YAZARLAR

Kiev’in komplosu ve Rojava’nın yol haritası: Kürtler nasıl bir kavşakta

ABD, Fırat hattında Arap-Kürt ortaklığını kendi çıkarları için hayati önemde görüyor. Fakat olası bir uzlaşmazlıkta aşiret zemini Şam’a doğru kayabilir. Burada kritik soru şu: Şam’la barışan Arap devletlerinin yeni pozisyonu özerk yönetimin geleceğini ne yönde etkiler?

Fırat’ın doğusunda özerklik inşasına öncülük eden Kürtleri, Suriye içinde bir çözüm için Şam’la müzakereye zorlayan koşullar ciddiyet kazanıyor.

Bir tarafta Rusya’nın rehberliğinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı Suriye lideri Beşşar el Esad ile el sıkıştırmak üzere Moskova’da kurulan dörtlü masa, diğer tarafta Arap ülkelerinin Şam’la köprüleri yeniden kuran açılımları.

İki koldan Şam’la normalleşme süreci Fırat’ın doğusundaki fiili yapının geleceğini çok ilgilendiriyor. Erdoğan’ın dörtlü masadaki oyun planı özerkliği çökertmeye yönelik. Halk Koruma Birlikleri (YPG) Sözcüsü Nuri Mahmud bunu “En tehlikeli seçenek” olarak niteliyor. “Moskova masası çözüm değil bize karşı savaşın dayatılmasıdır. Muhtemelen buradan çıkacak sonuç, özerk yönetimi ortadan kaldırmak için Ankara’nın Şam’la birlikte yürüteceği bir savaş olacaktır. Erdoğan işi bu noktaya götürmek istiyor. İran da bunu istiyor. Çünkü demokratik bir alternatifi kendileri için tehlikeli görüyorlar” diyor.

Adana Mutabakatı’nın güncellenmesi Rusya’nın Şam-Ankara barışına dayanak yapmak istediği bir öneri. Erdoğan bu önerinin içini 30 km. derinliğe kadar bütün sınır şeridinde izleme, takip ve operasyon yetkisiyle doldurmak istiyor. Kuşkusuz masadaki diğer üçlünün bakışı farklı. Ama Erdoğan’ın hedefi bu.
Araplarla normalleşmenin yol açtığı kaygı biraz daha farklı. YPG’nin omurgası üzerinde Suriye Demokratik Güçleri (SDG) oluşturulurken hem etnik bileşenler hem de coğrafi alan genişledi. Araplar işin içine katıldı. Bu süreçte Amerikan yönlendirmesiyle Suudi Arabistan başta olmak üzere bazı Körfez ülkeleri Arap aşiretlerinin SDG’ye katılımını kolaylaştırdı. Kürtler de Arap ülkelerle hatırı sayılır ilişkiler geliştirdi. ABD, Fırat hattında Arap-Kürt ortaklığını kendi çıkarları için hayati önemde görüyor. Fakat olası bir uzlaşmazlıkta aşiret zemini Şam’a doğru kayabilir. Burada kritik soru şu: Şam’la barışan Arap devletlerinin yeni pozisyonu özerk yönetimin geleceğini ne yönde etkiler? Suriye içinde bir statü kazanmalarına yardımcı olur mu? Yoksa Arap aşiretlerini Şam’a taşıyıp Kürtleri kendi başına mı bırakır? İki yöne de gidebilecek bir süreç.

Ayrıca Türkiye-Suriye barışı ABD’nin bölgeden çekilmesi yönündeki baskıları artırabilir ki Kürtler siyasi çözüme kadar Amerikan varlığını olası askeri harekatlara karşı garanti olarak görüyor. Nuri Mahmud normalleşmeye paralel olarak üzerlerinde baskı artsa da Amerikalıların çekilmeyeceğini düşünüyor. “Bizim için değil ama kendi bölgesel hesapları için çekilmeyecektir” öngörüsünde bulunuyor. Kürtler ABD’nin NATO üyesi Türkiye’den de vazgeçemeyeceğini de görerek tedbirli konuşuyor.

