Kayıhan Pala: Eylül ve ekim aylarında virüs tablosu ağır seyredebilir

Sağlık Bakanlığı’nın aşı politikalarını değerlendiren Prof. Dr. Kayıhan Pala, “Şu anda aşıyla koruma kalkanı altına alabildiğimiz nüfusun yalnızca üçte biri. Aşılama oranımız, iyi durumda değil” dedi.

Kayıhan Pala
Google Haberlere Abone ol

Pelin Akdemir

DUVAR - İki yıldır mücadele edilen korona virüs salgınında Delta ve Delta Plus varyantlarının ortaya çıkmasıyla vaka ve ölüm sayıları yeniden yükselişe geçti.

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Kayıhan Pala, varyantları, endişe verici olarak tanımladı. Türkiye’deki aşılanma oranının orta seviyede olduğunu ifade eden Prof. Dr. Pala, “Bugün itibariyle iki doz aşısını yaptırmış olanların oranı yüzde 39 civarında” dedi.

Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala ile Sağlık Bakanlığının sağlık ve aşı politikası üzerine konuştuk.

Türkiye’de her gün yaklaşık 150 kişi Kovid-19 nedeniyle hayatını kaybediyor. Geçen sene vaka sayılarının artması eylül ve ekim aylarında gerçekleşmişti. Bu sene dördüncü dalga neden daha erken başladı?

Yeni endişe verici varyantlar, daha hızla bulaşıyor ve daha fazla insanın kısa sürede enfekte olmasına yol açıyor. İkincisi, bu yeni endişe verici varyantlar hastalığın daha ağır geçmesine de yol açıyor. Böyle olunca aşıyla yanıt verme oranı düşük kalıyor. Bir de aşı dışındaki halk sağlığı önlemleri zayıflatılınca Türkiye’de de öngörülenden çok daha erken, temmuzda olgu sayıları artmaya başladı.

Dördüncü dalganın sebebi nedir?

Dünyada da etkisini gösteren Delta ve Delta Plus gibi endişe verici varyantların ülkemizde de gözlenmeye başlaması, yazın gelmesiyle birlikte fiziksel mesafenin ortadan kalkması, halk sağlığı önlemlerinin yok sayılmasına bağlı. Buna ek olarak Sağlık Bakanlığı’nın iyi iletişim kuramaması sonucu hem hastalığın ciddiyetini hem de aşının önemini topluma yeterince anlatamaması var. Bunlar bir araya geldiğinde ülkemizde olgu ve ölüm sayılarında beklenenden önce bir artış gerçekleşti.

‘TÜRKİYE’NİN TEST POLİTİKASI OLGU SAYILARINI SINIRLAMIŞ GÖRÜNÜYOR’

1 Temmuz normalleşme sürecinin başlamasıyla Türkiye’nin korona virüsü tablosunda nasıl bir değişim oldu?

Temmuz’un ilk haftasında 5 binin altına düşmüş olan günlük doğrulanmış olgu sayısı 25 binlerin üzerine çıktı. Bir ay gibi bir zamanda beş katı artışla karşılaştık. Ölümlere baktığımızda 30’lu sayılara kadar düşmüşken 150’lerin üzerine çıkan bir eğilim oldu. Olgu sayılarıyla ölümler arasında yaklaşık üç haftalık bir uzama süresi vardır. Bugün hasta olan birisinin, aşağı yukarı üç hafta sonra hayatını yitirmesi beklenir. Olgu sayılarındaki artışın ölümlere yansıması da kabaca üç haftalık bir süreyle karşımıza gelmeye başladı. Ancak bu kez Türkiye’de geçmiş dönemlere göre kıyaslandığında, ölüm sayılarında çok ciddi bir artış karşımıza geldi. Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye’nin test politikası herkese test yapmak yerine yalnızca bulgusu olanlara test yapmak. Bu da olgu sayılarını biraz sınırlamış görünüyor.

