YAZARLAR

Kavimler göçü, sonra ırklar savaşı…

Velhâsıl: azıcık olsun insanca yaşayabilme umuduyla zorlu ve tehlikeli yolculuklara çıkan göçmenler, artık sadece istenmeyen kişiler olmakla kalmıyor, aynı zamanda devletler tarafından itile kakıla, gündelik politika aracı olarak kullanılıyorlar. Göçmen akını seyrelmeyeceğine, giderek yoğunlaşacağına göre, güçlü ve ayrıcalıklı insan topluluklarının zayıf ve muhtaç haldekileri köleden de aşağı bir konuma yerleştirip araçlaştırması giderek güçlenen eğilim haline gelebilir.

 

Belarus’un Polonya, Litvanya ve Letonya sınırlarında feci bir durum sürüyor. Oraya kadar ulaşmayı başarmış (Iraklı, Suriyeli, Libyalı, Sri Lankalı, Nijeryalı, Kamerunlu… çoğu da Afgan) göçmenler neredeyse tamamen aç-susuz, doğru dürüst çadırları, battaniyeleri, soğuğa karşı korunmaları olmadan, haftalardır süründürülüyor. Aralarından beşi, susuzluk ve tükenmişlik yüzünden can verdi. Belarus askerinin, polisinin yardımıyla Polonya’ya geçmeyi beceren göçmen grupları, Polonya sınır muhafızlarınca çembere alınıyor, başlarında bekleniyor, kimsenin onlara yardıma gitmesine de izin verilmiyor. Uygun an kollanıp tekrar sınırın öte yanına sürülüyorlar. Aradan sıyrılıp sınıra ulaşmayı başaran BBC muhabirine Nijeryalı göçmenler, top gibi oradan oraya atıldıklarını anlattılar. Çünkü geri gönderildiklerinde bu defa Belarus askerleri onları yine karşıya geçmeye zorluyor. (Videoyu izlemenizi öneririm.) Zaten bitkin haldeki göçmenlerin iri kıyım askerlerle kovalamaca oynamaya mecali, onların elinden kurtulma ihtimalleri yok. Hedefleri daha da batıya ulaşmak olduğundan, Polonya’yı kat etmek zorundalar. “Tamam, beni ülkeme geri göndersinler, ona da razıyım,” diyen de var. Ama pasaportlarına, SIM kartlarına hep elkonmuş.

Manzarayı şüphesiz, zayıf düşmüş, muhtaç haldeki koyu tenli insanlarla besili, idmanlı, gürbüz, sarışın, bembeyaz insanların karşı karşıya geldiği bir simgesel hadise gibi anlamlandırabiliriz. Hele üstün grubun soğuk, yağmur, kar geçirmez üniformaları, kurşun geçirmez yelekleri, son teknoloji ürünü donanımları, çeşit çeşit silahlarını da sahneye katınca.

Sanki olay kendi başına korkunç bir insanlık ayıbı değilmiş ve geleceğe ilişkin ürkütücü uyarı sayılması gerekmezmiş gibi, Polonya resmî propaganda aygıtı türlü iğrenç dümenlerle göçmenlerin “aşağı insan” olarak görülmesi için uğraşıyor. Böylece yapılan edilen kötülük ile yapılabilecek iyiliğin yapılmayışı meşrulaşacak, bu da ilerisi için ırkçı-faşist yaklaşımın meşru hareket zemini sayılacak.

Burada devletler sadece insanlık ayıbı değil düpedüz suç işliyor. Avrupa Birliği yasalarına göre, topraklarına ayak basmış insanların bireysel iltica başvurularını işleme koymak zorundalar. Göçmenler, halbuki, Polonya’ya geçmişken zorla yeniden Belarus topraklarına, oradan tekrar Polonya’ya sürülüyor. Böylece Uluslararası Af Örgütü’nün “yasadışı zorla geri gönderme” olarak damgaladığı işlem durmadan tekrarlanmış oluyor. Litvanya sınırı geçenleri yakalayıp toplama kampı benzeri yerde tutuyor. İltica başvurularını işleme koyma zorunluluğunun lafı bile edilemiyor. Af Örgütü’nün göçmenlere doğru dürüst çadır, yiyecek-içecek ve sağlık hizmeti sağlanması talebine kimse kulak asmıyor. Üstüne üstlük, Polonya parlamentosu, uluslararası hukuku takmayarak, zorla geri göndermeyi meşru kılan karar aldı.

ŞANTAJ POLİTİKASI

AB üyeleri Polonya, Letonya ve Litvanya, geçtiğimiz yaz başında Belarus’tan kendi topraklarına yoğun göçmen akını başladığından yakınıp, buna izin vermeyeceklerini bildirmişlerdi. Geçen yıl 120 ayrı olayda Polonya’ya kaçak girmeye çalışanlar engellenmişken, bu yıl Ağustos başından bu yana 9.400 girişim görülmüştü. Litvanya’ya girişler de geçen yılın 50 katı! Önce iki Baltık devleti, sınırda olağanüstü hal ilan etti, kat kat jiletli teller çekti, özel kuvvetler sevk etti, basının oralarda çalışmasını kısıtladı; onları Polonya izledi.

