Yeni nesil hayaletler!

David Mitchell, Doğan Kitap etiketiyle okuyucu ile buluşan Slade Köşkü'nde, eskinin artık yüzüne bakılmaz olmuş hayaletlerine yeniden hayat veriyor. Okurun “Nerede o eski korku kitapları!” eksiğini, korku öğelerinin kendilerini güncelleyerek kapatıyor.

Google Haberlere Abone ol

Tolga Meriç

DUVAR - Zaman geçtikçe, bilimsel çalışmalar ilerledikçe, düşünme biçimlerimiz yenilendikçe, hayat ve insan değiştikçe, kendimizi eskiyi özlerken yakalarız. Bu özlem, eskiden o kadar etkilendiğimiz şeylerden artık etkilenemez olduğumuzu hissettiğimizde, bir açığa da işaret eder. Örneğin "Nerede o eski korku filmleri, gerilim kitapları!" dediğimizde, sadece eskisi kadar iyi korku filmleri çekilemediğini, gerilim kitapları yazılamadığını dile getirmeyiz. Böyle şeyler söylediğimizde, yeni çekilen filmlerin, yazılan kitapların bugünkü zihnimize, yenilenmiş duygularımıza, güncellenmiş meraklarımıza, değişmiş korkularımıza hitap edemediğini de anlatmaya çalışırız.

David Mitchell, işte bu eksiklik duygumuzu kapatan yazarlardan. Çevirisi 2016’nın sonunda yayımlanan Kemik Saatler adlı romanının Stephen King tarafından “Yılın en iyi romanı” olarak gösterilmesi, gerilim ve korku ustasının, ondaki bu yeni çekim gücünü görmesindendi belki de. David Mitchell’in Türkçeye yeni çevrilen romanı Slade Köşkü de, daha önce kendisini okumamış olanlar için bile, bu ışıltılı etkinin çekiminin hemen hissedileceği bir kitap.

Slade Köşkü, David Mitchell, Çev: Sıla Okur, 212 syf.,Doğan Kitap, 2018.

ÖLÜMSÜZLÜK ZAAFI

Korku ve gizem hikâyelerinin vazgeçilmezlerinden olan görkemli bir köşk düşünün. İçinde hayaletlerden yükselen konuşmaların işitildiği, bir belirip bir kaybolan yüzlere rastlanan, duvarlarında gözü ilişenlere neredeyse bir şeyler anlatmaya çalışan sıra sıra portrelerin asılı olduğu ve tabii merdiven başında gizemli bir tavan arası bulunan. Üstelik herkese, her zaman görünmeyen, varlığı bile şaibeli bir köşk. 1979’dan itibaren, her dokuz yılda bir, ekim aynının son cumartesi günü meydana çıkan bu köşk “çağrış” sistemiyle “hünerli” denen seçilmiş kişileri kendine çekiyor ve içerideki acıkmış ikizlerin ziyafet sofrasına sunuyor. Yaşları da, bedenleri de okurda ciddi kuşkular uyandıran bu ikizlerin ölümsüzlüğe karşı zaafı var. Bu yüzden de “beslenmeleri” şart.

Besinleri on üç yaşında, üstün yetenekleri olan otistik bir çocukla piyanist annesi de olabiliyor, kaba saba düşünen, siyasi bakışı hoyrat, incelikten yoksun bir polis de. Hepsinin kendilerine besin gözüyle bakılmasını sağlayan ortak bir 'hüner'leri var ama bunun farkında değiller. Hatta bu periyodik kayıpların peşine düşen, yeğenini ya da kız kardeşini köşke kaptırdığını fark edenler bile 'işleyiş'e yem olmaktan kurtulamıyorlar.

Bu klişeler David Mitchell’in klasik korku ve gizem öğelerini hiç pas geçmediğini göstermek açısından yeterli. Fakat bu öğelerin artık yetmediği ve eskidiği, bu dijital ve teknolojik çağda her türlü korku atmosferinin çoktan deşifre olduğu da bir gerçek. İşte, David Mitchell’in hüneri tam da burada devreye giriyor. Eskinin artık yüzüne bakılmaz olmuş hayaletlerine, uzay bilimin, kuantum fiziğinin ve yakın disiplinlerin ışığında tekrar hayat veriyor. Değişmiş zihnimize, değişmiş duygularımıza, güncellenmiş dilimizle sızıyor ve yeniden etkilememizi sağlıyor. Hayaletler sadece kötülük kusmuyor. İş buna dönüştüğünde, sahneye yeni hayalet yaşamı felsefesi geliştirecek başka hayaletler çıkıyor. Okurun “Nerede o eski korku, gerilim kitapları!” eksiğini, korku öğelerinin kendilerini güncelleyerek kapatıyor.