‘ÖLÜM SAYILARI YÜKSELİRKEN OLGU SAYILARININ DÜŞÜŞÜ ŞAŞIRTICI’

Son günlerde vaka sayılarında azalma olmasına rağmen hayatını kaybedenlerin sayıları arttı. Sebebi olgu ve ölüm arasındaki bu süreçten mi kaynaklanıyor?

Ölüm sayıları bu kadar yüksek seyrederken, olgu sayılarındaki düşüşü şaşırtıcı buluyorum. Yeterince test yapılmaması, sonuçların geçmiş yıllarda olduğu gibi tamamını içerecek şekilde açıklanmaması ya da Türkiye’de geçmişle kıyaslandığında olgu-ölüm hızının daha yüksek olması gibi gerekçeler karşımıza çıkabilir. Hangisi olduğuna yanıt verebilmek için Sağlık Bakanlığı’nın verileri kapsamlı olarak açıklıyor olması gerekir. Maalesef Sağlık Bakanlığı çok az veri açıklıyor. Bugün artık ağır hasta sayıları bile açıklanmıyor. Bu koşullarda pandeminin gittiği noktayla ilgili ayrıntılı analiz yapmak çok zor.

Normalleşme sürecine geçilmesi yanlış bir karar mıydı?

Yanlış bir karar olduğunu düşünmüyorum. İlk 2019 yılının aralık ayında saptanmış bir hastalıktan söz ediyoruz. Üzerinden bir buçuk yıl zaman geçmiş. Bu süreçte başta 65 yaş üzerindeki yurttaşlarımız, çocuklar, gençler olmak üzere, toplum zor bir zaman geçirmiş. Özellikle gündelik çalışanlar, emeğiyle geçinenler… Küçük esnaf uzun süre kapalı kalmak zorunda kalmış. Hem iktisadi hem sosyal hayatla ilgili sıkıntılar var. Bu koşullarda, üstelik de salgının ne zaman biteceğine ilişkin kesin bir öngörü de elimizde olmadığı için, tekrar tekrar kapalı kalalım yaklaşımı doğru değildi. Ancak açılma kararının bilimsel bilgilerle desteklenerek ve toplumla iyi iletişim kurularak verilmesi gerekirdi.

‘TOPLUMUN DOĞRU BİLGİLENDİRİLMESİ ŞART’

Açılma kararını alırken Sağlık Bakanlığı’nın tavrı ne olmalıydı?

Birden bire her yeri açmak yerine, biraz daha kademeli bir açılış, hastalığın ciddiyeti ve hastalığa karşı korunma yolları konusunda bakanlığın toplumda gerçekten güven uyandıracak şekilde bir iletişim kurması beklenirdi. Ama bunları görmüyoruz. İnsanlar çoğu kez maske takmıyor. Aşı olma konusunda ve hastalığın ciddiyeti konusunda tereddütler var. Birbirini tutmayan açıklamalar var. Verilerin yeterince şeffaf açıklanmaması nedeniyle sorunun büyüklüğünü henüz algılayamamış oldukça büyük bir toplum kesimi var. Salgınla mücadele ederken halk sağlığı önlemlerini almak için önce toplumun doğru bilgilendirilmesi şart. Fakat açılma yaşandıktan sonra bazı halk sağlığı önlemleri alınmadığı için de sorun yaşıyoruz.

Alınması gereken halk sağlığı önlemleri nelerdi?

Bunların en önemlilerinden bir tanesi seyahat sınırlandırması. Delta ve Delta Plus’ın Endonezya, Rusya, Brezilya, Afrika gibi çok fazla seyrettiği ülkeler var. Rusya’da hastalığın en fazla olgu ve ölüm sayısının olduğu zamanlarda, Rusya’dan Türkiye’ye girişte bir karantina uygulanmadı. İnsanlar özellikle turistik yerlere gitmeye başladı. Antalya, bunlardan birisi. Antalya’da ciddi bir yoğun bakım sıkıntısı yaşanmaya başlandı. Olgu sayıları çok yüksek görünmüyor ama iyi inceleme yapıldığında bunda turistik faaliyetlerin etkisinin olduğu görülebilir. Filyasyon raporları da açıklanmadığı için bu konuda da kesin, kanıta dayalı bir şey söylemekte zorlanıyoruz.

