Tevfik Fikret 150 yaşında - I

Tevfik Fikret şair olduğu için kahramandır. Öyle ki, Abdülhamit’in devrilmesi için deyim yerindeyse bir şair olarak bütün olanaklarını seferber etmiş olmasına karşın, iktidarı devralan İttihat Terakki’yi ve kabul etmediği uygulamalarını da bir süre sonra aynı sertlikte eleştirmiştir.

Google Haberlere Abone ol

Modern Türkçe şiirin bugününden geriye, kaynaklarına doğru döndüğümüzde en fazla gideceğimiz yer Namık Kemal olabilir. Tanzimat dönemi, Divan şiirinden tam anlamıyla bir kopuş olmasa bile araya ilk mesafeyi koyan şair kuşağının ortaya çıkmasına da ortam hazırlamıştı. O kuşağın içinden ilk akla gelen isim Namık Kemal’dir. Şiirin sesini ilk kez yükselten ve siyasal bir içerik kazandıran bu Tanzimat dönemi şairi, aynı zamanda modern Türkçe şiirin derinlerinde bulabileceğimiz kayda değer en önemli köktür. Modern Türkçe şiirin geçmişteki kaynakları içinde olduğunu belirttiğimiz Namık Kemal’i önemli yapan, şiire kazandırdığı yüksek sestir diyebiliriz. Şiirin bir dönemde sesinin yükselmesi de ayrıca üzerinde durmaya değer bir konudur. Toplumsal hiyerarşi içerisinde birilerinin sesi yükseliyorsa -ki genellikle mağdurun sesi yükselir- bu büyük olasılıkla muktedir duymadığı içindir. Modern Türkçe şiirde o yüksek sesin izleri bugün bile mevcuttur denilebilir. Çünkü bugün bile hâlâ daha şair, mağdurun sesini şiire taşıma sorumluluğuyla yazmaktadır. Elbette, şairden söz ediyoruz. Aşırı bir yorum değildir, modern Türkçe şiirin deneyiminin ve birikiminin derinliklerinde Namık Kemal’in paltosunun olduğunu söylemek.

Tevfik Fikret, oğlu Halûk'u kaybettikten sonra, Halûk'un Defteri adlı kitabı kaleme aldı.

O geriye, kaynağa dönüşte atlanarak geçilemeyecek belli başlı uğraklardan birinde yer alan son derece önemli bir isim daha vardır. Birçok yönden bugünün şiir ve değerlerine katkısıyla Namık Kemal’den bile önemli olduğunu söyleyebileceğimiz bir isim. Aradan yüzyılı aşkın bir süre geçmiş olmasına karşın şiir tarihindeki yeri sağlam kalmış bir şairdir o. Üstelik düşünsel tavrının, etik ve estetik anlayışının güncelliğini koruması bakımından da dikkat çeken bir isim olduğunu söylemek gerek. Sözünü ettiğimiz şair elbette Tevfik Fikret. 24 Aralık 2017’de 150. yaşı kutlanacak (ölümü 19 Ağustos 1915). Onun şiir yolculuğunda başka kırılma anları olsa da esas itibarıyla başyapıtı sayılan ve şiir tarihinin de köşe taşlarından sayılan meşhur “Sis” şiiri bir dönüm noktasıdır. “Sis” şiiri, Fikret’in şiir yolculuğunda adeta bir milat olmuştur. Hatta Fikret’in şiir yolculuğunu“Sis”ten önce ve “Sis”ten sonra olmak üzere iki döneme ayırmak mümkündür. “Sis”ten önceki Tevfik Fikret büyük ölçüde karamsar, kötümser, melankolik bir ruh hali içindedir. Depresif doğa tasvirleri yaptığı mısralarla bir tür kartpostal oluşturmaktadır. Bu kartpostal fonunu kullanarak manzum hikâyeler anlatan bir şair niteliğindedir. Bu dönem şiirlerinin nesirle nazım arasında kaldığı görülür. Aşağıda dört mısrasını okuyacağımız “Resim Yaparken” başlıklı şiirini, Ahmet Muhip Dıranas’ın Türkçeleştirdiği ve şiirlerin özgün hallerinin de yer aldığı “Kırık Saz” (Rübâb-ı Şikeste) adıyla yayımlanan (Türkiye İş Bankası Yayınları, 1975) kitabından alıntıladık:

Fırçam kadid bir ağacın hasta bir dalı,

Destimde müşteki heyecanlarla titriyor;

