Şimdi de serotoninimizden vurulduk!

William Davies'in kaleme aldığı Mutluluk Endüstrisi, Sel Yayıncılık etiketiyle okuyucu ile buluştu. Davies’in, çağın sorunlarını kaleme aldığı metindeki en büyük başarı ise, masumiyetimizi uyaran referansları felsefe, ekonomi, psikoloji ve siyaset gibi geniş bir disiplin etkileşimi içerisinde bize sunması.

Google Haberlere Abone ol

Ceylin Aksel

DUVAR - Dünyadaki en büyük veri sistem ağı ne? İlaç sektörü mü? Sağlık örgütleri mi? Finansal şirketler mi? Petrol rezervleri mi? Teknolojik veri bilimi merkezleri mi? Paranın kazancı veya kaybı hepsi için ortak belirleyici meta, peki ya onları harekete geçiren etken ne? İçine çekildiğimiz bu “ağın”, adına ister kapitalist düzen, ister teknoloji çağı, ister aydınlanma çağı diyelim, örümceği kim ve nerede? Peki her yüzyıl yeniden oluşturulan çemberdeki ortak kümelerin içine yerleşenler, kendini kesişim kümesi elemanı sanırken ayrık kümede kalanlar kimler?

Geçtiğimiz ay Sel Yayıncılık’ın yayın programına, “Yaşam Kitapları” dizisinde eklediği William Davies’ın Mutluluk Endüstrisi kitabı bu soruları, tarihsel gelişimiyle birlikte araştırarak, mutluluk algısı üzerinden derinleştiriyor. Mutluluğumuzun kamusallaştırılıp, duygularımızın öznelliğinden arındırılmaya çalışılarak nesnel, ölçümlenebilir birer veri haline dönüşmesiyle, dünya ne elde etmeyi planlıyor?

Şirketlerde çalıştırılmaya başlanan “Mutluluk Amirleri”, 2014 Davos zirvesine konuk olarak çağrılan “Dünyanın en mutlu insanı” unvanının sahibi, Budist rahip Matthieu Ricard ile meditasyona yönelen rekabetçi iş ilkelerinden ödün vermeyen organizatörler, tüm bunları hep bir ağızdan gülmek için mi gerçekleştirmekte?

William Davies

Davies’in kitapta sözünü ettiği, pazarlanan yeni davranışsal iktisat akımı, “esenlik”. Büyük dünya şirketlerine göre, insanlara “esenlik” satmak fikrinin altında köklü bir “büyük öfke” yer alıyor. Son on yıldır hükümetler ve şirketler insanların duygularının ölçümüyle giderek daha fazla ilgilenir oldu. “Mutluluk Endeksi”, “Gayrisafi Milli Mutluluk”, “Esenlik” sloganlarıyla, pozitif psikoloji yaşam tarzımıza hükmetmeye başladı. Sonuçsa, duygularımızın alınıp satılır yeni bir veri kaynağı halini alması. Her şey kazancı maksimize etmek için araçsallaştırılmakta.

YÜZYILLIK DENEKLİK! 

Peki insanlar gündelik hayatlarında etliye sütlüye karışmadan yaşarken, bu kaynağı veri araçlarına nasıl sunuyor? Birer denek olduğumuz yüzyıllardır aşikâr, ancak duygularımızın araçsallaştırılmasıyla işlemsel gereçlere dönüşmemiz yeni. Oysa hiçbirimiz yürüyen şuurlar âlemi değiliz. “Her gün 50 milyon tweet’in analiz edildiği Pittsburgh projesi mutluluk trendlerini kümülatif düzeyde belirlemek için tasarlandı. Projenin asıl ilgi alanı, kullanıcıların bireysel mutluluk düzeylerini belirlemek değil. Bunun yerine nüfusun mutluluk düzeyindeki dalgalanmaların hem farklı zaman aralıklarında hem de farklı coğrafi bölgelerde sergilediği bazı net kalıpları belirliyorlar. Bu verilere dayanarak mutluluk haritaları çıkarılıyor. Ne var ki bunu yapabilecek, hatta muhtemelen bunu sizin kendi esenliğiniz, sağlığınız veya güvenliğiniz adına yaptığını iddia edecek benzer bir dizi proje mevcut.” İşte bu bir dizi proje aslında bizi önemser görünen bir algıyla, minnet ilkesi kisvesinde hayatlarımıza sızdırılıyor. Nabzımızı ölçen ya da günlük kaç adım attığımızı hesaplayan telefon uygulamalarıyla veya akıllı ev sistemleriyle konforlu bir hayat sürdüğümüzü düşünürken, teorik çemberin pratik yaşamına girivermiş oluyoruz.