Halk çoğunluğunun desteğini yitirmiş, anca zorbalıkla iktidarda duran Belarus diktatörü Alexander Lukaşenko, buna -ve kendi yurttaşlarına yaptıklarından ötürü AB’nin uyguladığı yaptırımlara- karşılık, yasadışı göçmen akınını “durdurmak için uğraşmayacağını” bildirmişti. İki Baltık devleti ve Polonya’nın yöneticileri, göçmen akınındaki yoğunlaşmanın Lukaşenko’nun marifeti olduğundan eminler. Belarus “tek adam”ının, AB üyesi bu üç komşunun topraklarına yollamak üzere ülkesine özellikle göçmen topladığını bile söylüyorlar.

Polonya Başbakanı Mateusz Morawiecki, kaçak göçmenlerin geçiş girişimleri sırasında birçok defa “üniformalı Belarus resmî görevlileri”ni civarda gördüklerini ileri sürdü, “Göçmen hareketlerinden değil, siyasî güdülerle yapılan kitlesel göçten sözediyoruz,” dedi. Kamerunlu göçmen Magelan’ın BBC muhabiri Nick Beake’e, soğuktan titreye titreye anlattığına göre, Belaruslu resmî görevliler onları hava karardıktan sonra sınıra getiriyor, Polonyalı muhafızların hareketlerini gözlüyor, yakalanmadan nereden nasıl geçeceklerini gösteriyorlar.

Göçmen meselesi kendisi için hayatî sorun yaratmadığından, burada da ezelî hasmı Polonya ve kendisini canavar gibi gören Baltık devletlerinin ayıbı sözkonusu olduğundan, Rusya, göçmenleri kollar havalarda. Koç Üniversitesi’nden tarihçi Tarık Cyril Amar, RT’deki yazısında, iltica hayaliyle sınırlar aşmaya kalkışan insanların “istemeden, daha geniş bir jeopolitik oyunun piyonları” haline geldiğine dikkat çekiyor. Amar’ın da işaret ettiği gibi, “daha geniş oyun”, AB’nin başka üyelerini de kapsıyor. Sınırdan iki Baltık devletiyle Polonya’ya “salınan” göçmenler şüphesiz bir sonraki aşamada Almanya, Fransa, İspanya… için sorun haline gelecekler. Bizim halimize çok benziyor: Lukaşenko, içeride binlerce muhalifi içeri atar, gaddar Omon polislerini vatandaşın üzerine saldırtırken kendisine karışılmasın diye Avrupa’ya misilleme olarak “sınırı açarım”ı kullanıyor. Açıyor da işte.

Tam burada, bizdeki genel şantajcı politikanın özel bir uygulaması akla geliyor: şu mâhut acımasızlık, fırsatçılık, ahlâksızlık seferberliği. İyi kötü başını sokacak yer bulmuş, hattâ iş bulmuş, yani bir şekilde sığınmayı başarmış insanları, salabildikleri cılız kökleri de kopartarak, yalanlarla, boş vaatlerle sınıra koşturup Yunan sınır muhafızlarının hunharlığıyla yüzyüze bırakma harekâtını kastediyorum. Devlet destekli otobüs-minibüs-taksi seferberliğiyle Yunanistan sınırına sevk edilen göçmenlerin yalnız umutları, hayalleri değil kolları, bacakları da kırıldı. AB ile pazarlık kozu olarak, onca insan dövülmeye, sövülmeye, soyulmaya, çırılçıplak nehre atılmaya sürüldü.

ARAÇLAŞTIRILAN İNSANLAR 

Velhâsıl: azıcık olsun insanca yaşayabilme umuduyla zorlu ve tehlikeli yolculuklara çıkan göçmenler, artık sadece istenmeyen kişiler olmakla kalmıyor, aynı zamanda devletler tarafından itile kakıla, gündelik politika aracı olarak kullanılıyorlar. Göçmen akını seyrelmeyeceğine, giderek yoğunlaşacağına göre, güçlü ve ayrıcalıklı insan topluluklarının zayıf ve muhtaç haldekileri köleden de aşağı bir konuma yerleştirip araçlaştırması giderek güçlenen eğilim haline gelebilir. Hele bugünün geçerli ahlâkı, baskın ideolojisi, Zamâne Ruhu’na egemen olan, diğerkâmlığı, paylaşmayı, dayanışmayı dışlayan, değersizleştiren hafiflik ve bencillik ile birlikte düşünülürse, önümüzdeki ihtimaller pek iç açıcı değil.

Ne yazık ki, ayrıcalıklı-beyaz insanın başkalarına aldırışsızlığı, tepelerde olmayıp, “aşağı düşebilirim” korkusu yaşayabilecek kadar ortalarda bulunana uzandığında, aşağıdakini tekmelemeye, horlamaya yolaçabiliyor. Hem tekmeleyip öteye itmek, kendinden uzaklaştırmak, onun yanına sürüklenebilme ihtimalini gözden ırağa sürmek hem de tekmeleyebildiği birilerinin varlığından kendine “en altta değilim” sağlaması çıkarıp müzmin huzursuzluğunu yatıştırmak için.

