YAZARLAR

Kadınların EŞİK savunması: Bu da muhalefete örnek olsun!

Muhalefet partilerinin günümüz politik ortamında realiteden ve popülizmden daha çok hak savunuculuğu ile toplumsal güvenilirliğini yükselteceğine şüphe yok. Ekonomiden adaletsizliklere varıncaya dek enflasyon ve işsizlik, yoksulluk, kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet dahil olmak üzere bütün sorunlarımız hak ihlalidir. Günümüz siyaseti, otoriteryanizme karşı başarılı olmak için kullanabileceği politik mücadele hattını kadın hareketinden ilham ile çizebilir.

Ataerkil toplum düzeniyle kurulan eşitsiz cinsiyet ilişkisini dinî norm gibi anlayıp anlatan kadın karşıtlarının dili iyice keskinleşti. Danıştay duruşmaları vesilesiyle İstanbul Sözleşmesi hukuki, siyasi, toplumsal yönleriyle enine boyuna konuşuldukça artan rahatsızlık köşelerde görünür oldu. Öyle böyle görünme değil üstelik siyasi şantajdan Danıştay’a talimat vermeye, Danıştay savcısına had bildirilmesi talebine kadar genişletilebiliyor birkaç satırda. Eşitlik karşıtlarının sınırı yok ve dillerinin kemiği de yok. Sözleşme’den çekilme kararının hukuka aykırılığı, duruşmalarda açıkça ortaya konduğu için olsa gerek 7 Haziran sonrası meclisi işaret etmeye başlayanlar var. Yüzde 7’lik marjinallerin ünlü sözcüleri kendilerini “milli irade” olarak görmekle malul. Özellikle Danıştay Savcısı tarafından duruşmalarda kararın hukuka aykırılığı dile getirildiği için hepten dellenmişler söyleyiş yerindeyse. "Karar yetmediyse", "yargı gereğini yapamıyorsa" minvalinde söze girip yasama organına görevi hatırlatılıyor. Kanun bekliyorlar aleyhine. Duruşmalardaki hukuki başarının en açık göstergesi bu talep belki de. Ve tabii ki davaları toplumsallaştırma başarısının etki gücüne de.

Bir yanıyla bakıldığında eşitlik mücadelesi yürütenlerin, İstanbul Sözleşmesi’ni savunanların şöyle bir rahatlayarak arkasına yaslanıp başarının tadını çıkarmayı hak ettiği düşünülebilir bu tepkiler üzerine. Diğer yandan yönelttikleri tehditlerin, hayli başarılı olduklarını bildiğimiz şantaj siyasetinin sadece iktidar kanadını hedef almadığı görülerek dikkatli olunmalı. İlk hedefleri iktidar evet, kendilerine verilen sözleri ve eş zamanlı olarak iktidar içindeki İstanbul Sözleşmesi taraftarlarına farklı sözler verildiğini işaret ediyor, sözcülerden birisi. Yutmadık, diyor yani. İktidar kanadındaki kadınlar yuttular gerçi bu birbirine zıt çift yönlü vaatleri. İnanmış görünmek onlara kendilerini iyi hissettirdi belki. “Sözleşme sadece taraf olmaktan çıkmakla ortadan kalkmayacak, hükümleri iç hukukta mündemiç” avuntusu, makbul kadını oynamayı kolaylaştırıyordu. Ve yeterince “uslu kız” olunursa bu saldırıyı durdurma ihtimaline sarılmaya götüren çocuk saflığı ile rıza gösterildiği de belli bir şey. Yazık ki kendilerinde rıza üretmek için kullanılan bu taktiklerin gerçekte eril şiddet metotları olduğunu fark etmediler.

Eril şiddet bir defada olup bitmiyor. Zamana yayılmış, süreklilik arz eden ve dozu bilinçli şekilde yükseltilerek kadınlara sınır çizmeyi hedefleyen bir politika. Eril şiddete maruz bırakılan kadınların her biri şiddet sürecinin bir aşamasında “yeterince uslu kız olursa” şiddet görmeyeceğini umduğu bir dönem yaşıyor. İktidar mensubu kadınlar da İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak yerine çıkış kararına rıza göstermeleri için yapılan baskıların eril şiddetin siyaset sahnesindeki boyutu olduğunu fark edemedi bence. Tuhaf değil mi? Kadına yönelik şiddetle mücadele için yazılmış sözleşmeden çıkma kararını bile kadınlara şiddet uygulayarak gerçekleştirebildiler. Kadınlar bunun aslında kendilerindeki gücü fark eden erkeklerce, kendilerine had çizmek için yapıldığının ayırdına hala varamadılar.

