gerekecek” derken, kadim devlet geleneğinin “böl ve yönet” stratejisine gönderme yapıyor.

Yukarıda da değindiğim gibi Manotti, bütün yapıyı polislerin üzerine kuruyor. Onların gözünden, onların varoluş ve biçimleniş çabasıyla beraber aktarılıyor, hikaye. Bu yönüyle anlatılan kişilerin bir anti-kahraman olduğunu söylemek mümkün. Günümüz insanının “iyi ve kötü” karşıtlığı üzerinden şekil alan ahlaki yargısında, kitapta yer alan polisler kötüye tekabül ediyor. Bir siyasetin ürünü olan polisler, kendi anlayışlarınca bile, bazen ipin ucunu kaçırıyor ve kendilerini kutuplaşmanın ta ötesinde buluyor. “Alandayken insan haklarıyla polislik yapılmadığını ve hiç yapmadığımızı unutmayın. Kuşkularım olduğunda, bu söz bana her zaman yardımcı olur. Kendini daha az yalnız, bütün Fransa’daki polis meslektaşlarıma daha yakın hissederim” derken, “polis ve suçlu” karşıtlığının polis cephesine odaklanıyor.

Sınırın bu yanı olaylar ve olgular zincirinin bir parçası olmuşken, diğer yanda işgal evleri, banliyöler ve sokaklar kaynamaya devam ediyor. Göçmen, ezilenler, emekçiler göz göre göre öldürülse, “Panteuil Karakolu”nda işkence görse, bir siyasetin malzemesi yapılmaya çalışılsa da isyan sürüyor. Kitabın son bölümünde genç grafitici Rifat’ın duvara yazdığı slogan, bugünün ötekilerini simgeliyor gibi...