Öykünün 2000 kuşağı

2000 kuşağı öykücüleri elbette 1950 kuşağının devamı olma, salt bu geleneğin sürdürücüsü olmakla kalmadı, öykü türünün yarattığı imkanlar dahilinde farklı teknikleri denediler, yeni arayışlara girip kendi özgün öykü dünyalarını da yarattılar.

Google Haberlere Abone ol

Murat Özyaşar

1950 KUŞAĞINDAN 2000 KUŞAĞINA KALAN MİRAS: DİL

1950 kuşağının önemli temsilcileri hep bir ağızdan “Hepimiz Sait Faik’in Alemdağ’da Var Bir Yılan adlı kitabından etkilendik,” dediler.

2000 kuşağı öykücüleri de ’80 kuşağı öykücülerini es geçmeden 1950 kuşağından el aldı diyebiliriz. Çünkü, bunun bir çünküsü var, son dönem öykücülerimizle yapılan söyleşilerde “en çok kimden etkilendiniz,” sorusuna, en çok isim 1950 kuşağından geldi: Ferit Edgü, Leylâ Erbil, Vüs’at O. Bener, Bilge Karasu, Yusuf Atılgan, Feyyaz Kayacan, Onat Kutlar, Tomris Uyar, Sevim Burak…

İsim zikretmek yetmez elbette, dönüp yazılanlara da bakmak gerek.

Peki, neydi bu el alma biçimi?

Öncelikle “dil.”

Dili kullanma, dille oynama ve dili eksiltme biçimi diyebiliriz rahatlıkla. Nihayetinde bu kuşağın öykücülerinin hepsinin farkında olduğu, anlaştığı ve aynı paydada buluştuğu temel bir nokta vardı: Ne yazdığın değil, onu nasıl yazdığın önemli. Belki bugün bu cümleye şu cümleyi de eklemek gerek: Evet, ne yazdığın kadar onu nasıl yazdığın önemli ve evet, onu “niçin” yazdığın da.

Aslında bu “niçin”in her bir karşılığı bana kalırsa yazılan her bir yeni öyküde gizli. Çünkü yazılan her bir yeni öykü, öykünün tanımını da yeniden yaratır ve genişletir. Çünkü öykünün eloyku2e avuca sığmaz, cıva gibi kaçıcı, kolay kolay tanımlanamaz ve yoğun bir yanı var. Nihayetinde öyküyle roman arasındaki farkı Necati Tosuner “Öykü aşktır, roman evlilik,” diye tanımlarken devamında şöyle der: “Öykü on kilo demirdir, roman on kilo pamuk.” Cortazar’ın şu sözü ise artık dillere pelesenk: “Roman hep sayıyla kazanır, oysa öykünün bu maçı nakavtla alması gerekir.”

2000 kuşağı öykücüleri elbette 1950 kuşağının devamı olma, salt bu geleneğin sürdürücüsü olmakla kalmadı, öykü türünün yarattığı imkanlar dahilinde farklı teknikleri denediler, yeni arayışlara girip kendi özgün öykü dünyalarını da yarattılar. Bu sebeple bu kuşakta birbirine benzemez öykücülerin de olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz, herhangi bir akım veya takım çalışmasının olmadığını da. Açıkçası farklı biçimleri ve anlatımları denemekte cesur davranan öykücülerle karşı karşıyayız diyebiliriz. Metni bir “oyun” olarak gören öykücüler olduğu gibi, metnin odağına “dil”i yerleştiren ve oradan yürüyen öykücüler de var, yalın bir anlatımı tercih edip asıl meselenin  “hikâye” olduğunu bize ısrarla hatırlatan öykücüler de.

HİKÂYEDEN ÖYKÜYE

İlk ne zaman dile geldi bilmiyorum ama, Türkçe edebiyatta bir form olarak “hikâye” sözcüğü yerini zamanla “öykü” sözcüğüne bıraktı. Haliyle yazılan metinde de bazı değişimler gözle görünür biçimde değişti. Olaydan duruma evrilen, durumun da durumuna varan minimal öyküler yazılmaya başlandı. Bu değişimde, yani “hikâyeden öyküye” geçişte öykü dergilerinin etkili olduheceğu kanısındayım. Sayfa sayısının yetersizliği, haliyle 50 sayfalık bir hikâyeyi yayımlatmakta imkansız bir hal aldı. Yaşadığımız hızlı çağın da bu kısalmaya ve yoğunlaşmaya etkisi olduğu kuşkusuz.

Nihayetinde bugün yayınevlerinin bastıkları kitapların kapaklarında ve dergilerde “hikâye” sözcüğünden daha çok “öykü” sözcüğü kullanılmakta.