Gûya çiçek diye

Bir hâk-ı sebze döktüğü kanlarla titriyor

“Her başlangıçta biraz yapmacık, biraz özenti vardır. Mesele, evvela iyiye özenmekte, sonra bu özenilen şeyi benimseyebilmektedir. Şüphesiz ki, hakiki kahraman kendi menfi taraflarını bile müsbet bir kudret yapandır. Fikret’de bu kudret her zaman vardır” diyor Ahmet Hamdi Tanpınar. (Edebiyat Üzerine Makaleler, 1969). Tevfik Fikret şiire Muallim Naci’yi ve Abdülhak Hamit Tarhan’ı taklit ederek başlar. Bu dönemi, bir tür “kalem alıştırmaları” olarak görülür. Tevfik Fikret de öyle kabul eder. Bu taklit ve arayış döneminin şiirlerini, ilk kitabı “Rübab-ı Şikeste”nin sonuna, “Eski Şeyler” başlığıyla oluşturduğu bölüme ekler. Tanpınar, Tevfik Fikret’i “bir şairden ziyade bir kahraman” olarak gördüğünü söyler. Peki ama Tevfik Fikret, Tanpınar’ın kendisini şairden ziyade kahraman olarak görmesi için ne yapmıştır? Oysa biliyoruz ki Fikret sadece şiir yazmıştır. Öyleyse gerçeği biz söyleyelim. Onu kahraman yapan elbette ki yazdığı şiirlerdir… “Kızıl sultan” olarak adlandırılan Abdülhamit; siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel kriz derinleştikçe baskıyı ve yasakları arttırmaktadır. Bunun sonucu olarak da toplumun değişik kesimlerindeki öfke seli her geçen gün yükselmektedir. Baskı ve yasaklarla adeta tutsak haline getirilmiş toplum kesimleri gitgide bunalmakta, çıkış aramaktadır. Padişaha tepki büyüktür. Bu tepkilerin sonucu olarak bir Ermeni komitacı 21 Temmuz 1905 günü Abdulhamit'e suikast düzenler. Fikret, bu suikastı ve suikastçıyı konu edindiği bir şiir yazar. “Bir Anlık Duraksama” olarak Türkçeleştirebileceğimiz “Bir Lahza-i Taahhur” başlıklı şiirinin ilk üç bölümünü okuyalım:

Ey yüce patlama, ey öc alıcı duman,

Kimsin? nesin? bu saldırıya iten ne, sebep ne? kim?

Arkanda bin meraklı bakış ve sen yoksun,

Görünmeyen bir eli andırıyorsun, kurtarıcı.

Sesinde o öfkenin o korkunç yıldırımı var ki

Her yerde hak ve kurtuluş duygusunu tetikler.

Vuruşunla kahredici ayağı titrer zorbalığın,

En gururlu, görkemli tâcı sarsar yaklaşışın.

Silkip yüzyılların boyunlarındaki ilmiklerini, en çetin

Bir uykudan uyandırır milleti dehşetin.

Ey şanlı avcı, tuzağını boşuna kurmadın!

Attın... ama yazık ki, yazıklar ki vuramadın!

İlk gençlik ve erken şairlik döneminde Abdülhamit’in tahta çıkmasını konu alan şiir (culusiye) yazmış olmasına karşın, aradan geçen sürede duygu ve düşüncelerinin değişerek öfkeye dönüşmesinde kuşkusuz “Kızıl Sultan”ın yasakçı ve baskıcı yönetim şeklinin payı vardır. Şair, Abdülhamit rejimine karşı açıkça tavır alır. Bu tavrını da şiirlerine yansıtır. Abdülhamit yönetimini ve düzenini eleştirdiği şiirlerin başında da tarihi “Sis” şiiri gelir… 3 Mart 1902’de yazıldığı bilinen “Sis” şiiri, uzun süre yayımlanmadan elden ele dolaşır. Adeta bir devrim bildirisi gibi ilgi görür. Ancak Meşrutiyet ilan edildikten sonra 1908’de Tanin’in ilk sayısında yayımlanır. Şiir Osmanlı düzenine ve Abdülhamit’in baskıcı uygulamalarına açık ve sert eleştiriler içerir. Osmanlı hanedanlığının sultanı Abdülhamit’in zorba yönetimi altında yaşanan siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel kriz topluma da yansımakta ve bunun bedelini toplumsal kesimler ağır biçimde ödemektedir. Tevfik Fikret, durumun bütün açıklığıyla farkındadır. O, aynı zamanda sorumluluk duygusu yüksek bir şairdir. İşte bu sorumluluk duygusu ve farkındalığıdır ona “Sis” şiirini yazdıran. Fikret konusunda tek bir cümle bile edecek olsak onun, “Sis” şiirinin tamamına bakmak gerekir. Çünkü “Sis” yekpare bir şiirdir. Evet sis gibidir, parçalanamaz. Bu gerekçeyle şiirin tamamını okuyalım istiyorum. Şiirin özgün halini alıntılıyorum. İsteyen nasılsa Türkçesini de okuma olanağına sahiptir:

Sarmış yine âfâkını bir dûd-ı munannid,

Bir zulmet-i beyzâ ki peyâpeymütezâyid.