Kürtler lehine Amerikan kararlılığında olası sapmalara dair birkaç ipucunu not düşmek gerekiyor:

- ABD, Esad yönetimiyle normalleşmeye karşı söylemini korusa da bariyer pozisyonunda durmuyor. Çin ve Rusya ile kapışmada Araplar ABD’nin çıkarlarına göre hizalanmadı. Haliyle Amerikalılar artık sözlerine “Ya bizdensiniz ya bize karşısınız” diye başlayamıyor. Biden yönetiminin Arap ortaklarına diyebildiği, Dışişleri Bakan Yardımcısı Barbara Leaf’ın ifadesiyle, “Eğer rejimle ilişki kuracaksanız bari bunun karşılığında bir şey alın” telkininden ibaret.

Tabii günün sonunda herkes ayağını Sezar Yaptırımları’na göre uzatmak zorunda kalabilir.

- Süleymaniye Uluslararası Havaalanı’na SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi Kobani’nin konvoyunun bulunduğu sırada yapılan SİHA saldırısı karşısında Biden yönetiminin tepkisi sınırlı kaldı. Halbuki konvoyda Amerikalı askerler de vardı. Öncesinde Dohuk’ta düşen iki helikopterle Amerikan güçleri arasında ilişki kurulmasına karşı çıktılar. Yani SDG’ye desteğin ortaklar arasında daha fazla siyasal komplikasyonlar kazanmasını istemiyorlar.

- Biden yönetimi yeni F-16 siparişini ağırdan alsa da modernizasyon kitlerinin satışına dair bildirimi Kongre’ye iletti, Ankara’nın gönlünü alma yoluna gitti. Ukrayna savaşı, NATO’nun Baltıklarda genişlemesi, Karadeniz’in NATO gölüne dönüştürülmesi, Rusya’nın paryalaştırılması ve Çin’in kuşatılması gibi bir sürü hesap Türk-Amerikan ilişkilerinin daha fazla örselenmemesini gerektiriyor.

- Pek çok Batılı ortak gibi Amerikan yönetimi de 14 Mayıs seçimiyle oluşacak tabloyu bekliyor. Ankara’da Batı ittifakıyla taşları yerine oturtacak bir iktidar şekillenirse ABD de kendi seçeneklerini gözden geçirebilir.

Amerikalıların evvela görmek istediği şey, PKK ile yeni bir barış sürecinin başlatılması. Bu seçenek ABD’yi NATO ortağı ile SDG arasındaki sıkışmışlıktan kurtarabilir. Bu olmazsa Ankara-Washington gerilimin sürdürülemezliğine dair görüşler baskın çıkabilir. Her halükârda bu hamur daha çok su kaldırır.

ÖZERK YÖNETİMDEN 9 MADDELİK ÇÖZÜM ÇAĞRISI

Bu temel gözlemlerden sonra sadede gelirsek; Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi geçen hafta yeni gelişmeler karşısında 9 maddelik bir yol haritası açıkladı.

Yapılan çağrıda özerk yönetimin Suriye yönetimi dahil tüm toplumsal, siyasi ve sivil yapılarla görüşmeye açık olduğu belirtiliyor. “Suriye, bu ülkede yaşayan tüm toplulukların ülkesidir... Suriye’nin bütünlüğünden yanayız... Sorunlara sadece ülke bütünlüğü çerçevesinde çözüm bulunabilir” vurguları yapılıyor.

Cenevre ve Astana’nın çözüm üretmemesi, sorunun doğru tahlil edilmemesi, barışçıl ve demokratik bir programın ortaya konulmaması, Suriye’deki tüm dinamiklerin sürece dahil edilmemesi, çözümün dışarıda aranması ve Şam’ın çözümden uzak tutumuna bağlanıyor.

Rojava’daki deneyim tüm Suriye için çözüm modeli olarak sunuluyor. Öne çıkan diğer vurgular özetle şöyle:
- Arap, Kürt, Süryani dahil tüm etnik ve inanç toplulukları Suriye’nin ana unsuru olarak kabul edilmeli.

- Suriye’de demokratik temelde var olan tüm örgütlü topluluklar, siyasi parti ve hareketler, etnik ve inançsal topluluklar geleceğin şekillendirilmesinde rol almalı.

- Merkeziyetçi olmayan yerel yönetimlere dayalı demokratik bir siyasi-idari sistem kurulmalı.