Kitapta çeşitli disiplinlere ait araştırmaların yer aldığı sekiz ayrı bölüm, kendi içindeki alt başlıklarıyla sizi daha da manipüle eden bilgileri birleştirmekte. “Laboratuvarda Yaşamak” bölümünde Davies’in bahsettiği ütopyacı vizyonun değinmediği önkoşul ise, toplumun koskoca bir laboratuvar gibi tasarlanıp yönetilir hale getirilişi; bizim de günlük hayatımızda hemen her an bu laboratuvarın içinde nefes aldığımızın altının çizilmesi.

Mutluluk Endüstrisi, William Davies, Türkçesi: Müge Çavdar, 294 syf., Sel Yayınları, 2018.

Davies bir röportajında, kitapta eleştirmekte olduğu asıl meselenin; araştırmacılar tarafından ölçümlenmeye çalışılan duyguların nüans ve belirsizlik olasılığının yok sayılarak gerçekleştirilir oluşu. Araştırmalarda buna fırsat verilmemesi insan yaşamını mekanik forma kodluyor. Eleştirisini, kapitalist düzenin kendi kendini yok ederken, bizi küçük narsist bireylere çevirmesi olarak dile getiren yazar, kitabını bir ön ikaz çağrısı olarak yazdığını ifade etmekte.

MUTLULUĞUN VERİLERİNİ ÇÖZÜMLÜYORLAR ABİDİN! 

Davies’in kitaptaki başarısıysa, masumiyetimizi uyaran referansları felsefe, ekonomi, psikoloji ve siyaset gibi geniş bir disiplin etkileşimi içerisinde bize sunması. Metnin bazı noktalarında okuru tekrarlanmış özet bilgilerle baş başa bıraksa da yazar, bunun disiplinler arası geçiş için de bir bağ kurmaya yaradığı ortada. Kitapta bahsedilen pek çok araştırmanın, bir disiplin veya şirket çatısı altında, mutluluğumuzu sorgulamak, onu bize karşı kullanmak amacıyla yapıldığı açıklanıyor. Sadece bunun öne sürülmesi ise yetersiz. Gücü elinde tutan dünya yöneticilerinin bu araştırmaları siyasi malzeme olarak şekillendirdiği ve buna yön veren asıl merci oldukları gerçeği biraz göz ardı edilmekte.

Mutluluğun resmini çizemiyorlar belki, ama verilerini çözümlüyorlar Abidin.

Bunu yaparken, hepimizi hassas bencillere dönüştürüyorlar. Korkutucu olansa, araştırmacıların kurmak istedikleri dünyaya zemin hazırlarken bugüne kadar zorlandıkları şeyin, yani insanların, davranışlarını istedikleri yönde değiştirmenin, artık çok kolay oluşu. Onları zorlayansa, verileri doğru bir biçimde çözümlemek ve analiz etmek.

Moreno’nun sosyometri çözümlemesi, Freud’un psikanalizi, Aristo’nun faydacılık kuramı, Watson’ın davranışsal kuramı, Wundt’un felsefe ve psikoloji arasında kurduğu köprü, Bentham’ın monizmi gibi daha birçok araştırmacının fikirleri ile tarih içinde ilerleyen bir bilgi evrimine de tanık olacağınız kitap, size bir ikaz yumağı örüp, onu göğsünüzde yumuşatıp, aklınızla şutlayabilmeniz için zemin hazırlıyor.

Adı üstünde, “Yaşam Kitapları” dizisinin bu yeni üyesi, yaşamımıza fark etmeden kattıklarımızın altına bir rüzgâr tutuyor. Uçmamak için sanılara değil, gerçeklere tutunmanız gerekecek.