Neyse, tek hedef iktidar değil derken kast ettiğim iktidar mensubu kadınlardan ibaret bir hedef kitlesinden söz etmek değil. Muhalefetin hedef alındığını da görmek gerekir. İstanbul Sözleşmesi karşıtlarının, yüzde 7’lik oranla toplumun marjinal kesimini oluşturmalarına rağmen yüksek çıkan sesleriyle muhalefet partilerini de köşeye sıkıştırmaya çalıştıkları çok açık. Sokağa çıkmaktan, alanlara inmekten, kapalı salon toplantılarından söz ediyor, marjinallerin sözcüleri. Daha önce nafaka karşıtlığı için onca afiş çalışması ve çağrı yapmalarına rağmen sadece beş kişilik bir basın açıklaması yapabildiklerini biliyoruz. Yakınlarda ise çok daha güçlü çağrılarla miting duyurusunda bulunup on beş kişi toplanmışlardı. Fakat bu gerçekler onların partileri ve politikacıları hedef alan şantaj siyasetine engel değil. Nitekim seçim sandığını, oy hesabını işaret ederken aynı zamanda esnaf gezilerini de hatırlatıyorlar. Doğrudan Meral Akşener’e gönderme izlenimi verdi bana kendisi ne düşünür bilinmez tabi. Gezilerde karşılarına çıkacak esnaflardan İstanbul Sözleşmesi uyarısı alacakları minvalinde ifadeler var çünkü. Danıştay duruşmaları için bitirin talimatı verildiğini de hatırlayarak 14 Haziran günü Meral Hanımın tutumunu merak ediyorum. Çünkü kendi dosyası da o gün esastan görüşülecek Danıştay’da. Sadece avukatlarını göndermekle yetinmesi, işaret ettiğim sözlerin yazıldığı köşelerin sahiplerini daha da cesaretlendirir, kadınlara sınır çizmek istekleri teşvik edilmiş olur. Her dosya için üç kişinin davasını ortaya koyduğu düşünülüp kendisi, avukatı ve kadın birimi başkanı söz alır umarım.

İktidar kadın düşmanlarının sözcülerine yol verip partisi içindeki kadınları onları kullanarak ikna ettiği gibi muhalefeti de aynı taktikle hizaya çekmek istiyor olabilir. Tüm muhalefet partilerinin ama özellikle 6’lı masa mensubu liderlerinin böylesi görünür bir tuzağa düşmeyeceklerini umalım. Danıştay duruşma salonunda hukuki ve politik bütün argümanlarını dile getirerek çekilen videoların kadın örgütlerince yayınlanması, her lider için etki gücünün artması anlamına gelecektir. Marjinallerin oyunu hesap etmek zorunda olan iktidar bloku. Erimekte olan oyları nedeniyle iktidar yaklaşık iki sene önce yüzde 7 olan sözleşme karşıtlarını da giderek erimiş bile olsa hesap etmek zorunda bırakılabilir. Ancak demokrasi, eşitlik ve hukukun üstünlüğüne bağlılıkla toplumun karşısına çıkan muhalefet partileri, ilkelerini sadakatle savunduklarını gösterdikçe yükselecektir kuşkusuz.

Muhalefet partilerinin günümüz politik ortamında realiteden ve popülizmden daha çok hak savunuculuğu ile toplumsal güvenilirliğini yükselteceğine şüphe yok. Ekonomiden adaletsizliklere varıncaya dek enflasyon ve işsizlik, yoksulluk, kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet dahil olmak üzere bütün sorunlarımız hak ihlalidir. Üstünlerin kayırılması, geri kalanların hakkının çiğnenmesidir. Geçmiş dönemlerde görülen bilindik siyaset yapma usullerinin yerini kararlı, inatçı, ilkeli hak savunuculuğu yöntemiyle yürütülen bir muhalif politik tutum almalı. Son duruşmada örneğini gördüğümüz üzere bazı politikacıların, hâlâ kazanma şansı olan bir davaya peşinen kaybedilmiş gözüyle bakarak kendi dilekçesini savunmaya gelmeyişi, geçmişte kalmış olması gereken bir siyasi alışkanlık. Buna gerçekçilik değil olsa olsa teslimiyet politikası denir ki bugünkü şartlarda telafisi zor yanılgılardan.

Otoriteryanizm ile demokrasi arasında seçim yapılacağı gerçeği tüm politikacıları, demokratik normların savunucusu haline getirmeli. Özellikle iktidarın hukuksuzluklarını arttırmak için öncekilerde olduğu gibi 6’ıncı yargı reform paketinde de OHAL şartlarını kalıcı hale getirmek istediği düşülünce muhalefete düşen savunuculuk oluyor. Bilindiği üzere olağanüstü hal koşullarında değiştirilen ve o zaman da hukuka aykırılık gerekçesiyle itiraz edilen Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun yapısını 2026’ya kadar uzatmak istiyor iktidar. Pakete eklenen geçici 14’üncü madde ve bir de daha önce yazdığım yeni Danıştay üyeliklerine yapılan seçimler bir arada düşünülünce iktidarın da kendince İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı hukuka aykırı olduğu halde Danıştay’ın hukuka uygun karar vermesini önlemek için çalıştığı ortada. İktidarın gücü karşısında bizlere düşen hakkı savunmaktan asla vazgeçmemek… Nitekim kadın hareketi de bildiği bu yolda ilerlemekten bir an geri durmuyor. EŞİK Platformu 14 ve 23 Haziran günlerinde de 1000’i aşkın avukatla savunmaya devam edecek şekilde var gücüyle hazırlanıyor. Bana kalırsa on bin yıllık patriyarkaya karşı kadınların verdiği mücadele, kazandığı alan ve üstelik kaybedilen alanı geri kazanmak için patriyarkal yaklaşımın günümüzde eril restorasyon olarak karşımıza çıkışına karşı da yeniden mücadele ilkelerinin geliştirilmesi ilham verici. Günümüz siyaseti, otoriteryanizme karşı başarılı olmak için kullanabileceği politik mücadele hattını kadın hareketinden ilham ile çizebilir.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.