- Kuzeydoğudaki petrol, gaz, buğday dahil ülkedeki ekonomik imkanlar bütün Suriyelilere aittir. Özerk yönetim bu kaynakları mutabakat çerçevesinde paylaşmaya hazırdır.

- Til Koçer ve diğer gümrük kapılarının açılmasında sorumluluk Suriye yönetimine aittir. Devletin kontrolünde olacak kapılar konusunda uzlaşma ile sorun çözülebilir.

- Suriye içine ve dışına göç etmiş insanlara kucak açmaya hazırız.

- IŞİD ve benzeri gruplara karşı mücadeleyi sürdüreceğiz.

- Türkiye’ye yönelik düşmanlığımız yok. Türkiye devleti işgalci durumuna son vermeli. Olası saldırılara karşı meşru savunma hakkımızı kullanacağız.

- Demokratik ve barışçıl çözüm için Arap ülkeleri, BM, uluslararası güçler kolaylaştırıcı rol oynamalı. Suriye devleti ve Suriyeli güçlerden ortak çözüm arayışımıza destek talep ediyoruz...

KİMSENİN SEPETİNDE ÇÖZÜM PLANI YOK

Özerk yönetimin seslendiği muhatapların her birinin bagajı çözümü önleyecek yüklerle dolu. Zaten Şam’daki elçiliklerini açan Arap ülkeleri ya da utangaç başlangıçlarla yetinen bazı Avrupalılar da ortada inandırıcı bir çözüm mekanizması kalmadığı için bu yola giriyor. Kürtlere sıra gelince çözümü tıkayan içsel ve dışsal bariyerler iyice yükseliyor.

Bir süre önce Avrupa’da temaslarda bulunan YPG Sözcüsü Nuri Mahmud “Sorunu çözmek için Fransa dahil hiçbir devletin kafasında bir proje yok” diyor. Bu ülkelerle ilişkilerin sadece IŞİD’le mücadele ve istikrarın sağlanması temelinde yürüdüğünü belirtiyor. SDG’yi destekleyenler özerk yönetimin Suriye içinde bir statüye kavuşmasını temenni etse de bunu siyasi bir gündeme dönüştürmekten kaçınıyor. Türkiye’nin jeostratejik konumu ve NATO ortaklığı nihayetinde tüm değerlendirmelerde ağır basıyor.
Nuri Mahmud, Avrupa’nın IŞİD’in geri dönüşü ve istikrarsızlıktan kaynaklı göç korkusuyla meseleyi ele aldığını; ABD’nin de Orta Doğu’daki güç dengesiyle ilgilendiğini; Rusya’nın Kürtlere bazı öneriler getirmiş olsa da stratejik pozisyonunu korumaya çalıştığını; Suriye’nin eski konumuna dönmesini hedefleyen İran’ın Şam üzerinden çözümü tıkadığını; Türkiye’nin ise özerk yönetimi uluslararası platformlardan dışlayarak çözümü bloke ettiğini hatırlatıyor.

Müttefiklerin SDG’yi desteklerken NATO ortağı Türkiye ile çelişkiye düştüklerini, bunun bölgeyi çıkmaza sürüklediğini, Ankara’nın Kürtlerle barışçıl bir yolu seçmesiyle bu çelişkinin aşılabileceğini ve farklı bir politikanın Türkiye’yi Orta Doğu’da model haline getirebileceğini belirtiyor.

Nuri Mahmud, Erdoğan’ın özerk yönetimi dağıtmak için hazırlık yaptığını, seçim öncesi saldırı olabileceğine dair ellerinde bilgi olduğunu, fakat bunu tek taraflı yapamadığı için her yerde yeşil ışık aradığını, Moskova’daki dörtlü mekanizmaya da bu gözle baktığını düşünüyor. Nuri Mahmud, Millet İttifakı’nın seçimi kazanması halinde Rojava ile ilişkilerin tartışılabileceği farklı bir ortamın oluşacağına inanıyor. “Başka yolu yok. Çözüm kendini dayatıyor... Türkiye Suriye’yi kendi haline bırakırsa Esad’ın özerk yönetimle anlaşması da kolaylaşır. Suriye’nin kendi iç çözümünü engelleyen Erdoğan’dır... Türkiye içinde Kürtlerle bir barış sürecinin başlaması Rojava’nın iyi bir komşu kazanması açısından çok önemlidir” diye ekliyor.