‘EYLÜL VE EKİM AYLARINDA TABLO BİRAZ DAHA AĞIR SEYREDEBİLİR’

Sağlık Bakanlığı’nın verilerine baktığımızda Siirt, Diyarbakır, Bitlis, Batman, Van gibi daha çok Doğu illerinde vaka sayısında artış olduğunu görüyoruz. Bunun sebebi nedir?

En önemli nedenlerinden birisi, Batı’da yaşayan insanların yaz tatilleri döneminde memleketlerine gitmiş olmaları. Daha önceki yılda da adına ‘Kovidler göçü’ deniyordu. Seyahat sınırlandırmasının ülke içinde gündeme gelmemesinin de payı olduğunu düşünüyorum. Önce Siirt’te başlayan olgu artışı, dalga dalga yayılarak çevre illere gitmiş oldu. Zamanında herhangi bir ilde ya da ilçede yüksek olgu görülme sıklığı saptandığında o ilçeye ya da ile giriş çıkışlar kontrol altına alınabilseydi hastalığın yayılması engellenebilirdi. Yeni Zelanda, vakalar görülür görülmez yılsonuna kadar sınırlarını kapattı. Biz, halk sağlığı önlemi almakta geç kalıyoruz. Bu da hastalığın yayılmasına yol açıyor. Eylül ve ekim aylarında vaka ve ölüm sayıları açısından tablo biraz daha ağır seyredebilir.

‘AŞILAMA İŞE YARIYOR’

Dördüncü dalga olarak yaşadığımız vaka sayısı artışlarında aşı olmayanların veya iki doz inaktif aşı olup da hastalığa yakalananların oranı hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Dünyadaki verilere baktığımızda, aşı olanlarla olmayan arasında hastalanma, hastaneye yatış, ölümler açısından büyük farklar var. Örneğin Amerika’da aşı olanların yüzde 1’inden daha azı hastaneye yatıyor ve hayatını kaybediyor. Aşı olmayanlarda bu oran çok yüksek. Türkiye’de de benzer bir durum var.

Türkiye’de bu rakamlar açıklanmıyor.

Kesin rakamları Sağlık Bakanlığı’nın ya da kurumların açıklaması gerekir. Salgının başından bu yana bu rakamlar hep gizli tutuluyor. Aşılama işe yarıyor. Bu örnekleri yurtdışı rakamlarla vermek yerine, ülkemizde de aşılamanın işe yaradığını gösterebilmemiz, yurttaşlarımızın kafasındaki tedirginliği azaltabilir. Sağlık Bakanlığı belki de başlangıçtaki aşı tercihinin yarattığı olumsuzluklar çok fazla konuşulmasın diye böyle bir yol izliyor olabilir. Ama verilerin bir an önce yayınlanması işimizi çok kolaylaştıracak.

TÜRKİYE’DE TAM AŞILI OLANLARIN ORANI YÜZDE 32 CİVARINDA

Türkiye’nin aşılanma oranı iyi bir seviyede mi?

Türkiye’nin aşılanma oranı iyi bir seviyede değil. Orta seviyede. Aşılanma oranı dediğimiz zaman iki doz aşısını yaptırmış, tam aşılı olanların oranını hesaba katmamız gerekir. Bugün itibariyle iki doz aşısını yaptırmış olanların oranı yüzde 39 civarında. Bunlar içinde yalnızca iki doz Sinovac olanları çıkartacak olursak, iki doz BionTech ya da iki doz Sinovac üstüne bir doz daha Sinovac ya da BionTech olanların, Türkiye’deki oranı yüzde 32 civarında. Şu anda aşıyla koruma kalkanı altına alabildiğimiz nüfus, yalnızca üçte bir. Geri kalan üçte ikisi korunmasız. Aşılama oranımız “iyi” diyebileceğimiz bir durumda değiliz.