Tazyîkının altında silinmiş gibi eşbâh,

Bir tozlu kesâfettenibâret bütün elvâh;

Bir tozlu ve heybetli kesâfet ki nazarlar

Dikkatle nüfûz eyleyemez gavrine, korkar!

Lâkin sana lâyık bu derin sürte-i muzlim,

Lâyık bu tesettür sana, ey sahn-ı mezâlim!

Ey sahn-ı mezâlim…Evet, ey sahne-i garrâ,

Ey sahne-i zî-şâ'şaa-i hâile-pîrâ!

Ey şa'şaanın, kevkebenin mehdi, mezârı

Şarkın ezelî hâkime-i câzibedârı;

Ey kanlı mahabbetleribî-lerziş-i nefret

Perverde eden sîne-i meshûf-ı sefâhet;

Ey Marmara'nın mâi der-âguuşu içinde

Ölmüş gibi dalgın uyuyan tûde-i zinde;

Ey köhne Bizans, ey koca fertût-ı müsahhir,

Ey bin kocadan arta kalan bîve-i bâkir;

Hüsnünde henüz tâzeliğin sihri hüveydâ,

Hâlâ titrer üstüne enzâr-ı temâşâ.

Hâriçten, uzaktan açılan gözlere süzgün

Çeşmân-ı kebûdunla ne mûnis görünürsün!

Mûnis, fakat en kirli kadınlar gibi mûnis;

Üstünde coşan giryelerin hepsine bî-his.

Te'sîs olunurken daha, bir dest-i hıyânet

Bünyânına katmış gibi zehr-âbe-i lânet!

Hep levs-i riyâ, dalgalanır zerrelerinde,

Bir zerre-i safvet bulamazsın içerinde.

Hep levs-i riyâ, levs-i hased, levs-i teneffu';

Yalnız bu… ve yalnız bunun ümmîd-i tereffu'.

Milyonla barındırdığın ecsâd arasından

Kaç nâsiye vardır çıkacak pâk u dirahşan?

Örtün, evet, ey hâile… Örtün, evet, ey şehr;

Örtün ve müebbed uyu, ey fâcire-i dehr!..

Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar;

Kaatil kuleler, kal'alı zindanlı saraylar;

Ey dahme-i mersûs-i havâtır, ulu ma'bed;

Ey gırre sütunlar ki birer dîv-i mukayyed,

Mâzîleriâtîlere nakletmeye me'mûr;

Ey dişleri düşmüş, sırıtan kaafile-i sûr;

Ey kubbeler, ey şanlı mebânî-i münâcât;

Ey doğruluğun mahmil-i ezkârıminârat;

Ey sakfı çökük medreseler, mahkemecikler;

Ey servilerin zıll-ı siyâhında birer yer

Te'mîn edebilmiş nice bin sâil-i sâbir;

"Geçmişlere rahmet!" diyen elvâh-ı mekaabir;

Ey türbeler, ey herbiri pür-velvele bir yâd

İykâz ederek sâmit ü sâkin yatan ecdâd;

Ey ma'reke-i tîn ü gubâr eski sokaklar;

Ey her açılan rahnesi bir vak'a sayıklar

Vîrâneler, ey mekmen-i pür-hâb-ı eşirrâ;

Ey kapkara damlarla birer mâtem-i ber-pâ

Temsîl eden âsûde ve fersûdemesâkin;

Ey her biri bir leyleğe, bir çaylağa mavtın

Gam-dîde ocaklar ki merâretle somurtmuş,

Yıllarca zamandan beri, tütmek ne…unutmuş;

Ey mi'delerinzehr-i tekâzâsı önünde

Her zilleti bel'eyleyenefvâh-ı kadîde;

Ey fazl-ı tabîatle en âmâde ve mün'im

Bir fıtrata makrûn iken aç, âtıl ü âkim;

Her ni'meti, her fazlı, her esbâb-ı rehâyı

Gökten dilenen züll-i tevekkül ki.. mürâyi!