UKRAYNA’NIN SAÇTIĞI MAYINLAR

IŞİD’e karşı ortaklığa rağmen şimdiye kadar Rojava için kimse elini taşın altına koymaya yanaşmadı. Jeopolitik ve stratejik gerçeklikler bel büküyor. Suriye’nin kendi iç çözümünü bulmasında Rusya’nın rolü ve ABD’nin pozisyonu önem kazanıyor. ABD’nin Afganistan’daki çöküşe benzer bir sonuçla karşılaşmamak için Kürtlerin Şam’la anlaşmasını teşvik etmesi gerektiği yönünde yorumlar gelmeye başladı. Rusya kanalında ise bozucu faktör olarak Astana sürecinden beri Türkiye devrede. Vladimir Putin şimdilik Batılı yaptırımlara karşı Türkiye’den açılan kapılara önem atfederken Ankara’nın hassasiyetlerine alan açıyor.

Tam bu sırada Ukrayna askeri istihbaratının SDG’nin yardımıyla Suriye’de Rus hedeflerini vurma planları yaptığına dair sızıntı suyu bulandırdı. Washington Post’un istihbarat belgelerine dayandırdığı haberine göre Ukraynalı subaylar, SDG mensuplarını SİHA saldırıları dahil doğrudan eylemler konusunda eğitmeyi düşünüyordu. Kasımda yapılan planlamaya göre SDG operasyonları destekleme karşılığında eğitim, hava savunma sistemleri ve rolünün gizli tutulacağına dair garanti istedi. Ayrıca SDG Kürt bölgelerindeki Rus mevzilerine yönelik saldırıları yasakladı. Türkiye planlamadan haberdardı. Ukrayna istihbaratı Kürtler arası sınır kontrolleri ve operasyon üssü kurma sorunları da dahil potansiyel lojistik engeller tespit etti. 29 Aralık'ta Ukrayna lideri Volodimir Zelenski planı durdurdu. ABD'nin baskısı, Ukrayna'nın insansız hava aracı tedarikinin sınırlı olması ya da saldırıların başarısı konusundaki şüpheler bunda etkili oldu. Gazeteye konuşan SDG sözcüsü Ferhad Şami, "Belgeler gerçek değil; güçlerimiz hiçbir zaman Rusya-Ukrayna savaşında taraf olmadı" diyerek iddiayı reddetti.

Benim konuştuğum bir Kürt kaynak ise şu yorumu yaptı: “Ukrayna böyle bir teklif sunmuş olabilir ama SDG’nin kabul etmesi intihar olur. ABD istese bile SDG, Rusya’yı bu şekilde karşısına alamaz. Ayrıca İHA-SİHA için Ukrayna’nın desteğine ihtiyaç yok. SDG uluslararası koalisyon içinde. Destek gerekirse ABD ve Fransa gibi ülkeler verir.”

Kürtlerin şimdiye kadar izlediği seyir çizgisine pek uymayan bir plan. SDG, Amerikalıların İran ya da Şii milis güçleriyle çatışmalarına da ortak olmaktan kaçınmıştı. Ukrayna için Rusya’nın gazabını üzerlerine çekmeleri mantıklı gelmiyor. Ancak gerçek ya da manipülasyon olmasından bağımsız olarak bu tür bir sızıntının Kürtlerin olası manevra alanlarını mayınladığı söylenebilir. Bu tür bir komplo aralarında dikkatli bir askeri koordinasyon olan ABD ve Rusya’yı karşı karşıya getirebilir; aynı şekilde Kürtlerle diyalog kanalları açık olan Rusya’nın özerk yönetime karşı öfkesini çekebilir. Elbette bu sonuç en fazla Erdoğan’ı sevindirir.

Hasılı kelâm Şam diplomatik tecritten çıkarken özerk yönetim açısından müzakere koşulları zorlaşıyor. Zaman daralıyor. Bu yüzden Kürtler diyalog tekliflerini yineliyor. Karşılık bulması taşların biraz oynamasına bağlı.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.