Delta ve Delta Plus varyantlarına karşı aşılama oranı ne olmalı?

Endişe verici varyantlardan önce “toplumun yüzde 70’ini bağışık hale getirirsek pandemiye karşı çok güçlü bir yanıt vermiş oluruz” demiştik ama bu rakamlarda değişme oldu. Artık yüzde 70’lik bir koruma oranı yetmeyecek. Bunu yüzde 80’lere çıkarmamız lazım. Türkiye bu hızla giderse tam aşılı nüfusun oranını 6 ay içinde yüzde 80’e çıkarma olasılığına sahip bir ülke değil. “Bu sorunu aşıyla çözeriz, eskiden olduğu gibi normal hayatımıza döneriz” yaklaşımı şu anda gerçekçi görünmüyor.

‘BİONTECH KORUYUCULUĞU EN YÜKSEK AŞILARDAN BİR TANESİ’

İki doz Sinovac aşısının yeterince koruma sağlamadığını söylediniz. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca Sinovac aşısının yüzde 83 koruyucu etkisi olduğunu paylaşmıştı. Sinovac aşısının koruyuculuğu nedir?

Sinovac aşısıyla ilgili dünyanın değişik ülkelerindeki araştırma sonuçları ve toplum verileri bize şunu gösteriyor; Sinovac aşısı, hastalığa karşı koruyuculuğu, diğer aşılarla kıyaslandığında daha düşük olan bir aşı. İkinci dozdan üç ay geçtikten sonra antikor düzeylerinin düştüğünü, altı ay içinde de bu düşmenin epeyce yüksek bir orana geldiğini gösteren çalışmalar var. Bu yüzden iki doz Sinovac aşısı yapıldıktan sonra üçüncü ek doz olarak bir BionTech aşısı yapılması gerektiğini paylaşmıştık.

Sağlık Bakanlığı’nın aşı politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sağlık Bakanlığı’nın, aşı politikasını belirlerken tek bir aşıyla bağlantı kurmamasını, birden çok aşıyla bağlantı kurması gerektiğini ve ülkenin ihtiyacına uygun olarak çok sayıda doz içerecek şekilde aşı satın alınması gerektiğini vurgulamıştık. Maalesef Sağlık Bakanlığı ilk zamanlarda bir tek inaktif aşı olan Sinovac aşısıyla bağlantı kurdu. Toplumda hala tedirginliğe yol açan mRNA aşılarıyla ilgili olumsuz söylemlerde bulunmuş olması bugün işimizi zorlaştıran durumlardan birisi. Bugün ülkemizde kullanılan BionTech, yeni endişe verici varyantlarda dahil olmak üzere, koruyuculuğu en yüksek olan aşılardan bir tanesi. Yoğun bakımda yatmayı ve ölmeyi en fazla önleyen aşılardan bir tanesi. 

BionTech aşısıyla ilgili sorunlar yaşandı.

Kısa sürede aşılar gelmedi. Gelen dozlar çok az oldu derken biz aşılamaya geç başladık. Doğru düzgün bir aşı politikası yürütemedik. Kısa sürede yüksek doz aşı yapamadık. Ülkeye yurt dışından geleceklerle ilgili etkili bir karantina politikası uygulamadık. Bunlar bir araya gelince olgu ve ölüm sayılarımızda bir artış gerçekleşti.