2000 kuşağı öykücülerinin yetiştiği yerlerden biri de dergiler oldu. 1995’te yayın hayatına başlayıp 2005’te kapanan AdamÖykü dergisinin etkisi hâlâ sürmekte. Bu dergide gündem belirleyen soruşturma ve dosyalarla birlikte iyi çeviri öyküleri de yayımlandı, günümüz yazarlarının öyküleriyle birlikte genç yazarlar da kendilerine yer buldu. Düşler Öyküler, İmge Öyküler ve Dünyanın Öyküsü dergilerinin yayın kurulunda yer alan öykünün militanı Özcan Karabulut’un çabası gözardı edilemez. 14 Şubat Dünya Öykü Günü kutlamalarını başlatan ve bir dizi etkinlikle bunu tüm Türkiye’ye yayan Karabulut oldu. Bu da öykünün sorunlarının konuşulmasını, genç ve usta yazarların bir araya gelmesini ve en çok da öyküyü “diri” tuttu. Devamında Notos, HeceÖykü, PostÖykü, Öykülem, AskıdaÖykü, ÖyküGazetesi, Sarnıç ve Eşik Cini gibi dergiler okurların ve genç öykü yazarlarının ilgisini “diri” tuttu.

imge

Açıkçası öyküye olan ilgiyi “okur” üzerinden de okumak gerek. Çünkü Türkiye’de çok sıkı bir “öykü okuru”ndan söz edebiliriz. Neredeyse çıkan her yeni öykü kitabını alan ve okuyan, dergilerin her sayısını ilgiyle takip eden bir öykü okuru var. Roman ve şiir okuruna benzemeyen, daha bir “sadık okur” sözünü ettiğim. Bu iyi ve sıkı okumaların devamında kendini öykü yazarken yakalayan okurdan söz ediyorum.

AĞZINI BIÇAK AÇMAYAN ÖYKÜCÜLERDEN SÖZÜNÜ SAKINMAYAN ÖYKÜCÜLERE 

Türkçe edebiyat yaşanan siyasi atmosferden her zaman için fazlasıyla nasibini aldı. Bu, Tanzimat döneminde de böyleydi, Serveti Fünun döneminde de, Cumhuriyet döneminde yazılan metinde de.

1980 ve sonrası öykücülerimiz için, yaşanan darbe etkisini öykücüler üzerinde fazlasıyla hissettirmiş olacak ki, Semih Gümüş vaktiyle “Öykücülerimizin ağzını bıçak açmıyor,” demişti.

Bunun zamanla değiştiğini bir iki örnekle de olsa gördük ve günümüz öykücülerinin sözünü sakınmadığını söyleyebiliriz. Murathan Mungan’ın küratörlüğünde hazırlanan “Bir Dersim Hikâyesi, Merhaba Asker, Kadınlar Arasında” adlı seçkilerde öykücülerimizin çatır çatır konuştuğunu ve susulması gereken yerde de “sustukları”nı okuduk.murathankapak1

Bana kalırsa toplumsal refleksi göstermesi açısından Türkiye için bir kırılmayı ifade eden “Gezi olayları ve sonrasında” yaşananlar da gösterdi ki, yazarlar yaşanan toplumsal meselelere o denli uzak değiller. Ki, peş peşe “Gezi öyküleri” seçkileri hazırlandı, kimi yazarlar hikâyelerinde kahramanlarını bu olayın içinden geçirdi.

İç savaşın kendini en çok hissettirdiği 90’lar ve onun tüm sıkışmışlıkları yine en çok bu dönemde ele alınmaya başlandı.  

İMZALAR

2000 Kuşağı öykücülerini okumak ve daha yakından takip etmek isteyenler rahatlıkla şu imzalara bakabilirler:

Sema Kaygusuz, Aslı Erdoğan, Başar Başarır, Behçet Çelik, Barış Bıçakçı, Sibel K. Türker, Faruk Duman, Jaklin Çelik, Murat Yalçın, Karin Karakaşlı, Murat Gülsoy, Şule Gürbüz, Yekta Kopan, Ayfer Tunç, Ayşegül Çelik, Gaye Boralıoğlu, Niyazi Zorlu, Birgül Oğuz, Bora Abdo, Seray Şahiner, Ahmet Büke, Mahir Ünsal Eriş, Emrah Serbes, Kerem Işık, Yalçın Tosun, Figen Alkaç, Hakkı İnanç, Neslihan Önderoğlu, Fadime Uslu, Simla Sunay, Eylem Ata Güleç, Dilek Emir, Ercan y. Yılmaz, Gökçe Bezirgan, Nurullah Kuzu, Pelin Buzluk, Gökhan Yılmaz, Melisa Kesmez, Nazlı Karabıyıkoğlu, Ekin Can Göksoy, Türker Ayyıldız, Hande Gündüz, Sine Ergün, Sinan Sülün, Yavuz Ekinci, Mustafa Orman, Doğukan İşler, Aykut Ertuğrul, Anıl Mert Özsoy.

 Öykü editörleri 'yeni öykü'yü anlattıÖykü editörleri 'yeni öykü'yü anlattı