Ey savt-ı kilâb, ey şeref-i nutk ile mümtâz

İnsanda şu nankörlüğü tel'in eden âvâz;

Ey girye-i bî-fâide, ey hande-i zehrîn;

Ey nâtıka-ı acz ü elem, nazra-i nefrîn;

Ey cevf-i esâtîre düşen hâtıra: nâmus;

Ey kıble-i ikbâle çıkan yol: reh-i pâ-bûs;

Ey havf-i müsellâh, ki hasârâtınarâci'

Öksüz, dul ağızlardaki her şevke-i tâli';

Ey şahsa masûniyyet ü hürriyyetemakrûn

Bir hakk-ı teneffüs veren efsâne-i kaanûn;

Ey va'd-i muhâl, ey ebedî kizb-i muhakkak,

Ey mahkemelerden mütemâdî sürülen hak;

Ey savlet-i evhâm ile bî-tâb-ı tahassüs

Vicdanlara temdîd edilen gûş-ı tecessüs;

Ey bîm-i tecessüsle kilitlenmiş ağızlar;

Ey gayret-i milliye ki mebgûz u muhakkar;

Ey seyf ü kalem, ey iki mahkûm-ı siyâsî;

Ey behre-i fazl ü edeb, ey çehre-i mensî;

Ey bâr-ı hazerle iki kat gezmeye me'lûf;

Eşrâf ü tevâbi', koca bir unsûr-ı ma'rûf;

Ey re's-i fürûberde, ki akpak, fakat iğrenç;

Ey taze kadın, ey onu ta'kîbe koşan genç;

Ey mâder-i hicranzede, ey hemser-i muğber;

Ey kimsesiz, âvâre çocuklar… hele sizler,

Hele sizler…

Örtün, evet, ey hâile… Örtün, evet, ey şehr;

Örtün ve müebbed uyu, ey fâcire-i dehr!..

Fikret şair olduğu için kahramandır. Bunu hatırdan çıkarmamak için vurgulamak gerekir diye düşünüyorum. Fikret’i şair olduğu kadar kahraman, bu yönüyle de kendisinden sonraki kuşaklar için yol gösterici yapan, hatta örnek alınacak bir simge kişi durumuna getiren çok önemli özellikleri vardır. ahlak konusundaki tavır ve jestleri… düşünceleriyle pratiğini, erdemleriyle sözünü birleştirebilmiş olması gibi örneğin. Sözün önemini, dolayısıyla şiirin değerini sağlayan cesaretini de unutmamak gerekir. Elbette dikkat çeken bir başka özelliği de iktidar gücü karşısındaki eleştirel ve uzlaşmaz tutumudur. Hak bildiği yoldaki ödünsüz, kararlı tavrı, onu döneminin bütün yazar ve şairlerinden ayrı bir yere taşımıştır. Öyle ki, Abdülhamit’in devrilmesi için deyim yerindeyse bir şair olarak bütün olanaklarını seferber etmiş olmasına karşın, iktidarı devralan İttihat Terakki’yi ve kabul etmediği uygulamalarını da bir süre sonra aynı sertlikte eleştirmiştir. Fikret’in şairliği ve şiiriyle ilgili birçok değerlendirme yapılmıştır. Yazanların arasında kayda değer isimlerin büyük çoğunluğu, onun ahlaki yönden kusursuzluğuna değinmektedir. Öyledir; döneminin ahlaksızlığı karşısında ahlaklı kalmış olması, kahramanlığını daha da pekiştiren bir tutum olmuştur. Onun kahramanlığını pekiştiren ahlaki kusursuzluğu şiir anlayışına da yansır. Öyle ki şiir anlayışı, birlikte anıldığı Servet-i Fünun’daki yazar ve şair arkadaşlarının ya da Edebiyat-ı Cedide’nin “sanat sanat içindir” anlayışıyla tam olarak uyuşmaz. Fikret’in şiir anlayışı etik estetiktir; aslolan etiktir ya da estetik de etiktir biçiminde tanımlanabilir. Fikret’in, günümüz açısından da önemli gördüğümüz Tevfik Fikret’in şair tavrı ve etik davranışı üzerinde biraz daha ayrıntılı durmaya değer. Bu bölümü bir aforizmayla tamamlayalım: Ahlaklı olup olmadığımızı belirleyen, bir dine mensup olmamız ya da tanrıya inanmamız değil; ötekiyle olan ilişkimizdir…