‘YURT DIŞINDAN ÜLKEYE GİRİŞLERDE KARANTİNA SÜRECİ UYGULANMALI’

Salgın koşulları dikkate alındığında Afganistan’dan mültecilerin Türkiye’ye gelişini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Afganistan ve İran bu hastalığın en yüksek seyrettiği ülkeler arasında yer alıyor. Dolayısıyla Afganistan’dan İran üzerinden Türkiye’ye gelmeler aşamasında da mutlaka bir karantina sürecinin uygulanması gerekir. Yoksa bu insanlar, sınırdan geçtikten sonra Türkiye’nin her yerine dağıldıklarında endişe verici varyantların onlarla birlikte ülkenin her yerine dağılması söz konusu olabilir. Kaç kişinin geldiğini, hasta olup olmadığını bilmiyoruz. Sadece Afganistan için değil, İran için, Rusya için de benzer durum var. Olgu sayılarının yükseldiği ülkelerden giriş-çıkışları dikkatle izlemek, gerektiği halde karantina uygulamak doğru bir yaklaşım olabilir.

‘AŞI POLİTİKASI BİLİMSEL BİLGİYE GÖRE DÜZENLENMELİ’

Sağlık Bakanlığı’nın sağlık çalışanlarına ve öncelikli gruplara dördüncü doz aşı uygulaması getirmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şu anda dördüncü doz için elimizde hiçbir bilimsel bilgi yok. Dördüncü dozun gündeme getirilmiş olması Türkiye açısından büyük bir talihsizlik. Bir ülke sağlık politikasını başka ülkelerin giriş-çıkışlarına göre düzenleyemez. Sağlık politikası veya aşı politikası bilimsel bilgiye göre düzenlenmeli. Her geçen gün bakanlığın bu süreci iyi yönetemediğinin yeni kanıtları ortaya çıkıyor.

Önümüzdeki günlerde dördüncü doz uygulaması gelir mi?

Üç doz aşı uygulanan insanlarda antikor düzeylerine bakılarak, hastane, yoğun bakım yatışlarına ve ölümlere ilişkin verilere bakılarak, bu veriler bilimsel bir platformda raporlanıp ortaya konulursa, bu tartışılabilir. Türkiye’de halen 18 milyon üzerinde insan tek doz aşısını bile olmuş değil. Halen ilk dozunu olmuş, ikinci dozunu olmamış çok sayıda insan var. Biz ağırlığımızı şu anda tam aşılı olanların oranını arttırmaya verelim. Dünya üçüncü dozu bile henüz rutin olarak uygulamaya almamışken, bizim dördüncü doz tartışmalarına girmemiz doğru bir yaklaşım değil. Ne kadar aşımızın olduğu, ne kadar süreyle tedarik edeceğimiz de belli değil. Bakanlık, tutarsız ve bilimle desteklenmeyen uygulamaları yüzünden hem kendine olan güveni daha da azaltıyor hem de aşıya karşı tedirginliği artırıyor.

‘BURSA 81 İL İÇERİSİNDE İKİ DOZ AŞILAMADA 46. SIRADA’

Sağlık Bakanlığı’nın haritasına göre Bursa’da aşılanma oranı yüzde 71’lerde görünüyor. Bursa’da aşılanma oranlarında durum nedir?

Bursa, iki doz aşılamada yüzde 39’da. Sağlık Bakanlığı’nın haritasında iki problem var. Renklendirmeyi 18 yaş üstü nüfusa göre yapıyorlar. 18 yaşın altındakilere de virüs bulaşıyor ya da onlar da virüsü bulaştırıyor. Bakanlık yüzde 80’ler gibi yüksek oranları hesaplarken nüfusu 83 milyon 600 bin değil, 18 yaşın üstündeki nüfus olarak alıyor. İkincisi; tek doz aşı olmanın BionTech dahil yüksek bir koruyuculuğu yok. İki doz aşısı olanların nüfusa oranına bakmamız lazım. 12 Ağustos’taki verilere göre Bursa, 81 il içerisinde iki doz aşılamayla 46. sırada. Bursa’da 200 binin üzerinde Suriyeli sığınmacı var. Gündelik hayatı birlikte yaşadığımız bu insanların aşılama oranlarının ne olduğu da büyük önem taşıyor. Bu konuda hiçbir bilgimiz yok.