Göçmenlere yaptıkları muameleye bakınca, Polonya, Litvanya ve Letonya’yı yönetenlere, “Siz kimsiniz ya!” demek hiç yanlış olmaz. Varşova’nın söz ve yetki sahipleri, ayrıca, tıpkı bizdeki gibi, ülkenin demokratik yapılarını, denetim kurumlarını, vatandaşların hakkının gözetildiği hukuk sistemini, bağımsız basını yok etmeye girişmiş, âhir zaman dangılları.

AŞAĞI-İNSAN KONUMU

Göçmenlere revâ görülen zulüm, itme kakmayla, soğukta aç-susuz, korunmasız bırakmayla sınırlı da değil. Polonya yönetimi ve onun hizmetindeki faşizan-ırkçı, popülist propaganda aygıtı, ortalama vatandaşın gözünde göçmenleri “aşağı insan” yapmaya da çalışıyor. Notes from Poland’da çıkan bir yazı, hükümetin gayretlerini yansıttığı gibi, yürütülen ideolojik faaliyete de ışık tutuyor.

İçişleri Bakanı Mariusz Kaminski, sınırı kaçak geçen 1.200 kişiyi gözaltında tuttuklarını açıkladığı basın toplantısında, “Bazılarının hiç belgeleri yok, bazılarının sahte belgeleri var,” dedi. Bir güvenlik yetkilisi de, dört göçmenden birinin “tehlikeli bağlantıları” bulunduğunu ve “yasadışı işlere” bulaştığını ileri sürdü. Bu yetkiliye göre, her on göçmenden birinin de “terörist örgütlerle, yasadışı faaliyetlerle, insan kaçakçılığıyla, belge sahteciliğiyle muhtemel bağlantıları” vardı. Yetkili, Irak vatandaşı bir göçmenin DAİŞ’ten bir patlayıcı ve silah uzmanıyla ilişkisi olduğunu söyledi.

Bakanın esas numarasıysa, göçmenlerin telefonlarından çıktığını iddia ettiği fotoğraflar sunmasıydı. Mesajlar, ekran görüntüleri, fotoğraflar… Kafa kesmeler, askerî eğitimler, “Rusya ile bağlantıları gösteren” mesajlaşmalar, vs. vardı göçmenlerin telefonlarında. (Rusya’yla bağlantı, Polonya’da düşünülebilecek en muazzam suç.) İşlenen temalar bunlardan, çocuklara, hayvanlara cinsel tâciz-tecavüze kadar uzanıyordu, bakana göre! Çocuk ve hayvan pornosu görüntüleri bir Afgan adamdan çıkmıştı. Yaratılmak istenen izlenim açıktı: Sınırdaki bütün Araplar terörist, bütün Afganlar pedofil ve sapık!

Savunma Bakanı Mariusz Blaszczak, “Politik doğruluk bunlar hakkında konuşmamayı buyurur,” dedi. “Ama anavatanımızın güvenliğini başka her şeyin üstünde tutarız. Sınırlarımıza akın edenlerin terörist gruplarla bağlantılarının bulunduğunu ve Polonya için tehdit oluşturduğunu gösteren materyalleri [kamuoyuna] sunmamızın nedeni budur.” Bu izahat mecburen yapılıyordu, çünkü aslında Polonyalı yetkililer ne halt yediklerini biliyorlardı.

Sınıra kimseyi yaklaştırmamayı içeren olağanüstü hal sona eriyor. Bir defaya mahsus olmak üzere 60 gün uzatabilirler. Bir kamuoyu araştırması, halkın yarıdan azıcık fazlasının (%52,6) “göçmen-mülteci meselesi çözülene kadar” olağanüstü halin uzatılmasından yana olduğunu ortaya çıkardı. Polonyalıların üçte birinden biraz fazlasıysa (%36,3) “bir an önce” kaldırılmasını doğru buluyor. Çoğunluğun olağanüstü halin sürmesinden yana olmasına rağmen, daha büyük bir çoğunluk (%59), gazetecilerin sınıra yaklaştırılmamasının “iyi bir şey olmadığını” düşünüyor. %35 ise, kendisinin haber almasını önleyen bu kısıtlama için “iyidir” diyor. Kısıtlamayı onaylayanların oranı, iktidar partisi destekçileri arasında %78’e yükseliyor.

Şu aktardığım, tekil bir hadise değil. Giderek sıklaşacak, yoğunlaşacak, yayılacak bir Kuzey-Güney veya Batı-Doğu, hangisini yeğlerseniz, ya da düpedüz üsttekiler-alttakiler karşılaşması. Yeryüzünün düzenini altüst edebilecek yakın gelecek fenomeni.

Her şeye rağmen, ormanda soğuktan titreyen göçmenlere ulaşıp yardım etmeye çalışan sivil toplum aktivistleri ve bölgeye giriş izni isteyen 21 Polonyalı doktora selam yollayarak bitireyim.